1 Mayıs’a giderken talepler ortak: Kadınlar güvenceli iş şiddetsiz işyeri ve adil ücret istiyor

Sendikacılar, işçiler ve kamu çalışanları artan işsizliğe ve güvencesizliğe tepki gösterirken, kadın erkek ücretleri arasındaki eşitsizliğe de dikkat çekiyorlar. İşyerlerinde toplumsal cinsiyet temelli taciz, şiddet ve mobbingin de son bulmasını istiyorlar. 1 Mayıs’ta kadın işçiler kendi sesleriyle alanları dolduracaklar.
Paylaş:
Ayla Önder
Ayla Önder
onderayla@gmail.com
Ayla Önder onderayla@gmail.com

Sendikacılar, işçiler ve kamu çalışanları artan işsizliğe ve güvencesizliğe tepki gösterirken, kadın erkek ücretleri arasındaki eşitsizliğe de dikkat çekiyorlar. İşyerlerinde toplumsal cinsiyet temelli taciz, şiddet ve mobbingin de son bulmasını istiyorlar. 1 Mayıs’ta kadın işçiler kendi sesleriyle alanları dolduracaklar.

Türkiye’de binlerce işçi, 1 Mayıs İşçi Sınıfının Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü’nü kutlayacak. Bu yıl, ekonomik kriz, yükselen işsizlik ve hala süren salgın koşullarında giriliyor 1 Mayıs’a. Daha fazla kadının işsiz kaldığı, ekonomik ve toplumsal tahribatın derinleştiği dönemlerdeyiz. Fabrikalarda çalışmalar yorucu, ücretler düşük. Erkek egemen toplumda kadın emeği her daim değersiz. Eşdeğerde işe eşit ücret politikası hiçbir işyerinde uygulanmıyor. Bu gerçeklerden hareketle 1 Mayıs’a işçi kadınlar açısından bakıyoruz. İş mesaisinin ardından uzun saatler boyunca ücretsiz ev işi yapıyor kadın. Çocukların, engellilerin, yaşlıların ve hastaların bakımını ‘iş’ olarak görmek istemeyen bir bakış açısı söz konusu. Her iki yönü de hesaba kattığımızda kadınlar erkeklere kıyasla daha fazla çalışıyorlar. Farklı işkollarından farklı bakış açılarıyla değerlendirmeler önemli.

Giydiğimiz gömlekleri, cepteki şık telefonları, yediğimiz, içtiğimiz her şeyi üretenlerin yarısı kadın. Mevcut ekonomik sistem, kadınların emeklerine değer biçerken erkek işçiden daha az bir miktarı layık görüyor. İşyerinde ve hayatın her alanında kadınların emeklerini görünür kılacak, hakkını verecek politikalar üretilmiyor. Güvenceli iş, iş yerinde kadına yönelik şiddet, cinsel taciz ve mobbingin son bulması, doğum, emzirme izni, çocuk bakımı için kreş hakkının gasp edilmemesi ise kadınlar açısından önemli talepler.

Bir başka sorun da örgütlenme. Sendikalaşma karşısında da kadın işçiye çok tehdit var. Kadınların haklarının “daha kolay gasp edilebileceğini” düşünüyor işverenler. Kadınlar daha çok risk alıyor ve örgütlenme sürecinde daha çok kaygı yaşıyor. Sendikacılar, işçiler, kamu hem 1 Mayıs İşçi Sınıfının Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü hem de kadın işçi gündemini ve yakıcı diğer taleplerini anlattılar.

Kreş sorunu çok önemli

Mukadder Anadolu, TÜMTİS Merkez Kadın Sekreteri. Yoksullaşma, ayrımcılık, şiddet, eşit işe eşit ücret sorunlarının kadın işçiler açısından öne çıkan problemlerin başında geldiğini düşünüyor. Anadolu için kreş sorunu çok önemli. Kadın emeği üzerinde çifte sömürü olduğunu ve ücretsiz bakım emeği verdiği için 13,5 milyon kadının çalışma hayatına katılamadığını söylüyor ve ekliyor; “Kadın şiddet görüyorsa, toplumsal baskılara maruz kalıyorsa; siyasette, toplumun her alanında yeterince söz hakkına sahip değilse katedilmesi gereken çok yol var. Taleplere gelince öncelikle kadın işçilerin kreş talebi var. Ardından da emeklilik başka bir can yakıcı konu. Hem evde hem de işte çalıştığı için erken emeklilik talebini çok sık dile getiriyorlar. İşyerinde şiddetin son bulmasını istiyorlar ve cezai yaptırımlar istiyorlar. Uluslararası sözleşmelerin etkin biçimde uygulanması gibi talepleri de var”. TÜMTİS Kadın Sekreteri Mukadder Anadolu diğer taraftan sendikaların tıkanmış, artık iflas etmiş olan sömürü sisteminde sorunları çözme gücüne sahip olduğunu düşünüyor. Dolayısıyla kadın işçilerin haklarının ilerletilmesinde sendikaların rolünün önemli olduğunu vurguluyor. Daha fazla konuşulması gereken bir başka sorun olarak da “örgütlenme talebi”ne dikkat çekiyor.

İşyerinde şiddete ve tacize karşı talepler

KESK Kadın Sekreteri Döne Gevher Koyun, kadın kazanımlarına dönük saldırıların altını çiziyor; Yoksulluk, savaş, kadın emeğinin güvencesizleştirilmesi önemli ona göre. KESK yönetici ve üyelerine yönelik gözaltı ve tutuklamalarla örgütlenme özgürlüğünün önüne geçildiğini söylüyor. KHK’lar ve geçici maddelerle emeğe dönük saldırıların yapıldığını anlatıyor. KESK Kadın Sekreteri şunlara dikkat çekiyor; “Son yıllarda kadrolu, sözleşmeli, taşeron, ücretli diye tanımlanan aynı iş yerinde aynı işi yapmalarına rağmen özlük ve ekonomik haklardan aynı oranda yararlanamayan ‘parçalı istihdam’ biçimlerini ortaya attılar. Özellikle bakım ve hizmet gerektiren işlerde taşeron çalıştırma tutumu en çok kadınları etkiliyor. Biz 1 Mayıs’ta, özellikle kamuda yaygınlaşan güvencesizliğe karşı taleplerimizi öne çıkaracağız. Eğitim ve sağlıkta özelleştirme ve taşeronlaştırma, hem kadınların hem de onların ‘bakmakla yükümlü’ oldukları yakınlarının bu hizmetlere erişimini güçleştiriyor. Kamu kreşlerinin yeniden açılmasını istiyoruz. İşyerlerimiz daha fazla şiddete ve tacize açık hale geldi. Özellikle kadın emekçilere dönük iş yaşamında cinsiyetçi, ayrımcı uygulamalar var. Taciz ve mobbing kadın çalışanları etkiliyor. Neoliberal politikaların yarattığı rekabetçi, esnek, güvencesiz ve kayıt dışı istihdam koşullarında çalışmaya mecbur bırakılıyoruz. Kadın olmamızdan dolayı uğradığımız şiddete, tacize, ayrımcılığa ve mobbinge ‘hayır’ talebimizi yükselteceğiz. KESK olarak diğer önemli talebimiz ise ILO 190’ın imzalanması.”

Kadın erkek eşitliğinin sağlandığı işyerleri

DİSK’e bağlı Birleşik Metal-İş üyesi Hatice Balak bir solar işçisi. İşyeri temsilcisi aynı zamanda. Kadınların esnek ve güvencesiz çalıştırılmalarına karşı çıkıyor. “Bu sisteme itirazımız var” diyor. Hemcinsi işçilerin güvenceli, düzenli, sendikalı bir iş talebi olduğunu o da belirtiyor. Bir başka talep ise sağlıklı iş koşullarına dair; “Sektörde bir araştırma yapıldı. Bu araştırmaya katılan kadın işçilerin 37’si tanılı bir hastalığının olduğunu bildirdi. Kadın işçiler erkeklerden daha fazla rahatsızlıklara sahip. Bu da sektör içindeki fabrikalarda sağlık sisteminin gözden geçirilmesi gerektiğine işaret ediyor” diyor. Şiddetten, cinsel tacizden, mobbingden arındırılmış, her düzeyde kadın erkek eşitliğinin sağlandığı işyerlerinde çalışmak istiyor kadınlar” düşüncesini paylaşıyor. Her işyerine kreş talebinde ısrar ettiklerini anlatıyor. Kadına yönelik şiddetin ve tacizin her türüne karşı ısrarlı bir duruş sergilediklerine dikkat çekiyor şöyle bir bilgi aktarıyor; “Sendikamız Birleşik Metal-İş, şiddetin ve tacizin ortadan kaldırılmasının önemine dair eğitimler düzenliyor. Kadınlara yönelik bir saygı kültürünün gelişmesini sağlamak için çalışıyor. İşverenlerden işyerlerinde şiddetin ve tacizin her türlüsüne karşı politikaların geliştirilmesi talebini sürekli yineliyor. Ve şiddetin yıkıcı etkilerine yönelik olarak çalışanlar arasında farkındalığın arttırılması yönünde çalışmalar yapıyor. 1 Mayıs’ta birçok hak gaspına ve kadınların güvencesiz çalıştırılmalara karşı çıkacağız. Bu sisteme itirazımız var.” Kadınların şiddetten, tacizden, mobbingden arındırılmış, her düzeyde kadın erkek eşitliğinin sağlandığı işyerlerinde çalışmak istediklerinin altını çiziyor.

Öğretmenlik mesleği cinsiyetçi kodlarla dolu

Eğitim emekçisi Ayşe Panuş, bir kamu emekçisi olarak zaten çok cinsiyetçi bir alanda çalıştığına dikkat çekiyor. Bugün okullarda mobbingin hızla arttığını, güvencesizliğin katmerlenerek yükseldiği bir süreç yaşandığını anlatıyor ve şöyle ifade ediyor; “Eğitimin tüm basamaklarında çalışanlar çoğunlukla kadınlar ve öğretmenlik mesleği cinsiyetçi kodlarla dolu” diyor. Öğretmenliğin rol model olarak kadınlarla eş tutulmasından rahatsız. “Öyle ki ‘çocuk eşittir kadın’ olarak algı oluştu. Evde anne, okulda kadın öğretmen. Velilerin de hepsi kadın ve herhangi bir şekilde öğrenci ile ilgili olumsuz bir şey söylediğimiz zaman çok kolay bir şekilde şikayet edilebiliyoruz. Bunca yıllık eğitim emekçisiyim daha bir tek baba görmedim veli toplantılarına gelen. Dolayısıyla kadınlar kadınlarla karşı karşıya gelmekte”.

Cinsiyetçiliğe karşıyız

Müfredatın ve ders içeriklerinin de son derece bilim dışı ve cinsiyetçi olduğu bilgisini paylaşıyor. Muhafazakar neoliberal politikaların kadınların bedenini ve hayatlarını doğrudan hedef haline getirdiğini söylüyor eğitim emekçisi Ayşe Panuş ve diyor ki; “Hakların eridiği, kadın temsiliyetinin ısrarla reddedildiği ve kadın taleplerinin görmezden gelindiği bir dönem. Eğitim-Sen olarak ataerkil kapitalizme karşı mücadeleyi kadın dayanışmasında aradık. Kadınlar birlikte güçlüdür, dedik. Erkek devlet şiddetine karşı, her alana sinen cinsiyetçi politikaları reddediyoruz. Eşitlikçi, demokratik, özgür ve emekten yana bir toplum, bir ülke ve dünya yaratma talebimizle ilerliyoruz. 1 Mayıs’ta emeğimize, bedenimize, kimliğimize daha fazla sahip çıktığımızı haykıran talepleriniz olacak. Mobbingin, cinsiyetçiliğin, güvencesizliğin olmadığı çalışma ortamı talebimizi yineleyeceğiz.”

İnsanca yaşayacağımız bir ücret

DİSK Gıda-İş Genel Sekreteri Olcay Özak, 1 Mayıs’a giderken önceki yılların birikmiş çözülememiş sorunlarının üstüne bu sene artan yoksulluk, işsizlik ve zamlar gibi meselelerinin de eklendiğini söylüyor. 2022 1 Mayısında gıda işçisi kadınlar öncelikli talepler olarak salgının, krizin ve savaşın faturasını ödemeyeceklerini söyleyecekler. Şunları aktarıyor Gıda-İş Genel Sekreteri; “Her sarsıntıda fatura işçilere, emekçilere, halka kesiliyor. Bu faturanın en yıkıcı kısmı biz işçi kadınların üzerine yıkılıyor. Yoksulluğa, işsizliğe, krize, savaşa ve şiddete karşı her zaman ve her yerde olduğu gibi 1 Mayıs’ta da alanlarda olacağımızı belirtmek isteriz.” Gıda işkolunda gıda işçisi kadınların yaşadıkları her soruna karşı mücadele ettiklerini anlatıyor; “En başta söylemeliyim ki gıda işkolunda kadın sayısı çok fazla. Fakat sendikalı çalışan sayısı çok düşük, yüzde 10 kadar. Sektörde sendikasız ve güvencesiz çalışma çok yaygın. Bir diğer mesele ücret düşüklüğü. Durum böyle olunca düşük ücret, güvencesiz ve çok uzun mesailer sektörün en önemli sorunları. Biz sendika olarak bu sorunların etrafında kadın işçilerle birlikte bir mücadele hattı oluşturuyoruz. Kadın sorununa dair çalışma yürütüyoruz. Buna ek olarak ILO’nun 190 sayılı sözleşmesinin onaylanması için mücadele veriyoruz. İş yerlerinde şiddet ve tacizin önlenmesini talep eden bu sözleşme, işçi kadınlar açısından oldukça önemli. Bütün işsizler içerisinde kadın işsizliğinin ve yoksulluğunun derinleşmesi kadın işçilerin daha kötü çalışma koşullarını kabul etmesine yol açıyor. Örgütsüz ve düşük ücretle çalışmaya zorluyor. Kadına yönelik şiddetin artmasına sebep oluyor. 1 Mayıs’ta kadın istihdamının artırılmasına dair politikalar üretilmesi talebimizdir. Güvenceli, insani çalışma koşullarının oluştuğu ve insanca yaşayacağımız bir ücret talebimizden de asla vazgeçmeyeceğimizi ve bununla ilgili mücadeleyi yükselteceğimizi belirtiriz.”

Kadınlık kaderi’ boynumuza asılı olmasın!

Genel-İş Tunceli Şube Başkanı Şükran Yılmaz, DİSK Genel-İş olarak toplumsal cinsiyet eşitliğine verdikleri önemden söz ediyor. Ev içi yükümlülük bekleyen bakıma muhtaç hasta, çocuk, yaşlıya bakım için kamuda çalışan her iki cinse de eşit oranda görev ve sorumluluk için koşullar sağlanmasını istiyor. Tersi durumda kadının ekonomik güvencesi olsa dahi ‘ideal anne’, ‘ideal eş’ olarak takdir gören kadın olmak için ‘saçını süpürge eden’ bir profile dönüşeceğini ifade ediyor. Karar mekanizmalarında kadınların eşit temsiliyetinin sağlanmasını önemsiyor ve ekliyor; “Biz kadınlar için her zaman iki kat daha zor hayat. Bunu mevsimlik tarım işçisi kadın da emeği görülmeyen kadın da aynı şekilde yaşıyor. İş pozisyonlarımız ne olursa olsun ‘kadınlık kaderi’ boynumuza asılı sanki. Fakat biz bunu boynumuzdan indirebiliriz! İsterim ki tüm Türkiyeli emekçi kadınlar erkek egemen sisteme karşı çıksın. Bu bence siyahın beyaza köleliği ile aynıdır. Sosyal devlet olgusu, fırsat eşitliği çığırını kadına açacaktır. Öğretilen rollerin çaresizliğinden bizleri uyandırıp, mücadeleye sevk edecektir. Barışı, özgürlüğü, refahı ve eşitliği biz kadınlar da yönlendirmek istiyoruz. Bizler Dersim’in 1 Mayıs alanlarına bunları taşıma gayretinde olacağız.”

Kadının yaşı engel görülüyor

10 yıldır işçilik yapan Sevcan Dervişoğlu hayatın her alanında olduğu gibi iş hayatında da kadınların birçok sıkıntılarla karşı karşıya kaldığını ve yeterince ciddiye alınmadığını anlatıyor. Dervişoğlu şunlara dikkat çekiyor; “Niye ‘kadın işi’, ‘erkek işi’ diye iş ayırımı yapılıyor? Bu bakış kadınların motivasyonunu düşürüyor. İşyerlerinde ‘bölüm sorumlusu’ olarak erkek çalışanlara fırsat verilmekte mesela. İş başvurusu yaparken sürekli kadınların önüne yaş engeli çıkarılıyor ve belli bir yaş üstündeki kadın emekçiler istenmiyor. Genç kadınlarda da evlilik düşünenleri tercih etmek istemiyorlar. Yeni evli olup da, çocuk sahibi olan kadınlarla da çalışmak istemiyor patronlar. Oysa erkeklerde böyle bir sıkıntı söz konusu edilmiyor. Emekli olsa bile iş fırsatı sunuluyor. Benim çalıştığım birçok fabrikada makina operatörü olarak hep erkekler çalıştırılıyor. Sanki makina olunca bir tek onlar anlıyor, kadınlar yapamazmış gibi bir algı var. Oysa fırsat verildiğinde kadınların neler yapabileceğini hepimiz çok iyi biliyoruz. Biz istiyoruz ki eşit iş, eşit ücret ve sıfır ayrımcılık olsun. İş konusunda aksine kadınlarımıza daha çok fırsat verilsin. Öğrenimi, yaşı, fiziki durumu engel olarak görülmesin. Şiddet değil sevgi istiyoruz. Aşağılanmak, horgörülmek değil haklarımıza saygı istiyoruz. 1 Mayısı gerçekten bayram havasında kutlamak dileği ile. Emek dayanışma günü kutlu olsun”.

En önemli talep örgütlü olmak

Bağımsız Birlik Sendikası’nın kurucu üyesi ve Genel Başkanı Zehra Güner Karaoğlu, bugün ülkemizde yaşanan kriz, yoksullaşma, işsizlik, ağır zamların emekçileri etkileyen en önemli sorunlar olduğunu anımsatıyor. Hayat pahalılığının ve hızlı yoksullaşmanın evleri yangın yerine çevirdiğini, gelen faturaların emekçilerin ödeyebileceği değerlerin üzerine çıktığını söylüyor. Barınmaya, ısınmaya yapılan harcamaların ailelerin gelirlerini aştığını belirtiyor. Hayatını bir işte çalışarak sürdürmeye çalışan milyonlarca emekçi için ayakta kalmanın giderek daha da zorlaştığını, eşitsizliklerin, sömürünün arttığını, ücretlerin hızla eridiğini paylaşıyor ve sözlerine şunları ilave ediyor; “Tüm bu tabloda, kadın işçilerin daha fazla eşitsizlikler ve sömürüye maruz kaldığını söylememiz gerekir. Düşük ücretler, yüksek işsizlik artık kadın işçilerle birlikte anılır hale geldi. Kadın cinayetlerini de çok üzülerek ve öfkelenerek bu tabloya eklememiz gerekiyor. Çocuk ve yaşlı bakımı da kadın çalışsa da çalışmasa da kadının görevi oluyor. Kadın işçiler, ev-iş-çocuk arasında daha fazla sömürüye maruz kalıyor. Ancak bu tablonun diğer tarafında ise mücadele eden, eylemler yapan ve sonucunda haklarını alan binlerce işçi var, kadın işçiler var. 2022 yılının başına bu eylemlerle hakkını alan işçiler damga vurdu. Eylem yapan işçilerin bütün talepleri karşılanmasa bile yola çıktılar. Bu yola çıkışta örgütlü bir şekilde patronlara karşı mücadele var. Biz sendika olarak bu mücadeleyi veren, haklarını alan işçilerin ortaya çıkardığı enerjiyi sahipleniyor, mücadelemizi bu yöne oturtmaya çalışıyoruz. Önümüzdeki dönem emekçilerin kazanması için tek çıkış yolu var: Örgütlü olmak ve örgütlü davranmak. Emek sömürüsü yapan patronlara, hayat pahalılığının, işsizliğin, yüksek enflasyonun sorumlusu siyasi iktidara karşı hayatımızı devam ettirebilmemizin koşulu bu; örgütlü olmak. 1 Mayıs’ta ilk sırada yer alan talebimizdir örgütlü olmak!”

Yönetici olamıyoruz

Haber-Sen Genel Merkez Kadın Yöneticisi Şaziment Banu Savaş, çalışma hayatının erkekler tarafından şekillendirildiğine, yasalar ve kuralların erkeklere göre düzenlendiğine dikkat çekiyor. Emek alanında kadınlar cephesinde pek çok sorun yaşandığını aktarıyor bize. Doğum ve emzirme izinlerinin bir “lütuf gibi” sunulmasından da rahatsız. Ailede çocuk yapmak ve büyütmek ortak bir kararken, çalışan kadının iş yaşamında yalnız bırakıldığını söylüyor; “Sanki bu sorumluluğu tek başına almış gibi muamele yaşıyor kadın. Pandemide çıkan genelgelerde de bunu net olarak gördük. 10 yaş ve altı çocukları olan kadınlara izin verildi. Yine çalışma hayatından ötelendik. Hâlbuki genelgelerde ‘kadın’ değil ‘ebeveyn’ ifadesi yer almalıydı” cümleleriyle görüşünü iletiyor. Haber-Sen yöneticisi olarak öncelikleri şöyle sıralıyor; “Toplumsal cinsiyet eşitliğinin iş yerlerimizde uygulanmasını, ILO’nun 190 sayılı şiddet ve tacizin önlenmesi sözleşmesinin imzalanmasını, kadınlara uygulanan ayrımcılık, şiddet, taciz ve mobbingin son bulmasını, cinsiyet eşitliğinin sağlandığı bir çalışma ortamı oluşturulmasını istiyoruz. Doğum öncesi 8 hafta, sonrası 24 hafta ücretli izniniz olmalı. Kapatılan kamu kreşlerinin yeniden açılması ve cinsiyete bakılmaksızın 50 kişiden fazla çalışan olan yerlerde 7/24 esaslı kreş açılmasını talep ediyoruz. Süt izinlerinin kullanımının önündeki her türlü yasal ve fiili engelin kaldırılmasını, iznin amirlerin keyfiyetine bırakılmamasını yineliyoruz. Kadın hijyen ürünleri ücretsiz olmalı, iki gün regl izni verilmeli. Kadınlar için kurgulanan esnek, yarı zamanlı çalışma biçimlerinin terk edilmesi öncelikli taleplerimiz arasında. TRT’de yükselme sınavlarında kadın-erkek emekçilerin ayrı sınıflarda sınava alınmalarına karşıyız. 1 Mayıs’a doğru giderken hala pek çok çözümlenmemiş sorunumuz var. Çalışma hayatında varız ama yönetici olamıyoruz. PTT’deki dağıtıcı kadın arkadaşlarımız, TRT’de yayıncı arkadaşlarımız yönetim kadrolarına getirilmiyor. Haber-Sen olarak İstanbul Sözleşmesinden vazgeçmiyoruz. Laik ve eşitlikçi bir yaşam modeli ve çalışma hayatı istiyoruz. 1 Mayıs’ta bütün bu taleplerimizle varız.”

Regl izni istiyoruz

BTS Genel Merkez Yöneticisi Begüm Özyönüm ise yorumunda, kadın kamu çalışanlarının yükselmesinin engellendiğine dikkat çekiyor. Sendikacı Özyönüm görüşlerini şöyle aktarıyor; “Kamuda çalışan kadın arkadaşların ücret eşitliği hususunda yaşadıkları bir sıkıntı yok, ancak görevde yükselme ile ilgili büyük bir sorun mevcut. Çünkü, erkek egemen bir sektörde çalışıyoruz ve güncel işe alım yolları neticesinde kadınlar gene kendi çalışmaları ve birikimleri ile işe girmekteler. Dolayısıyla çalışan arkadaşlarımızda cinsiyet kimliği eşitliğinden yeni yeni söz edebiliyoruz. Ancak gene de bu durum “görevde yükselme”ye tam olarak sirayet etmeyebiliyor. Müdür, müdür yardımcıları unvanında çalışan kadın sayısı çok çok az. Onlarca yıllık kurum, ancak genel müdür unvanıyla çalışmış olan bir tek kadın yok. Bunu da toplumun biz kadınlara dayattığı rollere bağlıyoruz biraz da. Çünkü çalışan kadının mesaisi bitmiyor ve sömürü evde de devam ediyor. ‘Kadın yöneticilerinizle iyi anlaşıyor musunuz?’ ‘Sizce kadın yönetici olur mu?’ vb gibi sorular sadece biz kadınlara geliyor ve aynı sorularla ‘erkek’ olarak değiştirdiğimizde karşılaşmadığımızı söyleyebiliriz. Evin sorumluluğunu sadece kadının alması, kadının iş piyasasında terfi almasından, görevinde yükselmesinden verimliliğe kadar birçok hususa tesir ediyor. Bunu da toplumsal cinsiyet eşitliğinin tamamen içselleştirildiği bir hayatla, eğitimle mümkün olabileceğine inanıyoruz. Kadın çalışanların, regl dönemlerinde izinli olmaları gerektiğini savunuyoruz. Bazı kadın çalışanlarımızda günlük aktiviteleri yapmayı dahi zorlaştıran bir regl döneminde bir de işe gitme zorunluluğu ve stresinin olmaması gerektiğini düşünüyoruz. Annelik değil, ebeveynlik izni ile çocuk sorumluluğunun eşit paylaşılması gerektiğine olan inancımız tam. Burası da gene toplumsal cinsiyet eşitliğine dokunan bir nokta bizim için. Kreş ise gene çocuğu olan arkadaşlarımız için olmazsa olmazımız.”

Gelir adaletsizliği son bulsun

Nergiz Atik, Çerkezköy’de İtalyan sermayeli Fil Man Made İplik Fabrikası’nda sekiz yıldır çalışıyor. Sendika görevlisi olan Atik, DİSK Tekstil-İş Sendikası işyeri baş temsilcisi. 1 Mayıs’ta işçi kadın taleplerine dair şu sıralamayı yapıyor; “İlk olarak işyerlerinde kadınlara yönelik şiddet ve mobbing’in önlenmesi talebim var. İkinci olarak da işyerlerinde kadınlara yönelik gelir adaletsizliği bana göre en büyük problemlerden biri. Umarım 1 Mayıs gerçekten işçinin, emekçinin bayramı olur.”

Paylaş:

Benzer İçerikler

70 gündür fabrika önünde direnen Polonez işçileri kadın örgütlerini ve feministleri dayanışmaya çağırıyor. Bu çağrıyı ilettiğimiz ve iletimize cevap veren kadın örgütleri “boykot ve dayanışma eylemleri yapalım” fikrinde ortaklaşıyor. O halde gelin Polonez’de kadın işçilerin taleplerini yaygınlaştırıp, seslerine ses katalım…
Türk-İş dün 81 ilde “Zordayız, geçinemiyoruz” diyerek eylem çağrısı yaptı. Ancak işçiden habersiz, fabrika ve işyerlerinden uzak bir eylemden beklenileceği üzere zayıf görüntüler ortaya çıktı. İstanbul’daki eylem bunun en sarih örneği oldu.
Tüm Bel-Sen Tuzla Belediyesi’nde ilk defa toplu sözleşme imzaladı. İlk sözleşmede ücretsiz HPV aşısı, regl izni, emzirme odası, mobbing kurulu oluşturulması, doğum izninin ücretli olarak 8 hafta daha artırılması, 8 Mart idari izni gibi mücadele ile kazanılmış pek çok hak yer aldı.
CarrefourSA Esenyurt depo direnişinin ikinci gününde kadın işçiler Gülşah, Emel, Perizade ve Esra ile konuştuk. Esra “Bugün onlara olanın bize de olacağını biliyoruz,” Gülşah “İçeride can güvenliğimiz yok” Emel “Bir beyaz yakalı bir kadın çalışanı taciz edebilir mi?” Perizade ise “Biz illallah ettik buradan, sesimizi duymaları gerekiyor” diyor.
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!