75’in ciğerci ablası Yasemin

Diyarbakır’da yemek deyince insanın aklına ilk olarak ciğer geliyor. Yerli yabancı hemen hemen herkesin uğrak noktası oluyor ciğerciler. Bu sektörde verdiği mücadeleyle bilinen iki çocuk annesi Yasemin Ayverdi Gülseren, herkesin uyuduğu bir vakitte saat 23.00’de ekmek teknesini kuruyor.
Paylaş:
Perihan Kaya
Perihan Kaya
perihan21kaya21@gmail.com
Perihan Kaya   perihan21kaya21@gmail.com

Diyarbakır’da yemek deyince insanın aklına ilk olarak ciğer geliyor. Yerli yabancı hemen hemen herkesin uğrak noktası oluyor ciğerciler. Bu sektörde verdiği mücadeleyle bilinen iki çocuk annesi Yasemin Ayverdi Gülseren, herkesin uyuduğu bir vakitte saat 23.00’de ekmek teknesini kuruyor.

12 yıllık evli olan Yasemin yıllarca çeşitli işlerde çalışmış. Bir mikro kredi uygulamasından aldığı 1000 TL para ile kadınlar için zor sayılan bir işe koyuldu: Kentin ilk kadın ciğerci ustası oldu. Üç tekerlekli el arabası üzerine kurduğu kebap ocağı ile üç buçuk yıl ekmek mücadelesi veren Yasemin, şimdi ‘Mangalcı’ diye küçük bir dükkân açtı.

Yasemin, üniversitenin sosyoloji bölümünden 2019 yılında mezun olmuş, ataması yapılmadığı için birkaç iş denemesinden sonra ciğercilik yapmaya başlamış. “Beş yıldan fazladır bu mesleği yapıyorum. Daha önce küçük işler yaptım. Bir ara kokulu taş işine girdim batırdım. Elimde çok az bir para kaldı. Seyyar köftecilerin olduğu yerlerde tezgâh açmaya karar verdik. 75’in oralarda seyyar köfteciler falan vardı. Gezerken denk geldim. Hani ne iş yapacağımdan çok ölmeyecek bir iş seçmen lazımdı aslında. Ne olursa zarar etmezsin ya da zararını minimuma indirirsin, ciğercilik geldi aklıma. Diyarbakır’ın içinde olunca ister istemez bir yakınlığın oluyor. İnsan en çok sevdiği şeyi en iyi yapar. Ben de ciğer yemeği çok seviyorum”.

Öyle hemen tezgâhın önüne girmedim

Erkeklerin kendisini rakip olarak görmediğini dile getiren Yasemin gülerek: “Bu meslekte kadın yok. Erkekler beni kendilerine rakip olarak görmüyor ki? Kimileri bana tüyo veriyorlar, öğretmeye çalışıyorlar, yardımcı oluyorlar. Dalga geçenler de var, onlara, sen en iyi bildiğinle, ben de en kötü bildiğimle geleyim, yarışalım, diyorum”

İşe başlama sürecini ise şöyle özetliyor: “Bu işte ilk olarak eşimi ön planda tuttum. Hemen öyle doğrudan tezgâhın önüne girmedim. Atılamadım, atlayamadım. Çünkü gece yapıyordum bu işi. Saat 21.00- 22.00 arası çıkıyorduk. Ben biraz daha geride duruyordum, sonra yavaş, yavaş öne geçmeye başladım ve daha iyi oldu aslında.”

Tezgâha kendisinin geçmesiyle birlikte müşteri kitlesinin de değişerek çeşitlendiğini belirten Yasemin, çocuklu aileler, kadınlar, özellikle genç kadınların kendisinden ciğer almaya başladığını anlattıktan sonra, kadın olduğu için ona güvendiklerinin altını çizerek şöyle devam ediyor: “ ‘Biz kendimizi senin yanında güvende hissediyoruz’ diyorlardı, çünkü yemek hazırlarken bir yandan da onlarla sohbet edip dertlerini dinliyordum…”

Her şeyi erkeklere mal ediyoruz 

Tüm mesleklerin erkeklerle tanımlandığına dikkat çeken Yasemin “Her şeyi erkeğe o kadar mal etmişiz ki? Renklerden tutun, isimlere kadar. Pek çok alanda cinsiyetçilik var. Örneğin ben bu mesleği yalnız erkeğin ya da kadının yapacağı bir iş olarak görmüyorum. Neyi iyi biliyorsan onu yap ama severek yap. İçimde insan sevgisi yoksa ben sosyolog olamam. Bugün insanlara karşı merhamet duyamıyorsan ben bu işi de yapamam. Elimdeki en kötü ürünü veririm. Erkeklerle aynı piyasada olduğum için yarışmıyorum. Eğer onlar yarışıyorsa bu onların problemi. Ben yarışmıyorum, ben işimi yapıyorum.”

Yakın çevresinden de eleştirilerin geldiğini dile getiren Yasemin “Zorlandığım zamanlar oluyor. ‘Kadından ciğerci mi olurmuş, otursun evinde çocuklarını büyütsün’ gibi ağır eleştiriler de var. ‘Ciğer ayaklar altına alındı’ gibi bir eleştiri ile de karşılaştım. Birinci ikinci ağızdan ve çevremden geldi bu eleştiriler. Ama ben pek tepki vermiyorum. Beni eleştirenlerin hiçbirini soframda görmedim. Demek ki taşlıyorsun, demek ki güvenmiyorsun bana…”

Dükkânı 8 Mart’ta açtım

Bu işin kadınlar için bir fırsat olduğunu göstermek istediğini, o nedenle de devam ettiğini, yılmadığını belirten Yasemin: “Doğrusu kadınlar için bir fırsat olmak istedim. Evet, bak biz evde sadece oya işlemiyoruz, bak her mesleği yapabiliriz, mesleğin cinsiyeti yokmuş demek, istedim.” diyor.

Geçen yıl 8 Mart’ta dükkânını açtığını, pek çok kadın kurumunu da açılışa çağırdığını, anlattıktan sonra şöyle devam ediyor: “Ben işimi yaparken hep kadın odaklı oldum. Ama bu işi yapmak isteyen kadınlarda bir çekingenlik var. Sistem ataerkil. Kadın doğurur, kadın çocuk bakar, erkek evine bakar. Aslında kadınlar çok güçlü. Hepsini bir arada yapabilir. Benim iki çocuğum var. Onlarla beraber bu işi yapıyoruz. Ev işini de çocuklarımla beraber yapıyoruz.”

Meslekte kendini geliştirmeye kararlı “Sertifika almak için aşçılık kursuna da gidiyorum. Resmi olarak kebapçı olacağım. Ben sosyoloji okudum ama o işi yapma şansım olmadı. Bana bu hakkı vermediler. Ama bugün atamam olsa bile hem işimi yaparım hem de kebap. Gündüz sosyolog, gece yine kebapçı olurum.”.

Dürüm olana kadar sohbet gelişiyordu

İşini artık tamamen profesyonel yaptığını belirten Yasemin: “Tezgâh benim çok iyi oldu. Heyecan vardı. Özellikle gençler beni destekliyordu. Onlarla arkadaş gibiydim. Yemek yaparken onlarla eğleniyordum. Şimdi dükkân var. Damı duvarı var ama neşesi yok. İnsanlar gelip yemeğini yiyip çıkıyor. Ama tezgâhta dürüm olana kadar çok güzel sohbetler gelişiyordu. Ben kendimi 75’in ciğerci ablası olarak görüyorum. Oradaki müşterilerim halen geliyor. Bir dürüm için insanlar 40 km 50 km yol sarf ediyor… Bu insana gerçekten iyi geliyor. Diyorsun bak bir şeyler yapmışım. Boşuna kürek çekmemişim. Her zaman bütün kadınları destekliyorum. Kadınlar güven duysunlar her şey güvenmekle başlıyor çünkü.”

Paylaş:

Benzer İçerikler

Gösterilecek içerik bulunamadı!
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!