Altı yaşında kız çocuğunun tarikatçı babası ve tarikatçı erkek tarafından “evlilik” adı altında yıllarca tecavüze/istismara maruz bırakıldığını, iki yıldır süren davanın varlığını konu basına yansıyınca öğrenebilmiştik. Olayı ve davayı gizliden yürütmeye çalışmışlardı.
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı iki yıldır dava sürecinin yaşandığını ve davada müdahil olduklarını kamuoyu ısrarları sonrası itiraf etmişti. Bu açıklama daha da büyük tepki ile karşılanmış, “Madem biliyordun neden sustun?” diye sorulmuştu. Bakanlığın toplumda infiale neden olan böyle bir konuda suçluların üzerine gitmesi gerekirken iki yıldır neden tek bir adım atılmadığı da soruldu. Ve nihayet toplumsal baskı ile zor bela ve eksik de olsa gerekli adımların bir kısmı atıldı. Bir yandan da bakanlığın çocuk hakları konusundaki eksiklikleri birçok açıdan tartışma konusu oldu.
Maraş depremlerinin hemen ardından, bu kez de depremzede çocuklarla ilgili kaygı verici iddialar duyulmaya başlandı. Kısa süre sonra medyaya İstanbul Beykoz’da bir villada sayıları 20 ile 30 arasında değişen, çeşitli yaşlarda depremzede çocuğun görüldüğü haberi düştü. “Depremzede çocuklar tarikatların mı elinde?” başlıklı haberler yaygınlaşınca Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı villada çocukların olduğunu kabul etti ve şu açıklamayı yaptı:
”Yapılan tespit neticesinde hanede kalan, refakatsiz konumda olan herhangi bir çocuğa rastlanılmamıştır. Villada kalanlar, Suriye’de savaşta eşlerini kaybeden yabancı uyruklu kadınlar ile çocuklardır. Çocuklar açısından herhangi bir ihmal tespit edilmemiştir. İstismar bulgusunun bulunmadığı hane ziyareti sonrasında belirlenmiştir.”
Suç itirafı
Açıklama adeta suç itirafı niteliğinde. Akıllara ilk gelen soru şu: On binlerce kişinin canına mal olmuş, yüz bini aşkın yaralının olduğu, milyonlarca insanı etkileyen deprem sonrası binlerce çocuğun yanında olması gereken Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı nerede?
Depremzede çocuklara anında ve en kaliteli hizmeti sunmakla yükümlü olan bakanlık, görevini layıkıyla yapmadığı gibi çocukları kimi STK’ların almasına adeta göz yumuyor, bunda sakınca görmediği gibi durumu olumlayan açıklamalar yapıyor. Bununla da kalmıyor, sorumluluktan kaçıyor.
Bakanlık toplumsal tepkiyi düşürmek için ırkçılıktan medet umuyor ve villada kalan çocuklarla ilgili “Suriyeliler” diyebiliyor. Irkçıların toplumda yarattığı nefrete sığınma derdindeler. Bakanlığın çocukların bir STK’ya verilmesine göz yummasını, bunu tolere etmeye çalışmasını bırakın, ırkçılık yapmış olması başlı başına suçtur.
Kimsesiz, depremzede, terk edilmiş vb durumda olan çocuklara bakmak bakanlığın görevidir. Bakanlık ne ideolojik, ne örgütsel, ne de siyasi kaygılarla çocukları STK’lara ya da hayırsever gruplara teslim edebilir. “Biz denetliyoruz, her şey yolunda, içiniz rahat olsun” gibi açıklamalar yapamaz. Yerel ve evrensel çocuk hakları açısından bakanlık gözlerimizin içine baka baka suç işliyor. Çocukların her türlü haklarını, güvenliğini ve çıkarlarını sağlamakla yükümlü siyasilerin, görevlerini ihmalden hesap verecekleri günler uzak değil. Bugün siyasal iktidardalar, ancak iktidar el değiştirdiğinde işledikleri suçlar nedeniyle yargı önüne çıkacakları kesin.
Çocuk emeği, çocuk bedeni sömürüsü
Diyanet de depremzede çocuklarla ilgiliydi. Sitesinde “Depremzede çocuklar evlat edinebilir mi?” sorusuna verdiği cevap gibi fetva ile kamuoyunda Diyanet’e karşı öfke seli oluştu. Ardından açıklamayı sitesinden kaldırmak zorunda kaldı. Açıklamada Diyanet, evlat edinilen çocuklara öz evlat gibi davranılmasının doğru olmadığının altını çiziyor ve bu nedenle evlat edinenle evlatlık arasında evlenme engeli olmadığını iddia ediyordu.
Diyanet’in çocuk istismarının önünü açabilecek açıklamalar yaptığını, tepki alınca sitesinden bu açıklamaları kaldırdığını daha önce de gördük. Aslında bu açıklamaların tepki görünce siteden kaldırılması, 6 yaşında kız çocuğunun “evlilik” adı altında yıllarca istismara ve tecavüze maruz bırakılması, çocukların çıkarlarını korumakla görevli olanların sessizce olanı biteni izleyerek suça ortak olması, bu iktidar döneminde çocukların nasıl büyük tehlikelerle karşı karşıya olduklarını gösteriyor.
Diyanet’in açıklamasındaki tehlikeli diğer yan ise evlat edinilen çocuklara karşı ayrımcılığın normalleştirilmesi. Açıklamadaki “evlat edinilen çocuklara öz evlat gibi davranılmasının doğru olmayacağı” cümlesi aleni ayrımcılıktır. Oysa evlat edilmiş bir çocuk, adı üstünde evlattır. Evlat edinilen çocuk ailenin evladı olarak tüm haklara sahiptir.
Diyanet’in evlat edinilen çocuklara yönelik açıklamasındaki tehlikeler bunlarla sınırlı değil. “Dinimizce kimsesiz çocukların bakım ve gözetilmesi tavsiye edilmiş olmakla birlikte hukuki birtakım sonuçlar doğuran bir evlatlık müessesesi kabul edilmiş değildir” açıklaması ile Diyanet, çocuklara bakım ve gözetim adı altında çocuk emeği ve çocuk bedeni sömürüsünü de hem teşvik ediyor hem meşrulaştırıyor. Geçmişten bugüne katliamlar, savaşlar ve afetler sonrasında bakımı ve gözetilmesi için “sahip çıkılan” çocukların o ailelerde nelere maruz kaldığı, hangi koşullarda yaşadıkları bilinmekte. Haliyle Diyanet’in fetvası toplumsal hafızayı da canlandırmıştır.
Depremzede çocuklara Kuran kursu çadırları
İlk günden bugüne “Nerede bu devlet? Nerede bu iktidar?” sorularına cevap arayan halk, depremzedeler için çadır ve konteyner kurmada nazlı davranan iktidarı ve devleti, üniversitelilerin eğitim hakkını gasbetme kararı verirken görmekle kalmadı, Kuran kursu çadırları ile de gördü.
10 ilde yaşanan deprem sonrası her açıdan yetersiz kalan, bunu örtmek için kader planı söylemine sığınan iktidar, depremzede çocuklara psikolojik destek vermek, onlara oyun çadırları kurmak, okul öncesi eğitim çadırları açmak yerine Kuran kursu çadırları açmayı tercih etti.
Kuran kursu çadırları ile İHH’nın villasına yollanan çocuklar arasındaki siyaset yapma ilişkisini görmek hiçbirimiz için zor değil.
AKP ve onun ortakları kafa üstü gidiyor. Herkes daha yüksek sesli, daha keskin muhalif dil kullanıyor. Medyada izlediğimiz yorumculardan, halkın yaşanan haksızlıklara ilişkin hızlı ve kararlı direnişine dek böyle.
Kime konuşsanız “AKP bitti” diyor.
Seçimleri erteleme çabaları, bunun için yapmaya çalıştıkları dalavereler ayaklarına dolanıyor. Deprem öncesi planları yok oldu, yeni plan kurmakla meşguller. Ama bu kumaş artık dikiş tutmaz. Muhalefete “Siyaset yapma” derken kendileri siyasetin daniskasını yapıyor. İktidarları süresince oluşturdukları AKP sermayesi ile TV kanallarında yardım şovları yapmaktan bile geri durmuyorlar. 250 milyonu 50 milyona yuvarlayarak 300 milyon yapan sömürücüleri ile beraber milletin ayakları altında yuvarlana yuvarlana gidiyorlar.
Yerde yatan on binlerce insan var. Bunun hesabı elbet ödenecek.
Fotoğraf: Ekmek ve Gül (Maltepeli Kadınlar’ın eyleminden)