“Bekâr kadın işçilere daha çok baskı yapıyorlardı”

Maya Mekanik’te sendikalaştıkları için işten atılan, fabrika önünde 20 gün direnen kadın işçiler, yaşadıkları ayrımcılığı ve hak gasplarını anlatıyor: “Sabit bir işimiz yoktu. Kadınlara, özellikle bekâr kadınlara daha çok baskı vardı; neredeyse her gün fazla mesai yapıyorduk. Tuvalette günde 10 dakikadan fazla kalırsak maaşımız kesiliyordu…”
MAYA MEKANİK'TE DİRENEN KADIN İŞÇİLER:
Paylaş:

Maya Mekanik, 1995’ten beri Eskişehir’de üretim yapan bir metal fabrikası. Bu fabrikada, beyaz eşyalar için gerekli metal parçalar üretiliyor. Türkiye’de Arçelik’e üretim yapılıyor ve Romanya, Rusya gibi çeşitli ülkelere ürün ihraç ediliyor. Fabrikada yaklaşık 60 işçi çalışıyor, 15’i kadın.

DİSK’e bağlı Birleşik Metal-İş Sendikası, geçen mart ayında fabrikada örgütlenme çalışması başlattı ve kısa sürede çoğunluğu sağlayarak 21 Nisan’da yetkiyi aldı. İşveren, bu süreçte işçileri sendikadan vazgeçirmeye çalıştı, özellikle kadın işçiler üzerindeki baskılar arttı.

Bu baskılara karşı sendikalı işçiler, geçen ayın başında toplu sözleşme hakları için üç gün boyunca iş durdurma eylemleri yaptı. Ardından 20’den fazla işçi, Kod 49 (İşçinin yapmakla ödevli bulunduğu görevleri kendisine hatırlatıldığı halde yapmamakta ısrar etmesi) ile tazminatsız işten çıkarıldı. Fabrika önünde yaklaşık 20 gün direniş yapan işçiler, şimdi mücadelelerini hukuki alanda sürdürüyor.

Maya Mekanik’te sendikalaştığı için işten atılan ve kalıcı direnişe katılan iki kadın işçiyle, Nefise Bayaçlı ve Cemile Coşkun ile konuştuk. 

Sabit bir işimiz yoktu, her işi yapıyorduk

Nefise 44 yaşında, 5 yıldır Maya Mekanik’te çalışıyor. 18 yaşında bir oğlu var, bekâr bir anne. Fabrikada genellikle ‘gruplama’ işinde çalışıyor. Gruplama, kalıp makinelerinde basılan malzemeleri çeşitli aparatlar takarak son hale getirme işlemine deniyor. Kadınlar genellikle gruplamada çalışıyormuş; fakat kadınların üretimde sabit bir işi yokmuş. Eleman eksikliğinden dolayı sürekli iş değiştirmek ve her bölümde çalışmak zorunda kalıyorlarmış. Nefise bunu şöyle dile getiriyor:

“Yaptığımız sabit bir iş yoktu. Direnişte gördüğünüz dört kadın olarak, bütün işleri de öğrendiğimiz için belli başlı bir işimiz yoktu. Akşama kadar her türlü işi yapıyorduk. Atıyorum; bir malzemeden kişi başı 300-400 tane istiyorlarsa sen onu veriyorsun, sonra öbür tarafa geçiyorsun, öbür malzemeden de aynı sayıyı çıkartıyorsun. Sabit iş yapsam zaten 400-500 sayıyı çıkartırdım. Tabii daha çok yoruluyorduk.”

“Erkekleri her akşam mesaiye bırakamıyorlardı. Hafta sonları onları sürekli geciktiremiyorlardı. Ama bayanlara söz hakkı bile vermiyorlardı. Orada ayrımcılık yapıyorlardı.”

Nefise

Kadınlara her gün zorunlu mesai

Fabrikadaki çalışma koşullarından söz ederken Nefise’nin ilk gündeme getirdiği konu fazla mesailer oluyor. Çalışma saatleri 07.30-17.00 olmasına rağmen hiçbir zaman böyle çalışmadıklarını söylüyor Nefise. Eleman eksikliğinden dolayı neredeyse her gün zorunlu olarak mesaiye kalıyorlarmış. Hafta sonları da özellikle kadın işçilere sormadan zorla mesai yazdıklarından ve mesainin hiçbir zaman söylenilen vakitte bitmediğinden yakınıyor. Kadınlar, asgari ücretle çalıştıklarından geçinebilmek için bu fazla mesailere mecburlar. İşveren de aslında bu mecburiyeti sonuna kadar istismar ediyor. Nefise şöyle anlatıyor durumu:

“Fazla mesailer ödeniyordu ama belli bir süreden sonra ödenmesinin de bir anlamı kalmıyordu. Her gün aynı işi yapıyoruz ve hiç dinlenme yok. Akşam 20.30’da çıkıyoruz mesela, ben 21.30’da evdeyim. Yarım saat sonra müdür tekrar telefon ediyor, ‘Malzeme çıkacak’ diyor, ben tekrar işe dönüyorum. Gece 1’e, 2’e kadar çalışıyorum. Sabah yine normal saatinde gidiyorum işe. Biz asgari ücretle çalışıyoruz, mesailer bizi gerçekten rahatlatıyor ama haftanın 7 günü de işte olmak… Parayı gözümüz görmez oldu artık.”

Ayrıca erkek işçilerle kadın işçiler arasında mesai konusunda ayrımcılık yapıldığını belirtiyor:

“Erkekleri her akşam mesaiye bırakamıyorlardı. Hafta sonları onları sürekli geciktiremiyorlardı. Ama bayanlara söz hakkı bile vermiyorlardı. Orada ayrımcılık yapıyorlardı.”

Bu fazla mesailerin ev içine ve özel hayatına nasıl yansıdığını soruyoruz Nefise’ye. Ne kendisine ne de ailesine ayıracak vaktinin kaldığını söylüyor:

“Evde bir şey yapamıyorduk ki… Ben çocuğumla bir akşam yemeği yiyemiyorum, hafta sonları bir kahvaltı yapamıyorum. Eve geliyorum, sadece birbirimizi görüyoruz o kadar. Bunun yemek hazırlaması var, bulaşığı var, evi toplaması var; çamaşır yıkayayım, ütü yapayım derken zaten zaman geçiyor. Bir de tekrardan işe dönüyorsam eğer, evde başladığım iş kalıyor. Oğlumun sadece yüzünü görüyordum, o kadar yani. Öyle bir muhabbetimiz, diyalogumuz yok yani.”

Tuvalette günde 10 dakika sınırı!

Nefise, haftanın neredeyse her günü çalıştıkları fabrikada, fiziksel açıdan sürekli yorgun olduklarını, sürekli bir koşturmaca içinde olduklarını belirtiyor. Molalar çok kısa ve işçiler hiç dinlenmeden çalışıyor.

Kadınlar için en çok sıkıntı yaratan konulardan biri de tuvaletlerdeki süre kısıtlaması. Tuvaletlerde turnike var ve tuvalette geçirilen süre günlük 10 dakikayı geçtiğinde işçilerin maaşlarından kesinti yapılıyor. 

“Tuvalet zaten baştan başa çok büyük bir sorun kadınlar için. Derdimizi anlatamazdık. Sen oraya dakika koyamazsın bir kere. Çünkü çok yağlı işte çalışıyoruz, sürekli tiner kullanıyoruz, önce bir hijyenini sağlayıp ondan sonra lavaboları kullanman gerekiyor ve o dakika sınırı imkânsız yani.”

Bu yoğun ve yorucu iş temposunun sağlıklarını nasıl etkilediğini soruyoruz. Nefise yaşadıkları sıkıntıları şöyle anlatıyor:

“Kollarımızda ağır kaldırmaktan sürekli sinir sıkışması oluşuyordu. Bel ağrılarımız vardı. Kol ve omuz tutulması vardı herkeste. Hep ilaçlarla duruyoruz, ağrı kesici içiyoruz. Çalışırken tiner kullanıyoruz sürekli, o çok baş ağrısı yapıyor. Belli bir saatten sonra sersem gibi oluyorsun zaten. Baş ağrısı, migren ağrısı çekiyorduk sürekli.”

Kadın işçilere telefonla taciz

Çalışma koşullarından sonra, biraz da sendikalaşma süreçlerine dair konuşuyoruz. Nefise, en temelde daha rahat çalışma koşullarına sahip olabilmek için sendikalaştıklarından bahsediyor: 

“Sendikalı olursak mesailerimiz sınırlı olur, belli saatler çalışmak zorunda oluruz, dedik. İşveren bize mesai konusunda baskı yapamaz, dedik. Örgütlenmeye karar verdik işte. İlk başta çok tepki verdiler, 11 elemanın çıkışını verdiler. Sonra baktılar ki eylem olacak, kendi itibarları sarsılacak, atılan işçileri geri aldılar. ‘Sendikayı kabul ediyoruz ama bize biraz zaman verin’ dediler. Mart’ın 12’sinde örgütlenmeye başladık, Mart 22’de fabrikaya sendikanın çoğunluğu sağladığına dair belge geldi. O tarihten sonra çıkışlar oldu, sonra tekrar işe alındılar. Zaman istediler. Normalde 1 Haziran’da toplu sözleşme imzalanacaktı. Biz de sendikalı olarak içeride rahat rahat çalışacağız zannettik ama hiç öyle olmadı.”

Sendikalaşmayı kabul ettiğini söyleyen işveren, işçileri sendikadan vazgeçirmek için süre istemiş ve bu süre zarfında işçiler yoğun bir mobbinge maruz kalmış. Özellikle müdürün kadın işçilere yönelik baskıları, hakaretleri katlanarak artmış. Nefise, müdürün onları sendikadan vazgeçirmek için sürekli arayarak rahatsız ettiğini belirtiyor. Sendika üyesi kadın işçilere yönelik psikolojik baskılar, taciz boyutuna ulaşmış. 

Bizim özel hayatımız, sosyal hayatımız, evimizin temizliği, çocuklarımızın ihtiyaçları ne olacak? İhtiyaçları bırakın, çocuklarımızla zaman geçiremiyorduk biz. Robot gibiydik; kalkıyorduk, gidiyorduk, geliyorduk, yatıyorduk; o şekilde.”

Cemile

Erkeklere baskı yoktu

Cemile ise 42 yaşında. 13 yıl metal, plastik fabrikalarında çalışmış, Maya Mekanik’te ise 3 yıldır çalışıyor. O da Nefise gibi bekâr bir anne. 16 yaşında bir oğlu var. 

Cemile, çalışma hayatı boyunca Maya Mekanik kadar “işçisine değer vermeyen bir işyeri”nde çalışmadığını söyleyerek başlıyor sözlerine. Bu fabrikada işveren fazla mesailer yoluyla emek sömürüsünü günden güne artırmış. Cemile, bu kadar fazla mesaiye kalmalarının sebebinin işverenin eleman almaması olduğunu belirtiyor ve bu kadar fazla çalışmanın hayatına olan etkilerini anlatıyor: 

“Eleman eksikti zaten, iş yetişmiyordu ama eleman almıyorlardı. Biz sürekli mesailere kalarak işi yetiştirmeye çalışıyorduk. Her gün mesaiye kalıyorduk nerdeyse. En son çalıştığım ay, benim 75 saat mesaim vardı. Gece 1’lere kadar mesaideydik. Bizim özel hayatımız, sosyal hayatımız, evimizin temizliği, çocuklarımızın ihtiyaçları ne olacak? İhtiyaçları bırakın, çocuklarımızla zaman geçiremiyorduk biz. Ben bir aydır evdeyim, inanın bir aydır kendimi o kadar rahat hissediyorum ki. Beyin olarak, vücut olarak toparladım kendimi. Robot gibiydik; kalkıyorduk, gidiyorduk, geliyorduk, yatıyorduk; o şekilde.”

Maya Mekanik’te zorunlu fazla mesainin özellikle bekâr anneler üzerinde bir baskı aracına dönüştüğü bir durum var. Cemile, müdürün kendisi gibi tek başına mücadele eden ve geçinmeye çalışan kadınlara daha çok yüklendiğini anlatıyor:

“Ben eşimden ayrıyım, direnişteki diğer kadınlar eşlerinden ayrılar. Başka bir gelirimiz olmadığı için mesailere mecburen kalmak zorundaydık. Bunu da bildiği için bize daha çok yoğunlaşıyordu. ‘Mecbur kalacaklar, ihtiyaçları var’ gözüyle bakılıyordu. Daha çok baskı yapılıyordu. Kadın olmak çok zor. Dünya genelinde daha çok işi yapan kadınlar. Hak eden bence kadınlar. Ama bunun hakkını kadınlar alamıyor.”

Fabrikada erkeklerin mobbinge maruz kalmadığını ekleyerek, kadın işçilere yönelik cinsiyetçi tutumu da tekrar vurgulamış oluyor: 

“Erkeklere gerçekten baskı yoktu. Çok nadir. Müdür erkeklere sesini çıkaramıyordu, kadınlara çıkarıyordu. Aslında ben hakkımı savunan bir insanım, kesinlikle sessiz kalmazdım. Ama mecburiyetten bir yerde susmak zorunda kalıyorsunuz. Çünkü ihtiyacın var, çalışmak zorundasın.”

“Erkeklerin hepsinin yaptıkları iş belliydi, preslerde oturan erkekler vardı, kalıp söküp bağlayan erkekler vardı ama işleri belliydi. Kadınların öyle değildi.

Cemile

Erkeklerin iş tanımı belliydi

Fabrikada erkek işçilerle kadın işçiler arasında iş yükü açısından da açıkça gözüken bir ayrımcılık var. Kadınların fabrikadaki iş tanımları oldukça esnek ve bu yüzden her bölümde çalıştırılıyorlar. Bu durum kadınların iş yüklerini ve streslerini artıran bir durum. Diğer yandan erkeklerin çalıştıkları işler belli, fiziksel olarak da daha sabitler. Cemile bu durumu şöyle dile getiriyor:

“Erkeklerin hepsinin yaptıkları iş belliydi, preslerde oturan erkekler vardı, kalıp söküp bağlayan erkekler vardı ama işleri belliydi. Kadınların öyle değildi. Bir kadın taşlama yapar mı, zor bir iş taşlama. Ben taşlama bile yaptım.”

Bunun üzerine kadın işçilerle erkek işçiler arasında ücret ayrımcılığının olup olmadığını soruyoruz. Kendisi de direniş sürecinde bunu merak edip beraber çalıştıkları erkek işçilere sormuş, ücret açısından erkeklerle kadınlar arasında belirgin bir fark olmadığını söylüyor. Fabrikadaki işçilerin çoğu asgari ücretle çalışıyor. 20 yıllık elemanların maaşı en yüksek 12 binmiş. İşverenin zamları keyfi bir şekilde yaptığını, molalardan bile erken dönerek çalışan bazı elemanlara zam yaptığını söylüyor Cemile.

Metal sektörü, iş kazalarının da sıkça yaşandığı bir işkolu. Maya Mekanik’te de sürekli iş kazaları oluyormuş. Cemile, kullandıkları malzemelerin çok kesici olduğunu ve işçilerin yaralanmalar yaşadığını söylüyor. Çok ağır iş kazalarında dahi işverenin işçiyi hastaneye göndermediğini de belirtiyor.

1 Mayıs’ta bile mesai yazıldı

Çalışma koşullarına dair konuştuktan sonra Cemile, “Mesailer ve takdir görmemek beni son noktaya getirdi” diyerek, onu sendikalaşmaya iten sebeplere değiniyor. Özellikle 1 Mayıs’ta yaşadıkları üzerinde duruyor. 1 Mayıs’ta resmi tatil olduğu halde işçilere mesai yazmışlar:

“1 Mayıs’ta bize mesai yazıldı, hiç sorulmadan. 1 Mayıs bizim hakkımız. Biz işçi bayramına gittik, o gün mesaiye gitmek zorunda değildik. Gittik, geldik, ertesi gün sıkıntılar başladı, biz de eyleme başladık.”

1 Mayıs’ta işçilere yönelik mesai baskılarının üzerine, bir de müdürleri el hareketi yaparak “İşçi bayramınız kutlu olsun” diye işçileri aşağılayan bir sosyal medya paylaşımı yapmış. Bu paylaşım kadın işçileri çok sinirlendirmiş, 3 günlük iş durdurma eylemlerini ateşleyen de işte bu 1 Mayıs’ta yaşananlar olmuş. 

İş durdurma eylemlerinden sonra sendikalı işçiler işten atılıyor ve fabrika önünde kalıcı direniş süreci başlıyor. İşçiler bir aylık maaşları, mesai ücretleri, tazminatları gasbedilerek işten atıldıkları için maddi açıdan epey zorluk yaşamışlar. Cemile şöyle anlatıyor direniş sürecini:

“İlk direniş tecrübemdi. Yanlış bir şey yapmadım, hakkımı aramak için ordaydım. Hâlâ daha öyle. Üzüldüm, neden üzüldüm, maaşlarımız yatmadı, mesailerimiz yatmadı. Bizi mağdur ettiler. Biz onları hiçbir şekilde mağdur etmedik. Biz gece 1’lere kadar mesaiye kalıp onların sayılarını tamamladık. Onlar bizim maaşlarımızı, mesailerimizi, tazminatlarımızı vermediler.”

Direnişteki kadınlar hâlâ iş arıyor

Kalıcı direniş sürecinde, sendikayla birlikte patronun evinin önünde eylem yapmışlar. Bu eylemden sonra sendikacılara dava açılmış ve yayın yasağı getirilmiş. Bu olaydan sonra sendika, işçilerle konuşarak direnişi sonlandırma kararı almış.

Şimdi yasal süreç devam ederken, direnişteki işçiler de kendilerine iş arıyorlar. Nefise ve Cemile, sendikanın işçilere iş bulma konusunda yardımcı olduğunu söylese de direnişteki erkekler hızlıca iş bulurken direnişteki dört kadının hâlâ iş bulamamış olması, sendikaların bu konuda kadınlara yeterince destek olmadığını, kadınların karşı karşıya olduğu risklere karşı yeterli derecede politika üretmediğini gösteriyor.

Son olarak Cemile, kadın işçilere haklarını aramaları için çağrı yapıyor ve seslerinin duyulmasını istiyor:

“Bütün kadınlar duysun istiyorum, duysunlar ki haklarını savunsunlar. Ezilen o kadar çok kadın var ki. Asgari ücretle değil de daha rahat çalışsınlar, evlerini daha rahat geçindirsinler istiyorum. Kadın olmak ne demek, çok iyi biliyorum. Tek başıma mücadele ettim ben. Herkes hakkını arasın, sessiz kalmasın. Bütün kadınlara sesimizi duyurabilsek keşke. Şartlar çok zor. Temmuzda benim ev kiram zamlanacak mesela, 4-5 bin liradan aşağı olmayacak. 8 bin 500 lira asgari ücret aldığımı düşünün, nasıl evi geçindireceğim? Bu şartları düşünerek, işverenler de çalışanların hakkını versinler istiyorum.”

Fotoğraf: Birleşik Metal-İş













Paylaş:

Benzer İçerikler

MESS Grup TİS görüşmeleri öncesi sendikalar taslaklarını açıkladı; ancak kadın işçilerin özgün sorun ve taleplerinin taslaklara yeterince yansıtılmadığı görülüyor. Cinsiyet temelli ücret eşitsizliği, cinsel taciz, kadın işçi sağlığı, regl izni, emzirme odası gibi önemli gündemlerin esamisi okunmuyor.
MKS Transformatör’de grev sürüyor. Kadın işçiler, emeklerinin değersizleştirildiğini, mobbing ve ayrımcılığa maruz kaldıklarını anlatıyor. Patrona yakın işçilerin kayırıldığını söyleyen Nuray, “Ben de işçiyim, benim hakkım neden o kadar değil?” diye soruyor. Fatma ise mutfakta çalıştığı için emeğinin küçümsendiğini belirtiyor.
Koç Üniversitesi Hastanesi’nde sendikalı oldukları için işten atılan 2’si kadın 4 taşeron işçi direnişte. Kadın işçiler, kötü çalışma koşulları ve mobbingin yanı sıra cinsel tacize karşı da örgütlendiklerini anlatıyor. Sendikalı olarak işlerine dönmeyi, tacizci müdürün işten atılmasını, tüm işçilerin kadroya alınmasını istiyorlar.
Nersoy Tekstil’de sendikalı oldukları için işten çıkarılan işçiler direnişlerini sürdürüyor. Kölelik koşullarında çalıştıklarını anlatan kadın işçiler, uluorta hakaretlere, aşağılamalara ve cinsel tacize maruz bırakıldıklarını söylüyor: “Ahlaksız konuşuyorlardı. Şikâyet ettiğimizde suçlu çıkarılıyorduk. Bu nedenle susup şikâyet etmeyen kadınlar vardı…”
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!