Ayla Önder onderayla@gmail.com
“Kadın olmak onların gözünde (eksik etek) olmak, her işi yapamayan biri olmak anlamına geliyor. Güç gerektiren işleri yapamayacağımızı düşündükleri için aldığımız paranın erkeklerle eşit olmasından rahatsız oluyorlar.”
Hatice Balak, Gebze’de yaşıyor. Bir solar işçisi. Dört yıldır Çinli işverene ait HT Solar’da çalışıyor. Evli ve 18 ve 23 yaşlarında 2 kızı var. İş hayatına 14 yıl önce kendi işini kurarak başlıyor. Gebze’de çocuk giysileri satan bir dükkan açıyor. Kendi işini kurma fikri aslında çocuklarını bırakacak kimsesi olmamasından dolayı gelişiyor. Ondan önceki hayatı Kırıkkale ve Eskişehir’de geçmiş. Dışarıda hiç çalışmadığı dönemler. Çocukları derdini anlatacak kadar büyüyene, yalnız bırakacak duruma gelene kadar asla çalışmaya cesaret edememiş. Kız çocuk olmaları onlara daha korumacı davranmasına neden olmuş.
Çocuklardan dolayı çalışmama kararı aldı
Annesinin kendi gençliğine göre daha zorlu yaşam koşullarında bulunduğundan söz ediyor sorduğum bir soru üzerine. “Erkek egemenliğinin daha fazla olduğu dönem” olarak söz ediyor annesinin kuşağından. Kadınların çalışması istenmemiş… Hatta evde söz hakkı dahi verilmediğini anlatırmış annesi. Ailesi Kırıkkaleli.. Hatice Balak bu şehirde doğup büyümüş. Çok genç bir yaşta 18’inde evlendiğini söylüyor. İlk çocuğunu bu şehirde doğurmuş. Fakat eşinin iş hayatı aileyi Eskişehir’e sürüklemiş. “Makine Kimya’da iş buldu eşim Eskişehir’de. O nedenle Kırıkkale’den ayrılıp oraya yerleştik. Burada bir kızım daha oldu.”
Üçüncü şehir değiştirme yine işten dolayı oluyor. Eşinin işvereni O’nu Gebze’de kurulu diğer fabrikaya göndermeye karar verince Gebze’ye geliyorlar bu kez karı-koca iki çocukla. Hatice çocuklar büyümeden dışarıda çalışmamak için direniyor. “Çalışsam olmazdı. Çünkü çocuklarımı bırakacak kimsem yoktu Gebze’de” diyor. Böylece çocuk kıyafetlerinin satıldığı dükkânında bir kaç yıl geçiriyor. Fakat ekonomik kriz koşullar bu işin sürmesine izin vermiyor.
200 çalışan arasına sadece üç kadın!
Bir süre sonda genç kadını rahatlatan o durum oluşuyor. Çocukları artık büyümüş, iki küçük kız evde yalnız kalabilirler! İşte o zaman bir ortaokul mezunu olarak başlıyor fabrikalara, atölyelere başvuru yapmaya. İlk gittiği yer bir tekstil atölyesi. Overlokçu dikişçi olarak çalışmaya başlıyor. Çalışmak iyi de iş saatleri uzun. Tam 14 saat çalıştırıyor patron! Ayrılıyor bu koşullara dayanamayıp. Sonra da başvurduğu bir araba parçası fabrikasına alınıyor. Burada da her şey çok zor. İş yine çok ağır. Altı ay dayanabiliyor ve yeni bir işin yolunu tutuyor. Bu kez girdiği Bemas Metal Fabrikası’nda ilginç bir durum söz konusu. Çünkü fabrikada 200 çalışan var ve sadece üçü kadın! “Erkeklerin bakışı çok kötü idi kadınlara Bemas’ta” diyor Hatice. Bunu şu cümlesiyle pekiştiriyor; “Kadın işçi olmak onların gözünde ‘eksik etek’ olmak anlamına geliyor. Her işi, özellikle güç gerektiren işleri yapamayacağımızı düşündükleri için aldığımız paranın erkeklerle eşit olmasından rahatsız oluyorlardı.”
Hakkını aradı, atıldığı işe iade edildi
Bemas’taki görevi, üretilen borulara eğe yapmak, çapağını almak. Fakat bir süre sonra makinede üretime geçmek istediğini söylüyor şefe, kabul ediliyor. Normalde bir günde 750 boru üretilirken o bin boru üretince erkek işçiler arasında homurdanmalar oluyor. Erkek egemenliğinin yüksek olduğu Bemas’ta kendisine mobing uygulanmış. Ne yapıp edip, başarısına gölge düşürüp genç kadını işten attırmışlar, sebepsiz yere çıkışını vermişler. Sonrasını anlatıyor, “Ben de hakkımı aramak için mahkemeye başvurup işe iade davasını kazandım. Döndüm de. Fakat şefler baskılarla yıldırmaya çalışıp istifa etmemi istediler. Ben çalışma yönünden eksik olmadığımı ve oraya para kazanmaya geldiğimi, ihtiyacım olduğunu ve işimi bırakmayacağımı söylediğim halde ısrarla baskı uygulamaya devam edildi. Ben de işi bırakmak zorunda kaldım ama pes etmedim. Hakkımı aramak için tekrar dava açtım yaptıkları bütün yanlışları ispatladım ve davamı ikinci kez kazandım!”
Çinli patrondan sendikaya itiraz
Sıkıntılı geçen Bemas sürecinin ardından yeni bir iş aramak zorunda kalıyor. İlanlarda gördüğü bir iş hayatını değiştiriyor. HT Solar Enerji Fabrikası Tuzla’da ve eleman aradığını belirtiyor verdiği ilanda. Burası Tuzla Organize Sanayii Bölgesi’nde faaliyet gösteren bir fabrika. Görüşmeye gidiyor ve işe başlıyor. Ve son işi oluyor bu. Burada Hatice’yi yeni bir mücadele bekliyor. İşçiler sendikalaşmaya başlıyor. Fakat sendikal örgütlülüğe tahammül gösteremeyen patronlar tarafından işçiler üzerinde baskı uygulanmaya başlanıyor. Çinli patron işyerinde sendika girmesini istemiyor. HT Solar işçisi Hatice ise işçilerin ısrarını anlatıyor; “Biz de mücadelemize devam edip, yılmadan sendikamız Birleşik Metal-İş’in oraya girmesini sağladık. Kadın arkadaşlarımız ilk önce işini kaybetme korkusuyla yaklaştılar sendikalaşma direnişimize. Daha sonra sendikanın bize neler kazandıracağını ve örgütlü olup hep beraber neler yapabileceğimizi kavradıktan sonra direnişe katıldılar. HT Solar’da üç gün üç gece hep birlikte evimizden, çocuklarımızdan ayrı kalarak bir mücadele verdik ve kazandık. Şimdi DİSK Birleşik Metal-İş’te sendikalıyız.” Dört yıldır HT Solar’da devam ediyor. Gebze’den Tuzla’ya yolculuk ediyor her gün servisiyle. Çünkü evi Gebze’de fabrika ise Tuzla’da.
‘Çalışmak bize eşitlik sağlıyor’
Hatice Balak’a göre kadınlar eşlerinin gölgesinde asla olmamalı. “Kendi ayaklarının üzerinde durmak” çok önemli ona göre. Kadınların çalışmasının erkeklerle eşitlik sağladığına inanıyor ve ekliyor; “Ama hâlâ aşmamız gereken çok yolumuz var.” Artık ailede bir kişinin çalışması yeterli olmadığı için kadınlar da çalışmalı. Şu sözleri ise dikkat çekiyor; “Kendimle bir kadın olarak ayaklarımın üzerinde durduğum için gurur duyuyorum ve çocuklarımın eğitimine katkıda bulunduğum için, maddi anlamda kendi özgürlüğüm için çalışmaktan mutluyum.”
Kızlar büyüyünce stresi kalmadı
O çok problem yaptığı konu artık söz konusu değil. Kızlarının büyümesi, kendisine evde yardım etmeleri, sorumluluklarının bilincinde olmaları onu mutlu ediyor. 23 yaşındaki büyük kızı psikoloji okuyor. 18 yaşına yeni giren küçük kız ise lise son sınıfta. O’nun da hukukçu olmaya karar verdiğini söylüyor. “Birçok açıdan eskiye göre daha rahatım” diyor. Televizyon’da en çok “Çocuklar duymasın” dizisini izlemiş. “Baba ve anne karakterlerini (Meltem ve Haluk) sevdim burada” diyor. “Çünkü birbirlerine değer veren, düşüncelerine saygı duyan bir aile ortamıydı. Ailecek severek izlediğimiz bir diziydi” düşüncesini paylaşıyor.