“Ben ilk derste ne yapacağım?”

Kendisinden çok öğrencileri için endişeleniyor Selma Öğretmen. Depremden sonra başka şehirlere gidip okula başlayan çocukların derse girmek istemediklerini anlatıyor. “Hiçbir ön hazırlık yok" diyor; "Destek yok, yönlendirme yok. İlk dersimiz nasıl olacak? Ben o derste ne yapacağım? Şu an bunları düşünüyorum hep.”
Paylaş:
Bahar Gök
Bahar Gök
bihargok1982@gmail.com

Selma*, sekiz yıllık öğretmen, özel sektörde çalışıyor. Antakya’da yakalanıyor depreme. Hemen dışarı çıkıyor ama gecenin karanlığında o çevrede yıkılan bir bina göremiyor. Ve henüz olayın şokunu atlamamışken aklına şu soru düşüyor:

“Acaba bugün okula gidecek miyiz?”

Çok şiddetli bir depremin ardından sokakta, yağmurun altında, korku içinde beklerken genç öğretmenin aklına takılan bu soru manidar tabii. “Özel sektör olunca hani şey düşündük, birazdan okuldan mesaj gelir, şimdi gelir…” Bu yüzden sürekli telefonuna bakıyor Selma, “Bugün rapor mu alsam?” diye düşünüyor.

Derken sabah oluyor…

“O an şoktasın, çevrede olup bitenin farkında değilsin. Şebeke yok, internet yok. Gruplara mesaj atamıyorsun. Whatsapp’ta bizim öğretmen gruplarımız var, yöneticilerin de mesaj attığı, bize bilgi verdiği. Biz yine de okula gideceğiz diye hazırlanmıştık o sabah ama ben o psikolojiyle okula gidemeyeceğimi düşündüm, hiç haber de gelmeyince gitmedim.”

Bir iki gün sonra gelmeye başlıyor yıkım haberleri… İstese de Antakya’nın merkezindeki okuluna gidemeyeceğini; çünkü köprülerin, yolların, evlerin yıkıldığını söylüyor insanlar. Felaketin boyutunu o zaman kavrıyor. Ardından kayıpların acısı, temel ihtiyaçların karşılanması derdi… Böylece günler birbirini kovalıyor. Sonrasında işle ilgili kaygılar yeniden başlıyor…

“İşimiz ne olacak; geleceğimiz, öğrenciler? Hatay’da 27 Mart’ta okullar açılacak deniyor ama nasıl? İlk dersimiz nasıl olacak? O derste ben ne yapacağım? Biz genelde etkinlik bazlı dersler yaparız; eğlenceli oyunlarla, etkinliklerle… Nasıl yapacağız şimdi? Çocuklar sevdiklerini kaybetmiş. Şu an bunları düşünüyorum hep.”

Öğrencilerim için çok endişeliyim

Selma birinci sınıf öğretmeni. Öğrencilerinin çoğu depremden sonra şehirden göç etmiş. Bu süreçte velileriyle hep iletişim halindeymiş, elinden geldiğince onlara destek olmuş. Şimdi üç sınıfa bakıyor; “Bir sınıf öğretmenimiz hâlâ göçük altında, onun sınıfıyla da ben ilgileniyorum” diyor.

Öğrencileri için çok endişeli; çünkü yaşları küçük ve okulda daha ilk yılları. Onların okula uyum sağlayabilmesi için sınıf öğretmenleri olarak iki ay uğraştıklarını anlatıyor. Ama şimdi ikinci döneme başka bir okulda, şehirde başlamaları ve yaşadıkları büyük travma kaygılandırıyor genç öğretmeni:

“Arada konuşuyoruz telefonla; ‘Biliyor musun, bizim evimiz yıkılacaktı, babam bizi kurtardı, karşıdaki ev çöktü’ diye anlatıyorlar. 5-6 yaşında çocuklar bunlar. Başka şehirde nasıl yapacaklar? İster istemez diğer çocuklar onların önünde konuşacak. ‘Bak bu arkadaş Hatay’dan geldi’ vb… Empati falan bekleyemeyiz o yaş grubundaki çocuklardan. Onları istemeden kırabilirler, üzebilirler…”

Okullar açıldığından beri Selma’ya hep şöyle mesajlar geliyor velilerden: “Çocuklar derse girmek istemiyor, durmadan ağlıyor.” Bazı çocuklar ise “Derse sizin girmenizi istiyorum, siz olmazsanız girmem” diye yazıyor. Kendi sınıflarında, kendi arkadaşlarıyla derse girmek, Hatay’a geri dönmek istiyorlar.

Oysa her biri farklı bir ilde şu an. Bunu nasıl aşacaklar bilmiyorum. Bize bu kadar bağlanmışken, üstelik bu psikolojinin içinde onları yeni bir sınıfa, yeni bir ortama adapte etmek daha zor olacak.”

Hiçbir ön hazırlık yok

Selma, okullar açılmadan önce depremzede çocuklar ve öğretmenler için hiçbir ön hazırlığın olmadığından, Milli Eğitim Bakanlığı’ndan (MEB) bu konuda kendilerine bir yazı gelmediğinden, herhangi bir bilgilendirme yapılmadığından yakınıyor:

“Çocukları şu şekilde yönlendirin, şu konuşmaları yapın, şöyle davranın, derse girmeden şu videoları izleyin vb… Hiçbir yönlendirme, bilgilendirme yapılmadan, herhangi bir destek sağlanmadan çocuklar öylece derslere başladılar yani. Biz bile bu durumdayken, bu kadar olumsuz etkilenmişken… Bence önce bir komisyon kurulmalıydı bu çocuklar için. Mutlaka bir ön hazırlık yapılmalıydı.”

Çocuklar tır kuyruklarında

Selma’nın öğrencileri varlıklı ailelerin çocukları; ama bir de hiç imkânı olmayan çocuklar var, onlar daha kötü durumda. Kendi köyünden örnek veriyor Selma; “Şu an burada çocuklara yönelik hiçbir şey yapılmıyor. Yardım da gelmiyor. Su ve yemek ihtiyacını bile devlet değil, Ahbap gibi STK’lar, gönüllüler karşılıyor, haklarını ödeyemeyiz” diyor.

“Peki, bu çocuklar için ne yapılmalı?” diye soruyoruz, şu yanıtı veriyor:

“Şu an bence bu çocuklar için her bölgede bir destek çadırı kurulabilir, birlikte kitap okuyabilecekleri, boyama gibi çeşitli aktiviteler yapabilecekleri, keyifli vakit geçirebilecekleri… Aileler de çok bilinçli değil. Çocukları su ve yemek için tır sıralarında görüyorum, bu bana hiç doğru gelmiyor.”

Birçok meslektaşı gibi o da şehrini terk etmek istemiyor. Meslektaşlarıyla birlikte MEB’e yönelik bir kampanya yürütmeye çalıştıklarını anlatıyor:

“Buradaki öğretmenleri buradaki okullara atasınlar. Biz burada bütün öğretmenler gönüllü çalışmaya da varız. Yeter ki bir çadır, bir konteyner olsun. Kimse başka bir şehirde yaşamak istemiyor, gitmek zorunda kalanların da hepsi üzgün, kendilerini oralarda sığınmacı gibi hissediyorlar. Bizim toparlanmamız ve burayı toparlamamız gerekiyor. Çocukları böyle sokakta ya da bir tır peşinde görünce ben üzülüyorum. Onları belli bir yere toplayabiliriz diye düşünüyorum.”

Şehir dışına çıkan çok sayıda öğretmenimiz var. Onlar nasıl geçinecek, ne yapacak? Burada maaş alamazken başka şehirde nasıl iş bulacaklarını düşünüyorlar. Mersin’e giden öğretmen arkadaşımdan 10 bin lira kira istenmiş mesela, nasıl ödeyecek?

Öğretmenler maaşını alamadı

Çok sayıda özel sektör öğretmeninin mağdur edildiğini söylüyor Selma. Kendisinin şanslı olduğunu, maaşının depremden bir gün önce yattığını ama diğer özel okullarda çalışan arkadaşlarının çok zor durumda kaldığını belirtiyor:

“Hesabına 5 bin lira yatan var, hiç yatmayan var. Mahkemeye vermeyi düşünüyorlar ama şöyle duyumlar söz konusu: Patronlar iflas verecek ki hem maaşları ödemekten kurtulsunlar hem de sağlam kalan okulları devlet kurumlarına çevirebilsinler.

Öte yandan şehir dışına çıkan çok sayıda öğretmenimiz var. Çoğunun evi yıkıldı zaten, çocukları küçük olduğu için şehri terk etmek zorunda kalanlar oldu mesela. Onlar nasıl geçinecek, ne yapacak başka şehirlerde? Burada maaş alamazken başka şehirde nasıl iş bulacaklarını düşünüyorlar. Mersin’e giden öğretmen arkadaşımdan 10 bin lira kira istenmiş mesela, nasıl ödeyecek? Öğretmenler öğrencilerini mi düşünsün, kendilerini mi düşünsün, ailelerini mi düşünsün?”

İşte bu nedenlerden dolayı haklarına sahip çıkmak için özel sektör öğretmenlerinin örgütlenmeye başladığını aktarıyor Selma. “Özel Sektör Öğretmenleri Sendikası’na katılıyorlarmış, ben de yeni duydum bunu” diyor.

Devlet ve MEB tamamen unuttu bizleri, bu gerçekten çok üzücü. Bir geçmiş olsun mesajı bile atmadılar, biliyor musunuz? Kimse ‘Bir ihtiyacınız var mı?’ diye sormadı.

Devlet ‘geçmiş olsun’ bile demedi

Öğretmenlere bu süreçte maddi manevi hiçbir destek sunulmadığına dikkat çekiyor Selma Öğretmen:

“Hadi maddiyi geçtim, en azından manevi destek için bir toplarsın bizi. Bu devirde böyle bir felakete yönelik bir planı olması lazımdı devletin. Yaşadığımız gerçekten kolay bir şey değil. Öğretmen arkadaşlarımızı kaybettik, öğrencilerimizi kaybettik. Şimdi hangi sınıfa girip nereden başlayacağız, ne yapacağız, hiçbir fikrimiz yok. Bu konuda bir destek de yok. Okullar başlamadan biz öğretmenleri hazırlamaları gerekir. Ama bizi çok yalnız bıraktılar. Hatay Türkiye’nin bir şehri değilmiş gibi hissediyoruz artık.”

Özel sektör öğretmenlerinin tamamen yok sayıldığını vurgulayan Selma, son olarak şunları söylüyor:

“Çok geç kalındı. İki haftayı geçtik ama biz hâlâ yiyecek, su, erzak derdindeyiz. Psikolojimiz darmadağın. Güçlü durmak zorundayız ama yapamıyoruz. Devlet ve MEB tamamen unuttu bizleri, bu gerçekten çok üzücü. Bir geçmiş olsun mesajı bile atmadılar, biliyor musunuz? Kimse ‘Bir ihtiyacınız var mı?’ diye sormadı.”

*Gerçek adı değil.

Fotoğraf: AA

Her beş öğretmen ve öğrenciden biri depremzede

Milli Eğitim Bakanlığı’nın 2021-2022 Eğitim-Öğretim Yılı için hazırladığı istatistiklere göre, depremden etkilenen 11 ilde kamu ve özel okullarda, ilköğretimde ve ortaöğretimde örgün olarak eğitim gören toplam öğrenci sayısı 3,4 milyon. Bu sayı, tüm ülkede örgün olarak zorunlu eğitim kapsamında okuyan toplam öğrenci sayısı olan 15,5 milyonun yaklaşık yüzde 22’sine tekabül ediyor. Yine MEB istatistiklerine göre 11 ilde 208 bin 556 öğretmen görev yapıyor. Bu sayı da, ülkedeki toplam öğretmen sayısı olan 1 milyonun yüzde 19,3’ü. Bu verilere göre, Türkiye’deki yaklaşık her 5 öğrenciden ve öğretmenden biri depremden etkilenmiş durumda.

Hatay’da ise 19,7 bini özel okullarda olmak üzere toplam 420 bin öğrenci eğitim görüyor. Kentte 2 bini özel sektörde olmak üzere toplam 26,5 bin öğretmen görev yapıyor (Kaynak: İlke Analiz)

Paylaş:

Benzer İçerikler

Üç yıldır yayın hayatını sürdüren kadınların ücretli, ücretsiz emek deneyim, talep ve direnişlerini dile getirmek için hak haberciliği yapan sitemiz Kadınİşçi, Metin Göktepe Jüri Özel Ödülü’ne layık görüldü. Yolumuzu aydınlatan ve halkın, sınıfın gerçeklerini aktarırken yaşamını yitiren Metin Göktepe’yi saygıyla anıyoruz.
Yoksulluğa, erkek şiddetine, savaşa, emek sömürüsüne karşı sokakları terk etmeyeceklerini vurgulayan kadınlar, “Haklarımız, hayatlarımız için mücadelemizi büyüteceğiz” dedi.
6 Şubat depreminin birinci yılındayız. Bu büyük felakette 11 ilde binlerce insan yaşamından olurken, devlet geride kalanların hayatını kolaylaştıracak hiçbir şey yapmadı. İnsanlar çoğu zaman dayanışma ile ayakta kaldı. Depremin her türlü yükünü çekmek zorunda kalan kadınların sorunlarına kulak verenler ise yine kadınlardı. Bölgede çalışma yürüten Kadın Savunma Ağı,  Afet İçin Feminist Dayanışma, Mor Dayanışma, Kadın İşçi’den arkadaşlarımızla kadınların dertlerini, deneyimlerini konuştuk.
Düşük ücretler, ağır çalışma koşulları, yoksullaşma 2023’de kadın işçi yaşamına damgasını vurdu. Grev ve direnişlerde kadın işçiler en öndeydi. Kadınların kadın işçilerin mücadelesi 2024’te de devam edecek. Herkese mutlu ve dayanışma dolu bir yıl diliyoruz.
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!