Belediye ve kamu işyerlerinde taşeron işçisi olarak çalışan kadınlar: “Cinsiyetçi iş bölümü ve ücretlendirme bir an önce son bulmalıdır”

“Kadrolu, güvenceli olarak, eşit işe eşit ücret alarak çalışmak istiyoruz. Cinsiyetçi iş bölümü ve ücretlendirme son bulmalıdır. Kadınların güvenceli ve güvenli çalışabilmeleri için şartlar yerine getirilmelidir” diyen belediye ve kamu taşeron işçisi kadınlar, taşeron işçiliğine son verilmesini istiyor.
Paylaş:
Yadigar Aygün
Yadigar Aygün
yadigaraygun93@gmail.com

17 Aralık 2023 tarihinde belediye taşeron işçileri ve kamu taşeron işçileri Kadıköy İskele Meydanı’nda bir araya gelerek güvenceli çalışma ve kadro talepleri için kitlesel eylem yaptı. 27 sendika, dernek ve platformun ortak çağrısıyla bir araya gelen işçiler, taşeron kamu ve belediye işçilerinin sorunlarını ve taleplerini sıraladıkları basın açıklaması ile Türk-İş, Hak-İş ve Disk/Genel-İş’in tutumunu eleştirerek mücadele vurgusu yaptı. Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı eylül ayı verilerine göre, belediyelerde hizmet veren norm kadrolu 39 bin 43 işçi bulunurken, belediye şirket işçisi sayısı 607 bin 999’a ulaşmıştır. Norm kadrolu işçi sayısı her geçen gün azalırken, şirket işçisi sayısı ciddi oranda artıyor. Belediyelerde ve kamuda çalışan kadın işçiler ile taşeron işçiliğini, yaşadıkları sorunları ve taleplerini konuştuk.

“Asıl işi yaptığımız halde ücretlerimiz düşük”

Taşeron işçi olarak bir hastanede çalışan Radyoloji Teknikeri Beyza Bulut, taşeron işçilerin güvencesiz bir şekilde çalıştırıldığını söylüyor. Bulut, kadrolu, güvenceli, eşdeğerde işe eşit ücret ile çalışmak istediklerini vurguluyor. Bulut, taşeron işçi olarak yaşadıklarını şu sözler ile anlatıyor; “Taşeronda çalıştığımız için hiçbir özlük hakkımız yok. Fazla mesaiye kaldığımız zaman fazla mesai ücreti alamıyoruz. Yıllık izinlerimizi bile patronlar belirliyor. Biz yıllık izinlerimizi belirleyemiyoruz. Hasta taşıma, kaldırma, hastaların damar yollarını açma gibi meslek tanımımızda olmayan her şeyi biz yapıyoruz. Teknikerlik okuduk üniversite mezunu olduk ama asgari ücrete çalışıyoruz. Bütün işi bize yaptırıyorlar. Bütün yük bizim omzumuzda ama en düşük ücreti bize veriyorlar. Bunun karşılığında hiçbir hakkımız yok. Asla kendimizi savunamıyoruz. Güvenlik görevlilerine, hasta danışmanlarına, sekreterlere, yemekhane görevlilerine, temizlikçilere, herkese kadro yapıldı ama radyoloji çalışanları kadroda devre dışı bırakıldı. Asıl işi biz yaptığımız halde onlardan çok düşük ücretlere çalışıyoruz. Kamuda çalışan herhangi bir temizlik işçisi bizden 3 kat fazla maaş alıyor. Yanlış anlaşılmasın asla kimsenin mesleğini küçümsemiyorum. Biz tanı koyan birimdeyiz ama diğer çalışanlardan az maaş alıyoruz. Yanlış anlaşılmasın üniversite mezunu okumuş insanız. Üniversite mezunu okumuş insanız, işçi bile değiliz artık. Kendimizi işçi olarak göremiyoruz. Kadrolu işçilerin bir saat veya bir buçuk saat yemek molası var. Biz ise 10 dakikada içinde yemek yiyip birime gelmek zorundayız. Çünkü hastalara bakmak zorundayız. Radyasyon altında çalışıyoruz. Kanser riskine rağmen çalışıyoruz. Tiroit kanseri olan radyoloji teknikleri var. 2017 yılında çalınan kadro hakkımızı geri istiyoruz. Taşeron işçilik kaldırılmalıdır. Kadrolu, güvenceli olarak, eşit işe eşit ücret alarak çalışmak istiyoruz” diyor.


“Bilgisayarımı tasma gibi yanımda taşıyorum”

Özel bir kurumda beyaz yakalı işçi olarak çalışan Dilek Yılmaz Kaloğulları, uzun saatler çalıştırıldığını söylüyor. Kaloğulları beyaz yakalı işçilerin mesai algısını olmadığına dikkat çektikten sonra her daim çalışmak zorunda olduklarının altını çiziyor. “Hafta sonumuz, gecemiz yok ve bunun hiçbir karşılığı yok. Beyaz yaka olduğumuz için mesai ücreti alamıyoruz ama gece gündüz çalışmak zorundayız. Telefonumuz sürekli açık olmak zorunda. Sürekli maillere cevap vermek zorundayız. Aslında hayatımız artı iş oluyor. Özel bir hayatımız olmuyor. Bu kadar çalışmanın karşılığını alamıyoruz. Yaşadığım en büyük sorun şu an bu. Yıllık iznimizde dahi çalışıyoruz. Bilgisayarımızı, sürekli yanımızda tasmamız gibi taşıyoruz. 1 Mayıs, 8 Mart iznimiz var ama regl iznimiz yok. Regl olsak da ağrı yaşasak da ya rapor alıyoruz ya da ağrı kesiciler alıp çalışıyoruz. İdare etmeye çalışıyoruz. Kötü bir maaş almıyorum ama hak edişime baktığımda hak ettiğimiz bu değil. Hak ettiğim bu değil mesai ücretim yok mesai kavramım yok. Tatilim yok iznim yok bun karşılık yaşayabileceğim bir ücret alıyorum.”

Kendisinin doğum yapmadığını belirten Kaloğulları, arkadaşının en çok da doğum izni sürecinde sorunlar yaşadığına dikkat çektikten sonra pek çok kadının doğum öncesinde işini bırakmak zorunda kaldığını da vurgulayarak şöyle devam ediyor: “Dört ay doğum izni kullandırılmıyor. Kadın işçilere çalışma hayatında çocuğuna bakabileceği şartlar sağlanmıyor. Süt izni var ama süt iznini hâlâ kullanamıyor. Hamile bir kadının günde 7,5 saat çalışması, bir saat dinlendirilmesi kanunda var ama bunu hangi iş yeri uyguluyor diye sorarsanız çok azınlıktadır, yok gibidir. Erkekler ile ilgili pek çok düzenleme var. Cuma namazı için bile düzenleme var. Kadınlar ile ilgili düzenlemeler var ama işyerlerinde uygulanmıyor.”

“Belediyelerde kadın işçi sayısı arttı

İstanbul Büyük Şehir Belediyesi’nde Bimtaş’ta Araştırmacı Tülay Doğan, belediyede çalışan kadın işçilerin erkek işçiler tarafından cinsel taciz ve mobbinge maruz kaldıklarını söylüyor. Doğan, belediyelerdeki cinsiyetçi iş bölümü ve ücretlendirmenin bir an önce son bulması ve kadınların güvenceli ve güvenli çalışabilmeleri için şartların yerine getirilmesi gerektiğinin altını çiziyor. Doğan; “Son dönemde belediyelerde kadın istihdamı arttı. Örneğin, metrolarda güvenlik görevlisi olarak çalışan kadın sayısı önceden bu kadar değildi. Kadın işçi sayısı arttıkça biz aslında sorunların çözülmediğini görüyoruz. Çok üzücü şeyler de meydana geliyor. Mesela tuvalet olmadığı için karşıdan karşıya geçmeye çalışan bir güvenlik görevlisi arkadaşımız İzmir’de hayatını kaybetti. Kadın ve erkek aynı işi yapsa da aynı ücreti alamıyor. Eşit işe eşit ücret almamak kadınların belediyede çalışmalarını engelleyen unsurlar olarak karşımıza çıkıyor. Bir yandan da belediyeler, güvenceli çalışma alanları gibi görülür ama özellikle doğum yapan kadın arkadaşlarımız doğum sonrası ücretsiz izin almak istedikleri zaman işe döndüklerinde işlerini kaybetme ihtimali ile karşı karşıya kalıyor. Erkek işçiler, kadın işçileri çalışma arkadaşı olarak görmüyor. Kadın işçilerin daha az çalıştığı düşünülüyor. ‘Bu kadın işi değil, kadınlar yeterince çalışmıyor, aynı emeği vermiyor’ gibi söylem ve mobbing sürekli uygulanabiliyor. Kadınların cam tavanı aşaması daha zor. Belediyelerdeki kadın erkek eşitsizliği, kadın istihdamının artırılması ile çözülecek kadar basit bir sorun değildir. Belediyelerdeki cinsiyetçi iş bölümü ve ücretlendirme son bulmalıdır. Kadınların güvenceli ve güvenli çalışabilmeleri için şartlar yerine getirilmelidir. Belediye çalışanlarının çocukları için kreş hakkı, günün koşullarına uygun ve gerçekçi biçimde karşılanmalıdır. Doğum iznine ayrılan kadın işçiler, döndüklerinde işlerini kaybetme endişesi taşımak zorunda kalmamalıdır. Biz bütün bunların karşısında kadın işçilerin haklarını savunmaya devam edeceğiz” diye belirtiyor.

“Sürekli güvenceli iş istiyoruz”

İŞKUR’un Toplum Yararına Program’ında çalışırken işsiz kalan TYP işçisi Suna Örs, hiçbir statülerinin olmadığını belirtiyor. Örs, işsiz kalan TYP işçileri için sürekli, güvenceli iş istediklerini dile getiriyor. “Bu işe başlarken yaş sınırı yok dokuz ay sözleşme yapılıyor. Dokuz ay sonra bu işten çıkarılıyoruz. 40 yaş üzeri olduğumuz için biz devlete göre genciz özel sektöre göre yaşlıyız. Hiçbir özel sektör bize iş vermiyor kamu kurumlarında da yaş sınırı olduğu için zorlanıyoruz. Bakmak ile hükümlü olduğumuz çocuklarımız var. Onların eğitimlerini karşılamak zorundayız, ev kiralarımız var. Bu hayat şartlarında biz nasıl geçineceğiz? Çocuklarımıza nasıl bakacağız? İşimizde sadece geri dönük sürelik istiyoruz. Devletin kamu kurumunda çalışıyoruz fakat hiçbir statümüz yok. Devlete göre prosedürde kursiyer gözüküyoruz fiilde işçi olarak gözüküyoruz ama hiçbir statümüz yok.” Altı aydır işsiz olduklarını belirten Örs, kiralarının ve faturalarının biriktiğini, ciddi gelecek kaygısı yaşadıklarını anlattıktan sonra şöyle devam ediyor : “Evimize asgari ücret bile girmezken çocuklarımızı nasıl geleceğe hazırlayacağız? Yasal iznimiz en fazla 10 gündü. Gitmediğimiz gün maaşımızdan ve SSK’mızdan kesinti oluyor. İşsiz kaldığımız için psikolojimiz bozuldu. Ev sahipleri kirayı ödeyemediğimiz için ‘Evden çıkın’ diyor. Bir kereye mahsus işsiz kalan TYP işçileri için sürekli, güvenceli iş istiyoruz.”

Fotoğraf: Yadigar Aygün

Paylaş:

Benzer İçerikler

Başakşehir’e bağlı Şahintepe mahallesinde, 400 günü aşkındır bir nöbet sürüyor. Çevre Bakanlığı ve bölge belediyesinin halkı mahalleden sürme girişimleri sonuçsuz kaldı. Kurdukları “Barınma Hakkı Meclisi” içinde örgütlenen Şahintepelilerin, fiili mücadelesinde kadınlar en önde. “Mahalle içindeki ve dışındaki kirli eller çekilene kadar oradayız” diyorlar.
Ailenin Korunması ve Güçlendirilmesi Vizyon Belgesi ve Eylem Planı’nı değerlendiren feminist sosyolog Berfin Atlı “Esnek çalışma modeli kadınların yoksulluk döngüsünü kırmak yerine, bu döngünün derinleşmesine neden olacak” diyor.
Diyarbakır’da cami önünde Kur’an-ı Kerim okuyarak geçimini sağlayan, engelli bir oğlu olan Rojda, ‘’Ama kendime de bir dua ediyorum. İnşallah oğlum benden önce ölür diye. Bakacak kimsesi yok. Ölüm fakirlikten ve kimsesizlikten iyidir’’ diyor.
Tatil öncesi meclise getirilmesi beklenen 9. Yargı Paketi’nin içindeki “etki ajanlığı” düzenlemesinin kadın ve LGBTİ+’ların güçlenme ve dayanışma mekanizmalarını nasıl etkileyeceğini Mor Çatı ve Kadının İnsan Hakları Derneği ile konuştuk.
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!