Acarsoy Tekstil’de işten atılan Selinay: “Erkeklere daha çok zam yapıldı kadınlara daha az”

Başta Zara olmak üzere ünlü markalar için iplik üretimi yapan Acarsoy Tekstil işçileri örgütlenmeye çalışıyorlardı. Öz İplik-İş Sendikası’na üye olan işçiler düşük ücretler ve kötü çalışma koşullarını değiştirmek için çıktıkları yolda işten atma saldırısıyla karşılaştılar. Çalışanların yüzde 70’inin kadın olduğu fabrikada, örgütlenme çalışmasını yapanlar da kadın, işten atılanlar da.
Paylaş:
Bahar Gök
Bahar Gök
bihargok1982@gmail.com
Bahar Gök bihargok1982@gmail.com

Başta Zara olmak üzere ünlü markalar için iplik üretimi yapan Acarsoy Tekstil işçileri örgütlenmeye çalışıyorlardı. Öz İplik-İş Sendikası’na üye olan işçiler düşük ücretler ve kötü çalışma koşullarını değiştirmek için çıktıkları yolda işten atma saldırısıyla karşılaştılar. Çalışanların yüzde 70’inin kadın olduğu fabrikada, örgütlenme çalışmasını yapanlar da kadın, işten atılanlar da.

Bursa Demirtaş’ta iki işletme olarak üretim yapan Acarsoy Tekstil’de ilk atılan işçi Selinay Yılmaz. Henüz 21 yaşında. İlk iş deneyimini iki buçuk yıl çalıştığı çocuk mağazasında edinmiş. İlk defa fabrikada çalışan Selinay Yılmaz, başladığı andan itibaren kendisine dayatılan çalışma koşullarına itiraz etmiş. İşyerindeki haksızlıkların kendisiyle sınırlı olmadığını gördüğünde, deneme süresi bittikten hemen sonra sendikaya üyeliğini yapmış ve kendisi de üyelik çalışması yürütmeye başlamış. Beş buçuk aydır çalıştığı fabrikada belki biraz da yeni çalışan olmasından dolayı erken deşifre olarak yalandan tutulan tutanaklarla atılan ilk işçi olmuş. 10 Mart’ta atıldığında, ne yaparım diye düşünmeden sendika yöneticilerini aramış ve o günden itibaren fabrika önünde direnişe başlamış.

İş güvenliği hiçe sayılıyor

Selinay, fabrikadaki çalışmayı anlatırken hiçbir detayı atlamamaya özen gösteriyor. Link adı verilen makinelerde çalışan Selinay, kadınlara yönelik çok fazla baskının olduğunu anlatarak başlıyor söze. Lavaboya giden, sigara içmeye giden kadınlara ‘nereye gidiyorsun’ denilerek sürekli engellenmeye çalıştıklarından bahsediyor. Çay molaları olmadığı için sadece yemek molalarında içebildikleri çaya bile karışıldığını, mescitte namaz kılan kadınlara “burada kılmayın, evinizde kılın” diyerek izin vermediklerini anlatıyor. Fazla mesailere zorla bırakılmalarından, erkek çalışanlarla aralarındaki ücret farkına kadar onlarca sorunu anlatan Selinay bir de performansa tabi olduklarına dikkat çekiyor. “İşe girerken imzaladığımız kağıtlarda performansla ilgili bir şey yok. Ama çalışırken, randıman biraz düştü mü hemen performans sorgulanıyor. Yanımdaki makinenin elemanı işe gelmezse, o makineye de biz bakıyoruz. Daha hızlı çalışmak zorunda kalıyoruz öyle olunca. İş güvenliği kurallarını hiçe sayarak çalışmak zorunda kalıyoruz. Bir yandan da iki makineye bakarken daha iyi bir performans bekliyorlar senden” sözleriyle anlatıyor yaşadıkları stresi.

Kadınlar daha düşük ücret alıyor

Erkeklerle kadınlar arasındaki ücret farkının normal olmadığını bilen Selinay, erkeklerin bazı bölümlerde çalıştığına değiniyor. Cer ve tarak bölümlerinde sadece erkeklerin çalıştığını, fitil bölümünde karışık olduğunu diğer bölümlerde ise kadınların çalıştığını belirtiyor. Yaptıkları işin farklılığından doğan bir ücret farkı mı olduğunu öğrenmeye çalışıyoruz. Öyle olmadığını anlatıyor. Bir bölümde elyaf inceltiliyor, diğer bölümlerde ince ya da kalın ip haline getirildiğini söylüyor. Yaptıkları iş farklı olmamasına rağmen maaşları arasındaki farkın kendileri üzerindeki baskının başka bir biçimi olduğuna değiniyor. Zam döneminde de görmüş bu farkı. Zam oranlarının performansa bağlı olarak belirlendiği söylenmesine rağmen işe yeni girenlere yapılan zammın sekiz-dokuz yıldır çalışanlara yapılandan fazla olduğuna tanık olmuş üstelik. “Performansa göre yapılmadı aslında. Kıdeme göre de yapılmadı. Ustalarla elemanlar arasındaki ilişkiye göre yaptılar zamları. Ustalar, genelde erkeklerle muhatap olmadıkları, kadınlara sardıkları için erkekler daha fazla zam aldılar. Kadınlar daha az. Ben beş aylıkken bana 212 lira zam yapıldı. Benden sonra giren bir erkek işçinin zammı ise 352 liraydı. Biz ocak ayında asgari ücrete yapılan zammı alıyoruz. Ama fabrikanın aynı ayda yapması gereken zammı Mart ayında alıyoruz. Mart ayına kadar ne kadar zam aldığımızı bilmiyoruz. Mart ayına kadar diğer fabrikaları araştırıyorlar kim ne kadar zam yapmış diye. Yani piyasayı yoklayıp emin olduktan sonra bize yapılacak zammın kararını veriyorlar. Mart ayında da geriye dönük saat ücreti farkını veriyorlar.”

Bizim oturma şansımız yok

Kadın işçiler üzerinde yoğun baskı olmasına rağmen erkek işçilerin daha rahat olduğuna değiniyor Selinay. “Erkek çalışanlara gözle görünür bir baskı yok denecek kadar azdı. Biz üç-dört dakikada sigara içip içeriye girerken, erkekler ellerinde telefon, iki-üç tane sigarayı ardı ardına yakıyor ve oturuyorlardı. Bizim makinemiz iyi olduğunda oturma gibi bir şansımız yok. Diğer makineleri dolaşıyoruz, oralarda çalışıyoruz. Ama onlar öyle değil. Nakliyeciler filan da ellerinde sürekli telefon dışarda oturuyorlar. Onlara bir şey demiyorlar” şeklinde durumu özetliyor. Bu rahatlığın sebebini sendika üyeliği yapmak için sohbet ettiğinde daha iyi anlamış aslında. “Erkekler hayatlarından gayet memnunlar. Sendika üyeliği için bazılarıyla konuştuğumda ‘ben rahatım, bana şu an kimse bulaşmıyor’ dedikleri bile oldu” sözleriyle anlatırken, neden kadınların öncülük ettiğini anlamış olduk. Şu anda kadın işçilerin daha fazla mobbinge maruz kaldığını da. “Ustalar makine başına giderek kadınları beş dakika kadar izliyorlarmış, lavaboya ya da sigaraya gidecek mi diye. Kadınlar ‘biz eğilip kalkıyoruz, bize bu şekilde bakamazlar’ diyorlar. Rahatsızlık gün geçtikte artıyor ama biraz çekiniyorlar. Çekinmelerinin tek nedeni işten çıkarılma korkusu.”

Tek molamız vardı, ihtiyaçlara yetmiyordu

Yarım saatlik yemek molasına iki posta olarak yemeğe çıkan işçilerin 3-11 vardiyasında yemek molaları gasp edilmeye çalışılmış. Son zamanlarda, ustaların “kaçta çıkarsanız çıkın saat 20.00’de burada olacaksınız. 19.50’de çıksanız bile” baskısıyla karşılaşmışlar. Bu konuda ustasıyla tartışırken “Benim bordromda yedi buçuk saatim ödeniyor. Yarım saatlik molamı olduğu gibi kullanırım” cevabı vermiş Selinay. Zaten üçüncü katta olan yemekhaneye giderken beş-altı dakikanın geçtiğini, dönüşte de aynı şekilde olduğu için yaklaşık 10 dakikanın kaybolduğunu söylüyor. Kalan 20 dakikanın ise yemek, lavabo, çay ve sigara ihtiyacına yetmediğini bu nedenle sürekli tartışma yaşadıklarından bahsediyor. Zaten Selinay’ın işten çıkarılmasına gerekçe olarak da bunu kullanmışlar. Yemek molasında çayını alarak sigara içme alanına indiği için hakkında tutanak tutulmuş, kurallara uymadığı gerekçesiyle. “O çayı bir tek ben indirmiyorum. Sigara içen herkes çayını alarak sigara alanına iniyordu. Kamera kaydında yanımda iki kişi ve ustam da olmasına rağmen bir tek bana tutanak tutuldu.”

Fazla mesailer zorunlu kılınmıştı

Yılbaşından önce 07.00-15.00 vardiyasında çalışanlar 18.30’a kadar zorla mesaiye bıraktırılmışlar. Makineler zorda kaldıkça ve diğer vardiyalarda eksik eleman oldukça yapılan fazla mesailer zorunlu hale getirilmiş bir süre. Üç bölümün çalışanlarının isimlerini liste yaparak her gün asmışlar tabloya. “Hepimizin isminin yanında kutucuklar vardı. Sana sorduklarında istersen ölüyorum de ama adamlar kabul etmiyorlardı. O mesaiye kalmak zorundaydın. Bizim baskımızla kaldırdılar bir süre önce. Açıktan okuyorum ben şu an. Hafta sonu sınavım var gelemem dediğimde ‘geleceksin’ diyordu. Zaten hafta içi mesaisinin hiçbir katkısını görmüyorduk. Ortalama 30 lira falandı en son. Daha çok pazar mesailerine kalıyordum ben” diye anlatırken servis sorununa da değiniyor. 18.30’da bindikleri servis memurların servisi olduğu için, kendilerinin normalde inip bindikleri duraklarında bırakılmadıklarına değiniyor. Kendi durağımda bırakılmak istiyorum dediğinde “sana metro ücreti verelim, metroyla gidip gelebilirsin” cevabıyla karşılaşmış Selinay.

Hamile kalmayacaksınız

Mesai saatleri dışındaki zamanlarda dahi hayatlarının yönetilmeye çalışıldığına dikkat çeken Selinay “İşe girdiğimizin üçüncü ayında bize sözleşme tarzında bir şey imzalattılar. Okumadan imzaladık maalesef ki. Uyku saatimizle ilgili bir madde vardı. Uykusuz gelmemiz bize bağlıydı. Uyku saatimize dikkat etmek zorundaymışız. Akşam sekizde eve gidip sabah beşte kalkıyorduk. Nasıl uykusuz kalmayalım” İşe girerken de imzalatılan başka bir sözleşme varmış kadın işçilere. O sözleşmeye, evli, bekar fark etmeksizin, kadın işçiler iki sene boyunca, hamile kalmayacağım diye imza atmak zorunda kalmışlar. İmzalamak istemeyenleri işe almamışlar. Hem işe alınmam kaygısı hem de işten atılırım korkusuyla kadınlar hamileliklerini gizlemek zorunda kalmışlar. “Hatta hamile kaldığında, kimse anlamasın diye korse takıp bebeğini düşüren kadınlar olmuş Acarsoy Tekstil’de. Bu sözleşmeyi bir süre önce kaldırmışlar. İtiraz ve şikayetler üzerine bu kararı geri çektiler. Yıllarca kadınlar bu zorunlulukla çalışmışlar.”

Örgütlenme hakkımız elimizden alınmamalı

Büyük haksızlıklar yapılan işyerinde gün geçtikçe, işe alıştıkça, yaşananlara tanık oldukça, sendikalaşmaktan başka çarelerinin olmadığını anlayan Selinay, üyelik çalışmalarının başladığını duyunca örgütlenme sürecine dahil olmuş. “Girdiğim dönemde fabrikada zaten ufak ufak sendikalaşma vardı. Bana da söylediklerinde biraz bekledim. Fabrikadaki çalışmayı iyice kavradıktan ve haksızlıkları gördükten sonra ben de üyeliğimi yaptım. Üyelik yapmaya başladım. Eskilere oranla çok yeni bir eleman olduğum için biraz göz önüne çıkmış oldum. Benim sendika üyesi olduğumu söylemiş birisi. Anlaşılınca ortaya yalandan bir tutanak atılarak makinemin randımanları kötü denildi. 10 Mart’ta kurallara uymamak ve performans düşüklüğü gerekçesiyle işten atılmış oldum.”

Atıldığı günden itibaren fabrika önünde direnişe başlayan Selinay hiç pişman olmadığını ve sonuna kadar direneceğini söylüyor. İçerdeki arkadaşlarına ise son olarak şu sözlerle sesleniyor. “Sendika bizim anayasal hakkımız. Kimsenin elinden alınmamalı. Acarsoy’daki kadın arkadaşlarıma seslenmek istiyorum. Korkmasınlar istiyorum. En fazla işten çıkarılırlar. Direnişte onlar da yerini alırlar. Onlar benden daha tecrübeli. Ben bu kadar deneyimli olmamama rağmen direniyorum. İşten çıkarılma korkularını bir tarafa bırakmaları gerekiyor artık. Çünkü bu kadar haksızlıkla gerçekten çalışılmıyor artık. Güçlü durmalarını istiyorum.”

Selinay ile röportaj yaptığımız gün Acarsoy Tekstil’den üç kadın işçi daha çıkarıldı. Sendikal çalışmayı yürüten öncü kadınlar olduğunu öğrendiğimiz işçiler “çalışanlar üzerinde baskı kurmak, işyerinde çalışma huzurunu bozmak” gerekçesiyle işten çıkarıldılar. Atılan işçiler 4-14 yıldır çalışıyor Acarsoy’da. Onlar da direniş çadırında yerini aldılar atılır atılmaz. Pazartesi gününden itibaren Acarsoy Tekstil önünde dört kadın işçinin direnişi devam edecek.

Paylaş:

Benzer İçerikler

70 gündür fabrika önünde direnen Polonez işçileri kadın örgütlerini ve feministleri dayanışmaya çağırıyor. Bu çağrıyı ilettiğimiz ve iletimize cevap veren kadın örgütleri “boykot ve dayanışma eylemleri yapalım” fikrinde ortaklaşıyor. O halde gelin Polonez’de kadın işçilerin taleplerini yaygınlaştırıp, seslerine ses katalım…
Türk-İş dün 81 ilde “Zordayız, geçinemiyoruz” diyerek eylem çağrısı yaptı. Ancak işçiden habersiz, fabrika ve işyerlerinden uzak bir eylemden beklenileceği üzere zayıf görüntüler ortaya çıktı. İstanbul’daki eylem bunun en sarih örneği oldu.
Bizlerin bütçesine daha ‘uygun’ market raflarında sıkça gördüğümüz, işlenmiş et ürünleri markası olan Polonez, bir süredir işçi ve sendika düşmanlığıyla anılıyor. Fazla mesai dayatmasıyla ev yüzü görmeden çalışan kadın işçilerin sendikalaşma mücadelesini tanımayan Polonez’de kadınlar, düşük ücretlerle ağır işlerde hakarete maruz kalarak çalışıyor.
Bornova’da üretim yapan Kristal Yağ işçilerinin asgari ücrete tepkileri sert oldu. TİS masasından kalkan işçiler bir ayı aşkın süredir grevdeler. Emekçilerin market alışverişlerinde yaşadıkları adeta bir trajedi. Poşetleri neredeyse boş. Kristal Yağ Fabrikası işyeri temsilcisi Gülnaz’la görüştük.
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!