Barutçu Tekstil işçisi kadınlar direnişte: “Zor işleri bize yaptırıyorlardı”

Barutçu Tekstil’de sendikalı oldukları için işten çıkarılan 4 kadın işçi direnişte. Kadınlar, fabrikada her gün aşağılanmalara ve hakaretlere maruz bırakıldıklarını, ücret ayrımcılığının olduğunu, zor işlerin kadınlara yaptırıldığını, ağlayarak çalışan arkadaşlarının olduğunu anlatıyor. "Sendikalı olarak geri dönene kadar direneceğiz" diyorlar.
Paylaş:
Bahar Gök
Bahar Gök
bihargok1982@gmail.com

Bursa Demirtaş Organize Sanayi Bölgesi’nde kurulu Barutçu Tekstil fabrikasında Hak-İş’e bağlı Öz İplik-İş Sendikası, bir süredir örgütlenme çalışması yürütüyordu. 400’ü aşkın işçinin çalıştığı fabrikada, örgütlenme çalışmasını açığa çıkaran işyeri yönetimi, üye olduğunu bildiği 4 kadın işçiyi 17 Ekim günü Kod-04[i] ile işten çıkarttı. Haksız yere işten çıkarılan kadın işçiler, fabrika önünde sendikalı olarak işe geri dönme mücadelesi veriyor. Direnişlerinin 8’inci gününde yanlarına giderek sohbet ettiğimiz kadın işçiler, Barutçu Tekstil’de yaşadıkları haksızlıkları anlatarak, sendikal örgütlenmenin önündeki engellerin kaldırılmasını istedi.

Burada çok farklı şeylerle karşılaştım. Ortam ve saygı olarak… Her gün hakaret, aşağılanma, saygısız adamlar… Başımızdaki de öyle. Adam, cinsel organıyla oynayarak geliyor yanımıza. O kadar terbiyesiz bir insan. Çağırmaya korkuyoruz…”

Tuvalete giderken saat tutuluyor

Bonotto, Indyteks, LCW, EmirAli, Ünlü, Mysia gibi firmalara kumaş yapan fabrikada kalifiye olarak çalışan kadın işçiler, yıllardır birçok tekstil fabrikasında çalışmış. Sektörde yapmadıkları iş kalmamış.

İki yıldır bu fabrikada çalışan bir kadın işçi, tekstilde 20’nci yılını devirmiş. Barutçu’da, kalite kontrol bölümünde çalışıyormuş. Daha önce de sendikalı bir işyerinde çalışmış olduğu için sendikalı olmanın, çalışma şartlarını ve maaşlarını iyileştirmek için etkili bir araç olduğunu iyi biliyor. Sendika konusu açıldığında ilk üye olanlardan biri olmasını da buna bağlıyor biraz. Düşük ücretlerle çalıştırıldıklarını anlatan kadın işçi, işin stresinin yanı sıra erkek sorumluların davranışlarından duyduğu rahatsızlığı dile getiriyor:

“Burada çok farklı şeylerle karşılaştım. Ortam ve saygı olarak… Her gün hakaret, aşağılanma, saygısız adamlar… Başımızdaki de öyle. Adam, cinsel organıyla oynayarak geliyor yanımıza. O kadar terbiyesiz bir insan. Sapık olmasa böyle gelir mi? Her seferinde çağırmaya korkuyoruz.

Düşük ücretlerle çalıştırılıyorduk, mesai ücretlerini elden alıyorduk. Sabahın 6 buçuğunda işbaşı yapıyorduk. Uyku sersemliğinden gözümüzü açamıyorduk. Saat 8 buçuk, 9’a kadar kendimize gelemiyorduk. Sağlıklı çalışamıyoruz, verimli olmadığına eminim. Zaten çok stresli bir iş, çok dikkat gerektiriyor. İki sene çalıştım ama iki senede ömrüm bitti burada. Sabrettik ama buraya kadar.

Yeni gelen elemanın bile fazla durmadığı bir yer Barutçu Tekstil. Erkeklerin kolay işe verildiği, kadınlara zor işler yaptıran bir yer. Tuvalete giderken bile ‘yine mi gidiyorsun’ diye sorup duruyorlardı. ‘Saat tuttum bak, ona göre’ deyip rencide ediyorlardı herkesin içinde.”

Ücret ayrımcılığı yüzünden sendikalı oldum

İki çocuk annesi Elif Varol, 11 aydır büküm bölümünde çalışıyormuş Barutçu Tekstil’de. 2008 yılından beri tekstil işçiliği yapan Elif de kalifiye işçilerden. Çalıştığı bölüm tamamen kadınların çalıştığı bir bölümmüş. Kendi aralarında bile ücret farkları olmasını doğru bulmamış ve bunu hep dile getirmiş. Her sorduğunda “bu kadarı sana yeterli” cevabıyla geçiştirilmiş.

Kendi bölümünde çoğunluğun asgari ücretle çalıştırıldığını, diğer bölümlerde ise maaşların bir tık daha yüksek olduğunu anlatıyor Elif. Büküm işinin de kolay bir iş olmadığını ve maaşların asgari ücret olmaması gerektiğini söylüyor:

“Aktarmadan gelen malları makinelerine kopslarla[ii] arabalara yükleyip çekiyoruz. O şekilde ipi büküyor. Bir kops 2 buçuk kilo geliyor. Çekerken çok zorlanmıyoruz ama işimiz tabii ki ağır. Kopsları makineye çektikten sonra, arabayla makinelere yükleme yapıp çekiyoruz o şekilde. Üretimin başı olarak benim de işim ağır sonuçta.

Ben maaş konusunda yapılan ayrımcılıklar yüzünden sendika üyesi oldum biraz da. Bir sürü makineye bakıyorsam, ağırlığı zorluyorsam, hem dikkat gerektiren hem de ağırlık taşıdığım bir işim varsa maaşım da iyi olmak zorunda. Maalesef ki piyasayı araştırıp ona göre bükümcülere düşük ücret veriyorlar. Sorduğumda ‘biz gene iyi veriyoruz’ diyorlar.”

‘Sendikadan istifa et, işine geri dön’

Kadın ağırlıklı çalışıyor olmalarına rağmen ustalarının erkek, vardiya sorumlularının kadın olduğunu anlatıyor Elif. Ancak bir sorun yaşadıklarında bunu erkek ustalara anlatmak durumunda kalıyorlarmış. “Özel durumlarımızda ‘rahatsızız’ dediğimizde başka bir açıklama yapmamıza gerek kalmıyordu” diyen Elif, ustaların hakaretlerine ve tehdidine maruz kalan kadınların olduğunu da belirtiyor. Bağırıp çağırırken bobin fırlatan ustayla karşılaşmış mesela:

“Benim yeni girdiğim zamanlarda, arkadaşımın biri, ustayla bir tartışma yaşamıştı. Usta, yere bobin fırlatarak küfür etmişti. ‘Git buradan’ diye bağırmıştı. Bununla bir kere karşılaştım. O arkadaşımız şikâyet etmedi. Daha önceden de şikâyet etmişler o ustayı İnsan Kaynakları’na (İK).”

Zorunlu tutulan fazla mesailere kalmaktan, seri çalışmaktan, kadınların bel ve boyun ağrısı yaşadığını, ellerinin uyuştuğunu söyleyen Elif, işten çıkarıldıktan sonra ustası tarafından aranıp geri çağrılmış. Tabii bir şartla:

“Ustam beni aradı, ‘Sendika üyeliğini iptal edersen gelip çalışırsın’ dedi. ‘Ne sendikadan ne de işimden vazgeçiyorum, sendikayla birlikte buraya gireceğim, sen de önünde sonunda üye olacaksın’ dedim. Patronun kırmızı çizgisiymiş, sendikayı burada barındırmazmış filan… Şimdi içerideki arkadaşlarımıza sendikanın ve bizim PKK’lı olduğumuzu söylüyorlarmış. ‘Sendika gelip sizin paranızı yiyecek’ diyorlarmış. Hatasız çalışan arkadaşlarımıza da ‘Hata yapıyorsun’ diyerek baskı yapmaya başlamışlar.”

Bayram günü sabahladığımız zamanlar oldu. Arkadaşımın birisi ağlayarak çalıştı o gün. Her akşam her akşam bir kadın nasıl mesaiye kalsın! Yoruluyor, evde de işi gücü var. Kocası arıyor, çocuğu arıyor, ‘Kaçta geleceksin?’ diye. Yorgunluk da var. Sinirleri boşaldı kadının.

Ağlayarak çalışan arkadaşlarımız vardı

Atılan işçilerden Emine Varol, 6 yıldır çalışıyormuş Barutçu Tekstil’de. Üç çocuk annesi olan Emine, 2005’ten bu yana tekstil işçiliği yapıyormuş. Bir dönem Acarsoy Tekstil’de de çalışmış. Acarsoy direnişçilerinden Emel ve Öznur’la tanışıklığı o dönemden. Şimdi de Barutçu önünde birlikteler. Tekstil işçisi kadınların emeğinin değersizleştirilmesiyle birlikte, çalışma ortamının kendileri için güvensiz alanlar olmasına geçmişten de alışkın yani. Ancak böylesi kötü bir çalışma ortamıyla ilk defa Barutçu Tekstil’de karşılaştığını söyleyen Emine, örnekleriyle anlatıyor:

“Geğirmelerini mi sorarsın, insanlarla dalga geçmelerini mi sorarsın, lakap takmalarını mı sorarsın… Başımızdaki sorumlu adam yapıyor bunu. Bana karşı bir şey yapamıyordu, lafı tıkıyordum ağzına ama anlayan biri değildi ki. ‘Ne kadar terbiyesizsiniz’ diyordum ama ağlayarak çalışan kadınlar oluyordu. Hele de zorla mesaiye bırakıldıklarında…

Bayram günü sabahladığımız zamanlar oldu. Arkadaşımın birisi ağlayarak çalıştı o gün. Her akşam her akşam bir kadın nasıl mesaiye kalsın! Yoruluyor, evde de işi gücü var. Kocası arıyor, çocuğu arıyor, ‘Kaçta geleceksin?’ diye. Yorgunluk da var. Sinirleri boşaldı kadının. O haliyle işe nasıl adapte olsun. O kadının üzerinde baskı kurarak laf söylüyorlardı.

Ben de beş yıldan fazla süredir pazar da dahil her mesaiye geldim. Ayda 100 saat fazla mesai yaptığımızı biliyorum. 22.00-22.30’dan önce eve gidemiyordum. Bayramda malları yetiştirmek için sabahlayarak mesai yaptık mesela. O gün bir de 21.00’de yüzümüzü okutarak işten çıkış yaptık ama fabrikadaydık. Düşün, başımıza bir şey gelse iş kazası sayılmayacaktı. Betonda yattık o gün. Bu şekilde olmaması gerektiğini söylediğimde ‘Mesaiye kaldıysanız paranızı da aldınız’ dediler bize. Her şey para mı yani?”

Ağırlık taşımaktan ellerim uyuşuyor

Sosyal hak olarak yalnızca Ramazan kolisi aldıklarını dile getiren Emine, sendikal çalışmayı başlatan işçilerden olmuş. Yaklaşık iki buçuk ay önce sendikaya üye olan Emine, hatalı ürünleri müşteriye kabul ettiremeyen ustaların, sorumluluğu kendilerine yıkmaya çalışması üzerine “Artık yeter!” demiş. Daha önce çalıştığı işyerinde geçirmiş olduğu iş kazası nedeniyle uzuv kaybı yaşayan Emine, “Biz burada bir aileyiz, bunları sorun etmeyiz” diyerek kendisini işe alan Barutçu patronuna verdiği sözü hatırlayarak geri durmuş bugüne kadar:

“Kendileri müşteriye hatalı ürünü gönderdiler, biz uyarmamıza rağmen. Kakalayamayınca bize patlasın diye, işi hızlandırmak için poşetleri üst üste koymamızı bahane ettiler. Usta, ‘Ben size göre çalışamayacağım abicim, hiç kimse vazgeçilmez değildir, isterseniz evde yatın, paranızı eve gönderelim’ deyip, makinenin üstündeki keseri sallayarak konuştu. O gün bardağı taşıran son damla oldu. Madem poşetlemeyi böyle istemiyorlar, o zaman poşetleme makinesi alsınlar, biz de rahat edelim, değil mi? Boyun fıtığı, düzleşme var, ellerim uyuşuyor artık ağırlıkları taşımaktan. Bir de bu bahaneler canımı çok sıktı.”

Biz çıkarıldığımız günden bu yana fabrika önünde direnişteyiz. Sendikalı olarak geri dönene kadar da direnişimize devam edeceğiz. Uluslararası sözleşmelere ‘Sendikal örgütlenmelerin önüne engel koymayacağım’ diyerek imza atan Barutçu Tekstil düşünsün şimdi.”

Bağırabiliyorlarsa şimdi bağırsınlar da görelim

Öz İplik-İş Sendikası’nın Mysia fabrikası önünde dağıttığı broşürleri gören Emine, Acarsoy’daki arkadaşlarının direnişi ve kazanımlarının da yarattığı etkiyle, konuyu güvendiği arkadaşlarına açmış. Üyelik çalışmalarına devam ederken, fabrikadaki arkadaşlarıyla yaptıkları toplu kahvaltı paylaşımlarını gören Barutçu yönetimi konuyu anlamış. Önce işçilerin e-devlet şifrelerini bir bahane uydurup istemişler. Şifrelerini vermeyenlere de açıktan “Burada 4 kaçak var, onları bulup çıkartacağız” tehditlerini savurmuşlar.

“Bize her zaman ‘Burada kaç tane kapı var, istediğinizden çıkabilirsiniz, burası kimseye tazminat vermez zaten’ diyorlardı. Ben de bir arkadaşıma ‘Sendikalı olursak ne güzel olur, bunlar böyle ortalıkta bağıramazlar değil mi?’ dedim. O da ‘Sen deli misin? Tabii ki bunlar böyle yapamazlar’ deyince emin olmuştum zaten. Tehditlerine kendimce cevap verdim, kulak asmadım, şifremi de vermedim.

O hafta cumartesi günü, beni ve buradaki arkadaşlarımı caydırmaya çalıştılar. Başaramayınca 17 Ekim Pazartesi günü İK’ya çağırıp bize önce tutanak imzalatmaya çalıştılar. Tutanak, sürekli sözlü uyarı almamıza rağmen hata yapmaya devam etmişiz gibi yazılmıştı. Bugüne kadar bir tane bile tutanağımız olmadı. Onu da imzalamadım. Kod-04’den çıkardılar sonuç olarak. Bizden çekindikleri için önce bizi çıkardılar. Çünkü arkadaşlarımızla aramız çok iyiydi. Çıkarıldığımı duyan birçok arkadaş halen arayıp ‘Emine Abla, senden ummazdık’ diyorlar.

Şu an içeridekilere baskı var ama bağıramıyorlar insanlara. İki defa haber gönderdim içeriye. Gelsinler, şimdi bağırabiliyorlarsa bağırsınlar diye. Daha kimse karşıma çıkmadı. Biz çıkarıldığımız günden bu yana fabrika önünde direnişteyiz. Sendikalı olarak geri dönene kadar da direnişimize devam edeceğiz. Uluslararası sözleşmelere ‘Sendikal örgütlenmelerin önüne engel koymayacağım’ diyerek imza atan Barutçu Tekstil düşünsün şimdi.”

Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu!

Barutçu Tekstil’in resmi internet sitesinde, “Hakkımızda” başlığı altında şirket politikalarına yer verilmiş. Bu politikalardan biri “Örgütlenme Özgürlüğü.” Şirket, işçilerin yetkili sendikaya üye olma ve pazarlık yapma hakkına saygı duymayı taahhüt ediyor. Bunun yanında;

  • istihdam, ücretlendirme, sosyal yardım ve terfilerde cinsiyet ayrımı dahil her türlü ayrımcılığı önlemek,
  • çalışanların genel sağlığını ön planda tutan bir çalışma sistemini benimsemek,
  • çalışma saatlerinin belirlenmesinde yürürlükteki kanun ve yükümlülükleri uygulamak,
  • her çalışanın kişiliğine ve onuruna saygı göstermek; sözlü, fiziksel veya psikolojik taciz ya da zorlamaya izin vermemek de şirketin taahhütleri arasında.

Ancak kadın işçilerin anlattıkları, bu taahhütlerin yerine getirilmediğini ortaya koyuyor.

Fotoğraflar: Kadın İşçi


[i] Bu kod, “belirsiz süreli iş sözleşmesinin işveren tarafından haklı sebep bildirilmeden feshi” olarak tanımlanmıştır.

[ii] Bilezikli iplik eğirme makinesinde içi boş konik bir silindir üzerine sarılmış iplik paketine kops deniyor.

Paylaş:

Benzer İçerikler

70 gündür fabrika önünde direnen Polonez işçileri kadın örgütlerini ve feministleri dayanışmaya çağırıyor. Bu çağrıyı ilettiğimiz ve iletimize cevap veren kadın örgütleri “boykot ve dayanışma eylemleri yapalım” fikrinde ortaklaşıyor. O halde gelin Polonez’de kadın işçilerin taleplerini yaygınlaştırıp, seslerine ses katalım…
Türk-İş dün 81 ilde “Zordayız, geçinemiyoruz” diyerek eylem çağrısı yaptı. Ancak işçiden habersiz, fabrika ve işyerlerinden uzak bir eylemden beklenileceği üzere zayıf görüntüler ortaya çıktı. İstanbul’daki eylem bunun en sarih örneği oldu.
CarrefourSA Esenyurt depo direnişinin ikinci gününde kadın işçiler Gülşah, Emel, Perizade ve Esra ile konuştuk. Esra “Bugün onlara olanın bize de olacağını biliyoruz,” Gülşah “İçeride can güvenliğimiz yok” Emel “Bir beyaz yakalı bir kadın çalışanı taciz edebilir mi?” Perizade ise “Biz illallah ettik buradan, sesimizi duymaları gerekiyor” diyor.
Bizlerin bütçesine daha ‘uygun’ market raflarında sıkça gördüğümüz, işlenmiş et ürünleri markası olan Polonez, bir süredir işçi ve sendika düşmanlığıyla anılıyor. Fazla mesai dayatmasıyla ev yüzü görmeden çalışan kadın işçilerin sendikalaşma mücadelesini tanımayan Polonez’de kadınlar, düşük ücretlerle ağır işlerde hakarete maruz kalarak çalışıyor.
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!