‘AKP’nin kadın düşmanı politikaları kız çocuklarını eğitimden uzaklaştırıp işçileştiriyor’

FİSA Çocuk Hakları Merkezi’nden Ezgi Koman ve İSİG Meclisi Üyesi ve Gazeteci Serpil Ünal, çocuk işçi sayısının ve çocuk iş cinayetlerinin arttığına dikkat çekerek, bunda AKP’nin eğitim politikalarının önemli rol oynadığını belirtiyorlar. 4+4+4 eğitim sistemi daha fazla kız çocuğunu okuldan uzaklaştırırken, onları ucuz işgücü olarak, sağlıksız ve güvencesiz koşullarda çalışmaya mahkum ediyor.
Paylaş:
Yadigar Aygün
Yadigar Aygün
yadigaraygun93@gmail.com

Dünyada 63 milyonu kız, 97 milyonu erkek çocuğu olmak üzere toplam 160 milyon çocuk yani her 10 çocuktan biri, çocuk işçi olarak çalışıyor. Bu çocukların yarıya yakın kısmı sağlıklarını ve gelişimlerini etkileyen tehlikeli işlerde çalışıyor ve sayıları 79 milyonu buluyor. Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) ve UNICEF’in 10 Haziran 2021 tarihinde yayınladığı rapora göre, çalışan çocukların sayısı son dört yılda 8,4 milyon artarak dünya genelinde 160 milyona yükseldi. COVID-19 salgınının etkileriyle şu anda 9 milyon çocuk risk altında. Raporda, dünyadaki çocuk işçi sayısının yarısından fazlasını oluşturan 5 ila 11 yaşlarındaki çocuk işçi sayısında önemli artış olduğuna da dikkat çekiliyor. Çocuk işçiliğinin sektörlere göre dağılımında ise tarım açık arayla en büyük paya sahip; dünyadaki çocuk işçilerin yüzde 70’i ve mutlak sayı olarak 112 milyon. Hizmet sektöründe 31.4 milyon, sanayi de ise 16.5 milyon çocuk çalışıyor. 5 ila 11 yaş arasındaki çocuklar, çocuk işçilerin en büyük kısmını, aynı zamanda tehlikeli işlerde çalışanların da büyük kısmını oluşturuyor. Çocuk işçilerin yüzde 48’i 5-11 yaş grubunda, yüzde 28’i 12-14 yaş grubunda ve yüzde 25’i de 15-17 yaş grubunda bulunuyor.

Aile işletmesinde çalışan çocuklar

TÜİK tarafından 2019 yılının IV. çeyreğinde (Ekim-Kasım-Aralık) Hanehalkı İşgücü Araştırması ile birlikte yayınlanan ve 5-17 yaş grubundaki çocukları kapsayan “Çocuk İşgücü Araştırması” sonuçlarına göre bir ekonomik faaliyette bulunan 5-17 yaş grubundaki çocuk sayısı 720 bindir. Bunların arasında 5 yaşında çocuk bulunmamaktadır. 5-17 yaş grubunda çalışan çocukların aynı yaş grubundaki çocuklar içinde payı ise yüzde 4,4’tür.

TÜİK verilerine göre çalışan çocukların yüzde 79,7’sini 15-17 yaş grubundakiler oluştururken, yüzde 15,9’unu 12-14 yaş grubundakiler, yüzde 4,4’ünü ise 5-11 yaş grubundaki çocuklar oluşturuyor. Cinsiyete göre incelendiğinde ise çalışan çocukların yüzde 70,6’sını erkek, yüzde 29,4’ünü ise kız çocuğu olduğu görülüyor. Çalışan çocukların yüzde 65,7’si bir eğitime devam ederken, bu oran erkeklerde yüzde 65,6, kızlarda yüzde 66,1 olarak tespit edilmiş. Çocukların çalışma nedenlerinde ilk sırayı yüzde 35,9 ile “hane halkının ekonomik faaliyetine yardımcı olmak”, alırken bunu, yüzde 34,4 ile “iş öğrenmek, meslek sahibi olmak”, yüzde 23,2 ile “hane halkı gelirine katkıda bulunmak” izlemiş, çocukların yüzde 6,4’ü ise “kendi ihtiyaçlarını karşılamak” amacıyla çalıştıklarını ifade etmişler. Çalışan çocukların yüzde 30,8’i tarım, yüzde 23,7’si sanayi yüzde 45,5’i ise hizmet sektöründe yer alıyor. Yaş grubuna göre incelendiğinde; 5-14 yaş grubunda çalışan çocukların yüzde 64’ü tarım sektöründe 15-17 yaş grubunda çalışan çocukların ise yüzde 51’i hizmet sektöründe yer alıyor. Çalışan çocukların yüzde 66,0’ı düzenli işyerinde, yüzde 30,4’ü tarla-bahçede, yüzde 3,0’ı seyyar sabit olmayan işyeri veya pazar yerinde, yüzde 0,5’i ise evde çalışıyor. TUİK bir istatistik kurumu olarak güvenirliğini çoktan yitirmiş olsa da, yukarıda alıntıladığımız rakamlar Türkiye’de çocuk işçiliğinin hiç de azımsanmayacak miktarda olduğunu, kız çocuklarının çalışmak için eğitimlerini bıraktığını gösteriyor.  

 AKP’li yıllarda en az 811 çocuk işçi yaşamını kaybetti

İSİG Meclisi verilerine göre, AKP’li yıllarda en az 811 çocuk işçi yaşamını kaybetti. 2002 yılında en az 1 çocuk, 2003 yılında en az 18 çocuk, 2004 yılında en az 29 çocuk yaşamını yitirirken çalışan çocuk ölümleri artarak 2022’ye kadar devam etti. 2019 en az 67 ve 2020 yılında ise en az 68 çocukla en üst seviyelere kadar yükseldi. AKP’nin iktidarda olduğu 20 yılda en az 811 çocuk işçi çalışırken hayatını kaybetti. Çocuk ölümlerinin hangi yıl hangi faktörlere göre artış gösterdiği yeteri kadar incelendiğinde şüphesiz bunlara karşı daha etkili mücadele yöntemleri geliştirmek mümkün olabilir.

Çocuk işçilerin yaşadıkları sorunları ve çocuk işçiliğin ortadan kaldırılması için gerekenleri Fikir ve Sanat Atölyesi Derneği Çocuk Hakları Merkezi’nden Ezgi Koman ve Gazeteci, İşçi Sağlığı Güvenliği Meclisi Üyesi Serpil Ünal ile konuştuk.

Ezgi Koman, çocuk işçiliğinin en temel boyutunun yoksulluk meselesi olduğuna dikkati çekerek açlık ve yoksulluk arttıkça çocuk işçi sayısının da arttığını belirtiyor. Koman, kapitalist sistem ve patronlar tarafından çocuk işçilerin ucuz emek olarak görüldüğünün altını çiziyor “Özellikle yoksulluğun arttığı, ekonomik krizin derinleştiği ve çocuk hakları temelli çözüm olanaklarının da olmadığı ülkelerde çocuk işçilik sayısı artıyor. Bu arada çocuk işçi olarak kız çocuklarının sayısı da artıyor. Bu artış bize yoksulluğun arttığı dönemlerde toplumsal cinsiyet eşitsizliklerinin de derinleştiğini gösteriyor. Çocuk işçiliği onların eğitim haklarını yeteri kadar kullanmaması sonucunu doğuruyor. Zaman zaman çocukların hem okula gittikleri hem de çalıştıkları görülüyor. Ama çoğunlukla çalışan çocuklar okulu terk ediyor. Eğitim hakkı çok önemlidir çünkü diğer haklara erişimin de anahtarıdır” diyor.

Koman, çocuklar için çalışmanın çok zorlayıcı bir süreç olduğunu belirttikten sonra çocuk işçilerin pek çok haktan yararlanamadığını vurgulayarak devam ediyor: “Yetişkinler için bile çok ağır olan bu koşullar çocuklar için çok çok daha ağır. Çalışmak fiziksel olarak çocukları çok etkiliyor. Gelişimsel olarak zorluyor. Çocuklar hayatı oyunla pratikler, öyle anlamlandırır ve öyle anlarlar. Çalışmak zorunda kalan çocuklar oyun hakkından mahrum bırakılıyor. Çocuk işçilik, eğitim hakkı, sağlık hakkı, bütün hakları etkileyen bir hak ihlali olarak karşımızda duruyor.”

Çocuk işçilerle birlikte bu işçiliğin kaldırılması için mücadele

Koman, iş yerlerinin çocuklar için güvenli yerler olmadığını belirterek, çocukların yaşadıkları şiddete dikkati çekiyor; “İş yerleri güç ilişkilerinin olduğu yerlerdir. Çocuklar orada en zayıf posizyonda olanlar oldukları için şiddete açık hale gelebiliyorlar. Patronlar ve diğer yetişkinlerden daha fazla şiddete açık oluyor. Zaman zaman bu cinsel şiddet olabiliyor zaman zaman fiziksel, psikolojik, duygusal şiddet oluyor. Cinsel şiddet alanında kız çocuklarının durumu daha kötü. Psikolojik duygusal şiddet oluyor. Çocuklar yoksulluktan dolayı çalışmak zorunda kalıyor. Dolayısıyla bu zorunluluğu bilen patronlar çok kolaylıkla çocukların emeğini sömürüyor. Daha düşük ücret ile çalıştırılıyorlar. Parasını vermiyorlar. Afyonda bir çocuğun patrondan alacağı varmış; ‘Gel bugün de çalış’ demiş. Çocuk çalışmaya gidiyor patron hem parasını vermiyor hem de beş saat çocuğu döverek eziyet ediyor. Bu tür şeyler o kadar çok oluyor ki. Çocuklar çarkın en zayıf halkası olarak görülüyor. Her türlü sömürüye açıklar bu nedenle…”

Koman, çocuk işçiliğin sonlandırılması için sendikaların, işçi sınıfının, kadın örgütlerinin çocuk işçilik konusunu gündemine alarak ortak politikalar üretmesi gerektiğini söylüyor. Koman, “Çocuklar zaman zaman çalışmak istediklerini söylüyorlar. Yeni bir araştırma yapıyoruz. Araştırmada çocuklar kendi aralarında sendikaya üye olma sendikalaşmayı konuştuklarını görüyoruz. Daha güvenceli daha sağlıklı koşullarda onlara zarar vermeyecek şekilde çalışmayı talep ediyorlar. Bunu dillendiriyorlar. Çocuk işçiliğin öznesi çocuklar. Çocuklarla birlikte çocuk işçiliğine çözüm üretmeliyiz. Neden çocuk işçilerle birlikte çocuk işçiliğini ortadan kaldırılması için bir hareket olmasın. Mutlaka onlarla birlikte yapmalıyız. Bu süreçleri birlikte işletmeliyiz. Sendikalar, yetişkin işçi örgütlenmeleri ile bunu konuşmalıyız. Feminist politika, kadın örgütleri, sendikalar, işçi hareketleri bunu gündemine almalı. Hepimizin adalete eğitime haklara erişimi birlikte mücadele ile olacak” diye ekliyor.

Yaşlarına göre ağır işlerde çalışıyorlar

Gazeteci ve İSİG Meclisi gönüllüsü Serpil Ünal, çocuk işçilerin iş cinayetlerinde yaşamını yitirdiğini belirterek, iş cinayetleri rakamlarının giderek arttığını söylüyor. Ünal, “İSİG Meclisi olarak 2013 yılından bu yana iş cinayetleri raporları yayınlıyoruz. Bu raporlardan çocuk iş cinayetlerinde bir artış görüyoruz. Veriler bize çocuk işçiliğin de arttığını gösteriyor. İnsanlığın giderek bilimsel ve teknolojik olarak daha iyi koşullarda yaşaması gerekirken ne yazık ki ülkemizde okula gitmesi hatta sokakta oynuyor olması gereken yaşta çocuklar işçi olarak çalışmak zorunda kalıyor. Özellikle son 20 yılda AKP’nin hayata geçirdiği tarım, sanayi, eğitim ve sosyal politikalar her gün daha fazla çocuğun işçileşmesine neden oldu.”

Ünal, çocuk işçiliğin artmasında ki en önemli etkenlerden birinin de hükümetin eğitim politikaları olduğunu söylüyor: “Çocuk işçilik tarım alanında genel olarak vardı. Tarım politikaları çiftçilik yapan ailelerin işçileşmesine neden olurken, ekonomik kriz de daha çok çocuğu tarım alanında çalışmak zorunda bıraktı. Diğer yandan kentlerde de aileler ekonomik olarak geçinmekte zorlandıkları için daha fazla çocuk sanayi sektöründe çalışmaya başladı. Çocuk işçiliğin artmasında ki en önemli etkenlerden biri de hükümetin eğitim politikaları. Özellikle 4+4+4 eğitim sistemi, kırsal kesimdeki eğitim sürecini başta kız çocuklar olmak üzere olumsuz yönde etkiledi. Bunun yanında AKP’nin kadın düşmanı politikası da kız çocukların eğitim sürecinden ve kamusal alanda yer almasını, etkin olmasını da engelliyor. Diğer yandan meslek liseleriyle stajyerlik adı altında öğrenciler işçi olarak çalıştırılıyor. Çocuk işçiler güvencesiz koşullarda, yaşlarına göre ağır ve tehlikeli işlerde çalışmak, son derece sağlıksız koşullarda yaşamak zorunda kalıyorlar. Hükümet çocuk iş cinayetlerini de yok sayıyor. Bildiğiniz gibi devletin iş cinayetleri konusunda bir araştırması yok, bu konuda bir istatistik de tutmuyor. Meslek hastalıklarından ölümler yok sayıldığı gibi çocuk işçilik de, çocuk işçi cinayetleri de yok sayılıyor. İSİG Meclisi olarak bu raporları hazırlarken iş cinayetlerinin, çocuk işçiliğin önlenmesi için de bir mücadele hattı oluşturmaya çalışıyoruz” diye belirtiyor.

Ünal, çalışmak zorunda olan kız çocuklarının kötü koşullarda ve çok düşük ücretlerle çalıştırıldığını vurguluyor. Kadın örgütlerinin çocuk işçilikle mücadele etmesi gerektiğini söyleyen Ünal, “Kız çocuklarının eğitimden daha fazla uzak kaldıklarını dikkate alarak onların eğitim almaları yönünde ayrıca çalışmalar yapılmalı. Burada kadınların mücadelesi de ayrı bir önem taşıyor Çünkü AKP iktidarının kadın düşmanı politikaları ve eğitim politikaları kadınların eğitimden uzaklaşmasına neden olurken, onların üretim alanına da ucuz işgücü olarak eklemlenmesini sonucunu doğuruyor. Kadın örgütlerinin bu alanda da ayrıca bir çalışma yapmaları ve mücadele etmeleri gerekiyor.”

Ortak mücadele şart

Ünal, çocuk işçiliğinin yasaklanması gerektiğinin altını çizdikten sonra sermayenin ve iktidarın politikalarına karşı çocuk işçilik konusunda ortak mücadele etmek gerektiğini vurguluyor; “İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi olarak çocuk iş cinayetlerinin bir çocuk emeği sömürüsü politikası olduğunu ve çocuk işçiliğin yasaklanması gerektiğini vurguluyoruz. İktidarlar sermayenin isteklerine ihtiyaçlarına göre politika belirliyor. Bu nedenle iş cinayetleri, çocuk işçi cinayetleri ile karşı karşıyayız. Buna karşı öncelikle örgütlü mücadele yürütmek gerekiyor. Buna karşı işçilerin, kadınların örgütlü olması gerektiğini bütün raporlarımızda vurguluyoruz. İşçiler olarak iş kollarımızdaki sendikalara üye olmalı. Kendi işyerlerimizde komite, konsey meclis gibi öz örgütlenmelerimizi oluşturmalıyız. İşçi sağlığı iş güvenliği tedbirlerinin alınması yönünde birlikte sınıf mücadelesi vermeliyiz. İş cinayetlerini de çocuk iş cinayetlerini de çocuk işçiliği de ancak vereceğimiz mücadeleyle ortadan kaldırabiliriz” diyor.

“Kriz, eşitsizliğin kadın üzerindeki yıkıcılığını artırıyor”

DİSK üyesi Meral ile bildiri dağıtımının gerçekleştiği alanda konuşsak da söyleşimiz sonraya kaldı. Sorulara şu şekilde yanıt verdi:

– DİSK bir süredir “Vergide, gelirde ve ülkede adalet” talebiyle eylemler gerçekleştiriyor. İlk olarak çalışan bir kadın olarak bu adaletsizlikleri nasıl hissediyor ve yaşıyorsunuz?

– DİSK’in bu talepleri gerek çalışan kesim için gerek emekliler için günlük hayatı doğrudan etkileyen konular. Bir kadın çalışan olarak, bu adaletsizlikleri elbette çeşitli boyutlarda hissediyorum. Vergi yükü ve vergideki adaletsizlik benim gibi düşük gelirli kişilerin kazançlarının daha büyük bir kısmını vergi olarak ödemesine neden oluyor. Bir kadın olarak, özellikle aile bütçesini yönetirken temel ihtiyaçlar (gıda, giyim, eğitim) için ödenen vergiler bütçeyi zorluyor elbette. Dolayısıyla vergideki adaletsizlikten bahsederken tam da bu noktada gelirdeki adaletsizliği unutmamak gerekir. Kaldı ki kadınların iş gücüne katılımı hala erkeklerden çok daha düşük. Ekonomik bağımsızlık herkes için çok önemli ama kadınlar için daha da önemli. Yeterli gelir düzeyine ulaşamayan bir kadının ekonomik bağımsızlığa ulaşması da mümkün olmuyor. İşyerlerinde gebelik, doğum gibi kadınlık süreçlerinin bir dezavantaj gibi görülmesi sonucu kadın istihdamı da sekteye uğruyor. Kadının iş hayatında değersizleştirilmesine sebep oluyor. Kayıt dışı çalışma oranları da kadınlarda daha yüksek dolayısıyla sosyal güvenlik ve emeklilik süreçleri de olumsuzluklar silsilesine ekleniyor. “Yoksulluğun kadınlaşması” kavramı neredeyse normal kabul edilecek bir halde karşımıza çıkıyor. Çocuk sahibi olmanın getirdiği çifte mesai yükü, tek ebeveyn olmak, toplumsal cinsiyet rollerinden kaynaklı eşitsizlikler ve halihazırda yaşanılan ekonomik krizlerin kadınlar üzerindeki yıkıcılığını arttırdığını söylemek yanlış olmaz yani.

Kadınlar, iş gücüne katılım, ücret politikaları ve sosyal haklar konusunda daha adil bir sisteme ihtiyaç duyuyor. DİSK’in yaptığı “gelirde, vergide, ülkede adalet istiyoruz” çağrıları tam da bu noktada hem farkındalık yaratmak hem de politika yapan ve uygulayanların bir aksiyonda bulunmasını sağlamak adına çok önemli açıkçası.

“İşçi hareketinde kadının görünürlüğü yetersiz”

– DİSK’in işçi buluşmalarında kadın işçiler nerede? Kadın işçilerin talepleri neler?

– Genellikle işçi hareketlerinde kadınların görünürlüğü ve seslerinin duyulması için yetersiz diyebiliriz. Aslında bu bir kısır döngü. Hâlbuki tarihsel süreçte kadın hareketine baktığımızda sonuçları büyük değişikliklere sebep olan başarılar olarak nitelendirmek yanlış olmaz. Konfederasyon başkanı bir kadın, işyeri örgütlenmelerinde kadınlar daha aktif olmaya başladı. Bunlar çok önemli değişimler. Kadın işçiler ne istiyor, dersek eğer elbette onlar da erkek işçiler gibi her şeyden önce ekonomik ve sosyal hakları gündemine alıyor ancak kadınların özel olarak karşılaştığı sorunlar da oluyor. Dolayısıyla bu sorunlar kadınların ek taleplerinde belirleyici oluyor. Eşit işe eşit ücret istiyor kadın, iş yerinde cinsiyet ayrımcılığı, mobbing ve tacizin önlenmesini istiyor. Kayıt dışı çalışmanın ve sosyal güvencesizliğin önüne geçilmesini, kreş ve diğer bakım hizmetlerinin sağlanmasını, güvencesiz esnek çalışma saatlerinin (kadını ev yaşantısına daha fazla yönlendirecek uygulamaları) olmamasını, toplumsal cinsiyet eşitliğini ve toplumsal eşitliği istiyor kadın işçi.  Kadın mücadelesi her alanda varlığını sürdürüyor.

DİSK’e tekrar dönecek olursak kadın komisyonları, bu buluşmalarda kadın işçilerin örgütlenmesi ve sorunlarının dile getirilmesi için önemli bir rol oynuyor. DİSK’in kadın işçilerin taleplerine ve sorunlarına duyarlı olmaya çalıştığını düşünüyorum. Erkek egemen işçi hareketi içinde kadın işçiler hem cinsiyet eşitliği hem de genel işçi hakları bağlamında seslerini daha fazla duyurdukça, işçi buluşmalarında ve sendikal mücadelede daha aktif bir rol oynamaya devam ettikçe geleneksel erkek egemen sendikacılık anlayışı yerini eşitliğe uzanan bir değişim sürecine bırakacaktır.

“Güçlü bir sesle ‘artık yeter’ demek gerek”

– Konfederasyonlar ve sendikalar; işçi ve emekçiler bu denli ağır ekonomik koşullar, iktidarın kemer sıkma politikaları altında yaşarken gerektiği kadar sorumluluklarını yerine getirebiliyor mu? Bu kapsamda DİSK’in işçi buluşmalarını yeterli buluyor musunuz?

– Çok önemli ve kapsamlı bir soru aslında. Ben de bir işçiyim. Ve işçilerin mevcut sorunları temelinde sendikaların ve konfederasyonların taleplerinin ve eylemlerinin yeterliliği hem ekonomik hem de politik bağlamda değerlendirilmelidir. Örgütlülük kavramı da çok önem kazanıyor bu noktada. O yüzden kapsamlı bir cevap verilmesi gerekiyor. Sendikalar kanunu, 1980’li yıllarda yaşanan süreçler ve bunun sonrasında sendikalar üzerinde artan baskılar… Sendikal hareketleri, örgütlenme bilincini zayıflatan süreçler. Şu an ise derinden yaşanan ekonomik darboğaz, tasarruf tedbirleri, ağır vergiler, her gün maddi yükün kontrolsüz bir şekilde ağırlığının artması hem çalışanları hem sendika ve konfederasyonları daha da baskı altına alıyor. Ben DİSK’in yaptığı çağrıları çok önemli buluyorum. Üç birbirine benzemez aynı söylemle alanlarda sesini duyurmaya çalışıyor bunu da çok önemli buluyorum. Belki de tam eleştirdiğim noktada bu hareketlerin ülke çapında planlanması ve eyleme dökülmesi sendikalara yönelik içsel eleştirimi bir nebze de olsa sakinleştirecek bir zamanlamayla ortaya koyuldu diyebilirim. Bana bireysel olarak iyi geldi yani. Güçlü bir sesle artık yeter, geçinemiyoruz demek gerekiyor çünkü.

Elbette yeterli mi değil mi, bu tartışmaya açık bir konu. Sonuçta DİSK, geçmişte de işçi hakları için önemli mücadeleler yürütmüş tarihsel bir mirasa sahip ve DİSK’in “Vergide, Gelirde ve Ülkede Adalet” talebiyle düzenlediği işçi buluşmaları, bu mücadelelerin bir parçası olarak öne çıkıyor. Bu buluşmaları çok değerli buluyorum. Katılımlar, belki seçilen noktalar ya da başlangıç eylemlerinde sınırlıydı bilemiyorum ancak Türkiye’nin her yerinde ve dalga dalga yayılan bir eylem olarak farkındalık yaratan buluşmalar olduğunu düşünüyorum. İstediğimiz bir sonuç yaratacak mı, politikalarda bir karşılığı olacak mı hep birlikte deneyimleyeceğiz. Sonuçlara göre de elbette yeni stratejiler belirlenmeli. Daha büyük daha kitlesel neler yapılabilir? Belki bu noktada ulusal ve uluslararası dayanışmalar kurularak politika üreticiler üzerinde etkili olabilecek hareketler planlanabilir, örgütlülüğünü de besleyerek sendikaların da daha güçlü savunmalarını sağlayabilir.

Kaynaklar

Global Estimates 2020, Trends and the Road Forward, International Labour Organization and United Nations Children’s Fund (2021)

https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=Istatistiklerle-Cocuk-2020-37228

İSİG Meclisi: https://www.isigmeclisi.org/20703-akp-li-yillarda-en-az-787-cocuk-isci-hayatini-kaybetti

Paylaş:

Benzer İçerikler

Gösterilecek içerik bulunamadı!
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!