‘Asgari ücretin altında kaldık’

Corning fabrikasında grevde olan kadın işçiler, iki yıl öncesine kadar maaşlarının ve sosyal haklarının çok iyi olduğunu söylüyor. Ama bugün aldıkları ücret, asgari ücretin bile altında kalmış. Erkeklere göre tasarlanmış ağır çalışma koşulları nedeniyle birçok sağlık sorunu yaşıyorlar. Emeklerinin karşılığını istiyorlar.
Corning grevindeki kadınlar anlatıyor:
Paylaş:
Bahar Gök
Bahar Gök
bihargok1982@gmail.com

İnternet kablosu üreten, DİSK’e bağlı Lastik-İş Sendikası’nın yıllardır örgütlü olduğu Corning fabrikasında, toplu iş sözleşmesi (TİS) sürecinde anlaşmaya varılamadığı için 14 Temmuz’da başlayan grev sürüyor. Kocaeli Gebze’de, Tembelova mevkiinde bulunan fabrikada yaklaşık 240 üretim işçisi çalışıyor.

Birkaç yıl önce kadın işçilerin de çalışmaya başladığı Corning’i, Gebze ve civarında yaşayan işçiler yakından bilir. Maaşların ve sosyal hakların ‘çok iyi’ olduğu söylenen fabrikaya alınmak için ilanları takip eden binlerce işçi var. Gelin görün ki yüksek görünen maaşlar ve sosyal haklar, ülkenin gidişatıyla orantılı olarak hızlıca düşmüş. Ekonomi politikalarının emekçilerin hayatında yarattığı tahribat, Corning işçilerini de son iki yıldır vurmaya başlamış. TİS sürecinde de ücretler ve vergi muafiyetiyle ilgili maddelerde uzlaşma sağlanamamış.

45 kadın işçinin çalıştığı fabrikanın önünde kurulmuş olan grev çadırında konuştuğumuz kadınlar, hayat pahalılığı karşısında her geçen gün eriyen ücretlerden dolayı hem işyerinde hem de normal hayatlarında yaşadıkları zorlukları dile getiriyor.

Fabrikada bir ve üç yıl arasında değişen sürelerde çalışan kadınlarla sohbetimizde, Corning’de çalışmaktan ne kadar memnun olduklarını dinliyoruz önce. Bazıları başka bir işte çalışırken Corning’e çağrıldığı için istifa edip burada işe başlamışlar. Bu konuda ilk sözü alan Dilek*, şunları anlatıyor:

“İlk başladığım zaman fabrika çok güzeldi. Ben daha önce başka bir yerde çalışırken o kadar övdüler ki bana burayı, istifa edip geldim. İsteriz ki yine güzel olsun. Şartlarımız çok değişti. Sözleşme imzalanmadığı için henüz paramızı alamadık. Paramız pul oldu, artık aldığımız paranın hiçbir kıymeti yok. En son 7 bin 500 lira maaş aldım. Greve çıkmadan önce aldığımız son maaş bu. 8 bin 500 TL alan da oldu.

Üç ayda bir tam maaş ikramiyemiz olduğu için iki ay tek, bir ay çift maaş alıyorduk. Çift maaşta da vergi kesintilerine gidiyordu. 12-13 bin civarında alıyoruz ikramiye aylarında. Asgari ücrete zam yapıldıkça buradaki maaşlar erimiş oldu. İki yılda bir sözleşme yapılınca maaşlara, aradaki fark kapandı.”

“İki tane fıtıkla çalışıyorum şu an. Buraya başladıktan sonra oldu maalesef. Parmaklarım şişti makaraları itmekten. Eve gittiğimde defalarca omuzumun morardığını gördüm.

Zeynep

İş kazası geçiren arkadaşımızı işten attılar

Eğirme, boyama, damar, kılıf, GFK, Butter Fly diyerek sıraladıkları bölümlerde çalışan kadınlar, erkeklerle aynı işi yaptıklarını söylüyorlar. Koşulların eşit olduğunu düşünüyorlar. Ancak fiziksel olarak zorlandıkları işleri sorduğumuzda eşit olmadıkları çıkıyor ortaya. Mesela Dilek’in kolu incinmiş ağır makaraları ittirmekten. Fizik tedavi görmüş bu yüzden. Zeynep sözü devralıyor bu anda:

“Atıyorum, 2-3 tonluk makara benim boyumda. 1,70 cm boyundayım. İtmek, çekmek zorunda kalıyoruz makaraları. Forkliftle getiriyoruz ama itmek için mecbur kendi gücümüzü kullanıyoruz. Makaraların yanında pimol dediğimiz şeyler var. Onları oturtmak için el gücü kullanıyoruz. Bazen pimoller sıkışıyor, onları çıkaramıyoruz. Erkekleri çağırıyoruz. Bazılarını onlar dahi çıkaramıyor. Epey güç gerektiren işler bunlar. Daha küçük makaralar da var. Onların en dolu hali -damar makarası deriz- o da ağır oluyor. Onları yuvarlamak için eğilmek gerekiyor mesela.”

Fabrika deneyimi çok yok Zeynep’in; çünkü o, aslında ataması yapılmayan bir öğretmenmiş. 10 yıl ücretli öğretmen olarak çalışmış ama “Baksanız bu 10 yılda bin gün primim yok” diyor. Devamında şunları söylüyor:

“İki tane fıtıkla çalışıyorum şu an. Buraya başladıktan sonra oldu maalesef. Parmaklarım şişti makaraları itmekten. Özellikle ilk aylarda tam nasıl kullanacağımızı anlayana kadar illaki vücudumuz morarıyor. Bir yere çarpıyorsun, eve gittiğinde görüyorsun morarmayı. Eve gittiğimde defalarca omuzumun morardığını gördüm. Eldiven veriyorlar çalışmak için ama bir süre sonra istemsizce -acele etmek zorundasın çünkü, 55 metrelik bir hatta git gel yapıyorsun- eldiven kullanmıyorsun.

Koşturuyorsun. İp kopuyor, ona müdahale ediyorsun; aynı anda alttan damar geliyor mu, ona bakıyorsun; sarımı düzgün mü, onu kontrol ediyorsun. Aynı anda birkaç şeye bakmak zorundasın ve damar kopmasın, makine durmasın, malzemeye zarar gelmesin diye müdahale etmek için bazen istemsizce makinenin köşesine veya bir yere çarpıyorsun. Aslında İSG (iş sağlığı ve güvenliği) uzmanları çok dikkat ediyor bu konulara ama ağır itme, pimoller zorluyor. Küçük tekerleklerle ya da transpaletlerle itmek zorundayız.”

Bir arkadaşının işe başladığında elini kestiğini ve bu nedenle işten atıldığını da anlatıyor:

“İş kazası geçirdi diye çıkardılar arkadaşımızı. Bir arkadaş da iki makine arasına parmaklarını sıkıştırdı, hemen sonrasında makaraların arasına metal bölmeler koydular. İSG önlemleri alınıyor aslında. Ama hata yaşandıktan sonra önlem alınıyor maalesef.

Zeminde bazı yerler çukur. Geçen gün transpalet takıldı çukurda ve çekemiyorsun. Çok zor bir durum, erkek kadar güçlü olmamak. Üzüldüm, ağlayacaktım o anda. Bekliyorsun ki bir erkek gelsin, sana yardımcı olsun. O bizim için sıkıntı. Yan makinelerdeki arkadaşlarla birbirimize yardım ederiz hep. O konuda iyiyiz. Ustalar gelip ‘Niye oraya gittin, niye beş dakika fazla oyalandın’ diye sıkıştırmıyorlar bizi. Bu yanıyla rahatız, baskı olmadan çalışıyoruz.”

Bir saatte 25 bin kilometre kablo sarıyoruz

Sinem de bu konuda biraz dertli. Corning’de çalışıyor olmaktan çok memnun. Önceden çalıştığı fabrikalarla kıyasladığında en çok burayı sevmiş. Yine sendikalı olarak çalıştığı plastik enjeksiyon fabrikasından istifa ederek Corning’de işbaşı yapmış. İşini ne kadar sevdiğini söylese de işin yarattığı stresi dile getirmekten alıkoyamıyor kendisini:

“Makineli sistemde çalışmak çok stresli. 50 metrelik dikey hatlarda git gel yapıyoruz. Kablolar sıcak havuzlardan geçiyor. Elin işte, gözün bilgisayarda olmak zorunda. Fiberin kopması demek, eksürilerin kafasının şişmesi demek. Tıkandığı için şişme yapıyor. Sürekli hareket halinde olman gerekiyor. Uzun boylara, mesela 50 bin kilometreye yol verdiğimizde 400 kilometre hızla gidiyor makine. 25 bin kilometreyi bir saatte sarıp hazır hale getirmiş oluyoruz.

Bu kadar hızlı giden makineyi kontrol etmen gerekiyor. Eğer ki makinede problem çıkmazsa rahatız. Ama problem olursa bütün işlemi baştan sona yapmak zorundasın. 300-400 metrede kopmalar oluyor. Makaraları kesmemiz gerekiyor o zaman. Kesme işlemi beni benden alıyor. Hele ki kalın çatlarsa kesmesi çok daha zor. Kadınların kesmesi daha zor. Makasla kesmek çok zor. Maket bıçağı kullanmak yasak. Cüsseli de değilim diye beni çok zorluyor. Stres burada başlıyor işte.”

Kadınların gece vardiyalarında evlerine kadar götürülmesi lazım

Dörtlü vardiya sistemiyle çalışılan fabrikada, kadınların gece vardiyalarında servis sorunu yaşadığını öğreniyoruz sohbet ilerledikçe. Ücretler düşmeye devam etse de çalışma ortamını yine eski çalıştıkları işyerleriyle kıyaslayıp, “Burada bize baskı yapılmıyor” diyerek işe devam etmişler. Hakaretlerle karşılaşmamışlar. Bunun için de çok şanslı olduklarını belirtiyorlar. Ancak servisler, kadın işçileri evlerine kadar bırakmıyormuş bazı güzergâhlarda. Özellikle İzmit tarafından gelen kadınlar bu sorunu yaşıyorlar. Dilek’in bu sorunu hâlâ devam ediyormuş mesela:

“Evime 20 dakika yürüyorum servisten indikten sonra. 4-12 vardiyasında da böyle, gece vardiyasında da. 1’i 5-10 geçe iniyorum servisten. Eve buçukta ya da 40 geçe varıyorum. Problem oluyor tabii. İndikten sonra barlar sokağından geçiyorum. Tedirgin oluyorum. İlk başladığımda bana söylenen servis durağı çok daha tersti. Oraya gitmek için bir dolmuşa binmem gerekiyordu. Konuştum, daha yakına bir durak koydular ama 20 dakika yürüyorum işte. Erkek gibi kadınlar olduğumuz için mecbur gidip geliyoruz artık. Başka bir arkadaşımız Alikahya’da oturuyor mesela. Arabasıyla her gün Atatürk Spor Salonu’na geliyor. Aracını orada park edip servise biniyor. Servislerle ilgili bazı sıkıntılarımız var. Daha da dile getirmedim.”

Yine Zeynep giriyor söze ve “Keşke bayanları evlerinin önüne kadar götürse servisler. Başka fabrikalar bunu yapıyor. Kapıdan alıp kapıya bırakıyor. Maalesef bu konuda eksiğimiz var” diyor.

“Kadın işçiler yeni sayılır burada. O yüzden bu zamana kadar gündem olmadı. Ama bunları ara ara konuşan arkadaşlarımız oluyor. Sendikamızın da önümüzdeki dönemlerde gündeme alacağını düşünüyoruz.

Kadın usta yok, kadın sendika temsilcisi de yok

Sendikalı olan Corning’de kadınların regl izni olup olmadığını öğrenmek istiyoruz. Yasal olarak böyle bir hakkın olmadığını söylüyorlar. TİS’lerle birlikte bu hakkın kazanılabileceğini söylediğimizde, “Olsa bizim için de çok iyi olur” cevabını alıyoruz.

Bu konu üzerinde fikir alışverişi yapmaya devam ediyoruz yaşanmışlıklarını dinlerken. Ağır çalışırken regl günlerinde çok zorlandıklarını söylüyorlar. İş arkadaşlarıyla yardımlaşarak çalıştıkları için o günlerin zorluğunu da azaltıyorlarmış. “Ama sağ olsunlar, ustalarımıza söylediğimizde izin yazıp gönderiyorlar eve” diyerek yine amirlerin ve işyeri yönetiminin yaklaşımlarının iyi olduğunu anlatıyorlar. Tuvaletlerde pedmatik bulunmuyormuş.

8 Mart Dünya Kadınlar Günü ücretli izin olarak geçmiyor Corning’de. Kadın amir ve sendika temsilcisi de yokmuş. Neden diye sorduğumuzda hemen hepsinden aynı cevapları alıyoruz:

“Kadın işçiler yeni sayılır burada. O yüzden bu zamana kadar gündem olmadı. Ama bunları ara ara konuşan arkadaşlarımız oluyor. Sendikamızın da önümüzdeki dönemlerde gündeme alacağını düşünüyoruz. Zaten TİS taslağı oluşturulurken daha çok kadınlara sordular, ‘Talepleriniz neler?’ diye. Biz vergi muafiyetine taktığımız için diğer maddeler tam olarak neydi, hatırlamıyoruz.”

Corning Kablo, kadın işçi çalıştırma kararı aldıktan sonra kadınların da rahat çalışabileceği koşulları oluşturmamış. Diğer pek çok işyerinde olduğu gibi üretimin tüm aşamaları, fabrika dizaynı, makinelerin işleyişi vb. erkek işçilere göre biçimlenmiş ve herhangi bir düzenleme, iyileştirme yapılmadan kadınlar işbaşı yaptırılmış. Bu konuda farkındalık yeni yeni oluşmaya başlıyor diyebiliriz Corning’deki kadın işçiler için. Ancak maliyet hesabı yapılacağından emin olduğumuz için bu konuda sendikanın gerekli müdahaleleri yapmasını umuyoruz.

Grev çadırına kendi olanaklarıyla gidiyorlar

Kadınların hepsi ilk defa grev süreci yaşıyorlar. Aralarında daha önce sendikalı işyerlerinde çalışanlar da olmasına rağmen grev görmemişler hiç. İlk defa deneyimledikleri bu direniş sürecinde ekonomik talepleri dillendiriyorlar daha çok.

Grev çadırına kendi imkânlarıyla gelmek zorunda kalmaları da yük olmaya başlamış. Kızıyla birlikte yaşayan Dilek, bu nedenle çok zorlanan bir işçi. Maaşlarının asgari ücretin altında kalması, ocak ayından bu yana maaş farklarını alamamak ve sendikanın maddi konularda hâlâ bir güvence yaratmamış olmasının getirdiği sorunları Dilek’ten dinlemeye devam ediyoruz:

“Ben çocuğuma 100 lira veriyordum, şimdi 50 lira veriyorum. Grev alanına gelmek için 30 lira belediye otobüsüne veriyorum, duraktan taksiye binip buraya gelmek için 50 lira veriyorum her gün. Arkadaşlarımız denk gelince birbirimizin aracına biniyoruz ama geliş gidişlerimizi kendimiz karşılıyoruz. Sendika bu ücreti karşılamıyor. Konuşacaklar bu konuyu. Çocuğumu otele gönderecektim, mecburen arkadaşının evine gönderdim şimdi. Bütün planlarımız iptal oldu. Ben yine bazı şeylerden vazgeçebiliyorum ama çocuklar anlamıyor. Grevin ne olduğunu bilmiyorlar çünkü. Şu an ben işsizim desem bile algılamıyor.”

Dikiş sayısını yetiştirmeye çalışırken parmaklarım kanıyordu

Bu konuda Leyla da dertli. Pahalılıkla baş edemiyor milyonlarca insan gibi. İki çocuğu var ve onların grev sürecini, maaş alamayacakları bu dönemi anlamıyor olmalarına içerliyor:

“Çocuklar bunun bilincinde değiller. Ne bilsin… Biz onlar için uğraşıyoruz ama ‘Şu an ben grevdeyim, maaş alamayacağım, herkes ona göre kendini planlasın’ diyorum. Markete gidiyoruz, ister istemez çocuğun istediğini almak zorundasın. Grevden önce de ona göre yaşıyorduk, sınırlı harcıyorduk. Aşırıya kaçmıyorduk.

İki çocuğum var; 15 ve 7 yaşında. Çocuklar birbirlerini idare ettiği için işe gelebiliyoruz. Eşim tek vardiya çalışıyor, o idare ediyor, babaanne alt katta oturuyor, oğlumun okul saatlerine göre idare ediyoruz bakım işlerini. Evdeki işleri ben yapıyorum. Kızım yardım ediyor bazen. Eşim yardım ediyor. Bayan için çok zor. Erkeğin eve gidince dinlenme şansı var. Bizim sorumluluklarımız oluyor. Vardiyalı çalışmak da zor.

İş stresli; stresi eve taşımamaya, çocuklara yansıtmamaya çalışıyorsun. Burası dördüncü fabrikam. Daha önce otomotiv sektöründe çalıştım. Kauçuk plastik de vardı. Direksiyonda da çalıştım. 2011-2014 arasında direksiyonda çalışıyordum. Orada da sendika vardı ama çıktım. Şartları çok ağırlaşmıştı. Bel boyun fıtığı, sürekli aynı şekilde durmak… İşin stresi çok, mobbing çok fazlaydı. İnsanlara çok baskı uyguladılar. Ayrımcılık yapıyorlardı. Sayı çıkartamadığımda kan çıkıyordu parmaklarımdan, yine de dikiyordum. ‘Sen eski elemansın, nasıl sayıyı çıkartamazsın’ diye vardiya sonunda kenara çekiyorlardı beni. Toyota dikişindeydim o zaman. Şu an iyiyim ama elim halen daha zorlanıyor. Bileklerim çok kötüydü.

2002’den beri aktif çalışıyorum ben. İki yıllık elektrik bölümü okudum üniversitede. 60 tane erkeğin içinde çalıştığım için idmanlıyım. Yaklaşık 18 yaşından beri, 25 yıldır çalışıyorum. Ben işe ilk başladığımda asgari ücret 180 liraydı. Ne kadar komik bir rakam. O parayla babama harçlık veriyordum, birçok şeyi alabiliyordum. Şimdi alamıyorum. Altı ay sonra 400 lira filan olmuştu asgari ücret. O zaman paranın değeri varmış. Sıfırları atmıştık, tekrar geri geldi yani.”

“Ben de buranın çok iyi olduğunu duyarak istifa edip geldim. Çok güzel haklarımız vardı. Ama şimdi asgari ücretle çalışıyorum. Ben bekârım, beni bile o kadar çok etkiliyor ki… Maddi olarak içerdeyim. Kredi çektim mecburen.”

Sinem

Asgari ücretle çalışıyoruz aylardır

Sinem de ekonomik olarak çok zorlandığı bu dönemde kredi çekmek zorunda kalmış. Yüzde 120 zam talebiyle başladıkları sözleşme sürecinde, Corning patronu yüzde 60 zam dayattığı için kızgın. Şu an yüzde 110 zam ve işçilerin vergi muafiyetinin olması için grevin kazanımla sonuçlanmasını bekliyor. 16 yaşında çocuk işçi olarak başladığı çalışma yaşamını kısaca özetlerken, alışveriş yapmanın bile artık lüks olduğunu ifade ediyor:

“Daha önce de grev dönemine denk geldim ama greve çıkacağımız gün anlaşmaya varılmıştı. Grev çadırında ben de ilk defa yer alıyorum. Yirmi yıllık bir iş geçmişim var. Hep otomotiv sektöründe çalıştım. İlk defa bilmediğim bir işe başlamış oldum. Ben de buranın çok iyi olduğunu duyarak istifa edip geldim. Çok güzel haklarımız vardı. Gece vardiyası çıkışında üç buçuk günlük izinlerimiz vardı. Tatile gidebilme şansımız oluyordu gece vardiyası sonrasında.

Ama şimdi asgari ücretle çalışıyorum. Asgari ücretle çalışacaksam buradaki stresi çekmeme zaten gerek yok. Ben bekârım, beni bile o kadar çok etkiliyor ki… Maddi olarak içerdeyim. Kredi çektim mecburen. Markete gidiyorsun, 700-800 lira. Önceden temizlik ürünlerini çok rahat alıyordum ama şu an alamıyorum. Nasıl alacağım? Ben kendi halimle başa çıkamıyorum. Kaldı ki kirada yaşayanları tahmin edemiyorum.

Bizim ev genelde kalabalık oluyor. Normalde üç kişilik bir aileyiz. Abimle eşi çalışıyor, üç çocuğuna annem bakıyor, bizdeler. Ablamlar da genelde bizde. Babaannem ve kız kardeşim de bizde şimdi. Babam emekli ama maaşı çok düşük. Yettirmeye çalışıyoruz elimizden geldiğince. Ücretsiz izin alıp dört gün, bayramdan önce tatile kaçabildim. Sözleşme uzayacak diye izne çıkarmak istediler insanları. ‘Üç gün sizden, üç gün bizden’ dediler. İnsanlar kabul etmediler, ben fırsata çevirdim tatile gidebilmek için. Başka şansım olmayacaktı çünkü.”

Grev mi ev işi mi?

Taleplerinin rahatlıkla karşılanabileceğini söyleyen işçiler, grev alanına çocuklarına bakmak zorunda olduğu için gelemeyen kadınlar olduğunu da belirtiyorlar. Sohbet esnasında sanayi bölgesinde, grev sürecinde, çocuk bakım alanları olduğu takdirde bu kadınların da geleceğini net olarak söylüyorlar. Gelemeyen kadınların aileleri, grev ya da direniş sürecinde kadınların asıl özne olduğu gerçeğinden uzaklar henüz. Grev ya da direniş süreci, sekiz saatlik ücretli çalışma yaşamının bir parçası olarak görülmüyor ve bu süreçte kadınların boşta kaldığı düşünülüyor. Ev işleri, bakım işleri ‘asli görevleri’ olarak anında tekrar aynı yoğunlukla kadınların üzerine yıkılıyor.

İlk günkü kararlılıkla devam edildiği takdirde grevin kazanılacağını dile getiren Sinem, “TL artık değerini kaybetti. Ülke olarak kötü durumdayız zaten. Asıl problemimiz sistem de neyse… İstediklerimizi alacağımıza inanıyorum. Grevimiz kararlılıkla devam ettiğinde alırız. Yeter ki biz umudumuzu kaybetmeyelim. Bu bağlılık ve birlikle devam edersek kazanacağız” derken, son sözü Leyla söylüyor:

“Hayırlısı olsun. İstediğimiz rakam uçuk bir rakam değil. Görüyoruz, her gün bir şeye zam geliyor. En azından yaşayabileceğimiz, hakkımızı alabileceğimiz bir rakam olsun. Köklü bir firma, kazanıyor. Bir hata yaptığımızda ürünler için ‘Bak, şu kadar maliyeti var’ diyorlar. En düşük maliyet 50 bin TL civarında. Bu kadar maliyetli olan bir işyerinde niye bana hak ettiğimi vermiyorsun? Sonuna kadar direnmeye devam edeceğiz artık.”

*İşçilerin talebi üzerine isimleri değiştirdik.

Fotoğraflar: Bahar Gök

Paylaş:

Benzer İçerikler

Gösterilecek içerik bulunamadı!
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!