“Alpin Çorap’a gençliğimi verdim, işten çıkarıp nankör dediler”

Alpin Çorap’a yıllarca emek veren Ayten, şubat ayında direnişle hakkını alan işçilerden… Şimdi işten çıkarılmanın, üstelik nankörlükle suçlanmanın öfkesini yaşıyor. “Ben kötü bir şey yapmadım. Sendika üyesi olmak benim anayasal hakkım. İşimi geri istiyorum” diyor.
Paylaş:
Bahar Gök
Bahar Gök
bihargok1982@gmail.com

İstanbul Esenyurt’taki Alpin Çorap fabrikasında geçen aylarda yaptıkları direnişle 2 bin 500 lira zam alan ve hakları için sendikalaşan işçiler işten atılmaya başlandı.

Maaşların yükseltilmesi ve çalışma koşullarının iyileştirilmesi için şubat ayında iş bırakma eylemi yapan Alpin Çorap işçilerinin direnişi, Esenyurt’taki diğer çorap atölye ve fabrikalarını da harekete geçirmişti. Aynı hafta içerisinde 40’a yakın çorap/tekstil atölyesinde iş bırakma eylemleri yapılmış, eylemler sonucunda ücretlerde ve sosyal haklarda iyileştirme sağlanmıştı. Genel olarak 6 bin TL ve üzerine çıkarılan maaşlar, Avcılar/Esenyurt bölgesindeki tekstil piyasası işçilik ücretlerini belirlemişti.

Kıvılcımı çakan Alpin Çorap’ın işçilerinin, eylemi sonlandırmadıkları takdirde işten atacağını, yasal yollara başvuracağını söyleyerek kendilerini tehdit eden yönetici ve patrona cevabı, direnişten geri adım atmamak olmuştu. İşçilerin kararlılığını gören Alpin Çorap patronu talepleri kabul etmek zorunda kalmış ve çalışanların işten atılmayacağı sözünü vermişti.

Ancak mayıs ayının son haftasından bu yana yaklaşık 30 işçi, işyerinde küçülmeye gidileceği bahanesiyle işten atılmaya başlandı. Çıkarılan işçiler işe iade davası açarken, çıkarılanların yerine işçi alımı yapıldı.

İşçilerde fişlenme korkusu

İdari kadro ile birlikte bin 800 kadar çalışanı olan Alpin Çorap’tan atılan kadınlardan birine ulaşarak iş bırakma eylemini, öncesini ve bugün yaşanan süreci konuştuk. Eylemlerle birlikte Türk-İş’e bağlı DERİTEKS’in örgütlenmeye başladığı işyerinde, çalışanların korkularının çok fazla olduğunu söyleyen kadın işçinin, aynı nedenlerden dolayı ismini Ayten olarak kullanacağız. Çünkü çorap piyasasında herkes birbirini tanıyormuş ve bir defa fişlenmek bir daha aynı sektörde iş bulamamak demekmiş.

Bu nedenlerden dolayı sendikal çalışmanın da ağır ilerlediğine değinen Ayten, 10 yıldan fazladır Alpin’de çalışıyormuş. Çorapta ömür tüketen Ayten, Alpin’den önce de başka çorap fabrikalarında çalışmış. Piyasayı iyi biliyor, çorap işçisinin nabzını da. Alpin’de bu kadar uzun çalışmasının nedeni de aslında piyasayı iyi biliyor olması. Kıyaslama yaparak başlıyor anlatmaya:

“Daha önce başka bir çorap atölyesinde çalışıyordum. Oranın maaşları çok iyiydi ama tazminat vermiyorlardı. İnsanları oradan oraya sürüyorlardı kendileri çıksın diye. İnsanlar sonunda bunalıp çıkıyordu. Alpin’in hakları oraya göre bir tık daha iyiydi. Öğrencin varsa çek, üniversiteye giden öğrencin varsa burs yardımı veriyordu. Bayram ikramiyemiz vardı mesela, yarım maaş. Çorap veriyorlardı bayramlarda. Ramazan ayı çeki veriyorlardı, bir de bayram kolisi. Koliyi eve taşımaya zorlanıyordum. Araya pandemi girince koliyi çeke çevirdiler. 400 TL’lik BİM çekleri vermeye başladılar ama koli bizim için daha kârlıydı.”

Erkeklerle aynı ücreti almıyorlar

Kadınların paketleme, tabancalı etiketleme işlerini yaptıkları fabrikada erkekler ütü paket, robotlara forma giydirme işlerini yapıyor ve makine dairesinde çalışıyor. İplik halinde gelen hammadde, örme, dokuma, yıkama, boyama, desen gibi tüm işlemler yapıldıktan sonra çorap olarak çıkıyor fabrikadan. Marks&Spencer, Tezko, Decatlon, Lacoste, Under Armour gibi markalara çorap üreten Alpin’de, erkeklerle aralarında 600-700 TL ücret farkı olduğunu anlatıyor Ayten. Fiziksel güç gerektiren bir iş yaptıkları ve aşırı sıcağa maruz kalarak ayakta çalıştıkları için formacıların ücretlerinin yüksek olmasını normal karşılıyor. “Kadınlar istemiyorlar ayakta, sıcakta çalışmayı. İsteyen çalışıyor başka işyerlerinde ama Alpin’de sadece erkekler…” şeklinde anlattığı işin ücreti 6 bin-6 bin 500 TL arasında değişiyor. Kadınların ücreti ise 5 bin 300 TL.

Yeni başlayanlar asgari ücretle çalışıyormuş. Bu ücretlerin eylemlerle birlikte alındığını söylüyor Ayten. Öncesinde ise her 6 ayda bir işyerinde toplantılar yaparak zam artışları sağlamışlar. Toplantılarda, zamların neden açıklanmadığını sorduklarında “Çalışıyorsanız çalışın, işinize gelirse çalışırsınız. İşinize gelmiyorsa kapı orada. Dışarıda iş arayan milyonlar var. Ahmet’i gider Mehmet’i gelir” cevaplarını alıyorlarmış her defasında ama yine de iyileştirmeler yapılıyormuş.

Ancak bu yıl zammın senelik yapılmasını istemişler. Ayten, iş bırakma eylemini tetikleyen durumu şu sözlerle anlatıyor:

“O cevapları aldığında insanlar da arkalarına bakmadan geri işbaşı yapıyordu. Ben de o kadar bilinçli değildim. Korkuyordum. Herkes ne alırsa ben de onu alırım diyordum. Öyle devam ediyordu süreç. Sonra insanlar geçinmeye zorlandı, maaşlar da düşük, alım gücü yok. İnsanların canına tak etti bu yıl. Çünkü çorap piyasasındaki fiyatları biliyoruz, herkes birbiriyle bağlantılı.

Hani Kemal Sunal filmde ‘köye gideriz ağaya karşı çapa şu kadarmış deriz’ diyor ya, formacılar da arıyor işte başka işyerlerindeki tanıdıklarını, akrabalarını. Sorup öğreniyor ne kadar zam aldığını. Fabrikalar da birbirini takip ediyor, ‘Falanca atölye şu kadar zam vermiş. Biz bunun üstüne çıkmayalım’ diye. Formacılar piyasayı yoklayınca, hepimiz ucuza çalıştığımızı öğrenmiş olduk.”

İşten çıkarmama sözü verdiler

Kendilerinin de şaşırdığı ve gururlandığı eylemde, kadınların önde olmasının sonuçları sonrasında baskıya dönüşmüş. Vardiyalı çalıştıkları işyerinde, dışardaki işlerini halledebilmek için, farklı vardiyadaki arkadaşlarıyla kendi aralarında yer değişikliği yapmaları yasaklanmış. Günlük değişim yapılamaz olmuş, hafta boyunca değiştirmeleri zorunlu kılınmış. İzin istediklerinde “Doktordan rapor alın” denmiş. Nişanı ya da düğünü olanlardan kart istemeye başlamışlar.

Alpin Çorap direnişinden…

Baskıların başlamasının en önemli sebebini müdürün değişmesine bağlıyor Ayten. Çünkü eylem yaptıkları dönemde, süreci yönetemediğini düşündükleri müdürün işine son verilmiş. Yeni gelen müdür rüştünü ispatlamak için hızlıca işçileri zorlamaya başlamış. Mobbing ve baskının yeterli gelmediğini düşünmüş olsa gerek ki işten çıkarmalara başvurmuş. Bu sefer kamuoyu oluşmaya başladığı için işten atmaların durdurulmuş olabileceğini düşünüyor Ayten. Müşterilere verilen işçi çıkarmama sözünün de etkili olabileceğini belirtiyor:  

“Çıkarsalar yine müşterilerin haberi olacak. İş bırakma eyleminde, müşteriler, ‘ne oluyor’ diye sorduğunda, patron işçi çıkarmayacağına dair söz verdi. Bize de söz verdi, namus şeref sözü verdi patronun kayınçosu. Hatta Murat Bey, işçilerle yemekhanede toplantı yapıp sorunları dinlemiş. ‘Hepsini halledeceğim’ demiş. Ben o hafta gece vardiyasındaydım, dinleyemedim. ‘İşçilerle arama kimse giremeyecek’ deyip duygusal sömürü yapmış. ‘Ben kamuoyuna, sosyal medyaya düşmek istemiyordum. Çok üzüldüm’ demiş. Bizim insanlar da kanmışlar biraz. ‘Ya aslında bizim patronumuz çok iyi insan’ demeye başladılar.

Yılan unutur mu girdiği deliği, kuyruk acısını. Aha böyle işten çıkartıyor işte. Gündüz vardiyasında müşterilerin denetlemecileri oluyor sürekli. İşçilerle görüşmüşler. Tabii o görüşenleri de çıkarırlar zaman içinde. Şimdi herkes ‘ya işten çıkarılırsam’ korkusu içinde…”

‘Gençliğimi, sağlığımı yitirdim’

Çıkarılanlar arasında işçi temsilcilerinin de olduğunu söyleyen Ayten, ilk işçi çıkarıldığında yeniden iş bırakma eylemi yapılmış olsa, işten çıkarmaların engellenebileceğini belirtiyor. Ama işçilerin işe devam etmesi biraz kırmış kendisini. İşçilerin hemen hepsinin geçinme derdi, kredi borçları, ev borçları olduğunu bildiğini söyleyen Ayten’i üzen, işten çıkarılmak değil aslında. Asıl onu üzen, çıkarıldıktan sonra yaptığı açıklamalardan dolayı nankör olarak gösterilmesi olmuş. İçerideki çalışma arkadaşlarının, kendisine karşı kışkırtılmaya başladığını duymak üzmüş onu:

“Kimseyle bir sorunum yoktu. İşteki arkadaşlarımı seviyordum. Ailem diyordum. İkinci evim gibiydi işyeri. Halen daha saate bakıyorum, vardiya saatim geldi sanıp telaşlanıyorum. Bu işi burada bırakmayacağım. Asla! Yılların emeği, benim emeğimdi. Gençliğimi, sağlığımı verdim Alpin’e. Hakkımda tutulmuş bir tutanağım bile yoktu. İşe iade davasını kazanıp işe geri dönmeyi çok istiyorum. Haklılığımı ispatlamış olarak gidip çalışacağım. İnsanları sendika üyesi yapmak için yeniden çalışacağım. Ben atıldım diye insanlar sendikanın kötü bir şey olduğunu düşünmeye başlamışlar. Yeniden başladığımda sendikanın kötü bir şey olmadığını anlatacağım, anlayacaklar.”

‘Nankörlük yaptı demişler arkamdan’

Alpin’de servis, yemek, tuvalet konusunda problem yaşanmadığını, ücretsiz kreş hakkının olduğunu anlatan Ayten, pek çok yönden orada çalışmanın kadınlar için avantajlı olduğunu dile getiriyor. “Güzel bir yerdi ama mükemmel de değil tabii” dediği işyeri için yaşadıkları en büyük sorun olarak, basit bir tartışmada bile ustalar/yöneticiler ve patron tarafından “çıkarın bunu işten” tehdidinin sürekli dillendirilmesine işaret ediyor:

“Ben haksızlığa gelemeyen bir insanım. Sinirlendiğimde de ağzıma geleni tak tak söylüyorum. Bir gün patronla tartıştım. 90 yaşında… Hacı Amca diyorduk. Ölçü almak için ustaya gitmiştim. Makinemde mal yığılmış. Bana dedi ki ‘Bir daha mal yığdırırsan seni çıkarırım.’ Sinirlendim. ‘Çıkarırsan çıkar. Sadece burası mı işyeri’ dedim. O arada ustaları aradı beni kovmaları için. Ustalar beni çıkarmak istemedi, nasıl iş yaptığımı biliyorlardı.”

Hamilelik döneminde de işten çıkarılma tehdidiyle karşılaşan Ayten, birçok kadın gibi bel fıtığına yakalanmış. Hayatından, sağlığından feragat ederek çalışmış olmasına rağmen tüm emeğinin bir çırpıda yok edilmesine tahammül edemediğini söylüyor sık sık. “Müdür ‘Buranın ekmeğini yedi nankörlük yaptı’ demiş benim için. Kamuoyu oluşturuyormuşum. Nankörlük yapmıyorum. O kadar çalışmışım, meslek hastalığına yakalanmışım. Patronla kişisel bir sorunum yok, o yüzden de düşündükleri gibi karalamıyorum ama yönetemiyorlar. Nankör sizsiniz. Para aldıysam çalıştım; bileğimin hakkını, hakkım olanı aldım. Genç yaşta girmişim, yeri geldi ailemi ihmal etmişim, vardiyalı çalışmışım. Uyku düzeni olmadan, hem de gürültülü ortamda… Onlara bir bedel ödemişim” sözleriyle öfkesini döküyor haklı olarak.

‘Birlikte hareket etmeliyiz’

Bir yandan da “Keşke işe geri başlasam” diyor. Mobbing uygulasalar bile sakin, motivasyonu düşmeyecek şekilde, dimdik çalışacağını söyleyen Ayten, yıldırmaya çalışsalar da umurunda olmayacağını özellikle dile getiriyor:

“Pes etmem, gene görevimi yaparım, çift yaparım. Ben kötü bir şey yapmadım ki. Sendika üyesi olmak benim anayasal hakkım. Yine devam ederim. Onlar başka bir yerde işe giremeyeceğimizi biliyorlar. Alpin’den çıkan kolay kolay iş bulamaz. Çünkü biz işgal eylemi yaptığımız için başka işyerleri bizi kolay kolay işe almaz. Ama başka bir firmadan çıkmış olsak daha rahat iş buluruz. İş de aslında çok ağır ama artık robotlaştığım için normal gelmeye başlamıştı. Yoksa her yerde aynı şekilde çalışırım.”

İşten atıldıktan birkaç gün sonra sendika ile iletişime geçen Ayten, Alpin Çorap’ta çalışan işçi arkadaşlarının korkularının, kaygılarının haklı olduğunu biliyor. “Yine de birlikte hareket etmemizin önünde bir engel yok” diyor.

Paylaş:

Benzer İçerikler

70 gündür fabrika önünde direnen Polonez işçileri kadın örgütlerini ve feministleri dayanışmaya çağırıyor. Bu çağrıyı ilettiğimiz ve iletimize cevap veren kadın örgütleri “boykot ve dayanışma eylemleri yapalım” fikrinde ortaklaşıyor. O halde gelin Polonez’de kadın işçilerin taleplerini yaygınlaştırıp, seslerine ses katalım…
Türk-İş dün 81 ilde “Zordayız, geçinemiyoruz” diyerek eylem çağrısı yaptı. Ancak işçiden habersiz, fabrika ve işyerlerinden uzak bir eylemden beklenileceği üzere zayıf görüntüler ortaya çıktı. İstanbul’daki eylem bunun en sarih örneği oldu.
CarrefourSA Esenyurt depo direnişinin ikinci gününde kadın işçiler Gülşah, Emel, Perizade ve Esra ile konuştuk. Esra “Bugün onlara olanın bize de olacağını biliyoruz,” Gülşah “İçeride can güvenliğimiz yok” Emel “Bir beyaz yakalı bir kadın çalışanı taciz edebilir mi?” Perizade ise “Biz illallah ettik buradan, sesimizi duymaları gerekiyor” diyor.
Bizlerin bütçesine daha ‘uygun’ market raflarında sıkça gördüğümüz, işlenmiş et ürünleri markası olan Polonez, bir süredir işçi ve sendika düşmanlığıyla anılıyor. Fazla mesai dayatmasıyla ev yüzü görmeden çalışan kadın işçilerin sendikalaşma mücadelesini tanımayan Polonez’de kadınlar, düşük ücretlerle ağır işlerde hakarete maruz kalarak çalışıyor.
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!