Ağrı’da iş arayan kadınlara kurulan tuzak: ‘Bu kamu eliyle işlenen bir erkek şiddetidir’

İş bulma vaadiyle kadınlara tuzak kurduğu için görevden alınan Ağrı İşkur müdürüne kadınlar tepkili. Haber- Sen’den Özlem Berkit, olayın kadınların çaresizliğini ve umutlarını suiistimal etmek anlamına geldiğini söylerken, İKEP’li kadınlar utanmazlık olarak değerlendiriyor. Kadınİşçi avukatı Hatice Tuğba Yılmaz’a göre ise bu; kamu eliyle bir erkek şiddetidir.
Paylaş:
Ayla Önder
Ayla Önder
onderayla@gmail.com

Ağrı İŞKUR Müdürü Gıyas Güven’in bir araç içinde çekilen müstehcen görüntüleri çok fazla yankı yaptı. 43 yaşında, evli ve üç çocuk babası olduğu bilgisi paylaşılan Güven’in, kadınlarla görüntüleri yer alıyordu gizli çekilen bir videoda. Fakat basına “servis edilen” materyal videodan bir anın fotoğrafıydı. Güven’in iş bulma bahanesiyle kadınları kandırdığı söyleniyordu. Bu yolla çok sayıda kadını istismar etmesi söz konusuydu. Konumunu kullanarak kadınları işle kandırması mide bulandırıcıydı. Gülşen’in açıklamalarına yönelik tepkilere benzer bir açıklama gelmedi yetkililerden. Yayınlanan bu görseller sonrası kurumun müdürü sessizce görevden alındı.

Bu konuda görüşler aldık, tepkilere yer verdik. KESK Haber-Sen 5 No’lu Şube Başkanı Özlem Berkit “İnsanları özelliklerine göre uygun işe yerleştirmekten sorumlu bu yöneticinin işsiz kadınların çaresizliğini kullanmasına” son derece öfkeliydi. “Ağrı İşkur Müdürü Gıyas Güven’in iş bulma, işe sokma vaadiyle arabasında kadınlarla birlikte olduğu görüntü aslında Türkiye’nin içinde bulunduğu durumun özeti gibi” diyordu. Sendikacı Berkit şunları söylüyordu: “43 yaşında, eğitimiyle alakası olmayan bir alanda ani yükselişi ve bunun getirdiği güç sarhoşluğu, bulunduğu makamı kendi hırs ve çıkarı için kullanmaktan çekinmemesi. İnsanları özelliklerine göre uygun işe yerleştirmekten sorumlu devletin üst düzey memuru, konumunu suç unsuru içerecek şekilde kullanıyor. Ekonominin yönetilemediği hızla fakirleştiğimiz, iş bulmanın neredeyse imkânsız olduğu son birkaç yılda kadınların çaresizliğini, umutlarını gururlarını suistimal ediyor.”

‘Barbarlık çağını başlattı’

Sistemin sistematik bir şekilde delik deşik edildiğini söylüyor Özlem Berkit. Devlet yönetiminde bürokrasinin küçümsenerek yerle bir olduğunu, “devlet memuru terbiyesi ve geleneğinin yok edilmeye çalışıldığının” altını çiziyor ve şunu ekliyor: “Ahlaki çürümenin önünde hiçbir engel kalmadı. Deliklere yerleşen, tüm devlet yapısını içten içe çürüten, bunu din adı altında yapan ve her ne olursa olsun kazanmayı yücelten yapı, bunu temiz ahlak içinde gerçekleştiremeyeceği için suç tanımını da kendine göre yeniden adlandırdı.” Kadınları sokak ortasında döven eşleri ve sevgilileri de “normal karşılayan” bir sistemden söz ediyor, Berkit, muhalefetin de bu çerçevede üzerine gidildiğinin altını çiziyor; “Demokratik devlet sisteminin temel unsuru olan muhalefet vicdansızlığa, ahlaksızlığa, haksızlık ve hukuksuzluğa karşı durmaya çalıştığı için her şekilde korkutulup, her fırsatta orantısız cezalandırılıyor. Mücella Yapıcı, Osman Kavala, Selahattin Demirtaş ya da şarkıcı Gülşen gibi. Sistem İslamı kullanarak ahlakın çöktüğü barbarlık çağını başlattı. Buradan artık dönülmeyeceğine inananlara inat kurtuluş temelinde eşitlik, adalet ve ahlak olan sol örgütlü yapılardan gelecek.”

‘En üst seviyedeki utanmazlıktır!’

Kadınları iş vaadiyle istismar etme vakasını İşçinin Kendi Partisi (İKEP) içinde yer alan kadınlara da sorduk. Şöyle diyorlardı: “Büyük sermaye sahiplerinin, servet sahiplerinin egemenliğinde, patronlar için bir sömürü ve ucuz işgücü cennetine, emekçi sınıflar için ise cehenneme döndürülmüş ülkemizde ortaya çıkan bu vaka ne yazık ki hiçbirimizi şaşırtmıyor. Çünkü işçi sınıfının bugün büyük çoğunlukla içinde yer aldığı eğreti ve güvencesiz çalışma koşulları, tüm kesimler için geçerli olan işsizlik, kadınlar için daha da ağır biçimde seyrediyor. Kadınlar için iş bulmak, geçimini sağlamak daha da zor. Emekçi sınıflar için bu yıkım tablosunun ortaya çıkmasında son 20 yıldır ağır sorumluluğu olan siyasi kadroların ve onların bürokratlarının ortaya çıkan bu tablodan kadınları istismar ederek faydalanması ise en üst seviyedeki bir utanmazlık, arsızlıktır.”

‘Ülkemizi siyasetlerin yüzsüzlüğüne terk edemeyiz’

İKEP’li kadınlar, bu tablo karşısında tutunulabilecek tek umut olduğunu belirterek şunlara da değindiler: “İşçi sınıfının sermayeden ve devletten bağımsız, demokratik temelde birliğini sağlayarak önemli bir siyasi güç olarak ortaya çıkması ve ülkenin kaderine el koyması önem taşıyor. Tam istihdamı hedefleyecek, eğreti ve güvencesiz çalışma koşullarının ortadan kaldırılmasını sağlayacak, örgütlenerek haklarını arayan işçiye değil, hak çiğneyen patronlara karşı önlem alacak bir işçi emekçi hükümeti hedeflenmelidir. Böyle bir hedefi taşıyan güçlü bir siyasal yapı ise ancak kadınları da siyasi mücadeleye katan, kadınların sorunları için çözümleri siyasetin merkezine koyan bir anlayışla mümkündür. Ülkemizi, yerli yabancı sermaye sahipleri sınıfının tahakkümünü sürdürmenin aparatı olmaktan başka hiçbir şey olmayan siyasetlerin yüzsüzlüğüne terk edemeyiz. İşçiler siyaset yapmalıdır ve kadınlar işçi sınıfının yarısıdır.”

‘Kamu kurumu eliyle erkek şiddeti’

Bir feminist avukatın da bu vakayı değerlendirmesi önemliydi. Kadın İşçi’nin “Hukuk Danışma Hattı” sorumlusu ve okurlarımızı hukuksal sorunlarını yanıtlayıp aydınlatan Av. Hatice Tuğba Yılmaz da sadece tepkisini dile getirmekle kalmadı, önemli noktaları da vurguladı; “Basına yansıyan kısmıyla kadınların bir kamu kurumu eliyle erkek şiddetine- istismarına nasıl açık hale getirildiğini görüyoruz. İŞKUR gibi bir kurumda müdür olan erkeğin failliğini devletin, şu anda AKP-MHP iktidarının çeşitli kademelerinden-kadrolarından erkeklerin kadınlara karşı işledikleri suçlarla birlikte düşünmek gerekir. Nadira Kadirova’dan Rabia Naz’a, kürt kadınlara uygulanan özel savaş politikalarına kadar erkek devletin ve parçası olan erkeklerin pervasızlığı her gün başka biçimde karşımıza çıkıyor. Aynı zamanda sömürünün ve kadınların emeğine el konulmasının en ağır biçimde yaşandığı bir dönemden geçiyoruz. Derinleşen yoksulluğun en çok kadınları etkilediği, kadın işçi ve işsizlerin patriyarkal kapitalizm altında yoksullaşmayı da başka biçimlerde yaşadığı koşullarla karşı karşıyayız. Feminist mücadelenin çoktandır vurguladığı üzere açığa çıkan cinsel tacizi bu koşullarla beraber okumak önemli”.

‘Bu davranışların gerçek bir rızaya dayanmadığını söylemek gerekir’

Mağdur edilen kadınlar hukuksal açıdan ne yapabilir? Eminim ki karşılaştığı şiddeti açıklayamayan kadınlar geliyor herkesin aklına. Onlara, Hukukçu ve feminist bir kadın olarak, nasıl bir yol çizmeleri noktasında önerilerde bulunuyor Av. Yılmaz; Burada da yaklaşımı yine “fail erkeğin kamu görevinin sağladığı nüfuzu kötüye kullanması” çereçevesinde… Diyor ki; “Haberlere yansıyan kadarından yola çıkarak hukuksal ifadesiyle söz konusu cinsel davranışların gerçek bir rızaya dayanmadığı, fail erkeğin kamu görevinin sağladığı nüfuzu kötüye kullanarak maruz kalan kadınların vücut dokunulmazlıklarını ihlal ettiğini söylemek gerekir. Kadınların anlatımlarıyla detaylandığı durumda, Türk Ceza Kanunu’nunda yer alan nitelikli cinsel saldırı, nüfuz ticareti, şantaj gibi suçlar, görüntülerin kaydı ve yayılmasına ilişkin ise ilgili diğer suçlar gündeme gelecektir. Maruz kalanlar savcılığa suç duyurusunda bulunarak fail(ler) hakkında dava açılmasını talep edebilir.”

Ağrı vakasının kadın dayanışması ile örülmesi

Yazılı hukukta bu alandaki düzenlemelerden söz ediyor. Böyle olmakla beraber hayatın gerçekliklerinin patriyarka tarafından şekillendirildiğine de dikkat çekiyor: Avukat Hatice Tuğba Yılmaz bu gerçeklik üzerinden yanıtlıyor soruyu; “Yazılı hukukta durum faklı olsa da hayatın gerçeği öyle değil. Hayatımız patriyarka tarafından şekillendirildiğinden ne hukuki başvuru yapmanın ne de yapabildiğimiz başvurulardan netice almanın kolay olmadığını görüyoruz. Evde, sokakta, iş yerinde, yargıda fark etmeksizin yürüteceğimiz mücadelenin feminist politikayla ve kadın dayanışması ile örülmesi gerektiğini düşünüyorum. Kadınların hukuki yollara başvurmasının önünde çoğu kez aileden başlayarak tüm topluma kadar patriyarkal bir engel bulunduğunu, başvuru yapmanın bazen daha büyük riskler getirdiğini bilerek, bu engelleri aşacak dayanışma, güvenlik yollarını aramak durumundayız. Erkek yargıyı aşındırmanın bir yöntemi de hukuki başvuruları inatla ve ısrarla yapmak, süreç içerisindeki tutumları teşhir etmek olabilir.”

Fotoğraf: Hale Güzin Kızılaslan / csgorselarsiv.org

Paylaş:

Benzer İçerikler

6 Şubat depreminin birinci yılındayız. Bu büyük felakette 11 ilde binlerce insan yaşamından olurken, devlet geride kalanların hayatını kolaylaştıracak hiçbir şey yapmadı. İnsanlar çoğu zaman dayanışma ile ayakta kaldı. Depremin her türlü yükünü çekmek zorunda kalan kadınların sorunlarına kulak verenler ise yine kadınlardı. Bölgede çalışma yürüten Kadın Savunma Ağı,  Afet İçin Feminist Dayanışma, Mor Dayanışma, Kadın İşçi’den arkadaşlarımızla kadınların dertlerini, deneyimlerini konuştuk.
Kadıköy’de bir araya gelen kadınlar ve LGBTİ+’lar hükümete istifa çağrısı yaptı; “Hayatlarımızı yok eden erkek egemen devlete karşı tek güvencemiz mücadelemiz, birlikteliğimizdir. Biat etmedik, etmeyeceğiz, yeniyi biz kuracağız. Şiddetin ve sömürünün olmadığı eşit ve özgür bir yaşamı birlikte mücadelemizle kuracağız” dedi.
Şiddet dolu evliliğini zor da olsa bitirmiş, yeni bir hayat kurmuş, kendi ayakları üzerinde duran bir kadın… Depremde yalnız evini, işini ve sevdiklerini değil, özgürlüğünü de kaybettiğini söylüyor. “Önce iş bulmam lazım” diyor, “Yoksa asla özgür bir alanım, kendi hayatım olmayacak. Tek istediğim kendime ait bir hayat.”
Depremin yıktığı Hatay’da çalışma yürüten feminist/kadın örgütleri, Hatay Afet Kadınlar Birlikte Güçlü çatısı altında birlikte mücadele kararı aldı. Zorla tahliye edilmek istenen Sevgi Parkı’nda açıklama yapan kadınlar, “Yıkılan şehirleri ve yaşamı kadın dayanışmamızla yeniden kuracağız, hiçbir yere gitmiyoruz” dedi.
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!