8 Mart’ta yas, isyan, mücadele…

Bu yıl 8 Mart’ta kadınlar olarak yas, isyan ve mücadele azmiyle sokaklardayız. Depremde on binlerce insan yaşamını yitirdi. Bunun bir doğa olayı değil, insan eliyle işlenen cinayet olduğunun farkındayız. Birbirimizin aklına, duruşuna, mücadele azmine ve bunların birleştirilmesine; feminist politikaya her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var…
Paylaş:
Necla Akgökçe
Necla Akgökçe
nakgokce@gmail.com

Sistemin tüm dikişlerinin patladığını, yaşam bize acı bir biçimde gösterdi. Depremzedelerle yapılan konuşmalarda, sosyal medyaya yansıyan deneyim aktarımlarında ilk üç günde hiçbir kurtarma faaliyetine rastlanmadığına, dayanışma gönüllülerin çabalarıyla ölü ve yaralı bedenlere ulaşıldığını gördük. İlk sıcak çorbaları, çayları, ekmekleri götüren bizler olduk. Kaldıysak dayanışma ile ayakta kaldık.

Bu süreçte feministler de dayanışma örgütleyenler arasındaydı. Genç arkadaşlarımız arama kurtarma çalışmalarına katılmak için Kahramanmaraş’a, Adıyaman’a, Hatay’a giderken, şehirde kalanlar yardım toplama, ulaştırma gayreti içindeydiler. Herkes bir taraftan da yaşadığı semt ve mahallelerdeki yapılara entegre oldu. Mahalle örgütlenmelerinde bulunmanın ve politik çalışma yapmanın ne kadar elzem olduğunu gördük bu süreçte.

Biriken ücretsiz emeğimiz

Toz kondurmadığım, içinde sigara içirtmediğim, eşikten içeri ayakkabı bile bastırmadığım, yıllar sonra çocuklarım ve kendim için yuva yaptığım evim toz duman oldu, üzerinde kepçe duruyor” diye tweet atmış bölgeden bir kadın, kepçenin fotoğrafı ile birlikte. Evlerin kadınlar için ayrı önemi var. Çünkü orada yıllardır biriktirdikleri ücretsiz emek yatıyor. Evet, ücretsiz emek de birikiyor; çarklar ve aileler, düzen yıllardır bu emek sayesinde ayakta duruyor.

Ücretsiz emek eşyalarda birikiyor; halılarda, dolap camlarında, tencere altlarında, kaşık-çatal çiziklerinde, kuru fasulyenin tuzunda, yağında, salçasında, sardunyanın kırmızısında birikiyor, fakat biz onu göremiyoruz. Çünkü patriyarka bu emeği göstermemek üzerine inşa edilmiş bir sistem. Deprem bölgesinde duvarlar yıkıldığında, evler hasar alıp oturulmaz hale geldiğinde ücretsiz emek her adımda daha fazla görünür olmaya başladı. Çadırın önünde yakılan ocakta kaynayan çorba kazanında, leğende yıkanan çamaşırlarda ve çocuklarda, ayıklanan sebzelerde…

Kadınİşçi’den arkadaşımız Seval, Adıyaman’dan aktardığı gözlemlerinde tüm yiyecek, içecek kuyruklarında kadınların beklediğini, çadırlardaki ev ve bakım işlerine kuyruk beklemelerin de eklendiğini anlatıyor. Suyun, teçhizatın, mutfağın, banyonun olmaması, tuvaletlerin sınırlı olması, kadınların iş yükünü artırmasının yanı sıra sağlıklarını da zorluyor. Depremde yaralar her kriz döneminde olduğu gibi kadınların ücretsiz emeğiyle sarılırken, iktidarın erkek egemen yapısı, umursamazlığı bu emeğin yükünü azaltacak tedbirlerin alınmaması sonucunu doğuruyor.

Felaket kapitalizmi, depremin üçüncü gününde yeni konutlar vaadi ile borsada yükselen demir-çelik fiyatları üzerinden kendini yeniden üretirken, felaket patriyarkası da boş durmuyor; kadına ve kız çocuklarına yönelik şiddetin ve emek sömürüsünün farklı biçimlerini üretiyor.

Felakete maruz bırakılan kadınların bazılarının bir ücretli işi de vardı.  Kimi hemşireydi, kimi devlet memuru, kimi market, kimi fabrika işçisi, kimi ofis çalışanı, kimi tarım emekçisi, evlere temizliğine gidenler de bulunuyordu aralarında. Kadınİşçi’den Bahar arkadaşımız, Hatay’ın bir köyünde tanıştığı, koca dayağı nedeniyle boşanan ve oğluyla birlikte yeni bir hayat kurma mücadelesindeyken depremle karşılaşan, işyeri hasar görmüş, evi, işi hiçbir şeyi kalmayan bir kadın arkadaşımızla görüştü. Deprem, onun erkek egemenliğine karşı verdiği ayakta kalma mücadelesinde de tekrar başa sarmasına neden olmuş.  

Evi yıkıldığı için çocuğuyla birlikte boşandığı kocasının evine sığınan, orada kocası tarafından sıcak su ile yakılan kadının hikâyesi hepimizin hikâyesi aslında, dede tarafından tacize uğrayan kız çocuğunun hikâyesi de. Erkek egemenliği deprem, afet tanımıyor. Koca, dede, baba, devlet şiddeti şeklinde cisimlenen patriyarkal şiddet devam ediyor. İnsanların sağ kalmasına değil, inşaat sektörünün kârına yönelik şekillenen felaket kapitalizmi, depremin üçüncü gününde yeni konutlar vaadi ile borsada yükselen demir-çelik fiyatları üzerinden kendini yeniden üretirken, felaket patriyarkası da boş durmuyor; kadına ve kız çocuklarına yönelik şiddetin ve emek sömürüsünün farklı biçimlerini üretiyor.

Fotoğraf: DHA

Üç kuruşa maydanoz toplayan kadınlar

Deprem bölgesi, kadınların geçici ve gezici tarım işleri yaptığı bölge aynı zamanda. Gazete haberi depremden en çok etkilenen Hatay Samandağ’da çadırda yaşayan kadınların hayatlarını devam ettirmek için depremin beşinci gününden itibaren 100 TL’ye maydanoz hasadına gittiklerini anlatıyor. Sudan ucuz yevmiyelerle çalışıyor kadınlar, çünkü ayakta kalmak zorundalar. Önümüzdeki günlerde bu tür emek sömürüsü daha da artacak gibi görünüyor.

Ücretli işlerin büyük bir bölümü, işyerlerinin yıkılması ya da hasar görmesi nedeniyle yapılamaz halde artık. Cumhurbaşkanı, 22 Şubat’ta deprem bölgesindeki istihdamın devamını sağlamaya yönelik ve patronlara zarar vermemeye özen gösteren bir Kanun Hükmünde Kararname çıkardı. Deprem sürecinde işçi haklarını düzenlediği iddia edilse de bu kararname, işçilerin hayatlarını kolaylaştırmak için değil, patronların zararlarını en aza indirmek, zor durumda olan işçilerden o şartlar altında bile sermayeye gelir aktarmak için atılacak adımları özetliyor. Afet sırasında sınıfta kaldıkları gerçeğinden hareketle işçi sınıfına yönelik birkaç iyileştirmeyi de içeriyor.

Kararname patronlara fesih yasağı getiriyor ama pandemide olduğu gibi işten çıkarmalarda patron yararına bir dolu istisnayı içeriyor, bu istisnalar kadın işlerini ve kadın işçileri doğrudan etkiliyor. İki örnek verelim: İstisnalardan biri, İş Kanunu’nun o meşhur 25’inci maddesi. Bu madde uyarınca deprem bölgesinde de ahlak ve iyi niyet kurallarına aykırı davrananları patronlar işten çıkarabilecekler. Pandemi döneminde kadınların büyük bir bölümünün bu maddeden işten çıkarıldığı, pek çok kadının fabrika önlerinde direniş yaptığı, “haklı nedenle” işten atıldığı için de tazminat alamadığı, parasız pulsuz ortada kaldığı hâlâ hatırlarda.

Belirli süreli işlerde hizmet sözleşmesinin sona ermesi durumu da istisnalardan bir diğeri.  Belirli süreli sözleşmelerle çalışanlar sözleşme süresi bittiğinde, deprem afet dinlemeden işten çıkarılacaklar. Pandeminin de tetiklediği ekonomik kriz şartlarında kadınların kısa süreli işlere yönelip, belirli süreli sözleşmelerle çalıştığı bilinen bir gerçek. Belli ki bu istisnadan da en fazla kadın işçiler etkilenecek.

İşten çıkarma yasağına uymayan patronlara verilecek ceza ise işçi başına bir aylık asgari ücret. Üç işçinin yaptığı işi bir işçiye yaptırarak, asgari ücreti ödeyip kaldığı yerden sömürüye devam etsin patronlar, diyor kararname yani…

Kararname ile depremden zarar gören ve çalışamayanlar için kısa çalışma ödeneği getirildi. Fakat prim koşulu, pandemi sırasında olduğu gibi aynen devam ediyor. Kime veriliyor kısa çalışma ödeneği? Son üç yılda 600 gün prim ödeyenlere veriliyor. Kadın işlerinin kısa süreli ve güvencesiz olduğunu biliyoruz. Pandemi döneminde en fazla işten çıkarılanların kadınlar olduğu gerçeği de bunu eklendiğinde, kadınların prim koşulunu yerine getiremeyeceği, onlar için kısa çalışma ödeneğinin bir hayal olduğu açıkça görülüyor.

Deprem nedeniyle işyeri kapanan veya kadınlar arasından kısa çalışma ödeneğine başvurmasına rağmen hak kazanamayanlara yönelik nakdi ücret desteği verileceği söyleniyor kararnamede. Bu desteğin günlük tutarı ise 133,44 TL. Pırasanın 13, patatesin 15 lira olduğu, deprem nedeniyle her şeyin fiyatının iki katına çıktığı koşullardan bahsediyoruz. Dayanışma yardımları kesilince ne yapacak bu insanlar?

Sendikalar kadın emek büroları kurabilirler. Bu süreçte kadın işçilerin uğradığı hak ihlallerini açığa çıkarmak, raporlamak, çözüm üretmek son derece elzem. Feminist dayanışma gruplarıyla ilişkiye geçmeleri ise sağlam bir kadın emeği politikasının inşası için şart.

Deprem bölgesinde kadın emek büroları

Bu yıl 8 Mart’a üzüntü, yas, isyan ve kız kardeşlerimizle dayanışma içinde giriyoruz. Pek çok kadın örgütü ve yapısı deprem bölgesinde. Kadınların ped, iç çamaşırı, temiz su, ücretli iş ihtiyaçları devam ediyor. Çadır kentlerin özellikle kadına yönelik şiddet açısından ne tür tehdit ve tehlikeler içerdiğinin tespitini yapan ve çözüm önerileri sunan kurumlar var.  

Örneğin Kadın Zamanı Derneği, “Kadının şiddetten korunması için öncelikle şiddet uygulayandan ayrı bir yerde barınma imkânının oluşturulması, gerekirse yakın illere sevkinin sağlanarak 6284 Sayılı Kanundaki tedbirlerin uygulanmaya devam edilmesi sağlanmalıdır” talebini dile getiriyor. Şiddet Önleme Merkezleri’nin (ŞÖNİM) harekete geçirilmesi ve koordinasyonun sağlanarak kadınlara hukuki, psikolojik her türlü desteğin verilmesi ve kadın örgütleriyle ortak hareket edilmesini öneriyorlar. Bu bir model olabilir. 

DİSK’in depremden sonra yayımladığı ‘Depremin Yaralarını Sarmak ve Ülkeyi Yeniden Kurmak için Acil Sosyal Politikalar’ isimli broşüründe, “Kadın depremzedelere yönelik özel önlemler alınmalıdır” diye bir madde de yer alıyor. Bunun altının doldurulması gerekiyor. DİSK, KESK gibi konfederasyonlarla,  SES, Genel-İş sendikaları deprem bölgesine gittiler. Dayanışma çadırları kurdular. Örgütlü güç, afet dönemlerinde çok önem kazanıyor. Bu sendikalar kadın emek örgütleriyle bir araya gelip ücretli, ücretsiz kadın emeğinin sorunlarına ve bunlara çözüm üretmeye yönelik kadın emek büroları kurabilirler. Bu süreçte kadın işçilerin uğradığı hak ihlallerini açığa çıkarmak, raporlamak, çözüm üretmek son derece elzem. Feminist dayanışma gruplarıyla ilişkiye geçmeleri ise sağlam bir kadın emeği politikasının inşası için şart.

Fotoğraf: Twitter/@8MartYuruyus

Güçlerimizi birleştirmeliyiz

Maydanoz toplayan kadınların gündelik ücretlerinin 100 TL olması, bu tip işlerde kadın emeğinin değersizleştirileceğinin göstergesi; buna yönelik bir şeyler yapmalıyız. Ayrıca afet çadırlarında ev içi emek sömürüsünün iyice artığı ve bunun meşrulaşacağı, kadınları bugünden zor günlerin beklediği de aşikâr. Bölgede çalışan feminist gruplar arasında ortak çamaşırhane, yemekhane, çocuk bakım yerleri önerenler var. Birbirimizle çalışmanın, ortaklaşmanın, güçlerimizi birleştirmenin yeni yollarını bulmalı, yeni araçlar geliştirip yaptığımız çalışmaları birleştirmeliyiz. İnsanların hayatlarını kolaylaştırmak, onları yeniden yaşama bağlamak için hükümete baskı uygulamak zorundayız. Bizden toplanan vergilerin üçkâğıtçı müteahhitlere değil, bize dönmesini sağlamak bile ciddi bir mücadele gerektiriyor.

HDP milletvekili arkadaşımız Züleyha depremi, hükümetin yanlışlarını ve neler yapılması gerektiğini anlattığı Meclis konuşmasını pişkin pişkin sırıtarak dinleyen hükümet yanlılarını “Allah belanızı versin!”  diyerek öfkeyle fırçalamıştı. Birkaç gün sonra Halkevleri Başkanı Nebiye, Hatay Sevgi Parkı’nda çalışma yapan dayanışma gruplarını polis zoruyla çıkarmaya çalışanların yakasına yapışarak hesap sordu. Bu iki tutum politik hattımızı da gösteriyor sanki; öfkemizin nötralize edilmesine izin vermeyerek, teşhirin yanı sıra hesap sormayı da unutmamız gerekiyor.     

Manşet fotoğrafı: Serra Akcan / gorselarsiv.org

Paylaş:

Benzer İçerikler

8 Mart’ta Türk-İş sendikalarının çoğunda değişen bir şey yoktu. Türk-Metal’de ön sırada bacağını iki yana açmış erkek yöneticiler geleneği, bu yıl başka sendikalara da sirayet etti. DİSK’te ise kadınların baskısı sonuç vermiş görünüyor…
Asgari ücretin toplumsal cinsiyet boyutu var. Kadınlar emek piyasalarının en düşük ücretli çalışanları olduğu ve kadın erkek ücretleri arasında ciddi bir makas bulunduğu için asgari ücret bizim açımızdan daha önemli. Varlığı, bir miktar denge sağlayabilir. Ama patriyarka ortadan kalkmadan gerçek ücret eşitliğine ulaşmak da mümkün görünmüyor.
Pandemi sürecinde hem evde hem işyerlerinde çok çalıştık.  Ama emeğimiz hâlâ değersiz, hâlâ ilk işten atılanlar biz oluyoruz. Bu yıl 8 Mart’ta grev ve direniş alanlarında her zamankinden daha fazla kadın işçi var. Deneyimlerimizi ortaklaştırıp, seslerimizi birleştirelim.
Zor bir yılı geride bıraktık. Pandemi çelişkileri keskinleştirirken, kadın cinayetleri, kadın işsizliği boyut değiştirdi. Her türlü baskı ve sömürüye rağmen, kadınlar sokaklardan çekilmedi. Sinbo’da da kazandık, Arjantin’de de… Yeni yılda yolumuz açık…  
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!