İstanbul-Bahçelievler’de yaşayan 51 yaşındaki Oya, 27-28 yıldır evli. Biri üniversite mezunu, diğeri lise giriş sınavlarına hazırlanan iki çocuğu var. Kendisi de İstanbul Üniversitesi Çevre Mühendisliği’nden mezun, yıllarca mesleğini yapmış ama sonra emekli olmuş. Çalışma yaşamına dair “Biz üniversite bitti, hemen evlendik. İlk zamanlarda ilaç mümessili olarak çalıştım. İki yıl falan. Eşim askere gitti. Askerde ona baktım, mecburen para lazım evi döndürmek için. İki yıl kadar çalıştım. Hastane ortamında biliyorsunuz o da zaten. Doktorlar, şeyler, eczaneler falan…”
Oya’nın ilk sigorta girişi bu işle başlamış. Ve kendi mesleği olan çevre mühendisliğine geçişi de burada çalışırken olmuş. “Şişli’de bir inşaat firmasında çevre mühendisi olarak işe başladım. Özel sektörün zorluklarını çok yaşadım ama çok severek yaptığım bir işti. Kendi mesleğimi icra etmek de güzel bir şey. Güzel bir çalışma hayatım oldu çocuk doğana kadar.”
2000’li yıllarda yaşanan ekonomik krizden kaynaklı işyerinin küçülmeye gitmesi, ilk çocuğu doğana dek yaklaşık 3-4 sene çalıştığı bu işin sonlanmasına neden olmuş. “Bir daha da özel sektöre giremedim açıkçası. İş hayatım orada sonlanmış oldu. Dolayısıyla girişim ve çalışmışlığım olduğu için emeklilik sürecimi kendim dışarıdan ödeyerek tamamladım. Daha sonra serbest işler de yaptım. Onlarla birlikte emeklilik sürecine kadar geldim.”
“Çok iyi bir gelirim olsaydı işten vazgeçmezdim”
Serbest iş olarak yaklaşık iki sene yine kendi mesleğini yapan Oya, bir yandan birlikte çalıştığı kişilerle işi yürütemediğini söylerken diğer yandan çocuk bakımının kendi sorumluluğunda olmasının etkisiyle de dışarıda çalışmayı bırakmış: “Oğlum yuvadan çıkınca okul dönemleri falan başladı. Haliyle kimsem yok İstanbul’da, yalnızım o konuda. Hani destekçi kimsem yok. Dolayısıyla hani çocuğumu büyütme kararı aldım en son.”
Bu kararı almasına dair biraz daha konuştuğumuzda ise şunlara dikkat çekiyor Oya: “İşimde çok iyi bir kariyerde olmuş olsaydım, çok iyi para kazanıyor olsaydım belki düşünürdüm (bakıcı tutmayı, b.n.) ama… Elimin tersiyle itemeyeceğin gibi bir şey yoktu hayatımda. Yani bölük pörçüktü. Özel sektör kapanmıştı. Sonra bu serbest işe geçmiştim. Dolayısıyla hani… Olmasa da olur, diye düşündüm. Eşim de istemedi açıkçası. Çalışma dedi. Sen çocuğa bak en azından, dedi.”
Sonrasında belediye ya da devlette çalışmak isteyen Oya, ne kadar çabalamışsa da olmamış. Özel sektöre geri dönmek istemeyen Oya, özel sektörün zorluklarını da şöyle anlatıyor: “Özel sektörün gecesi, gündüzü yok. Gece 10’lara kadar. Bazen iş uzuyordu. Ben gece 8-9 gibi oradan çıkıyordum. Şişli’den buraya gelmem 10.00-10.30’u buluyordu. Dolayısıyla vakit kalmıyordu. İhale oluyor, ihaleye gitmek zorunda kalıyorum. Mesela ben büyük oğluma bir ya da iki aylık hamileyim. Zonguldak’a ihaleye yolladılar. Tek başıma gitmeye tedirgin oldum. Eşim izin aldı, benimle geldi. Özel sektör iyi kazandırıyor ama bir bayan için de bazı zorlu süreçleri var.”
“En çok iş saatlerinde zorlandım. Şehir dışlarına seyahatler beni zorladı açıkçası. Çok güzeldi, yalan değil. Ankara’ya da gittim. Türkiye’nin birçok iline gittim. İhale alındıkça gittim. Zevkli oluyor, iş ortamı güzel oluyor ama… Çoluk çocuk olunca aklın da kalıyor, yapamıyorsun. İkisini birden yürütmek biraz zor oluyor. Hem çocuğunu hem evini hem işini düşünmek zorundasın. Yorucu oluyor. Dışarıda harcadığın performans, eve geliyorsun evde de aynı performansı sürdürmek zorundasın. O yüzden devlete geçmeyi çok istedim. Ama o da olmayınca kalan primlerimi kendim ödeyerek bir şekilde tamamlamaya çalıştım emekliliği.”
“Sadece o olsa, emekli maaşı ile asla geçinemezdim”
Oya, emekliliğini dışarıdan tamamlasa da emeklilik hakkı konusunda EYT’ye takılanlardan olduğu için aslında hiç de kolay emekli olamıyor. “Çok sancılı bir süreç oldu. EYT’ye ilk başvuranlardan olmama rağmen 8 ay emeklilik bekledim. Yaş vurdu. Normalde çoktan almış olmam lazımdı emeklilik hakkımı. Primlerim ödendiği halde gecikmeli emekli olabildim.”
Emekli maaşından söz açılınca, maaşların asla yeterli olmadığını söylüyor Oya: “Kendim onunla geçiniyor olsam, mümkün değil. Ama eşim, oğlum çalışıyor. Ev derdimiz yok. Ancak böyle rahatsız. Yoksa mümkün değil geçinilmez.” Ancak durum böyle olmasına rağmen hala geçinmekte zorlandıklarını, eşinin emekli olmasına karşın geçinemedikleri için çalışmaya devam ettiğine dikkat çekiyor. “Ekonomik olarak en çok eğitim hayatlarında zorlandık çocukların. Malum bir dershane bile çok fahiş fiyatlardan şey açıyor. Bu sene bizi onlar çok zorladı. Yani sosyallikten kısıyoruz. Mesela bir tatil yapamıyoruz. Çocuklar yokken yapıyorduk. Çocukken de yapıyorduk. Şimdi iki çocuk olunca mümkün değil, yapamıyoruz açıkçası. Bazı şeylerde çocuklara alayım diye kendime almadığım şeyler oluyor.”
“Evdeki bütün sorumluluk bende”
Oya, eşi ve çocukları ile birlikte yani evde üç erkekle yaşıyor bir yandan. “Üç erkekle çok zor. Her şey sana bakıyor. Her şeyin düzeni senden soruluyor. Nerede? Nereye koydun? Sürekli sana soruyorlar. Çalışıyor olsam da yine bendeydi bu sorumluluk. Çalışıyorken daha da zor. Gelip bir gün sonraki yemeği düşünürdüm. Ne yapayım? Allah’tan o zaman, çalışırken, tek bir çocuk vardı. Evde olduğun gibi değil. Hani evde oturduğun zaman, diyorsun ki, bu dursun onu yarın yaparım. Ama çalışırken mutlaka o işini plana sokuyorsun ki ertesi güne kalmasın istiyorsun. Ya gece ya hafta sonu yapıyorsun. Ve hep tek başına.”
Günlerini şu an nasıl geçiriyor? “Spor yapıyorum. Şu ara biraz ara verdim. Evdeki işlerimi hallediyorum. Çocuğumun okuluyla ilgileniyorum. Onun dersleriyle bu sene çok zorlu bir süreçten geçtik. Hiç kafamızı kaldıramadık. Biraz ona destek oldum. Eşim çocuğun okulunun maddi yönüyle ilgilendi. Bütün yük bendeydi. Eşim de buna şahit. O da; oğlanın başarısının yüzde 50 belki de fazlası sana ait, dedi. Sosyalleştiğimde, arkadaşlarımla bugün şuraya çıkalım, şurada bir şey içelim diyoruz. Kendimize de vakit ayırıyor, bir maddi bütçe ayırmaya çalışıyoruz. Hayat başka türlü geçmiyor. Yakın yerlerde, bir kafede oturup bir kahve, bir çay, bir şey içebiliyoruz sosyalleşme adına.”
“50 yaşında da bir işe başvurayım isterdim”
Oya, çoğu işyerinde, devlette dahi işe alımların yaşla sınırlandırılmasını doğru bulmadığını ve kendisinin bugün herhangi bir işyerine rahatça başvurmayı istediğini söylüyor: “Çoğu işyerinde, devlet de dahil, belli bir yaşa kadar alıyorlar ya. Aslında bunu bence yaşla sınırlandırmamaları lazım. 50 yaşından sonra bir kadın daha gelişiyor, olgunlaşıyor. Çalışabilir aslında. Daha da verimli çalışabilir. Ona imkân tanınmalı. Ben elli yaşında da bir yere başvurabileyim isterdim.”
50 yaş ve üstündeki kadınların Türkiye’de iş bulma şansının neredeyse olmadığını söyleyen Oya, kadınların sorumluluklarının hiçbir zaman bitmediğine, sorumlulukların değiştiğine ama yaş ilerledikçe birçok şeyi daha pratik yapmaya başladığına dikkat çekiyor ve ekliyor: “Şu anda çalışmak istesem, kendi mesleğimi yapmak istesem Türkiye şartlarında bu yaşımda bulabileceğimi hiç düşünmüyorum. Yaparım, kendime güveniyorum. Ama Türkiye şartlarında malum artık 50 yaşından sonra böyle bir statüde bir yere almazlar, zannetmiyorum.”
Oya’nın 50 yaş üstü kadınlar açısından üretilmesi gereken politikalar hakkındaki düşünceleri ise şunlar: “Toplum 50 yaş üstü kadınlara, bunlar ununu elemiş, eleğini asmış, sanki bir işe yaramayacakmış gibi yaklaşıyor. Evde otursunlar istiyorlar. Bence kadınlara destek olunması lazım iş konusunda. Daha geniş alanlı projeler oluşturulması lazım. Belki kadınlar 50 yaşından sonra ne yapabilir’i düşünerek ona göre iş imkanları tanınabilir. Yaşanabilecek sorunların çözülebilmesi için onları rahatlıkla aktarabileceğimiz birimler olması lazım belki de. Mesela benim bir kez özel sektörde başıma sözlü bir taciz geldi, ben bu yüzden işimden ayrıldım. Bunu söyleyemeyen çok kadın vardır. Bunu rahatlıkla dile getirebilmeli bir insan. Başına bir zorluk geldiyse bunu mutlaka dile getirebileceği yerlerin de olması lazım.”
Fotoğraf: Mühendistan
*Bu hikaye, Rosa Luxemburg Stiftung desteği ile hazırladığımız Yaşlı Kadınların Çalışma Koşulları araştırmasının çıktılarından hareketle yazıldı. Söyleşi yapılan kadının isteği üzerine isim değiştirildi.