“Asla geri adım atmayacağım”

Hülya Yıldız, dört yıldır çalıştığı fabrikadan düşük ücret, kötü çalışma koşulları ve mobbing yüzünden ayrıldı; ama haklarını bırakmaya hiç niyeti yok. Şimdi dava açıyor. Bu fabrikada sağlıklarının hiçe sayıldığını, yılda yalnızca 50 lira zam aldığını, özellikle kadın işçilere mobbing uygulandığını anlatıyor.
Fabrika işçisi Hülya, gasbedilen hakları için mücadele başlattı:
Paylaş:
Yadigar Aygün
Yadigar Aygün
yadigaraygun93@gmail.com

İstanbul Esenyurt’taki Kavasoğlu Ayakkabı fabrikasında çalışan 26 yaşındaki Hülya Yıldız, düşük ücret, sağlıksız çalışma koşulları ve mobbinge daha fazla dayanamayarak geçen ay işten ayrıldı. Şimdi yıllardır gasbedilen hakları için hukuki mücadele başlatıyor. Devrimci Tekstil İşçileri Sendikası (DEV TEKSTİL) üyesi Hülya, bu işyerinde işçilerin sağlığının da haklarının da hiçe sayıldığını anlatıyor. Kadın işçilerin ise ayrımcılığa ve “özel bir mobbinge” maruz kaldıklarını, daha düşük ücret aldığını söylüyor ve ekliyor: “Ben asla geri adım atmayacağım, haklarım için sonuna kadar mücadele edeceğim.”

Kimyasallar nedeniyle defalarca hastaneye gittim

Kavasoğlu Ayakkabı’da 60 civarında işçi çalışıyor; çoğu kadın. Hülya, bu işyerinde dört yıldır çalıştığını, çalışma koşullarının çok kötü olduğunu belirtiyor. Anlattıkları, fabrikada işçi sağlığı ve iş güvenliğinin hiçe sayıldığını, önlem alınmadan kullanılan kimyasallar nedeniyle işçilerin sağlığının bozulduğunu, hatta defalarca hastanelik olduklarını ortaya koyuyor:

Hülya Yıldız

“Kimyasal boya ile çalışıyorduk. Hiçbir koruyucu ekipmanımız yoktu. Kendi ustam bu duruma dayanamadığı için istifa etti. Onun işlerini de ben yapmaya başladım. Fabrikanın alt katında iki kişi çalışıyorduk; ama yeri geliyordu, üç işçinin yapması gereken işi yapıyorduk. İşyerimiz kışları aşırı soğuk, yaz aylarında ise aşırı sıcak oluyordu. Kışın çalışırken soğuktan parmaklarımız titriyordu. ‘Soğuktan hasta oluyoruz’ dedik ve defalarca kez ısıtıcı talep ettik. Patron bana ‘Bir tek sen mi hasta oluyorsun?’ dedi. Önce kendi odasından küçük fanları getirdi. Israrlarımızdan sonra iki tane ısıtıcı soba alındı ama bize kendi kırık sobalarını verdiler.

İş hastalığına yakalanmadım ben, bünyem çok sağlıklıdır; ama işyerine girdikten sonra iki günde bir, çok kötü oluyordum. Kendi ustam defalarca şahit oldu buna. Kimyasala aşırı derece maruz kaldığım için işyerinden defalarca hastaneye gitmek zorunda kaldım. Kimyasallardan dolayı hiç halim kalmıyordu. İşyerinde alt katta havalandırma vardı, sonra bizi üst kata taşıdılar, bu kata hiç havalandırma takmadılar, ben mart ayında işte ayrıldığımda da takmamışlardı. Patronlara göre işçi nasıl çalışırsa çalışsın, gerekirse hastalıktan ölsün ama yeter ki çarklar dönsün.”

Dört yıllık işçiye 50 lira zam

Sağlıkları hiçe sayıldığı gibi emeklerinin de hiçe sayıldığını söylüyor Hülya. “Bizi en düşük maaşla çalıştırmak istiyorlar” diyor, zamların ise göstermelik olduğunu ifade ediyor:

“Düşünün, dört yıldır çalışıyorum ama bana yapılan zam sadece 50 TL. İki yıldır aldığım zam tutarı ise 100 TL. 8 bin 600 TL maaşla geçinmeye çalışıyordum. Bize verilen zam, çocuğu susturmak için verilen sus payı gibi. 50 TL’ye ne alabiliriz ki? Patrona zam istediğimizi söylediğimizde bize verdiği cevap şu: ‘İlla sizi kapının önüne mi koyalım, illa size şunu mu bunu mu yapalım.’  Bizimle dalga geçer gibi konuşuyordu. Zam istediğimizde ‘Vermeyeceğim’ diyerek bizi geri gönderiyordu. Kendisini o kadar zor durumdaymış gibi gösteriyordu ki… Erkek işçilerin hepsi zam yapılmadığı için istifa etti.”

“Patron, kadın ustalar üzerinden bize çok ciddi bir mobbing uyguluyordu. Erkeklere zam vermeyerek mobbing yapıyorlardı; ama asıl mobbing, biz kadınlara uygulanıyordu. Kadınlara yapılan baskı çok ciddi boyuttaydı.

Kadınlara özel mobbing

Hülya, bu işyerinde çalışanların mobbing ve baskıya maruz kaldığını, kadın işçilere ise özel bir baskı uygulandığını dile getiriyor:

“Bize sürekli hakaret ediyorlardı. Ustalar, işçilere ‘Geri zekâlı mısınız’ diye bağırıyordu. Patronun o kadar çok hakaretine şahit oldum ki… Bize ‘hayvan’ diye, ‘Hıyarlık etmeyin’ diye bağırıyordu. Kadın işçilere özel bir baskı uyguluyorlardı. Başımıza kadın bir usta koymuştu. Ama erkeklerin başına bir usta koymuyordu. O kadın ustanın yaptığı tek şey, kadın işçilere hakaret etmekti. Bir işçiye üç kişinin işini veriyordu ama yapamıyorduk, yetişemiyorduk. Yapamadığımızda ‘Sen şöylesin, sen böylesin’ diye bağırıyordu.”

Dediğine göre, ırkçılık ve ayrımcılık da yapıyor ustalar. Örneğin, sözünü ettiği usta bir gün Roman olan bir kadın işçiye ‘Çingene’ diye bağırıyor. Bununla da yetinmiyor, bu işçiye dört kişilik iş veriyorlar. “Alevilerin burada çalışmasını istemediklerini de duymuştum işçilerden” diyor Hülya ve devam ediyor:

“Patron, kadın ustalar üzerinden bize çok ciddi bir mobbing uyguluyordu. Erkeklere zam vermeyerek mobbing yapıyorlardı; ama asıl mobbing, biz kadınlara uygulanıyordu. Kadınlara yapılan baskı çok ciddi boyuttaydı. Mesela patron, bir süre işler durgunlaştığı için işçileri ücretsiz izne çıkarmak istedi. Bunu bir kadın arkadaşımız kabul etmediği için herkesin içinde ona hayvan diye bağırdı. Dünyanın hakaretini etti. Ustaya da ‘Sen hayvansın ki bu hayvanı burada çalıştırıyorsun’ dedi. Bu hakaretleri defalarca duyduk. İşçileri birbirine kırdırmaya da çalışıyorlardı.”

Erkek işçilere daha fazla ücret

Genç işçi, bu fabrikada eşdeğer işe eşit ücret verilmediğine de dikkat çekiyor:

“Bu zamana kadar tekstil sektöründe pek çok işyerinde çalıştım. Kadın işçiler hem en ağır işleri yapıyor hem daha fazla çalışıyor. Erkek işçiler daha kolay işleri yapıyor ama daha fazla maaş alıyor. Biz çifte sömürüye maruz kalıyoruz. Esnek çalışma saatlerine dâhil oluyoruz, aynı işi yapıyoruz ama sadece kadın olduğumuz için daha az maaş alıyoruz. Çalıştığım fabrikada da bazı erkeklere mesai ücreti elden veriliyordu ama kadın işçilere bu yapılmıyordu. Eşit işe eşit ücret verilmeli oysa…”  

‘Baskı ve zorla ücretsiz izne çıkarıldık’

Hülya, fabrikadan aldığı ücretle kendisinin ve ailesinin geçimini sağlayamadığı için ek iş yapmak durumunda kalmış; “Babam belli bir yaşın üstünde olduğu için çalışamıyor. Bütün paramı kuruşu kuruşuna anneme veriyordum. Sigaramı bile zar zor alıyordum. Bu yüzden 10 saat fabrikada çalışıp bir de üzerine ek iş yapıyordum” diyor.

Fabrikanın pandemi döneminde kendilerini zorla altı aylığına ücretsiz izne çıkardığını söylüyor. Bu altı ay boyunca annesi ile babasını memlekete gönderdiğini ve gündelikçi olarak çalıştığını belirtiyor. Tekstilde, çağrı merkezinde de çalışmış. Hem köye para göndermiş hem de evi geçindirmeye uğramış. O dönemde yaşadıklarının psikolojisini çok olumsuz şekilde etkilediğini dile getiriyor:

“Dönüp baktığımda boğazım düğümleniyor. İnançlı bir insan olmam, beni kaç kere intiharın eşiğinden döndürdü. Bizi zorla ücretsiz izne çıkartıyorlardı. Baskıyla, dayatmayla imza attırıyorlardı. İmza atmazsak bağırıp çağırıyorlardı ve azarlıyorlardı. ‘Paramı niye kesiyorsunuz?’ dediğimde, hak kayıplarını kabul etmediğimi muhasebeciye söylediğimde ‘İyi o zaman, patronla görüşürsün’ cevabını verip, telefonu yüzümüze kapatıyordu. 

Geçinemediğimi patronuma söyledim. ‘Eve gittiğinizde çocuğunuzun yüzüne nasıl bakıyorsunuz?’ dedim. Bana ‘Senin lafın çok ağır, sokağa çıksak senin yüzüne tükürürler’ dedi. Kendisi ise işçilere çok rahatlıkla hakaret edebiliyor.”

“Kreş olsa bu ekonomik kriz ortamında kadınlar niye çalışmasın? Bu sistemden, patronların açgözlülüğünden bıktık. Düşünün, yıllarca çalışıyoruz ama bir ev bile alamıyoruz. Bir ev bizden daha kıymetli olmuş.”  

Kreş yok, gebe işçilere mobbing var

Hülya, işyerinde dört beş gebe işçinin olduğunu, bu kadınlardan birinin de zorla ücretsiz izne çıkarıldığını söylüyor. Sonrasında bu kadının işten çıkarıldığını ama tazminatını alamadığını belirtiyor ve ekliyor: “Hamile olan kadın işçilere de gitmeleri için mobbing yapıyorlardı.”

Bu fabrikada kreş yok. Bu nedenle çok sayıda kadın, çocuğuna bakacak kimseyi bulamadığı için işten çıkmış. Neredeyse 10 yıllık işçiler varmış aralarında. Hülya, “En fazla kaynanası çocuğuna bakanlar işe devam edebiliyor” diyor; “Kreş olsa bu ekonomik kriz ortamında kadınlar niye çalışmasın? Bu sistemden, patronların açgözlülüğünden bıktık. O kadar çabalıyoruz ama hiçbir şey yapamıyoruz. Düşünün, yıllarca çalışıyoruz ama bir ev bile alamıyoruz. Bir ev bizden daha kıymetli olmuş.”   

‘İki yıldır yorgunluktan uyuyamıyorum’

Düşük ücret, baskı, mobbing ve dayatmalara daha fazla dayanamayıp mart ayında işten ayrılıyor genç kadın. Ama bu patronlarının umduğu cinsten bir pes ediş değil; çünkü yargıya başvuruyor. Bu işyerinde yaşadıklarının onda yarattığı hasarı ve şimdi neler hissettiğini şöyle anlatıyor:

“Aslında ben tazminatı bile boş verip sadece çıkıp gitmek istiyordum. 10 yıldır çalışan biriyim. Bu 10 yılda birçok sektörde çalışmama rağmen asgari ücretten en fazla 250 TL fazla almışım. Özellikle bu fabrikada o kadar kötü oldum ki son iki yıldır yorgunluktan hiçbir şekilde uyuyamıyordum. Boyadan, kimyasaldan tırnaklarım öyle bir hale gelmişti ki elim artık kadın eline benzemiyordu. İşten ayrılınca ellerim düzeldi, kadın eli gibi oldu. Zaten herkes bana ‘Güzelleşmişsin’ diyor.”

‘Haklıyız, kazanacağız’

Tüm bu yaşadıkları patronların yanına kâr kalsın istemiyor, bu nedenle sonuna kadar mücadele etmekte kararlı. Şu anda arabuluculuk aşamasındalar, önümüzdeki günlerde davanın açılması bekleniyor. Elbette karşı taraf da boş durmuyor:

“Bakırköy Adliyesi’nde arabuluculuk için başvuru yaptık. İhtarname gönderdik. Kesinlikle kabul etmeyeceklerini söylediler. Kendi işyerim benim haksız fesih yaptığımı iddia ederek ihbar tazminatı davası açıyormuş. Psikolojik baskı yapmaya çalışıyorlar.”

Hülya Yıldız, “Biz haklıyız, kazanacağız. Dev Tekstil üyesi bir kadın işçi olarak hiçbir şekilde geri adım atmayacağım. Biz  kadınlar mücadele ettikçe var oluruz, mücadele edeceğim” diyerek sözlerini tamamlıyor.

Fotoğraf: Serra Akcan csgorselarsiv.org

Paylaş:

Benzer İçerikler

Bugün Dünya Eşit Ücret Günü. Birleşik Metal-İş Sendikası’ndan kadınlar bir açıklama yaparak, ücret konusunda cinsiyet temelli ayrımcılığa ve ücret farklarına, dikkat çekerek “eşdeğerde işe eşit ücret” için mücadelenin sendikal hareketin gündemine girmesini sağladılar. Ne denir ellerine kollarına sağlık…
Van’daki çağrı merkezlerinde çalışan kadınlar, işyerlerinde cinsiyet eşitsizliği ve ayrımcılığın acı verici gerçekleriyle yüzleşiyor. Uzun çalışma saatleri, düşük ücretler ve mobbing kadın çalışanların sıradan bir iş gününü özetliyor. Van’da kadınlar genellikle asgari ücretin altında ücretlerle çalıştırıldığından bu koşullara razı oluyorlar.
Kınıklı domates üreticileri geçtiğimiz günlerde domatesteki düşük alım fiyatlarını protesto için eylem yaptı. Domates üreticisi Selma ile sorunlarını konuştuk. Önceleri tütün ekiyorlarmış. Devlet tütünü bitirdikten sonra domatese yönelmişler. Bu yıl ondan da geçim yok, “Fiyatı çok düşük, domatı ne alan var ne satan” diyor.
Kadın işçiler asgari ücret ile geçinmediğini vurguluyor. Hele evi tek geçindiren sizseniz ya da çocuklu çocuklu bir kadınsanız haliniz duman. Aynur’un dediği gibi; “Asgari ücret tek maaş bir de bekar bir kadınsan ya savaşçı olacaksın ya pes edip bir erkeğe muhtaç olduğunu kabullenip kişiliğinden vazgeçeceksin.”
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!