“Atölyede tacize karşı bol giyinmek zorunda kalıyorduk”

Henüz 19 yaşında olan Güneş’le görünmezlik kılıfı altında “sıradan”laştırılan çocuk işçiliğini, ücretsiz aile işçiliğini, çocuk istismarını, baba şiddetini, yetimhanede yaşamayı, düşük ücretle çalışmayı ve direnmeyi konuştuk.
Paylaş:

Hayat sıklıkla “sıradan”; hayatla kurulan/kurdurulan ilişkiler, etkileşimler, olgular “doğal” görülür. Ancak bazen kendi deneyimlerimiz bazen de başka yaşanmışlıklar, bu “doğal” ve “sıradan” olanın yanılsamasını ortadan kaldırıverir.* O an nasıl yapay bir sistematiğin içerisine hapsedildiğimiz, “sıradan” ve “doğal” denilerek nasıl bir dişli içerisinde sıkıştırılmış olduğumuz ortaya çıkar.

Her bir kadının hikayesine, güçlenme deneyimine baktığımızda, bu yanılsamanın; yani “doğal” ve “sıradan” olanın; kadın emeğinin, deneyimlerinin, travmalarının, acılarının vd. görünmez kılınması ile yaratıldığını görüyoruz. Bu görünmezliği görünür kılmanın yolunun, patriyarka açısından hayatın “doğal” akışı şeklinde dayatılanı “sıradan”laştırmadan paylaşmaktan, bunun politikliği üzerine konuşmaktan ve bunun mücadelesini vermekten geçtiği; kadın mücadelesinin en nadide çıkarımlarındandır.

Henüz 19 yaşında olan Güneş’le** görünmezlik kılıfı altında “sıradan”laştırılan çocuk işçiliğini, ücretsiz aile işçiliğini, çocuk istismarını, baba şiddetini, yetimhanede yaşamayı, düşük ücretle çalışmayı ve direnmeyi konuştuk.

“Babanın yeri”nde çalışmak!

İstanbul’un yoksul ve emekçi bir semtinde dünyaya gelen Güneş’in anne ve babası, o henüz üç yaşındayken, boşanırlar. Güneş, kendisinden bir yaş küçük erkek kardeşiyle babaannede yaşamaya başlar. 9 yaşında, babası bir evlilik yapınca, babanın evine yeniden taşınır.

Okula başlar başlamaz, işçilik yapmaya da başlar. Okul veya Kur’an kursu çıkışları, hafta sonları, yaz tatilleri… Babasının, genellikle akrabalarını çalıştırdığı tekstil atölyesinde ortacı olur. Tabii ki ücretsiz bir şekilde çalıştırılır. Ve asla ne çocuk olduğu gözetilir ne de “babasının yeri” gibi davranılmasına izin verilir. Aksine Güneş’e ve kendisinden birkaç sene sonra işe başlatılan kardeşine hiç rahat verilmez. Hep daha fazla çalışmak zorunda kalırlar.

Babasının atölyesinde birçok akraba da vardır. Onlardan biri olan bir şahıs, işyerinde ortacı bir kadını taciz eder, Güneş’in halasını telefon üzerinden takip ve taciz eder. Ama tüm bunlar, kadınların kendi aralarında konuşup gizlemek zorunda kaldığı durumlar olur. Çünkü erkeklik sözleşmesini “bilmeseler” de, bilirler.

Ancak aynı kişi tarafından, bir bayram günü, bayramlaşmak için gittiği babaannesinin evinde istismara maruz kalır.

O günden sonra Güneş’te kendine zarar verme eğilimi başlar, Güneş artık işe gidemez olur, babası tarafından sürekli azarlanır, kendisine zarar verdiği anlarda bile babasından şiddet görür.

10-11 yaşlarında bu durumu, okulun rehberlik öğretmeni fark eder ama olayın üzerine gitmektense, olayı örtbas etmeyi tercih eder. “Ortaokul rehberlik hocam olayı örtbas etti. Benimle konuşuyor ama bunu ailemle paylaşmıyordu. Ben herhâlde ‘konuşmak istemiyor’ gibi düşündüm. Çocuktum, aklım ermiyordu. Benim o dönemlerde kendine zarar verme eğilimlerim vardı. Özellikle onun dokunduğu yerlere zarar veriyordum.

Fail serbest, Güneş yetimhanede…

Sonra bir gün liseye yeni başlıyorum. Saçımı sıfıra vurdum. Kriz anlarımdan birisiydi bu da. Sabah okula giderken kapüşon taktım ve okula geç kaldım. Bir müdür yardımcısı vardı, kadındı. Beni kenara çekti. O sıcakta kapüşon takıyor oluşum dikkatini çekmişti. Beni öyle görünce, odasına çağırdı. Kriz zamanlarımda hep lavaboya giderdim, bundan haberi olurdu o müdür yardımcısının. Beni severdi, ben de onu seviyordum. Ne oldu, anlat kızım, deyince; anlattım. Babamdan şiddet gördüğümü, okul çıkışlarında sırf o atölyeye gitmemek için sürekli kurslara kaldığımı söyledim. Hocam, direkt polis çağırdı” diye anlatıyor Güneş.

Sonrası zorlu bir dönem. Polis geliyor, çocuk şubeye gidiyorlar ve yaşadıklarını bir kez daha anlatıyor Güneş, burada. Halası ve diğer ortacı kadının uğradığı tacizleri de anlatıyor. Polis herkesi ifade çağırıyor. Babası inanmıyor yaşananlara, babasının ailesi de. Güneş’un yalan söylediğini düşünüyorlar. Çünkü fail de çocuk beyanı olmasına rağmen devlet tarafından serbest bırakılıyor.

Ancak işin içerisinde babanın şiddeti ve çocuğun kendine zarar verme eğilim izleri olunca, tek önlem, Güneş’un mahkeme yoluyla “devlet korumasına alınması” oluyor. O sıralar henüz 13 yaşında.

Durumu biraz ağır olduğu için geçici olarak tutulduğu Alibeyköy’deki çocuk merkezinden Beykoz’daki çocuk esirgeme kurumuna gönderiliyor. Burada beş seneye yakın kalıyor Güneş.

Burada dışarı çıkmak, izinli günler dışında telefon ya da teknoloji aletleri kullanmak yasak, sadece televizyonları var. Çocuk kurumundaki süreçlerini şu şekilde anlatıyor Güneş:

Basamak sistemimiz vardı. Birinci basamakta olanlar genelde uyumsuz çocuklar olurdu ve bu çocuklar en az bir buçuk ay dışarı çıkmazlardı. İkinci basamakta yeni gelenler olurdu. Bu çocuklar da aynı şekilde bir buçuk ay dışarı çıkmazlardı. Uyumlu oldukları zaman üçüncü basamağa çıkıyorlardı. Uyumsuz oldukları zaman birinci basamağa. Üçüncü basamaktaki çocuklara, uyumlu çocuklar diyorlardı, izinlerini kullanabilen çocuklardı.

Üçüncü basamaktaki çocuklar ödül alırlardı, tatile giderlerdi. Konser etkinliklerimiz olurdu. Üçüncü basamak çocuklar giderdi, uyumsuz çocuklar da yurtta kalırlardı. Yurt benim için sancılı bir dönemdi ama ben genelde üçüncü basamakta olurdum. Ama hep değil. Benim orada kendime zarar verme eğilimlerim tekrar nüksetti. Bu yüzden bazen basamağım düşerdi. Orada biz okuldayken kalemtıraş ile kendimi keserdim. İntihar girişimde bulundum.

“Daha iyi” yetimhane nasıl olur?

Kurumda asla insani bir sıcaklık olmadığını söylüyor Güneş. En çok ihtiyacının aslında bu olduğunu, diğer birçok çocuk gibi, ama en çok da bundan mahrum bırakıldıklarını anlatıyor. “Sanki biz bilerek oradaymışçasına davranmaları ve bize o sıcaklığı hissetmemeleri çok zorumuza giriyordu. Mesela yemek saatleri dışında yemek yemek yasaktı bizde, ağzımıza tek bir lokma atamıyorduk. Ben gerçekten geceleri çok acıkıyordum, bir ekmek istiyordum. Bizim bir annemiz vardı, anne diyorduk onlara. Vermiyordu kesinlikle. Biz de yemeklerde aldığımız ekmekleri gizlice sokardı, montumuzun cebine, odaya çıkarırdık. Eğer anlaşılırsa hemen basamak düşürme cezası verilirdi.

Kaldığı yurdun diğer yurtlardan görece iyi olduğunu ekliyor ardından da. Kimi yurtlarda çocukların cezalandırma adı altında “basket sahası” denilen açık alanlarda 24 saat dışarıda bekletildiğini, çocukların çetelerin eline düştüğünü ve idare tarafından önemsenmediğini anlatıyor.

Ancak kendi yurdu ile ilgili anlattıkları üzerine sohbet ederken, aslında “daha iyi bir kurum” olmadığını anlıyoruz. Çocukların okul ile kurum arasındaki servisini kullanan şoförü ya da kurumda kalan bir öğrencisi ile “sevgili olmaya çalışan” beden eğitimi öğretmeni anlatıyor. Bunlar açığa çıkınca şoför işten çıkarılıyor ama hakkında işlem yapılmıyor, öğretmen ise işinden bile olmuyor, sadece başka bir okula sürgün ediliyor!

“Tekstil ortamı tehlikeli”

18 yaşı tamamlayınca kurumla ilişiği kesiliyor Güneş’in. “Birçok arkadaşım vardı ve bu genç kızların çoğu da kötü yolu düşüyor şu an, çoğu eskort. Başka yolu yok çünkü. Çünkü devlet 18 sonra hiçbir şekilde (memuriyet hakkı dışında) destek vermiyor. En azından kendimizi toparlamamız için bir geçiş dönemi yapsa… Sudan çıkmış balığa dönüyoruz.

Güneş, yurttan çıkınca “şansım” dediği bir gönüllüsü ile kalıyor bir süre. Ancak sonrasında terk edilince tekrar intihar girişiminde bulunuyor. Hastanede, kendinde değilken, hastane babasına ulaşıyor ve Güneş, ailesinin yanına mecburi dönüş yapıyor. Tarih Aralık 2022.

Çok tuhaf geldi bana, eve dönmek. Çünkü kardeşlerim büyümüş. Ben büyümüşüm. Babam daha iyi, daha olgunlaşmış.

Onca sene ailesinden ayrı kalmasına rağmen, evde değişmeyen bir şey var. Babanın tekstil atölyesinde çalışma zorunluluğu!

Yine akrabalarla çalışmaya başladım. Durmadan ‘niye böyle yaptın’, ‘niye şöyle dedin’, ‘neden dövmeli bir şekilde geldi’, ‘neden saçın böyle’… diyorlardı. Psikolojim kaldırmıyordu. Yine ortacı olarak çalışıyordum ve tek ortacı bendim. Bütün herkes benden bir şeyler bekliyor, durmadan bir şey istiyorlardı. Bir de oradaki en düşük maaşı ben alıyordum. Mesela asgari ücret 11 bin lira iken ben 5 bin lira alıyordum.

Bu arada işyerinde düşük ücret alan sadece Güneş değil. Babanın kadın akrabaları da, Güneş kadar olmasa da, atölyede çalışan erkeklerden daha düşük ücretlere çalışmak zorunda. Onun dışında kıyafetlerine de dikkat etmeleri gerek!

Tekstil ortamı biraz tehlikeli bir ortam. Çünkü temizlik yapanlar kadınlar ve genelde ayakta duruyorlar. Devamlı makinede olan beyefendiler, en azından bir göz teması ile bile kadınları rahatsız ediyor. Bizim kadınlar devamlı böyle bol şeyler giyiniyor. Ben de aynı şekil bol giyiniyorum.

Güneş, geleceğe umutla bakıyor

Babası, haftanın altı günü 12 saate yakın çalışan Güneş’in aldığı ben bin liraya da gözünü diktiği için evin kirası ve faturalarını ödemesini, ondan ve başka bir yerde çalışan kardeşinden istiyor.

Güneş hem bu isteklerden hem de akraba ile çalışmaktan bıktığı için atölyeden ayrılıyor ve bu kez kasiyer olarak bir market zincirinde çalışmaya başlıyor.

Kasiyerlik yaptığım dönem kendimi çok işe veriyordum. Yoğunlaşıyordum. Buna rağmen indirim günlerimizde eleman eksikliğinden sebep daha çok çalışmam gerekiyordu. Ne kadar çalışırsam çalışayım, hep daha fazla çalışmamı istiyorlardı.

Müşteriler, dış görünüşümden sebep devamlı bir bana bakıyor, devamlı gelip soru soruyorlardı. Mesela bir adam vardı, oranın devamlı müşterisiydi. Görünüşümden sebep çok fazla iğneleyici lafları olurdu. Bir süre sonra artık dayanamadım, çıktım o işyerinden.

Şimdilerde devletin kendisine olanak sağladığı ve kendisinin de sınavına girip kazandığı memuriyet hakkı için soruşturmanın sonlanmasını bekliyor. Bu yaşına dek her şeyi çabalayarak elde ettiğinin farkında ve memuriyetin de hakkı olduğunu düşünüyor. Yazı yazarak, resim yaparak, kitap okuyarak zaman geçiriyor ve kendisini daha fazla geliştirmek istiyor.

Hikayesini paylaşmayı da…

* Kuşkusuz akademik çalışmaların, bilinçli edimlerin, örgütlenmenin; yanılsamaları ortadan kaldırma konusundaki etkileri tartışılmazdır. Ancak yazı, konusu bakımından bireysel deneyimlerle ilgili olan kısımla ilgilenmektedir.

** Gerçek ismi değildir.

*** Fotoğraf Evrensel’den alınmıştır.

Paylaş:

Benzer İçerikler

Nihal şiddet gördüğü evliliğini bitirdikten sonra geçinmek için her türlü işte çalışıyor. Yaşlı bakıyor, evlere temizliğe gidiyor. TYP çerçevesinde okul temizliği yapıyor bir süre daha sonra mevsimlik tarım işçiliği… Hayatın nerede daha güzel, nerede daha anlamlı olacağına kendisi karar vermek istiyor. Hikayesini dinliyoruz.
53 yaşında hem de evde yaptığı iş hiç bitmeyen Gülşen’in hikayesini ele aldık bu kez. (*) Gülşen çalıştığı işyerlerinde görev tanımında olmayan pek çok işi yapmak zorunda bırakılırken ev geçindirmiş, iki çocuk büyütmüş, hasta babasına bakmış, taciz ve mobbinge maruz kalmış, emekli olabilmek için dışardan prim ödemiş.
Kınıklı domates üreticileri geçtiğimiz günlerde domatesteki düşük alım fiyatlarını protesto için eylem yaptı. Domates üreticisi Selma ile sorunlarını konuştuk. Önceleri tütün ekiyorlarmış. Devlet tütünü bitirdikten sonra domatese yönelmişler. Bu yıl ondan da geçim yok, “Fiyatı çok düşük, domatı ne alan var ne satan” diyor.
Her kadının yaşamı, bir mücadele hikayesidir aynı zamanda. 14 yaşından beri kayısı fabrikasında hep sigortasız çalışan Emine’nin de öyle. Malatya’da hayatın “akışına” karşı çıkıp dayakçı kocadan boşandı. Çocuklarıyla birlikte konteyner kentte kendine yeni bir hayat inşa ediyor.
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!