Bahar Gök bihargok1982@gmail.com
Alba Plastik’te sendikalaşma mücadelesi de sürüyor işten atmalar da. Son olarak 4 işçi, direnişteki arkadaşlarına destek verdikleri için geçen hafta tazminatsız işten çıkarıldı. 22 yaşındaki Firdevs Albayrak da bu işçiler arasındaydı. “Bu adam işçileri sömüre sömüre bir yere gelmiş. Halen de sömürüyor. Ama işçiler asgari ücretten bir adım öteye geçemiyor” diyor
Petrol-İş Sendikası’na üyelik çalışmaları yaparken fabrika içerisinde yaşanan tacizlere karşı tepki gösteren ve işten atılan Alba Plastik işçileri, iki aydan fazla süredir direnişte. Fabrika önünde direnen işçilerin çalışma arkadaşları da bir yandan direnişe destek vermeye çalışırken diğer yandan içeride artan baskılara karşı mücadele ediyor. Plastik, Kalıp ve Krom Kaplama olarak üç fabrikası bulunan Alba patronu ise bu süreçte sendika üyeliği devam eden ve direnişe destek olan işçileri Kod 49’u gerekçe göstererek işten atmaya devam ediyor. Son olarak direnişin 66’ncı günü olan 21 Ekim Perşembe günü vardiya çıkışında direnişteki işçilere destek veren 4 işçi, Kod 49 maddesiyle işten atıldı.
Su içmek için 5 saniyeleri bile yok
İki buçuk yıldır Alba Plastik’te çalışan Firdevs Albayrak, son atılan 4 işçiden biri. 22 yaşındaki Firdevs, ilk altı aydan sonra krom kaplama fabrikasında devam etmiş çalışma yaşamına. İşe ilk başladığı zamanlardan itibaren fabrika içinde muazzam baskılarla karşılaşmış. İnsanların çok fazla iş yüküyle saniyeleri hesaplanarak çalıştırılmasına kimi işçiler zaman içinde uyum sağlar görünse de Firdevs, bu koşullar değişmeli diye düşünmekten hiç vazgeçmemiş. Fabrikanın gün geçtikçe büyümesi için su içmeye bile vakit ayıramadıklarını söylüyor. Çünkü enjeksiyon makinelerinin çevrim süreleri düşürüldükçe 1 dakika içerisinde kontrol etmeleri gereken parça sayısı yükseldikçe yükselmiş. 5 saniyeleri dahi hesaplandığı için su içmeye dahi vakit bulamıyorlar.
Bununla birlikte en kaliteli işi bir tek hata bile olmadan yapmaları istenmiş sürekli. Yoğun tempo içerisinde saniyelik ‘kaytarmaları’ nedeniyle bile anında amirlerin ve ustaların hakaretlerine maruz kalmışlar. Firdevs bu koşulların işçileri birbirine nasıl yabancılaştırdığını şöyle anlatıyor:
“Hızlandıkça hızlanmak zorundasın. Her hafta çok sayıda insana tutanak tutuyorlar, şunu yazmadın, bunu yapmadın diye. 5 saniye oyalansan oradaki parçanın üstüne bir tane daha gelecek. Bu da çalışanın ‘yedek yemesi’ demek. Bunu gören amirler/ustalar ‘neden yedek yedin’ diye bağırıyorlar. Yedekler her türlü o işçiye toplattırılıyor zaten. Nefes almaya bile vaktimiz yok yani. İnsanların sosyalleşmesine, birbirine yakın olmasına da izin verilmiyor. Zaten göz diktikleri şey buydu.”
Eski çalışanlar korkuyor
Daha önce 2 defa sendikal çalışma yapılan fabrikadaki eski işçilerin “sendika demeyin” uyarılarıyla sık sık karşılaşmış. Bu işçilerde sendikanın lafı bile geçse işten atılacakları korkusu hâkim kılınmış. Bu nedenle eski çalışanların yeni gelenlerle genellikle konuşmadığını söylüyor. Ancak bu davranışların kendilerini korkutmadığını, yaşanılan hak gasplarının süreklileşmesinin bunda en büyük etken olduğunu belirtiyor:
“Buna karşı bir şey yapmamız gerektiğini gördük çünkü. Fabrikada çalışan kadınların çoğu benim annem, ablam yaşında kadınlar. Ve bu zamana kadar hep sömürülmüşler. Bu adam işçileri sömüre sömüre bir yere gelmiş. Kalıp fabrikasını kurup oradakileri sömürmüş, plastik fabrikasını kurup oradakileri sömürmüş, orayı sömürdükten sonra krom kaplamayı kurup bizi sömürmeye devam etti. Yani hem yaptığı işler çok büyük hem de halen sömürüyor. Ama işçiler asgari ücretten bir adım öteye geçemiyor.”
Baskılara rağmen işçiler düşük ücretlere tepki göstermiş, patron da bu tepkileri dindirmek için zam yapma vaatleriyle oyalayıp durmuş. 2021 Ocak ayında vereceğim dediği zammı temmuz ayına ertelemiş, temmuzda verilen zam ise vergi kesintileri nedeniyle işçilerin cebine hiç girmemiş. Zaten daha önceki yıllarda yine temmuz ayında yapılan zamları, ocak ayında asgari ücrete zam yapıldığında geri çektiğini ve çalışanların bunu fark etmediğini, fark edenlerin ise bir şey yapamadığını anlatıyor Firdevs.
İşçileri fabrikaya borçlandırmışlar!
Firdevs ilk altı aydan sonra krom kaplama fabrikasına kalite kontrolcü olarak alınmış, burada da sendika istemekten vazgeçmemiş. Ancak fabrika henüz oturmadığı için buradaki çalışma istediği gibi ilerlememiş. 10 kişi olarak başladıkları bu fabrikada zamanla işçi sayısı artmış, hemen ardından pandemi süreci başlamış. 4 ay kısa çalışma ödeneğiyle (KÇÖ) geçinmeye çalışırlarken bir de fabrikaya borçlanmışlar. KÇÖ ile geçinemeyen işçileri mağdur etmek ‘istemeyen’ patron, ödeneği asgari ücrete tamamlamış. Tamamlamış tamamlamasına da aradaki farkı işçileri içeriye borçlandırarak kapatmaktan geri durmamış:
“O sürede 3 bin lira borçlandırıldım içeriye. Pandeminin ilk dönemlerinde bize Ford ve çalıştıkları diğer fabrikalar kapandığı için 2 haftalık bir izne çıkacağımız söylendi. Kâğıtta ne yazdığını çok hatırlamıyorum; ama alacağımız ücreti geri vereceğimize dair bir kâğıt imzalattırdılar. 2 hafta diye çıktık sonra geri çağırmadılar. Her hafta bize izin yazıyorlardı. Borçlanma da kıdeme göre değişti tabi. Yeni giren bir işçi benden daha fazla borçlandı içeriye. Sonrasında işbaşı yaptığımızda herkesin borç listesini tabloya asmışlardı. Arkadaşlar buna veresiye defteri diyorlardı. İnsanlar her ay maaşından kestirerek bu borcu ödedi. Bir arkadaşımızdan ayda bin lira kesildi. Ben ödemedim. Hâlâ borcum var ama işten çıkarıldım. Bizim talebimiz değildi, onlar yaptılar bunu, bize sormadılar bile.”
Boşanmış kadınları işe alıyorlardı
Yeniden işbaşı yaptıktan sonra ilk önce güvendiği ve bir şeylerin yanlış olduğunu fark eden insanlara giderek üyelik çalışmalarını başlatmışlar. Ocak ayında yapılan zam ile maaşları brüt üzerinden yatırmaya başlayan fabrikada 9 yıldır çalışan bir işçi ile 2 yıldır çalışan işçinin maaşı eşitlenmiş. Tabii bu eşitlenme, 2 yıllık işçinin maaşı üzerinden olmuş. Bunun üzerine oluşan tepki ile sendikanın üye sayısında artış yaşanmış.
Tepkileri dindirmek için zam yapacağız vaatleri yinelenmiş. Fabrikadaki işe alım süreçlerinde özellikle çok fazla mecburiyeti olan insanları tercih ettikleri için her koşulda çalışacaklarından ‘emin oldukları’ işçileri oyalamaya devam etmişler. Mecburiyet halinin ne olduğunu sorduğumuz Firdevs bir nefeste veriyor cevabı: “Özellikle kadınlar üzerinde çok baskılar vardı; iş, eş, akraba, aileden kaynaklı. Gün içerisinde hep işsiz kalırsam çocuğuma nasıl bakarım diye düşünen kadınlardı. Genellikle boşanmış kadınları işe alıyorlardı. Çalışmaya mecbur olanları yani. Mülteciye ne verirsen kabul etmek zorunda, boşanmış kadınlara da aynı şekilde bakıyorlar. Seçerek alıyorlardı yani.”
Üye olan var mı?
Plastik fabrikasında yaşanan tacizlere tepki gösteren arkadaşlarının işten atılmasıyla birlikte sendikal çalışmaların da farkına varan patronun sağ kolları, o günden sonra işçileri tek tek süzmeye başlamışlar. Sabahları yapılan toplantılarda “Üye olan var mı?” diye açıktan sorularla karşılaşmışlar. Sendikaya üye olmayacağı yönlü söz almışlar işçilerden tek tek. Öncesine kıyasla çalışma biçimleri ve koşulları hem değişmiş hem de daha fazla hak gaspına maruz kalmışlar. Masa sisteminde çalıştıkları krom kaplamada yeşil ve kırmızı masalar olarak etiketlenmişler. 5S ve fabrikanın belirlediği düzene göre çalışmadığını söyledikleri masalara kırmızı etiket yapıştırarak aylık 200 TL kalite, 150 TL devamsızlık primini kesmişler. Yeşil etiketli masalar ise bu pirimden faydalandırılmış. Primleri hiç kimseye vermemek için türlü bahaneler yaratmışlar elbette. Hastalık nedeniyle kullanılan raporlara devamsızlık denilmiş, yarım saat geç doldurulan formları doldurmamış muamelesi görmüşler, fazladan iki parçanın yer aldığı masa 5S kurallarına uygun çalışmamış olarak değerlendirilip pirimler kesilmiş. Bir gün işe gitmeyen işçinin devamsızlık primiyle birlikte kalite pirimi de kesilmiş.
Sendikal nedenlerle işten atmalar başladıktan sonra ücret gaspı gibi sorunlar daha da artmış. En çok da daha önceki işyerlerinde sendikalı çalışan işçilerin bu duruma tepkisiz kalmasına anlam veremiyor Firdevs. Bir kısım işçinin sendikalı olan Durden adlı bir fabrikadan buraya geldiklerine ve oradaki ekonomik koşullarının, çalışma koşullarının çok daha iyi olduğunu anlattıklarına tanık olmuş. Ancak burada koşullarını iyileştirmek için bir çaba sarf etmemişler. Firdevs, bu konudaki şaşkınlığını gizlemiyor; “Bizim fabrikaya başlarken bizden yüksek ücretlerle başlamışlar. Zamanla maaşları bizimle aynılaştı. Ama niye ses çıkartmıyorlar bilmiyorum” diyor.
Tazminatsız atıldık
Peki Firdevs nasıl işten atıldı, bu süreçte neler yaşadı? Şöyle yanıtlıyor:
“Başından beri sendika üyesiyim zaten. Arkadaşlarımızın atılma sürecinde bizim fabrikada bir şey yapamadık. Sendikayla görüştüğümüzde de içerdeki diğer arkadaşları riske atmamak için sessiz kalalım diye konuştuk. Arkadaşlarım 66 gündür direniyorken hiçbir şey yapamamak beni çok rahatsız etti. Bu şekilde çalışmak zoruma gidiyordu.
3 fabrikanın servisi ortak. Bizi plastik fabrikasının orada servislere dağıtmak için fabrikadan alıp oraya götürüyorlardı. Perşembe günü iş çıkışında servis bizi aldıktan sonra plastiktekileri almak için gittiğinde, kapıda direnişte olan arkadaşlara destek vermek için yanlarına gittim. 2 arkadaş da işçilere seslendi. Yani dört arkadaş destek vermiş olduk. Servisten inip eve giderken İnsan Kaynakları bizi tek tek aradı. Tazminatsız işten çıkarıldığımızı, yarın sabah servislere ve fabrikaya alınmayacağımızı söyledi. Çok hızlıca söyleyip kapatmaya çalıştı telefonu. Neden diye sorduğumuzda hiçbir cevap veremedi. Bana hiçbir bilgi verilmedi. ‘İşvereniniz sadece işten çıkarıldığınızı ve bir daha alınmayacağınızı söyledi, bu kadarını biliyorum’ deyip kapattı.”
Bu şekilde çıkarılmalarının üzerine ertesi gün fabrikaya gittiklerinde içeriye alınmamışlar. Öğlene kadar direnişte yerlerini almış 4 işçi daha. Aynı gün saat 14.00 civarında ise Kod 49’dan çıkarıldıklarına dair mesaj gelmiş. O saate kadar gerekçeyi ancak bulabilmişler özetle.
Tacize karşı susmayalım
Bundan sonrası için fabrika önünde direnişte olan arkadaşlarıyla konuşup ne yapacaklarına karar vereceklerini söyleyen Firdevs, fabrikada yaşanan tacizlere karşı arkadaşlarının sergilediği tavrın büyük bir cesaret örneği olduğu düşüncesinde. Bir kadının bunu dile getirmek için bile birçok engeli aşmak zorunda kaldığına dikkat çekerek, “Kadınların sonuna kadar arkasında durmalıyız” diyor ve ekliyor:
“En büyük gündemimiz bu bence Türkiye’de. Kadınların yaşadığı bu sorunlar çok büyük. Bir kadın tacizden şov yapamaz yani. Hiçbir kadın da konuşmaktan korkmasın bence, susmasınlar. Her kadının başına geliyor bu çünkü. Biz güçlü olmalıyız. Beraber olmalıyız. Birbirimize daha çok sahip çıkmalıyız. Mücadeleyi hep beraber vermeliyiz. Bunu söyleyebilenlerin de her türlü yanında olmalıyız.”