Annelik korunmasından ev içi şiddetine: Kadın işçi sağlığı ve güvenliği anlayışı değişiyor

28 Nisan Dünya İş Sağlığı ve Güvenliği Günü.  İş cinayetleri, iş kazaları, meslek hastalıkları gibi sorunların tartışıldığı bugünde,  kadın işçi hiç gündeme getirilmiyor. Bu anlamlı günde ayrı bir kadın işçi sağlığı güvenliği mücadelesinin geçmişine ve günümüzde geldiği noktaya bakalım istedik. Zira bu yıl Avrupa Sendikalar Birliğinin (ETUC)  28 Nisan açıklamasında bile artık, kadın işçi sağlığına özel vurgu var.
Paylaş:
Necla Akgökçe
Necla Akgökçe
nakgokce@gmail.com
Necla Akgökçe   nakgokce@gmail.com     

28 Nisan Dünya İş Sağlığı ve Güvenliği Günü.  İş cinayetleri, iş kazaları, meslek hastalıkları gibi sorunların tartışıldığı bugünde,  kadın işçi hiç gündeme getirilmiyor. Bu anlamlı günde ayrı bir kadın işçi sağlığı güvenliği mücadelesinin geçmişine ve günümüzde geldiği noktaya bakalım istedik. Zira bu yıl Avrupa Sendikalar Birliğinin (ETUC)  28 Nisan açıklamasında bile artık, kadın işçi sağlığına özel vurgu var.

28 Nisan aynı işçi sağlığı ve güvenliğinin gündeme getirildiği, sendikalar ve üye işçiler nezdinde bir nevi görünürlük kazandığı bir gün aynı zamanda, o nedenle adına ne denirse denilsin önemli. Biliyorsunuz,  örgütlenme dışında bir sendikanın en önemli görevlerinden biri işçi sağlığı ve güvenliğidir. Ama Türkiye sendikalarının büyük bölümünde işçi sağlığı ve güvenliği departmanları bile bulunmaz ancak ölümlü yaralanmalı iş kazalarında sendika devreye girerek dışarıdan gelen uzmanlar vasıtasıyla, bir takım tespitler yapar, dava filan açar. Sendikaların örgütlü olduğu işyerlerindeki iş kazalarını ve meslek hastalıklarını da bilemeyiz, bu iş de konuyla ilgili araştırmalar yapan kişi ve kurumlara bırakılmıştır. Yani işçi sağlığı ve güvenliği taşerona devredilmiştir, bir nevi.

28 Nisan’ın tarihçesine bir bakalım ama öncelikle. Bugün tarihçesi Kanada’da Kamu Çalışanları Sendikası’nın 1984 yılında 28 Nisan’ı iş kazalarında hayatını yitirenleri anma ve yas günü ilan etmesine dayanır. Kanada daha sonra 1991, 28 Nisan’ı resmi yas günü ilan eder ve daha sonra başka ülkelere de yayılır.  Bugünü anma ve yas günü ilan eden sendikalar çoğunlukla sol tandanslı sendikalardır. 2003 yılından itibaren  ILO da 28 Nisan’ı Dünya İş Sağlığı ve Güvenliği Günü olarak ilan eder.

Birkaç zamandır 28 Nisan bizde de iş sağlığı ve güvenliği günü olarak gündeme getiriliyor. O gün cüzi sayıda sendika, meslek örgütü, işçi sağlığı ve güvenliği örgütü, hatta şirketlerin ilgili departmanları toplantılar, anmalar yapıyor kimi zaman raporlar yayımlanıyor.

İster Yas ve anma günü ilan edilsin  isterse ILO’ya uyularak  İş Sağlığı ve Güvenliği Günü denilsin. O gün yapılan etkinliklerde çok az gündeme getirilen konu ise daima kadın işçi sağlığı ve güvenliği oluyor. İş kazalarının ve meslek hastalıklarının toplumsal cinsiyet boyutu her zaman her meselede olduğu gibi atlanıyor.

Kadının özne olduğu bir anlayış

Esasında kadınlar için onları merkeze alan, özne olarak kabul eden ayrı bir kadın işçi sağlığı ve güvenliği anlayışının ve yasaların gerekip gerekmediği, bunun meşruiyeti uzun süredir tartışılıyor. Kimileri cinsiyet ve toplumsal cinsiyetten kaynaklanan farklılıkların çalışanların hastalık ve sağlık halini de farklılaştırdıklarını düşünürken kimileri eşitlik anlayışı nedeniyle ayrı bir kadın işçi sağlığı ve güvenliğine ihtiyaç duyulmadığını söyleyip iş ve iş yeri bazında tedbir ve öneriler geliştiriyor. Toplumsal cinsiyet temelli yaklaşımlar Kıta Avrupa’sında yaygınlık kazanırken diğer yaklaşım eşitlik yasalarının gelişkin olduğu İskandinav ülkelerinin işçi sağlığı ve güvenliği anlayışına temel oluşturdu.

Somut sorunların çözümünde bazen ideoloji gerçekten de maddi gerçeklik gibi işlev görüyor onu etkileyip, yapılması gerekenlerin yapılmamasına yol açarken zamanlar hatalar üst üste eklenerek gelenekselleşiyor ve sorunun asırlar boyu devam etmesine yol açabiliyor.  Kadın işçi sağlığı güvenliği de işte böyle bir mesele. Türkiye sendikalarında işçi sağlığı ve iş güvenliği konusunu hiç kimseye bırakmayan erkek uzmanlardan, sendika yöneticilerinden seneler boyu dinlediğimiz şöyle bir hikaye vardır:  “Koruma önlemlerinin ilkleri anneliğin ve hamile kadınların korunması üzerinden gündeme getirilmiş, bu alanda pek çok şey yapılmıştır.” Daha ne istiyorsunuz ki?

Bu, tarihi bir rakamlar topluluğu olarak ele aldığınızda doğru ama tarihin bir de yorum tarafı var ki erkek emek tarihçilerinin işçi tarihinin tüm konularında olduğu gibi bu konuda da erkek egemen ideolojilerinden bağımsız yorum yapmadıklarını, toplumsal cinsiyet büyütecini (bakın feminist demiyorum) buralara yönelttiğiniz taktirde görebiliyorsunuz ancak. Dolayısıyla bize olgu gibi kabul ettirilen her tarih ve uygulama erkek egemen ideolojinin süzgecinden geçerek geliyor.  Onların sınıf vs. gibi gerekçelerle üzerlerini kapattığı konuları ise biz de uzun süre görmüyoruz. İş kazaları iş cinayetleri tüm işçi sınıfına ait bir sorundur, burada kadın- erkek ayrımı yapmak doğru değildir, anlayışı ile ne kadar uzun süre mücadele ettik.

Doğum ve anneliğin korunması

Kadın işçiye dair ilk koruma önlemleri 19. Yüzyılın ikinci yarısında gündeme geldi yüzyıllar boyu etkisini sürdüren kurallar ve çerçeve ana hatlarıyla bu tarihlerde belirginleşmeye başladı. Kadın işçinin korunmasına dair ilk talepler sosyalist ve sosyal demokrat kadın hareketi tarafından formüle edilerek, kamuoyuna açıklandı.  Mesela 1889’da Paris’te toplanan 2. Enternasyonel’in Birinci Kongresi’nde kadın işçilere yönelik bir dizi özel koruma önlemi alınmasına karar verildi. Önlemler özellikle kadınların gece çalıştırılmasına dair yasaklar, annelik hakları çerçevesinde şekilleniyordu. Patronlar kendilerine yeni bir masraf kalemi açılacak diye kadınlara ait ayrı koruma önlemlerine toptan karşıydılar. Bu önlemlerin üretim verimliliğini azaltıp, işçi yoksulluğunu artıracağını iddia ediyorlardı. Ayrı bir kadın işçi sağlığı ve güvenliği anlayışına sendikacılar, bazı sosyalistler de karşı çıkıyordu.  Onlara göre hamile kadınların, anneliğin korunması ve annelik sigortası öncelikle ele alınması gereken sorundu.

Bu konu önemlidir ve bu alanda elde edilen haklar bir kazanımdır evet. Fakat kadın işçi sağlığı ve iş güvenliğinin doğum, annelikten kaynaklanan haklar üzerine odaklanmış olması aynı zamanda ciddi bir sorundur. Kadın işçilerin ancak belli bölümüne hitap eder, sınırlıdır. Bu anlayış, bekar, boşanmış, doğum yapmamış ya da yapmak istemeyen kadınlara aile dışında, annelik dışında sizin öneminiz yok, fikrini empoze ederek patriyarkal bir denetim ve hizaya getirme mekanizması olarak işledi yıllarca, halen de öyle.

Ayrıca, kadın işçi sağlığı ve güvenliğinin annelik korumasına indirgenmesi kadın işçinin çalışma nedeniyle karşılaştığı iş kazalarının, meslek hastalıklarının, cinsel taciz, şiddet,  mobbing’in de risk analizlerinde gözden kaçırılmasına yol açtığı gibi politika konusu haline getirilmesini de engelledi, engellemeye devam ediyor.

Hastalıklar ve riskler farklı

İkinci feminist dalga ile birlikte Batı’da bazı feministlerin sendikalarda çalışmaya başlaması her konuda olduğu gibi kadın işçi sağlığı ve güvenliği anlayışı ve tedbirlerinde değişliklere yol açtı. Öncelikle kadın işçiye dair işten kaynaklı kaza ve hastalıklarını gerek işyerlerinde gerek sendikalarda görünür olmasını engelleyen patriyarkal işçi sağlığı ve iş güvenliği mekanizmaları ve geleneksel anlayış teşhir edildi.  Geleneksel işçi sağlığı ve güvenliği anlayışı cinsiyete karşı nötr gibi gösteriliyor burada riskler ve hastalıklar herkes için aynıymış gibi ele alınıyordu. Oysa öznenin olmadığı her yerde söz konusu olan daima erkeklerdi.

.

Bu anlayış aynı zamanda teknik olarak ölçülebilir, görülebilir, riskleri ve belli sektörleri temel alıyordu. Bu nedenle de norm olarak erkek işleri ve erkek işçinin deneyimini göz önünde bulunduruyor, kadın sektörleri ve kadın işleri kolay ve risksiz olarak değerlendiriliyordu.  Bu,  işyerinde kadınlara dair düzenleme yapılmamasının önünü açıyor, koruyucu önlem programları geliştirilmesine engel teşkil ediyordu. Koruyucu önlem ve programlar geliştirilmeyince de işyerinde kadına dair riskler görülmüyor, ölçülmüyordu. Sonuç olarak patriyarkal bakış açısının da devreye girmesi ile kadın meslek hastalıkları, hormonlara vs bağlanıyordu. Bu da işyerinde kadınlar için önlem alınmaması sonucunu doğuruyordu.  Kısır döngü devam ediyordu.

Sorun tespit edildikten sonra işçi sağlığı ve güvenliği anlayışına ve tedbirlerine toplumsal cinsiyet analizi ile yaklaşılmaya başlandı. Risksiz sayılan kadın sektörlerinde kaza ve hastalıklar tespit edildi. Bu iş kollarında kayma ve düşme kaynaklı ölümlü kazalardan, kadın kanserlerine, karpal tünel sendromundan, bel fıtıklarına kadar pek çok risk ve tehlike vardı. Batılı bazı ülkelerde bugün tanımlı kadın meslek hastalıkları listeleri bulunuyor. Bizde biliyorsunuz bir hastalığı meslek hastalığı kabul ettirmek dünyanın en zor işi ve bu genel liste oldukça kısa…

ETUC kadın işçi sağlığını gündemine aldı

Feminizmin kadın işçi sağlığı ve güvenliği konusuna bir katkısı da Me-Too hareketi ile oldu… İşyerinde cinsel tacizi ve saldırıyı açığa çıkaran, bunun yaygınlığını gösteren bu hareket sonucunda, uluslararası sendikalar da harekete geçti, kampanyalar yaptılar, bu kampanyalar sonucunda şiddet ve tacize karşı mücadeleyi gündeme getiren ILO’nun 190 Sayılı Sözleşmesi Haziran 2019’da kabul edildi. Kadını şiddete, cinsel tacize karşı koruyan İstanbul Sözleşmesini iptal eden AKP Hükümeti, Güney Asya’dan Latin Amerika’ya pek çok devlet, ILO 190’ı imzalayıp yürürlüğe koyarken bu sözleşmeyi hâlâ imzalamadı.

Pandemi dünya çapında kadınların ücretli ücretsiz bakım emeğinin ve eviçi emeğinin görünür kılınmasına sebep olurken,  iş sağlığı ve güvenliği alanında da kadınların farklı taleplerinin dile getirilmesi sonucunu doğurdu.

Bu yıl ETUC, Syndikat, EPSU,  UNİA, Industriall gibi bazı sendika konfederasyonları ve birlikler,  28 Nisan için yayımladıkları Pandemiyi merkeze alan “Sağlık ve Güvenlik Hakkınızdır” isimli bildiride, kadın işçi sağlığı ve güvenliğine de vurgu yaparak: “COVID krizi sırasında, kadınların yoğun olarak çalıştığı bakım ve temizlik sektörlerinde yeterli koruma araç ve gereçlerine sahip olmadıkları görüldü” tespitinde bulunuyorlardı.

Aynı bildiride artan ev işleri ve ev içi şiddete de yer veriliyor ve kadın işçiler sendikalarda örgütlenmeye çağrılıyordu. Bu uluslararası sendikalar açısından da altı çizilmesi gereken bir gelişmeydi.

Türkiye’de cinsiyet ve toplumsal cinsiyetin önemi işçi sağlığı ve güvenliği alanında yeni yeni tartışılmaya başlandı. Bazı sendikalar böyle bir meseleleri olmadığı konusunda ısrarlı olsalar da kimileri toplumsal cinsiyeti bir kategori olarak araştırmalarında kullanmaya başladılar. Feminizm muhalif hareketleri etkiliyor, Batı’da bazı sendikalar feministlerin çağrısı ile kadın grevi örgütleyebiliyorlar. Türkiye sendikal hareketin patriyarkal yapısı çeşitli yöntemlerle bu etkileşimi engellemeye çalışırken, kadın tepkileri engellenen yerlerden yeşeriyor. Ve onlara, her alanda biz de varız,  buradayız, bir yere gitmiyoruz, diyorlar.

Paylaş:

Benzer İçerikler

İşe gelirken yanlarına iki adet iş kıyafeti getiriyorlar, sıcaktan dolayı. Çünkü çalışmaktan sırılsıklam olan kıyafetlerini değiştirmek zorunda kalıyorlar. Yedek olanı giyip iyice ıslanmış giysiyi çamaşır sıkar gibi iyice sıkıyorlar. Şakır şakır su (ter) akıyor. Sonra kurusun diye çevredeki çalılara asıyorlar.
Bornova’da üretim yapan Kristal Yağ işçilerinin asgari ücrete tepkileri sert oldu. TİS masasından kalkan işçiler bir ayı aşkın süredir grevdeler. Emekçilerin market alışverişlerinde yaşadıkları adeta bir trajedi. Poşetleri neredeyse boş. Kristal Yağ Fabrikası işyeri temsilcisi Gülnaz’la görüştük.
Çalışanların yüzde 60’ını kadınların oluşturduğu fabrikada, işçiler ağır ve işçi sağlığını hiçe sayan çalışma koşulları nedeniyle sendikal örgütlenme mücadelesi yürütüyorlardı. 10 Haziran’da 145 kişinin işten atılması üzerine direnişe geçen ve sendikalarıyla da sorunlar yaşayan Esitaş işçisi kadınlarla konuştuk.
“Ben 19 yaşındaydım, ilk defa işe girmiştim. Çoluk çocuk diyeceğimiz arkadaşlar vardı. En yaşlısı bendim diyebilirim. 13-14 yaşında çalışan kızlar vardı. Kimisi ablasının kimisi annesinin nüfus kağıdıyla işe girmişlerdi. Daha sonra bir hak tanındı. Herkes kendi gerçek kimliğiyle devam etti işe. Böylesi bayanlarla katıldık yürüyüşe. Asıl olarak 15-16 Haziran Yürüyüşü’nden sonra bilinç kazanmaya başladık.”
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!