ASM emekçisi kadınlar susmayacak

Aile sağlığı merkezlerinde çalışan kadınların sorunları saymakla bitmiyor. Pandemiyle kat kat artan iş yükü, patriyarkanın omuzlarına yıktığı ev işleri ve çocuk bakımı, işyerinde psikolojik şiddet, fiziksel şiddet, ayrımcılık, taciz… Şimdi bir de ceza yönetmeliği ile emekçiler susturulmak isteniyor. Ama ASM emekçisi kadınların susmaya hiç niyeti yok…
Paylaş:
İpek Deniz
İpek Deniz
ipekkdeniz@gmail.com
İpek Deniz    ipekkdeniz@gmail.com

Aile sağlığı merkezlerinde çalışan kadınların sorunları saymakla bitmiyor. Pandemiyle kat kat artan iş yükü, patriyarkanın omuzlarına yıktığı ev işleri ve çocuk bakımı, işyerinde psikolojik şiddet, fiziksel şiddet, ayrımcılık, taciz… Şimdi bir de ceza yönetmeliği ile emekçiler susturulmak isteniyor. Ama ASM emekçisi kadınların susmaya hiç niyeti yok…

Aile hekimliği ile koruyucu sağlık hizmetleri kapsamında bütünlüklü yaklaşımla sağlığın korunması hedeflenmişti. Böylece, hastaların büyük çoğunluğunun sorunları birinci basamakta çözülecek ve hastane polikliniklerinde hastaların yığılması engellenmiş olacaktı. Sistem etkili hale gelirse hem kaliteli tedavi hizmeti artacak hem de sağlık harcamalarındaki israf azalacaktı. Ülkeyi yönetenlerin iddiasına göre işte bu hedeflerle çıkılan yol, 2007 yılında sevk zincirinin kaldırılması ile başlamadan çöktü. Bir yanda performans sistemi diğer yanda nitelikli sağlık hizmeti… İki cambazın bir ipte oynamayacağı çok aşikârdı.

Aile hekimlikleri (eski adlarıyla sağlık ocakları), belirlenen bölgelerde işyerlerini bulup kiralayan, belirli kriterlerle aile sağlığı merkezini (ASM) oluşturan, merkezin gelirinden giderinden sorumlu olan küçük işletmelere dönüştürüldü. Belirli sayının üstünde hasta takibinin olması şart. Hiçbir aşı, gebe kaçırmamanız gerek; oldu ki kaçırdınız, bunun cezası alınan üç kuruş performansın doktordan da hemşireden de kesilmesi oluyor.

Kontrolsüz göçmen politikaları, pandemi ve beraberinde gelen iş yükleri, bütün bu problemlerin çok daha ciddi bir boyuta taşınmasına neden oluyor. Çocuk aşıları, bebek takibi, kronik hastalıklar, okul aşıları, 5 yaşa kadar çocuk izlem, smear testi, aile planlaması, gebe ve lohusa takibi, raporlu ilaçlar varsa ilaç yazmak, askerlik muayenesi, ehliyet muayenesi, 15-49 yaş arası kadınların takibi, Covid-19 aşılamaları, Covid-19 hasta/temaslı takibi… Tüm bunlar hep ASM’lerde yapılan işlemler.

ASM’lerde çalışan kadın olmak ise ayrı dert. Sözlü, psikolojik şiddet, fiziksel şiddet, taciz, ayrımcılık… Hayatın her alanında kadınların karşısına çıkan bu sorunların hiçbirinden muaf değiller. Her an kendi ifadeleriyle ‘kışkırtılmış’ bir hastanın ya da hasta yakınının şiddetine maruz kalabilirler. Doğum izinlerini tam olarak kullanamıyorlar. Bir de ağır iş yüklerine patriarkal düzenin sırtlarına yüklediği çocuk bakımı, ev işleri vb. de eklenince çok sayıda kadın emekçinin tükenme noktasına gelmesi kaçınılmaz oluyor.

Şimdi de ceza yönetmeliği

ASM emekçileri, tüm bunlar yetmezmiş gibi şimdi bir de yeni ceza yönetmeliğiyle susturulmak isteniyor.  Emekçiler ve meslek örgütleri bu yönetmeliği kabul etmiyor, itirazlar giderek daha güçlü güçlü bir sese dönüşüyor.

Aile Hekimliği Platformu, 30 Haziran ‘da çıkarılan Aile Hekimliği Sözleşme ve Ödeme Yönetmeliği’ne karşı “Ceza yönetmeliğini kabul etmiyoruz” diyerek 7 Ekim’de iş bıraktı. İstanbul Yenikapı’daki miting alanı için başvuruldu; fakat hiçbir gerekçe gösterilmeden, ‘uygun bulunmadı’ denilerek mitinge izin verilmedi. Buna karşın ASM çalışanlarının yoğun katılımı ile grev gerçekleşti.

Aile Hekimliği Çalışanları Sendikası, Genel Sağlık-İş, İstanbul Aile Hekimliği Derneği, Hemşire ve Ebe Derneği, İstanbul Tabip Odası, SES ve Türkiye Aile Hekimleri Uzmanlık Derneği’nin (TAHUD) de aralarında olduğu çok sayıda kurumdan oluşan İstanbul Aile Hekimliği Platformu,  İstanbul Beşiktaş’ta basın toplantısı düzenledi. Platform adına yapılan açıklamada, yeni yönetmeliğin bir cezalandırma yönetmeliği olduğunu belirtilerek, şu ifadelere yer verildi:

“Basın veya sosyal medyada izinsiz bilgi veya demeç vermek 50 ceza puanı. Ceza puanı listesinde en ağır suç olan sahte evrak düzenlemeye, işe alkollü gelmekle aynı ceza puanı öngörülmüş. 50 ceza puanı zaten çok yüksekken aynı eylem ikinci kez yapılırsa 100 ceza puanı veriliyor. Herhangi bir sebeple 150 ceza puanı alırsanız, iki yıllık sözleşme süresi içinde 5 kez aynı veya farklı sebeple ceza puanı alırsanız iş akdinin sona erebiliyor. Entegre hastanede çalışan aile hekimliği çalışanları 2 yıllık sözleşme süresince 5 kez nöbete mazeretli veya mazeretsiz gitmediği zaman iş akdi sona eriyor. Kişi hasta olamaz, yakını vefat edemez, çocuğu hasta olamaz… Her türlü o nöbete gitmek zorunda, yoksa sözleşmesi feshediliyor. Bakanlık müfettişlerinin herhangi bir sebeple soruşturma başlatması da iş akdinin sona ermesi tehdidini içeriyor…”

Biz de aile sağlığı merkezlerinde çalışan kadın hekim ve hemşirelerle ASM’lerde kadın çalışan olmanın güçlüklerini, giderek kötüleşen çalışma koşullarını ve son çıkan ceza yönetmeliğini konuştuk. Sözü onlara bırakıyoruz:

Eril zihniyet hiçbirimizi teğet geçmiyor

ASM’ de bir kadın hekim: 10 yıldır aile hekimi olarak çalışıyorum ve 19 yıllık hekimim. 1 kadın doktor, 1 erkek doktor ve 2 kadın aile sağlığı çalışanı ile beraber çalışıyoruz. 08-17 çalışma saatleri, haftanın bir günü de ev ziyaretleri… Kalabalık nüfusu olan bir beldede çalışıyorum ve hastaların takip, tedavileri ile ilgili sorumluluğumuz çok.

Hastaların ve hasta yakınlarının eril zihniyetinin getirdiği davranışlardan doktor da olsanız, başka meslekten de olsanız muaf olamıyorsunuz, yani bunlar kimseyi teğet geçmiyor. Bugün bir hasta yakınının ilaç yazdırma ısrarıyla psikolojik baskısına maruz kaldım. Kışkırtılmış hasta, hasta yakını karşısında kadın doktor olmak! Bir yandan mesleğimin getirdiği etik kurallara uymak, diğer yandan psikolojik şiddetin, baskının fiziksel şiddete dönüşme endişesi. Bunu kadınlar olarak daha farklı yaşıyoruz sanırım. Diğer erkek meslektaşlarımla aynı anda çalışıyor olsam sırf meslektaşımın varlığından dolayı bu şiddete o kadar uzun süre maruz kalmayacaktım düşüncesi, kadın olarak beni rahatsız ediyor. Kadın hekime yönelik bu yaklaşımın; kadının etek boyuna, kahkahasına, nerede saat kaçta olması gerektiğine karışan, en büyük mesleğinin kutsallık adı altında annelik olduğunu düşünen ve bizlere bunları dayatan zihniyetin ürünü olduğunu düşünüyorum.

Kadın hekime karşı olan bu yaklaşımlar siyasidir. Bizler uygunsuz ilaç talepleri, raporlar derken karşılaştığımız psikolojik ve sözel baskılara inat bu mesleği meslek onuruna yakışır şekilde yapmaya devam ediyoruz. Ama bende oluşan öfke ve anksiyete sonucu mutsuzum diyebilirim. Kadın olmaya bakış ne durumda ise, kadın hekim olmaya da aynı. Bazı bakış açılarının değişmediğini ancak kadın mücadelesinin değişime ciddi katkısı olduğunu söyleyebilirim.

Bizi köle haline getirmek istiyorlar

Şimdi 30 Haziran 2021 tarihinde çıkan Aile Hekimliği Sözleşme ve Ödeme Yönetmeliği -ki bu eşittir ceza yönetmeliği bizim için- neler getiriyor, anlatayım:

  • İş yükü artmıştır,
  • Ciddi gelir kaybı ve ağır cezalar içermektedir,
  • ASM emekçilerinin ceza puanları ile adeta köle haline getirilmesi planlanmıştır. Mesela basın, haber programlarına, radyo ve TV kuruluşlarına veya sosyal medya araçları aracılığı ile bilgi ve demeç vermenin cezası olacak. Yani benim ismim yazıldığı an ben ceza alacağım ve belli bir ceza puanı üstüne çıkınca sözleşmenin feshine kadar gidecek bir durum yaşanabilecek.

Doğum izni yalan oluyor

İş yükümüze bir de pandemi döneminde maruz kaldığımız haksızlıklar eklendi ve bizler bunun stresi ile de baş etmek zorunda kaldık. Mesela hamileler, kronik hastalığı olanlar ile 10 yaş altı çocuğu olan kadın personel idari izinli sayılacak dendi. Ancak sağlık işkolu bu kapsamların çoğunun dışında bırakıldı. Bu durumun iki farklı yanlışı var zaten; birincisi çocuk sahibi olmanın sorumluluğu cinsiyetçi bir tutumla sadece annelere verilmiş, baba bu sorumlulukların dışında tutuluyor. İkincisi, pandemi döneminde sağlık hizmetlerine ihtiyacın artması ile mesleği uygularken artı bir enerji harcamak; evdekilere, çocuklara bulaştırma kaygısı ile beraber riskli hasta ile temas kaygıyı kat kat artırdı.

İzin mevzumuz var mesela; izinler hak olmaktan çıktı. Çünkü izne çıkabilmek için yerinize birisinin bakması gerekli. Yerinize bakacak birini bulamadığınız zaman ciddi maddi kayıplar yaşıyorsunuz. Yıllık izinler dışında mesela, kadın hekim ya da ASM emekçisi kadınsanız, yasal olarak çoğu zaman doğum öncesi ve sonrası izninizi ya tam kullanmamış ya da maaş kesintisi ile karşı karşıya kalmışsınızdır.

Sistemdeki boşluk bize para cezası olarak dönüyor

ASM de bir kadın hemşire: Ben kadın olarak evde iki çocuk ile iş arasında, üzerimdeki rollerden yorgun bir şekilde yaşıyorum. Kreş yok ve eve yakın, ücreti yüksek bir kreşe vermeye başladım 4 yaşındaki oğlumu. Kızım da babaannesinde, süt iznim olduğu için biraz erken çıkıyorum neyse ki. ASM’de sabah 8.00’de başlayıp 10.00’a kadar kan alıyoruz, sonra randevulu hastalar başlıyor. Aşıları yapmaya başlıyoruz; pansuman, enjeksiyonlar araya ekleniyor. Pandemi ile beraber Covid aşıları da eklenince ciddi sıkıntı yaşandı. Çünkü bütün bunların sisteme girme mevzusu var. Bu arada randevuları da biz ayarlıyoruz. Bahsettiğim bütün bu rutinlerden sonra randevu ayarlama kısmı başlıyor. İlk başladığımızda olmayan bazı taramalar için sonradan eğitim aldık ve 18 aydan sonra çocukların otizm taraması ve göz muayenesi eklendi.

Bize tanımlanan 3 bin 500 hasta var ve bu hastaların yaş, cinsiyet ve hastalıklarına göre takipleri, aşıları oluyor. Herkes ASM’ye gelmek istemiyor mesela, özel hastaneye giden de çok, onların takibinden de sorumlusun ve ciddi para kesintisi cezası var. Sistemin kendi boşluğu bize para cezası olarak geri geliyor! Bu hastaları da telefonla arayıp takip ediyorsun, mahrem konuları da sorarak. Şimdi hiç ASM’ye gelmeyen bir kadına telefonda “Doğum kontrol yöntemi kullanıyor musunuz?” sorusunu sormak zor mesela. Kadın da bunu söylemek zorunda mı ya da benim hemşire olduğumu nerden bilecek?

Aşı olmaya geliyor mesela; biz diğer doz aşının tarihini, saatini yazıp eline veriyoruz. Eskiden kendileri takip eder, zamanı gelince hastaneye gelirlermiş. Şimdi biz sürekli telefondayız, arıyoruz, neden bir iki gün önceden aramadınız diye laf yiyoruz. Bütün sorumluluk bize aitmiş gibi… Bu durum ekstra iş yükü anlamına geliyor. İzinler zaten hep sıkıntılı, yerine birini ayarlaman gerekir. Hasta olsanız rapor almak için 10 defa düşünmeniz gerekir ki ben hiç almadım, hastanede çalışırken de öyle. Feda etme huyumuz kronik bir hal alıyor. Yerine biri daha çok yorulacak diye hasta olmaktan bile çekiniyorsun.

15 dakika geciktim diye…

Biz hastaneden farklı olarak çok ağır hastalara maruz kalmadığımızdan sözel şiddet daha az yaşanıyor; ama yine de yaşanıyor. Çok beklettiniz diye kıyamet koparanlar çoğunlukta. Çocuğum küçükken 15 dakika geç kaldım, hasta da bu arada muayene olmuş beni soruyor. Daha gelmedi denilince “Doktor bile gelmiş, hemşire nasıl gelmez” diye söylenmeye başladı ama nasıl söylenmek. ASM’yi birbirine kattı.

Hastalar bir soru soruyor mesela, cevabını alıyor, duruyor bakınıyor, “Ben bir de doktora sorayım” diyor. Kan sonucu ne zaman çıkacak mesela, doktora da soruyor. Ben çalışma arkadaşlarım tarafımdan böyle muameleye maruz kalmıyorum; ama toplumda da yerleşmiş bir hiyerarşik algı var ve seni oradan incitebileceğini düşünüyor, incitiyor da. Tabii kadın ve erkek olmak da böyle durumlarda fark ediyor, takipli hastamız sonuçta. Erkek doktora da hemşireye de bize uyguladıkları sözel şiddet ve davranışın çeyreği uygulanmıyor.

Bu kadar adaletsizlik fazla!

Ekonomik sıkıntılar çok fazla tabii, birde üstüne ceza yönetmelikleri geliyor. Az insanla yığınla iş ve nitelikli iş beklemek ciddi hata, olamıyor zaten. Biz yoksulluk sınırının altında maaşlara mahkûm edilince, sanırım en çok kadınlar yapıyor bunu, sosyal hayatımızdan, zevklerimizden bazen mutfaktan kısarak yaşıyoruz, yani hayatlarımızdan. Şimdi de ağzınızı açarsanız işinizden olursunuz diyorlar, biz hepimiz katıldık greve. Çünkü bu kadar adaletsizlik biraz fazla!

Paylaş:

Benzer İçerikler

Türk-İş dün 81 ilde “Zordayız, geçinemiyoruz” diyerek eylem çağrısı yaptı. Ancak işçiden habersiz, fabrika ve işyerlerinden uzak bir eylemden beklenileceği üzere zayıf görüntüler ortaya çıktı. İstanbul’daki eylem bunun en sarih örneği oldu.
CarrefourSA Esenyurt depo direnişinin ikinci gününde kadın işçiler Gülşah, Emel, Perizade ve Esra ile konuştuk. Esra “Bugün onlara olanın bize de olacağını biliyoruz,” Gülşah “İçeride can güvenliğimiz yok” Emel “Bir beyaz yakalı bir kadın çalışanı taciz edebilir mi?” Perizade ise “Biz illallah ettik buradan, sesimizi duymaları gerekiyor” diyor.
Bizlerin bütçesine daha ‘uygun’ market raflarında sıkça gördüğümüz, işlenmiş et ürünleri markası olan Polonez, bir süredir işçi ve sendika düşmanlığıyla anılıyor. Fazla mesai dayatmasıyla ev yüzü görmeden çalışan kadın işçilerin sendikalaşma mücadelesini tanımayan Polonez’de kadınlar, düşük ücretlerle ağır işlerde hakarete maruz kalarak çalışıyor.
Bornova’da üretim yapan Kristal Yağ işçilerinin asgari ücrete tepkileri sert oldu. TİS masasından kalkan işçiler bir ayı aşkın süredir grevdeler. Emekçilerin market alışverişlerinde yaşadıkları adeta bir trajedi. Poşetleri neredeyse boş. Kristal Yağ Fabrikası işyeri temsilcisi Gülnaz’la görüştük.
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!