28 Nisan’da iş cinayetlerinde yaşamını kaybedenleri anıyoruz: ‘Adalet aramaktan vazgeçmeyeceğiz’

Türkiye’de yaşanan iş cinayetlerinin giderek arttığına dikkat çeken adalet arayan aileler ve Avukat Berrin Demir, “ İş yerlerinde önlem ve denetimler alınmıyor. İşçiler göz göre göre ölüme gönderiliyor. Sorumlular yargılanmıyor. Kaybettiklerimizin yanına bir fotoğraf daha eklenmesin, bir kişi daha iş cinayetlerinde yaşamını kaybetmesin diye mücadele ediyoruz. Örgütlenmekten ve birlikte mücadele etmekten başka çaremiz yok” dediler.
Paylaş:
Yadigar Aygün
Yadigar Aygün
yadigaraygun93@gmail.com
Yadigar Aygün yadigaraygun93@gmail.com

Türkiye’de yaşanan iş cinayetlerinin giderek arttığına dikkat çeken adalet arayan aileler ve Avukat Berrin Demir, “ İş yerlerinde önlem ve denetimler alınmıyor. İşçiler göz göre göre ölüme gönderiliyor. Sorumlular yargılanmıyor. Kaybettiklerimizin yanına bir fotoğraf daha eklenmesin, bir kişi daha iş cinayetlerinde yaşamını kaybetmesin diye mücadele ediyoruz. Örgütlenmekten ve birlikte mücadele etmekten başka çaremiz yok” dediler.

28 Nisan 1914’te ilk defa “iş kazaları”nda ki işveren sorumluluğu hukuken Kanada’da tescil edildi. 1984’te Kanada Kamu Çalışanları Sendikası inisiyatifiyle 28 Nisan, önce sendika bazında yas günü olarak hayata geçirildi.1985’te Kanada Sendikalar Konfederasyonu 28 Nisan’ı tek taraflı olarak “Ulusal Yas Günü” ilan etti. 1985-1991 yılları arasında anma ve yas günü etkinlikleri düzenledi. 1991’de Kanada devleti 28 Nisan’ı resmi yas günü ilan etti.

2001’de Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) 28 Nisan’ı “Dünya Çalışma Güvenliği ve Sağlığı Günü” ilan etti. 2001’den beri pek çok ülkede 28 Nisan resmi anma ve yas günü oldu. Türkiye’de 2012’den yılından itibaren Adalet Arayan İşçi Aileleri iş cinayetlerinin son bulması için 28 Nisan İş Cinayetlerinde Hayatını Kaybedenleri Anma ve Yas Günü ilan edilmesini talep ediyor.

İş cinayetleri giderek artıyor

İSİG Meclisine göre; AKP’nin iktidara geldiği Kasım 2002’den beri iş cinayetlerinde en az 28 bin 380 işçi hayatını kaybetti.(*) İSİG uzun süredir iş cinayetlerinin toplumsal cinsiyet boyutunu da gösterirken, çocuk ve mülteciler de bu veriler içinde yer alıyor. İş cinayetlerinde yaşanan ölümler ise en çok inşaat, tarım, taşımacılık, ticaret/büro, belediye/genel işler, metal, madencilik, tekstil/deri, gıda ve konaklama/eğlence iş kollarında meydana geliyor. Bütün iş kollarında ölümlerin ana gövdesini ise yine mevsimlik, taşeron ve yevmiyeli çalışan güvencesiz işçiler oluşturuyor.

Bu sektörlerden inşaat ve maden erkek sektörü ama tarımda geçici, gezici işçilik, tekstil, gıda, hizmet genel olarak kadınların çalıştığı sektörler ve bu bir toplam oluşturuyor. Bu alanlarda kadınların çoğu zaman kayıt dışı çalışmaları, onların hastalıklarının ve iş cinayetleri sonucu ölümlerinin de görünmez kılınmasına sebep oluyor. Kadın işçilerin çalışırken karşılaştıkları sorunların başında yer alan mobbing, cinsel taciz ve şiddet, ILO190’da işçi sağlığı ve iş güvenliği sorunu olarak ele alındıktan sonra istatistiklere de yansımaya başladı.

İSİG Meclisine göre, “Tarımda, sanayide, hizmet sektöründe kadınlar en güvencesiz koşullarda çalıştırıldı. Bu çalışma koşullarının diğer yanını ise işyerinde şiddet ve taciz oluşturmuştur. Kadınların ev içi emeği de temizlik, yemek, çocuk ve yaşlı bakımı görünmez kılınmıştır. Her yıl 120-150 civarında kadın çalışırken hayatını kaybetmiştir”.

Türkiye’de İşçi Sağlığı ve Güvenliği Yasası olmasına rağmen iş cinayetlerinde yaşamını yitirenlerinin aileleri mahkemelerde yıllarca adalet mücadelesi veriyor. Açılan davalar ya patronlar lehine sonuçlanıyor ya da uzun yıllar devam ediyor. AKP döneminde, Soma Katliamı, Ermenek Maden faciası, Davutpaşa Patlaması, Torunlar, Ostim, Esenyurt AVM yangını, Hendek Patlaması, işçi mezarlığına dönen 3. Havalimanı ve Tuzla Tersaneleri yapımında iş güvenliği önlemleri alınmadığı için pek çok işçi hayatını kaybetti. Özetle 19 yılda iş cinayetleri gündelik yaşamın bir parçası haline geldi ve bu durum olağanlaştırıldı. Türkiye’de yaşanan iş cinayetlerini ve iş cinayetlerine karşı neler yapılması gerektiği hakkında, iş cinayetinde yaşamını yitiren Selin Erdem’in Ablası Sema Erdem ve davanın avukatı ve yıllardır iş cinayetlerine karşı mücadele eden Avukat Berrin Demir ile konuştuk.

1 Mayıs 2012 yılında sanat asistanı 27 yaşındaki Selin Erdem, ‘Arka Sıradakiler’ isimli dizinin Kağıthane Seyrantepe’de yapılan çekimlerinde sette meydana gelen iş cinayetinde hayatını kaybetti. İşe mola verildiği sırada sete yemek getiren, freni boşalan ve yokuş aşağı gitmeye başlayan minibüs, kaldırımda oturarak sigara içen 27 yaşındaki Erdem’e çarpmış ve Erdem minibüsün altında kalarak yaşamını yitirmiş, iki işçi de yararlanmıştı. İş cinayetinin ardından açıklama yapan dizinin yönetmeni Hamdi Alkan “Beğenmeyen bu işi yapmasın. Evet, 1 Mayıs’ta çalıştık. 1 Mayıs çalışarak da kutlanabilir” şeklinde konuşmuştu.

Asıl sorumlular yargılanmadı

.

Selin Erdem’in ablası Sema Erdem, kardeşinin işyerinde patronların güvenli çalışma ve dinlenme koşulları sağlamaması nedeniyle iş cinayetinde yaşamını yitirdiğini söyledi. Abla Erdem, dava sürecinde hiçbir delil ve teknik incelemenin yapılmadığına dikkat çekerek, asıl sorumluların hala yargılanmadığının altını çizdi. Sema Erdem, “2012 yılında 1 Mayıs İşçi Bayramı’nda kardeşim iş cinayetinden yaşamını yitirdi. Aslında o gün tatil olması gerekirken kardeşim çalışıyordu. Dizi setlerinde çok uzun saatler çalışılır. Kardeşimin 18 saat çalıştığı zamanlar oluyordu. Ölmeden bir gün önce de çalışmıştı. Birol Güven’in prodüksiyon firması ve Hamdi Alkan işçilere 18 saat çalıştıkları halde mola verecekleri yer sağlamadı. Kardeşim moladayken şoförün çarpmasıyla iş cinayetiyle yaşamını yitirdi. Hiçbir delil toplamadan, hiçbir teknik inceleme yapılmadan jet hızıyla yargılama süreci başladı. 27 yaşında emekçi bir kadın canından olmuş kimsenin umurunda değil. Bir Umut Derneği’nin avukatları bize destek oldu. Onların çabalarıyla bunun bir trafik kazası olmadığı iş kazası olduğuna dair bir raporumuz oldu. Ama yargılama sadece şoför üzerinden oldu. Ne Hamdi Alkan, ne Birol Güven, ne yapım şirketi, ne de catering firmasının bir çalışanı yargılanmadı. Duruşmalara bile gelmediler. İsimleri bile dahi geçmedi. Sigortasız çalıştırılan bir şoförün üzerine yıkılan bir olay olarak kaldı. Kardeşimin öldürülmesi trafik kazası denilerek geçiştirilmek istendi. Oysa ki bu iş cinayeti. Bizim davamız şu an bitti. İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurduk. Daha bir sonuç gelmedi. Şoföre bir buçuk yıl ceza verdiler fakat sadece dört ay cezaevinde yattı. Tazminat dışında herhangi bir yaptırım ve bir ceza yok” dedi.

İsimleri yaşasın istiyoruz

Abla Erdem, iktidarın, yargının, bu alanda çalışan yetkililerin işçiyi değil patronlar ve sermayeyi koruduğuna dikkat çekerek, cinayetlerin önüne geçmek için mücadele vermeye devam edeceklerini söyledi; “Galatasaray Meydanı’nda bile ölülerimizi anmamıza izin vermiyorlar. Biz herkesi adil ve vicdanlı olmaya çağırıyoruz. Savcıları, hakimleri avukatları çünkü herkesin başına gelebilecek bir şey. Bilirkişiler, hep sistem yanlısı kararlar veriyor. Hak ve adaletten yana olan insan o kadar az ki. Esenyurt Marmara Park AVM yangınında karşı tarafın avukatı ‘Oradan çıkabilirlerdi aslında oradan çıkmak istemediler’ dedi. Gencecik insanlar yanarak ölmeyi ister mi? Annem kızını kaybetti. Ben kardeşimi. Dirilerine göstermedikleri saygıyı en azından ölüsüne göstermelerini bekliyoruz. 10 yıldır hep bir yanımız eksik. Keşke aramızda olsalardı. Hiç iş cinayetleri konuşulmasaydı. Biz adalet arayan aileler olarak en azından yakınlarımızın isimleri yaşansın istiyoruz. Kaybettiklerimizin yanına bir fotoğraf daha eklenmesin, bir kişi daha iş cinayetlerinde yaşamını kaybetmesin diye mücadele ediyoruz. Asla adalet mücadelemizden vazgeçmeyeceğiz” diye konuştu.

İktidar iş cinayetlerinin önünü açıyor

Avukat Berrin Demir, 2012 yılından itibaren iş cinayetlerinde yakınlarını kaybeden adalet arayan ailelerinin, 28 Nisan İş Cinayetlerine Karşı Anma ve Yas Günü ilan edilmesi için mücadele ettiğini hatırlattı. İş cinayetlerinin arttığına vurgu yapan Demir, iş işyerlerinde önlem ve denetim olmadığına dikkat çekerek şöyle devam etti: “İş cinayetleri Türkiye’de gittikçe artıyor ve artmaya da devam edecek. Çalışma alanı devlet tarafından artık tamamen terk edilmiş durumda. İş yerlerinde hiçbir denetim ve önlem yok. Tamamen patronun insafına bırakılmış şekilde. İşçilere vahşi bir çalışma yöntemi dayatılıyor. İş cinayetlerinde Türkiye’de görünen tablo aslında çok daha ağır. İktidar, işverene tamamen yol vermiş durumda. İktidar işverene yeter ki iş yap, yeter ki üretim yap, diyor. Bu arada kaç işçi öldürülmüş umurlarında değil. Rant uğruna, kar uğruna işçinin canını feda eden bir tutumla karşı karşıyayız.”

Ödül gibi cezalar veriliyor

İş cinayeti davalarında etkin ve yetkin bir süreç işletilmediğini belirten Demir, yargının caydırıcı cezalar vermediğini söyledi. Demir, yargının iş cinayetleri davalarında verdiği kararlar ile iş cinayetlerinin önünü açtığını vurguladı. “35 yıllık avukatım. Yargı için söyleyeceğim söz kalmadı. Doğru düzgün duruşma bile yapamıyoruz. Senede bir veya iki kere duruşma yaparak bir davanın seri ve etkin bir şekilde yürütülmesini sağlamak mümkün olabilir mi? 10 yıl süren ceza davaları var. Bu süreçlerde verilen cezalar da bir şekilde taksir sınırında kalıyor. Bir veya iki işçinin hayatını kaybettiği iş cinayetinde en az sınırından ceza verilerek o da paraya çevriliyor. Para 24 taksite bölünerek geçiştirilmeye çalışılıyor. Cezaların hiçbir caydırıcılığı yok. Çünkü cezası yok neredeyse. Bu şekilde verilen kararlar iş cinayetlerinin önünü açıyor. İşverene ödül gibi cezalar veriliyor. Yargı verdiği kararlar ile işvereni yüreklendiriyor. İş cinayetlerine devam et sen diyerek önünü açıyor. İşveren, bu şekilde işçilerin göz göre göre ölüme gönderilen koşulları sürdürüyor. Gerçek sorumlular, asla yargılanmıyor. Bizim ceza hukukumuzdaki iş cinayeti yargılaması sistemi büyük oranda çok etkisiz” dedi.

Avukat Demir, iş cinayetlerine karşı adalet aramaktan vazgeçmeyeceklerinin altını çizdi. Demir, iş cinayetlerine karşı örgütlenmenin ve birlikte mücadele etmenin önemini şu sözlere vurguladı; “Örgütlenmekten ve birlikte mücadele etmekten başka çaremiz yok. Aksi halde yani zaten devlet, hükümet, siyasi partiler iş cinayetleri konusunda hiçbir şey yapmıyorlar. Onlar bu alanı bıraktılar. İşçinin, canını sağlığını düşünen koruyan bir sistemimiz maalesef yok. Sendikaların, iş cinayetleri konusuna çok yoğun bir şekilde eğilmesi gerekiyor. Sendikaların, iş güvenliği önlemlerini dayattıkları, talep ettikleri bir toplu sözleşme süreçlerinden geçmesi gerekiyor. Bizim gibi mücadele eden aileler, yılgınlık göstermeden hayatını kaybeden yakınlarını haklarını sonuna kadar savunmaları gerekiyor ve her alanda seslerini duyurmaya çalışmaları gerekiyor. Aksi halde biz sessiz kaldıkça iş cinayetleri çığ gibi büyüyerek devam edecek. Mücadelemizden asla vazgeçmeyeceğiz. Sonuna kadar hakkımızı arayacağız.”

(*) https://www.isigmeclisi.org/20698-akp-li-yillarda-en-az-28-bin-380-isci-hayatini-kaybetti

Paylaş:

Benzer İçerikler

Bizlerin bütçesine daha ‘uygun’ market raflarında sıkça gördüğümüz, işlenmiş et ürünleri markası olan Polonez, bir süredir işçi ve sendika düşmanlığıyla anılıyor. Fazla mesai dayatmasıyla ev yüzü görmeden çalışan kadın işçilerin sendikalaşma mücadelesini tanımayan Polonez’de kadınlar, düşük ücretlerle ağır işlerde hakarete maruz kalarak çalışıyor.
Haftada bir gün kadınlarla bol sohbetli buluşmalar yaparak okulda, evde, sokakta yaşadıkları sorunları paylaşıp ortak şekilde çözüm bulmaya çalışıyorlar. Akhisar’da ilk defa 8 Mart Gece Yürüyüşü düzenlediler. Akhisar Kadın Platformu’nun yeniden oluşturulmasına ön ayak oldular. Eğitim-Sen Akhisar yönetimindeki kadınlar kadın dayanışmasını büyüterek ilerliyorlar.
“Üretim fazlası var” açıklamasını yapan fabrika, en iyi performans gösteren üreticilerden biri seçildi! Çinli işveren öne sürdüğü bu gerekçeyle birçok işçinin çıkışını verdi. HT Solar’da yaşananları kadın işçiler anlattı.
Feminizmin etkisiyle sendikalar, bilgi düzeyi ve meşreplerine göre artık kadın ağırlıklı direnişlerde kadın işçi sorunları üzerinden bir siyasi propaganda yürütebiliyorlar. Bu onların etki alanını genişletiyor. Ama VİP direnişinde olduğu gibi kimi zaman her şey görüntüde kalıyor. Nimet’in direniş sonrasında yaşadıkları erkek sendikacılarla işimizin ne kadar zor olduğunu gösteriyor.
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!