Aşırı sıcakta, tarlada: “Biraz önce Ümmü’yle Ayşe de terli çamaşırlarını sıkıp astılar”

İşe gelirken yanlarına iki adet iş kıyafeti getiriyorlar, sıcaktan dolayı. Çünkü çalışmaktan sırılsıklam olan kıyafetlerini değiştirmek zorunda kalıyorlar. Yedek olanı giyip iyice ıslanmış giysiyi çamaşır sıkar gibi iyice sıkıyorlar. Şakır şakır su (ter) akıyor. Sonra kurusun diye çevredeki çalılara asıyorlar.
Paylaş:
Ayla Önder
Ayla Önder
onderayla@gmail.com

Gıdaya ulaşmamızda önemli bir rol oynuyorlar. Marketlerimizin sepetlerini dolduran sayısız meyve, sebze ve tahılı onların sayesinde tüketebiliyoruz. Açık havada gerçekleşen tarım işleri nedeniyle, sıcakla ilgili hastalıklara yakalanma açısından olağanüstü yüksek risk altındalar. Tarım emekçileri, yazın en yüksek sıcaklığını hissettirdiği bu aylarda ekmek parasını adeta yanarak kazanıyorlar. İklim değişikliği nedeniyle rekor kıran kavurucu atmosfer, kalıcı hale geldi. O nedenle hava kubbesinin altında daha da savunmasız durumdalar. Bu rekor seviyedeki inanılmaz değişiklikler resmi bültenlerde de yer alıyor. Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nün aylık verilerine bakıyoruz. Haziran ayına ait değerlendirme dikkat çekici. Türkiye’de son 53 yılın en sıcak haziran ayı yaşanmış!

En acil ihtiyaç su

Tarım işçileri arasında yıl boyunca o şehrin kırsalında daimî olarak yaşayan kalıcı işçiler yer alıyor. Çiftlik işi yapmak için şehirden şehre taşınan göçebe işçiler de var aralarında. Sıcaklık çok ilerlediğinde gölgede dinlenme anları, soğuk içme suyu en acil ihtiyaçlar. 50 dereceyi yaşıyor tarla emekçileri. Adanalı tarım emekçisi Neriman şimdi patlıcan topluyor. 37 yaşındaki işçi şunları paylaşıyor; “En çok sıcağa dayanamıyoruz. Sabah çok erken geliyoruz korunmak için. Ama bomboş bir arazi, ağaç yok. O nedenle sıcak tam beynimize işliyor.” Sıcağa bağlı birçok hastalık yaşadıklarını anlatan Neriman diyor ki; “Cildimiz kıpkırmızı oluyor. Deri döküntüsü olanlar var. Güneş çarpıyor. Bir de acele ettirmeleri bizi yoruyor. Bu havada hızlı iş yapılmaz ama dayıbaşı anlamıyor.” Bundan dolayı girdikleri stres, molaya ihtiyaçları olduğu halde bu hakkı kısa süreli kullanmaları bayılmalara neden olabiliyormuş.

Yer fıstığı işçileri, işe başlamadan önce…

Hastane yolunda bir işçi

Sıcakta başları ağrıyor, tansiyonları yükseliyor ama fenalaşan bir kadını sıcak altından alıp bir bardak su içirecek bir gölgelik yer bile yok kimi tarım alanlarında. Aydın Çine ilçesinin Doğayurt Mahallesi’nde yaşayan Melike’yle de konuşmak istiyoruz. Ama Melike işte değil hastane yolunda olduğunu söylüyor. Hasat için tarlaya giden genç kadın, aşırı sıcakta kötüleşmiş. Daha önce domates tarlasındaydı. Şimdi biber ve patlıcan zamanı. “Tarla çok fenaydı. Sıcaklık çok yüksek, yanıyorduk sanki, fenalaştım. Şimdi yoldayım, doktora muayene olacağım.” Melike gibi birçok kadın işçiyi bu hava mahvediyor. Kavurucu güneş ölümlere de neden olabiliyor. Tarım emekçilerinin fazla mesai ücreti alma gibi bir hakları bulunmuyor. İşyerlerini işçi sağlığı ve güvenliği açısından denetlemek durumunda olan resmî kurumlar, bu zorlu, yakıcı çalışma koşulundan habersizmiş gibi bir tutum içinde. “Sıcaklıklar şu dereceye çıkarsa şu çözümlere başvurulmalı” gibi uyarılara çok fazla rastlanmıyor. 

Tarlada yaşlı olmak

Yanar günlerin başlamasıyla, Kozan’da termometre 45 dereceyi gösterdi. Yaşlı işçiler için bu durum daha tehlikeli. Tarım işçisi Nazmiye 50 yaşında. Mersin’e bağlı Silifke’de yaşıyor. “Sigortamız bile yok, sıcağı kim düşünecek. İçimiz, dışımız yanıyor. Bu havada çalışmak ölüm gibi.” O mevsimde ne hasat varsa Nazmiye orada. Portakal da topladı, domatese de gitti. Arkadaşları arasında gençler de var, kendisinden daha yaşlı kadınlar da. Daha ileri yaştaki kadınların bu sıcakta hasatta olmasını doğru bulmuyor. Evlendirdiği kızının iki çocuğu olduğunu anlatıyor Nazmiye. Kızının ve torunlarının maddi ihtiyaçlarından dolayı güneşin altında bu eziyeti çektiğini anlıyoruz.

“Sen git eşin gelsin”

Sıcağa bağlı rahatsızlıklardan dolayı ölümler yaşanıyor. Örneğin yüksek tansiyonlu bir hastanın her zaman hayati riski söz konusu. Diğer yandan tarım işçisi düşük ücretler, şehirden tamamen izole bir yaşam, tıbbi bakıma erişim engelleri, çadırlarda ya da konteynerlerde standardın çok altında barınma gibi olumsuz ortamlarda zaten. Sıcakla ilişkili hastalıklardan birine yakalanmışlarsa tedavi edilmeleri çok zor. Tarım işçileri fazla mesai ücretini düzenleyen yasalardan da muaf oldukları için yaşadıkları durum inanılmaz. Tehlikeli, merhametsiz çalışma ortamlarına karşı çıkıp, taleplerinden söz etme olasılıkları da düşük. Çünkü çiftlik sahibi “Sen git eşin gelsin” diyor. Bölge valileri sıcakla bozulan sağlık ve güvenlik koşullarını iyileştirmek için yeterli çözümler sunmuyor.

Sıcaktan bayılmaya karşı soğan çözümü! 

Bu koşullara maruz kalarak çalışan işçiler için çözümler de var ama yeterli değil. Örneğin yakıcı güneş nedeniyle hasat zamanlarını erkene çeken vicdanlı işverenler de var.  Artık ne kadar insaflılarsa. Çünkü işe başlama saatini 03’e çekiyorlar. İşçiler bu zaman formülüne uyum sağlamak için 02’de uyanıyorlar. Alacakaranlık bile değil, her yer zifiri siyah. Narenciye işçisi Gülcan, “Saat 10’da bir bakıyorsunuz sıcaklık 40-45 derece. O sıcağa dayanmak çok zor. Yıllardır çalışanlar alışmış ama dayanamayan da var” diyor. Rekor ısıda çalışan kadınların büyük çoğunluğu yörenin hayat tarzı ve gelenekler nedeniyle iyice kapalı giyiniyor daha da yanıyorlar. Yoğun ter içinde hasadı gerçekleştirmeye çabaladıklarını anlatan Gülcan, konu bayılmalara gelince şöyle diyor; “Bazı arkadaşlarımız aşırı sıcağa dayanamayıp kendinden geçiyor bir anda. Bunun için yanımızda soğan bulunduruyoruz. Bayılan işçiyi kendine getirmek için soyduğumuz soğanı koklatıyoruz!”

“Toplarken bayılırız herhalde”

Gülten, her gün yaptığı gibi sabah 03’te uyanacak. Bu yüzden saat 04’te işe başlamaya hazır olacak. İşi yedi gün ve haftada yaklaşık 75 saat. Ne kadar yorucu olursa olsun, sıcak beynini ne kadar yakarsa yaksın fıstık tarlasında kendisine verilen işi yapmak zorunda. Aylarca sıcak yaz güneşinin altında narenciye ve şeftali topladılar. Sıcaklıklar haftalarca bedenini zorladı ama katlandı. “Temmuz ayı dayanacak gibi değil. Öbür ay patlıcan zamanı. Toplarken bayılırız herhalde” diyor.

Ankara Tabip Odası bu iklimde bayılmaya yönelik şöyle yorum yapıyor; “Sıcağa bağlı baygınlık; sıcağa maruz kalan ve uzun süre ayakta bekleyen kişinin kan damarlarının ısıdan dolayı genişlemesine bağlı olarak hayati organlardan olan beyne kanın pompalanmaması sonucu gelişen geçici bir durumdur.”

Fıstık işçisi Ümmü ve Ayşe

Ev kirası için

Kozanlı Fatma önemli bir konuya değiniyor; “Kiralar çok yükseldi, bizim buralarda kirayı denkleştirmek için herkes tarlalara koşuyor.” İşçilerin çoğu “evden atılırsınız” tehditleriyle karşılaşıyormuş. Yorumluyor; “Elde avuçta her kuruşu ev kirasını tamamlamak için kenara koyuyorlar. İnsanların ödeyemeyeceği kadar yükselttiler. ‘Ya öde ya çık’ diyorlar. Burada evler küçük. İki göz odaya bile dünyanın parasını istiyorlar. Bazıları daha kötüsünü yapıyor. ‘Kira bir yıllık peşin verilecek’ şartı koymuşlar. Sadece çoluğu çocuğu için değil ev kirası için de çalışan kadınlar var.” Geçenlerde 70 yaşında bir işçi geldi. ‘Sen gelme, çok sıcak’ dedim. ‘Nasıl gelmeyeyim, ev kirasını ödeyemiyorum. Yıllık istediler. O parayı denkleştirmek için mecburum’ dedi.”

“Keşke kış gelse”

Tarım emekçisi kadınlar bugünlerde Kozan’da yer fıstığının otlarını temizliyorlar. Eğlencelik olarak satın aldığımız fıstık, kuru yemişçiye gelene kadar başka hangi evrelerden geçiyor, biraz bilgi istiyorum. 40 derecenin üstündeki bir açık havada herkes. Fatma sözü yine bu cehennemi atmosfere getiriyor. Kendisi tarlada değil. Emekçilerin bazı ihtiyaçlarıyla ilgileniyor. Sularını götürüyor. Kahvaltı etmeden çok erken yola çıktıkları için çayı demliyor. Tüketecekleri yiyecekleri hazırlıyor. Gözlemlerini aktarıyor. “Sık sık ‘Çok sıcak’ diyorlar. Ot yolarken ‘keşke kış gelse’ diyen de var. İnanın buna dayanmak çok zor. Erkekler zaten dayanamayıp ikinci gün işi bırakıyor.”

Teri çamaşır gibi sıkmak!

Fatma bilmediğimiz, çoğumuzun da hiç duymadığı bir konuyu dile getiriyor. “İşe gelirken yanlarına iki adet iş kıyafeti getiriyor kadınlar. Sıcaktan dolayı. Çünkü çalışmaktan sırılsıklam olan kıyafetlerini değiştirmek zorunda kalıyorlar. Yedek olanı giyip terden ıpıslak giysiyi iyice sıkıyorlar. Şakır şakır su (terleri) akıyor sıkarken. Sonra kurusun diye çevredeki çalılara asıyorlar. Biraz önce Ümmü’yle Ayşe de çamaşırlarını sıkıp astılar.”

İşçi sağlığı iş güvenliği konusunda tedbir alması gereken yöneticiler, klimalı evlerde serinlik altında sofraya geçerken güneşin altında burnu kanayana, beli kopana kadar çapa yapan, tütün kıran, fıstık otu temizleyen kadınları hiç düşünür mü?

Hiçbir yetkim olmamasına rağmen ben bile yaşamlarını kavurucu güneş altında geçiren, kova kova ter döken kadınların yaşadıklarının bu boyutunu daha önce duymadığım için kendimden utandım. Çalılıkta kurumaya bırakılanlar, ekmek parası için terle yıkanmıştı!

Ana Fotoğraf: Evrensel

Paylaş:

Benzer İçerikler

Kadın kabin memurlarının yaşadıkları sorunların dışarıya çok fazla yansıtılmadığını biliyoruz. Sektörde işçi sağlığı ve iş güvenliği tedbirleri yetersiz. Kabin memuru kadınlar her türlü taciz, şiddete karşı korumasız halde çalışıyorlar. Bunun dışında yaşanan cinsiyetçi sendikal baskılar da yüzlerinde asılı o gülümsemeyi çoğu kez etkiliyor. Gökyüzü işçisi kadınlar anlattı…
Siverek’te erkekler, “Bu paraya, bu rezillik çekilmez” diye düşünüyor. Dolayısıyla tarım işçiliğini, bile isteye “kadın işi” diye kodluyor ve “ek gelir” olarak gördükleri için kadınlara bırakıyorlar.
Tarım işçisi kadınlar, seyyar tuvaletler olmadığı ve tarla sahipleri tuvalete gitmelerini istemediği için eve gidene dek ihtiyaçlarını göremiyor; bu yüzden de böbrek ve idrar yolu hastalıklarına yakalanıyorlar. Tarla işinin yanı sıra ev ve bakım işlerini yüklenen kadınlar, beraber yaşadıkları erkeklerden de şikayetçi.
Bütün fabrikalarda çay molası sadece 10 dakika. Kadın işçiler, her şeyi bu 10 dakikada yapmak zorundalar. Yani çay içiyorlar, tuvalete gidiyorlar ve dinlenmeyi de yine bu dakikalara sığdırıyorlar. Metal sektöründen kadınlar ciddi bir baskıya dönüşen çay saati mobbingini anlatıyor.
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!