Umutsuzluğa kapılırsan bu kalabalığı hatırla!
“Kadınlar Dayağa Karşı Dayanışmaya” yürüyüşünün 36’ncı yıldönümü bugün. Öğrendiğim günden beri beni heyecanlandırır bu yürüyüş, durup fotoğraflarına bakar ilham alırım. Bu nedenle de farklı adımlarım Yoğurtçu Parkı’nı. Bazen de düşünürüm; kampanyayı örgütleyen, parkta toplanan kadınlar bir hareket yarattıklarını öngörmüşler miydi, diye. Park bir zemin gibi gelir bana, gün ise bir kırılma anı ya da eşik… Çünkü Türkiyeli kadınlar için yeni bir tarihin başlangıcı 17 Mayıs 1987.
80 darbesi sonrası ilk izinli kitlesel sokak eylemi 17 Mayıs. Dahası, kadınlar tarafından ve kadınlarla birlikte düzenlenen ilk eylem, bu yürüyüş. Cunta rejiminden çıkışın ilk adımları, ikinci dalganın Türkiye’ye yansımaları. Kuşkusuz öncesi yok değil. Aksu Bora, Dalgalar[1] yazısında, zaman zaman duran ve bir anda yükselen dalgalara değil de akıntıya benzetir feminist hareketi. Bu akıntının önemli bir dönemeci bu yürüyüş. Bu tarihi, kitabının kapağına taşıyan ve aynı zamanda o günün konuşmacılarından olan Ayşe Düzkan ise 05 17[2] isimli kitabında şöyle der:
“17.05 tarihli mitingi oluşturan ve daha sonra türkiye’de feminizmin bir hareket halini aldığı kurucu yıllardı.”
O kurucu yılları hatırlatır bize ve bugüne geldiğimizde bir eylem alanına sığmayan, “engellendiğinde” tüm sokaklara yayılan, giderek büyüyen koskocaman HAREKET’i!
17 Mayıs 1987 yılında yapılan yürüyüş, “Kadının karnından sıpayı, sırtından sopayı eksik etmeyeceksin” diyen hâkimin şiddet nedeniyle boşanmak isteyen kadının davasını reddetmesi üzerine yapıldı. Kararı kadınlar protesto etti. Ve ardından 17 Mayıs günü 2 bin 500 kişinin katıldığı yürüyüş gerçekleşti.[3] Buradan hareketle bir yıl sonra tam da kadına yönelik şiddet üzerinden “Kadınların sığınabilecekleri yerler olmalı” konusu tartışılmaya başladı. Dayanışma ağları, hukuki destek için çalışmalar sürdü. 1990 yılına gelindiğinde ise Mor Çatı Kadın Sığınma Vakfı kuruldu.
Mor İğne kampanyası
1989 yılında ise feministler “Bedenimiz bizimdir, cinsel tacize hayır” diyerek Mor İğne kampanyasını yürütür. “Biz kadınlar toplumda var olduğumuz her alanda, sokakta, işyerinde, evde sürekli olarak cinsel tacize uğruyoruz” sözleriyle başlar çağrı metni. Evde, otobüste, işyerinde şiddete karşı mor iğne! Altını çizmek isterim, işyerinde… Evin içinden sokağa taşmakla kalmamış, işyerleri de dahil edilmeye başlamıştır. Hem de kadınların eşlerinden izin alarak çalışma hayatına girdiği bir dönemde!
Ve elbette ki tesadüfü değildir tüm bunların ardından gelen 159 sayılı kanuna karşı kadınların ses çıkarması. 4 Ekim 1926’da yürürlüğe giren 743 sayılı Medeni Kanun’un 159’uncu maddesi, evli bir kadının ancak koca izniyle bir işte çalışabileceğini, kocanın izin vermemesi halinde kadının mahkemeye başvurabileceğini, mahkemenin “kadının çalışmasının aile birliğine zarar vermediğine” kanaat getirmesi halinde kadınların çalışabileceğini söylüyordu. ‘159’a Hayır’ kampanyası düzenlendi, 5 bin bildiri dağıtıldı, toplanan 2 bin 500 imzalı dilekçe Anayasa Mahkemesi’ne gönderildi. 29 Kasım 1990 tarihinde ise 159’uncu madde iptal edildi.[4]
Bu karar gökten zembille inmedi. Kadınlar bunu mücadele ederek, tırnaklarıyla kazıya kazıya aldı! Ve almaya da devam ediyor. Bugün sokaktaki tek güçlü hareket kadın hareketiyse bana öyle geliyor ki bu 17 Mayıs sayesinde. Bugün “Ev işi iş, ev işçisi işçidir” diyorsak bu 17 Mayıs’ın ardından gelen birikim sayesinde. Görünmeyen emekten, ücretli-ücretsiz kadın emeğinden söz edebiliyorsak bu kampanya ve sonrasında kurulan kadın dayanışması sayesinde. Bugün işyerindeki şiddeti ev içinin bir uzantısı olarak gören ILO 190 onaylansın diyorsak 1987’den bu yana getirdiğimiz birikim ve mücadele sayesinde. Elbette her şey 17 Mayıs’tan sonra oldu demiyorum. Ama zamanla dallanıp budaklandı, ev içinden sokağa, işyerine taştı, mücadele her alana sızdı. Masada oyunbozan, iktidara göre ahlaksız(!), işyerinde aşırı “feminist” olduk, olmaya da devam ediyoruz. İyi ki…
İnadımız ve ısrarımız baki!
Ne zaman yürüyüşü hatırlasam ne zaman Yoğurtçu Parkı’ndan geçsem bunları düşünüyorum. Zaman zaman sekteye uğrasak, iktidarın baskısıyla mücadele etsek de birikerek, çoğalarak devam ediyoruz. Her ne kadar 1987’den bugüne tam 36 yıldır kazanımlarımız iki ileri bir geri salınıp gitse de inadımız ve ısrarımız baki!
Grev ve direnişlerin sonunda hep duyarız: “Mücadele kazanımla sonuçlandı.” Rebecca Solnit[5] bunu tersten okur ve “Kazanım, mücadele ile sağlandı” der. 17 Mayıs 1987, bu mücadelenin kitlesel olarak sokaktaki ilk adımıydı. 90’lı yılların başında doğmuş, tüm deneyimleri okuyarak öğrenmiş biri olmama rağmen 17 Mayıs’ın heyecanını taşıyorum. Ve biliyorum ki bugün işyerlerindeki taleplerimizi dile getiriyorsak, mobbing diyorsak, ILO 190 diyorsak, erkek şiddetine karşı İstanbul Sözleşmesi’nde ısrarcıysak bu 17 Mayıs’ı örgütleyen kadınların mücadelesi ve bizim onlardan aldığımız ilham sayesinde gerçekleşti.
Hiç kuşkusuz kolay olmadı. Yeri geldi kahkahalarla, yeri geldi oyunbozanlıkla sürdü mücadele, ilmek ilmek dokundu, sokakta isyan oldu. Her yerde, her türlü mücadele ederek oldu. Çünkü neticede “Kazanımlar, mücadele ile sağlandı.”
[1] Bora, Aksu (2020) “Feminizmin Dalgaları” içinde Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce Cilt 10 Feminizm. Derleyen, Feryal Saygılıgil ve Nacide Berber. İstanbul. İletişim Yayınları. s.506-511.
[2] Düzkan, Ayşe (2018) 05 17. İstanbul. Güldünya Yayınları.
[3] Şakir, Şükran (2022) 17 Mayıs 1987: Kadınlar Dayağa Karşı Dayanışmaya Yürüyüşü, Çatlak Zemin https://catlakzemin.com/17-mayis-1987-dayaga-karsi-dayanisma-yuruyusu/
[4] Karakuş, Filiz (2022). 23 Ağustos 1990: Evli kadınların çalışması için koca izni kaldırılsın
Çatlak Zemin. https://catlakzemin.com/23-agustos-1990-evli-kadinlarin-calismasi-icin-koca-izni-kaldirilsin/
[5] Solnit, Rebecca ( 2018) Karanlıktaki Umut. Ş. Öztürk(çev.) İstanbul, Siren Yayınları
Fotoğraflar: Arşiv