as ayıları as!

“ofislerde, üretim bantlarında, tezgâhlarda, market kasalarında çile dolduran, okul sıralarında canı sıkılan, sıkılmayan genç kadınların sırtlarına bir de 14 şubat’ta hediye alabilme mahareti göstermenin yükü bindi!”
Paylaş:
ayşe düzkan
ayşe düzkan
ayseduzkan@hotmail.com

karnında kırmızı renkte bir kalp bulunan beyaz bir oyuncak ayıyı ilk kez sanırım 1990’ların başında gördüm. işyerinden bir arkadaşım, öğlen tatilinde çıktığı çocukla buluşacaktı. o yıllarda “konuştuğu çocuk” geride kalmıştı, “date”i bilmezdik, insanın “çıktığı çocuk” olurdu. date’in ingilizcedeki bir başka anlamının da “hurma” olduğunu ve güzel türkçemizdeki “dün yediğin hurmalar…” diye başlayan deyişi de düşününce… neyse.

arkadaşım hurmasıyla buluşmuş, adam karnında kalp bulunan bir oyuncak kutup ayısıyla gelmiş. çantaya sığmayacak kadar iri ama yastık yapılamayacak kadar da ufak, son derece münasebetsiz bir ebat. kızcağız elinde işyerine getirmek zorunda kaldı. üstelik tüylü oyuncak merakı genç kızlığın gereklerinden biri sayılmıyordu henüz. ayı çekmeceye de sığmadı… arkadaş ailesiyle yaşıyordu ve aile sünni, çocuk alevi olduğu için ailesinden gizli “çıkıyordu”. gerçi eve oyuncak ayıyla gitmesi bir ilişkiye yorulmazdı ama açıklamak da kolay değildi. ayıyı, çay servisi yapan arkadaşın torununa gönderdi.  uzun lafın kısası, böylece hepimiz sevgililer günü’nden haberdar olduk.

geldi mi sana bişey

aslında ingilizce öğrenmeye çalışırken okuduğum bazı dergilerden saint valentine konusunu hatırlıyordum. ama orada sevdiğiniz kişiye, ufak tefek armağanlar, bazen bir tatlı ile birlikte, kim olduğunuzla ilgili ipuçları veren ama imzasız aşk mektupları gönderme geleneğinden bahsediliyordu.

aşkın en güzel dönemlerinden birinin flört olduğuna, flörte de ufak tefek oyunların neşe kattığı düşüncesine katılır mısınız bilmem ama bir çikolata kutusunun içine saklanmış nottan gizli hayranının kim olabileceğini tahmin etmeye çalışmak fena bir fikir değil bence. diğer yandan ister böyle oyunlu bir şekilde idrak edilsin ister şimdiki gibi aşk bayramı olarak kutlansın, 14 şubat her türlü dert.

ofislerde, üretim bantlarında, tezgâhlarda, market kasalarında çile dolduran, okul sıralarında canı sıkılan, sıkılmayan genç kadınların sırtlarına bir de 14 şubat’ta hediye alabilme mahareti göstermenin yükü bindi!

kalbini al da gel, her yerde satılıyor

reklamcılar günlerdir, şu ekonomik krizde, biraz satış yapabilmenin yollarını arıyor; illa pırlanta olacak değil ya. daha hesaplı şeyler de var. örneğin, bu özel günde sevgilinizi son teknolojiyle üretilmiş bir lazer epilasyon aletiyle sevindirmeyi düşünmez misiniz? hiç olmadı ikinizin fotoğrafının bulunduğu bir yastık…

o kutlu gün, kuryeler gün boyu, gerçek ya da sahte gülleri, hediye paketlerini oradan oraya taşıyıp duracak. hiç kimseden gül ya da paket beklemeyenler yine de bir mucizenin mümkün olabileceğine inanmak isteyecek.

akşam saatlerinde, kafelerden lokantalara her mekânda, hafta içi görmedikleri kalabalıkla baş edemeyen garsonların yetiştiremediği çaylar, kahveler, yemekler duracak önümüzde. siparişi tekrar etmekten iki çift laf edilemeyecek. o günden geriye ne kalacak? neşe, mutluluk hatta başarı hissi? bütün bunların içinde aşk da olabilir tabii ama bu aşkın ta kendisi olabilir mi?

aşkın matah bir şey olduğunu düşündüğümden değil… iyi bir işi, güzel bir evi, dolgun bir ücreti bulunan, hayatını birkaç kere daha yeniden kurabilecek kadar da genç olan kadınların aşk yüzünden türlü eziyete katlandığına şahit oldum, siz de olmuşsunuzdur. ama sevgililer günü’ndeki sevgililiğin aşkla ilgisi evlilikten daha fazla değil çünkü sevgililik artık aşka değil, nişanlılık, evlilik gibi bir kurumsallığa işaret ediyor!

“sevgili” babadan daha fazla karışabiliyor sevgilisinin hayatına mesela. telefon, sosyal medya şifresi talep edebiliyor, kıyafet seçiyor, “sevgili” gizliden başkalarıyla beraber olabiliyor, “sevgili” el kaldırabiliyor! “sevgili” koca olmanın sorumluluklarından dahi azade bir koca! bu sevgililerden razı mıyız? kutlanmayı gerçekten hak ediyorlar mı? bunca kalbe, bunca güle, bunca umuda değerler mi?

sevgilisiz olur, aşksız da olur, evlenmeden daha iyi bile olur ama mutluluk şart. ve kalpsiz mutlu olmak belki daha kolaydır! 

fotoğraf: yeni asır

Paylaş:

Benzer İçerikler

Gösterilecek içerik bulunamadı!
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!