“Ben okey vermemişsem tacizdir”

27 yaşında, yedi yıldır çeşitli işlerde çalışmış. Bu işler arasında sendikalı güvenceli işler de var. Ama çalıştığı her işyerinde cinsel taciz, sözlü sataşma ve mobbinge uğramış, ya da tanık olmuş. “Kendileri de etiketlendiği için kadın işçiler pek de ses çıkaramıyor.” diyor. 
Paylaş:
Bahar Gök
Bahar Gök
bihargok1982@gmail.com
Bahar Gök  bihargok1982@gmail.com

27 yaşında, yedi yıldır çeşitli işlerde çalışmış. Bu işler arasında sendikalı güvenceli işler de var. Ama çalıştığı her işyerinde cinsel taciz, sözlü sataşma ve mobbinge uğramış, ya da tanık olmuş. “Kendileri de etiketlendiği için kadın işçiler pek de ses çıkaramıyor.” diyor. 

Fabrikalar, işyerleri sendikalı olsun, olmasın kadın işçiler açısından güvenli yerler değil. Kadınlar bazen amirler, bazen ustabaşılar, bazen de mesai arkadaşları erkekler tarafından cinsel taciz, sataşma ve şiddete uğruyorlar. Özellikle sözlü cinsel taciz “şaka” başlığı altında değerlendiriliyor, “şaka kaldırmayan” tepki gösterince suçlanarak, cezalandırılıyor.

Eldeki yasalar yetersiz, işyerinde cinsel taciz ve şiddeti suç olarak gören İLO 190 Türkiye tarafından henüz imzalanmadı. Sendikalar kabul ediyoruz, sözleşmenin arkasındayız, filan diye metinler yayınladılar ama bu konuda geniş kapsamlı bir mücadele hattı oluşturdukları söylenemez. Sendikacılar, politika oluşturucular başka işlerle uğraşadururken, işyerlerinde kadına yönelik şiddet ve cinsel taciz güvencesizlikle birlikte hızla artarak devam ediyor. Bazı kadınlar yıldıkları için işlerinden ayrılmak zorunda kalıyorlar… Kadınİşçi adına bu arkadaşlarımızdan biriyle söyleşi yaptık: İşte anlattıkları….

Hangi sektörlerde kaç yıldır çalışıyorsunuz?

20 yaşından 27 yaşına kadar çeşitli fabrikalarda çalıştım. Bir metal fabrikasında uzun yıllar çalıştıktan sonra çıkarıldım. Sonra Flormar’da bir buçuk sene çalıştım. Oradan da istifa ettim.  Bir ay öncesine kadar da otomobil galerisinde sekreter olarak çalışıyordum.

Neden çıktınız?

Flormar’da direniş bitmişti ben girdiğimde. Kapı önünde olaylar oluyordu.  Bittikten hemen sonra işbaşı yapmıştım. Girdiğimde söylediler. Ben de o zaman şartları biraz iyidir diye düşünmüştüm. Ama içerde çalışanları sanki seçerek koymuşlar oraya. Kötü kötü suratımıza bakan amirler vardı. Niye bakıyorsunuz sürekli dediğimde, performansımı görmek için izlediklerini söylüyorlardı. Ben depoda mal sayımında çalışıyordum. Raflar arasında hareketli olarak çalışıyorum yani. Öyle bir yere sabitleyip izlenme durumum olmuyordu. Bir koridordan başka bir koridora geçip raflara yöneldiğimde bir bakıyordum amir de o tarafa geçmiş. Bir öyle, iki öyle.  Bu şekilde performansımı düşürüyorsunuz, bana belli etmeden de izleyebilirsiniz diye uyardım birkaç kere çok rahatsız ediciydi.

Mazbut görünenin kıçında dövme var, demek tacizdir

Rahatsızlık duymanızı sağlayan şey neydi tam olarak?

Bilmiyorum ama izlenmek hoşuma gitmiyordu. Eğilip kalkarken kıyafetlerimi düzeltme ihtiyacı hissediyordum sürekli. Bir keresinde boyumdan uzun bir rafa ayak parmaklarımın ucunda uzandım.  Göbeğim, sırtım açılmış. Çay molasında bir tanesi gevşek gevşek gülerek şey dedi. “Mazbut görünenlerin kıçında başında dövmeler, piercingler gördü bu gözler.” Kime diyor acaba diye düşünürken göz göze geldik. “Bana mı söylüyorsun sen” diye sordum. “Göbeğindeki pierceng’ı gördüm” dedi. “Bir yerim açıldıysa uyarman, yüzünü çevirmen lazım. Niye karşıma geçip seyrediyorsun bir de burada herkese yayın yapıyorsun” dedim. “Onu taktırdığın kişiye gösterince bir şey olmuyor da ben söyleyince mi utanıyorsun, hayırdır” falan dedi. Geri zekalı, mal filan diye saydırdım buna. Hangi hakla ortalık yerde benle ilgili, bana sormadan yorum yaparsın filan diye. Şikayet etmiş, hakaret ettiğim gerekçesiyle suçlu duruma düşürüldüm. Bir daha olursa tutanak tutulacaklarını söylediler.

Siz amiri şikayet ettiniz mi?

Ettim ama tutanak yazmadılar. Eğilip kalkarken dikkat etmeliymişim. Amir kendi gelip kıyafetimi açmamış yaa. Onu da uyarmışlar daha usturuplu konuşacakmış bundan sonra. Zaten o günden sonra daha uzun tişörtler istedim ama izlenmekten yine kurtulamadım. Bir de bir tek bana yapmıyorlardı ki. Üretim hatlarında kadınlar daha kalabalık ve yan yana çalışıyorlar. Kalabalık ortamda pek yaşanmıyor. Ama depo koskocaman bir yer. Tek başınayım, diğer depo çalışanlarıyla aramızda nerden baksan 50 metre var. Ama aradaki raflardan birbirimizi görme şansımız yok. Bağırsam duymaz kimse. Korkuyu pek bilmezdim ama oradaki erkeklerin hal ve hareketleri yüzünden tırsmaya başlamıştım artık. Bir tanesi mesela ne zaman konuşsak elini sürekli bir yerlerine atıp düzeltiyordu. Kalıyordum öyle. Hatta bir keresinde uyardım. Aldırış etmedi yine aynı yine aynı. Bir buçuk sene iyi dayandım bunlara bence. Sonra baktım buradan bir halt olmaz istifamı verip çıktım.

Sonraki işyeriniz daha mı iyiydi?

Başlarda iyiydi. Rent a car ofisiydi. Asgari ücretten yüksek diye başladım. İlk bir aydan sonra maaşımı sürekli ertelemeye başladı patron. Soruyordum, ödemeler gecikti halledeceğiz, diyordu. Bir yandan da akşam 20.00-21.00’a kadar kalmamı istemeye başladı. Kalıyordum mecbur. Fazla mesai ücreti yoktu. Sabah 08:00 akşam 18:00, hafta sonları tatil diye anlaşmıştık. Birkaç günden sonra fazla mesai olarak ödeme yapmazsa kalmayacağımı söyledim. Tamam dedi. Sevindim. Ama ödemelerimi yine geciktiriyordu. Elden ve eksik vermeye başladı. Bir gün yine geç çıkmamı istedi, tamam dedim. Saat 21:00’e geliyordu. Baktım odasında viski içiyor. Ben de faturaları zımbalayarak dosyaya yerleştiriyordum. Birden elinde bir bardak viskiyle geldi. “Al sen de iç. Biri yer biri bakar kıyamet ondan kopar” dedi bana. İçki kullanmıyorum dedim ama ısrar etti “Yorgunluğunu alır kız, al hadi utanma” dedi. Bir bahane bulamadım, “Nişanlım gelip alacak beni birazdan, içki kokarsam kavga ederiz” diyerek bardağı önüne doğru ittim. Çantamı alıp hızlıca “sabah görüşürüz” deyip çıktım. Ama ertesi gün borçlarım yüzünden eve haciz gelecek deyip paramı yatırmasını istedim. İki gün sonra yatırtınca bir daha da gitmedim oraya.

Nişanlınıza anlattınız mı?

Nişanlım yoktu. Bir erkek arkadaşım vardı ama o akşam gelip beni almayacaktı. Yalan söyleyerek çıktım. Orada kalsam ne olacağını kestirebiliyordum çünkü. İlk defa karşılaştığım bir şey değil ki. Çalıştığım her yerde fırsatını yakaladıkları anda ısrarlı tekliflere maruz kalmıştım zaten. Benim dışımda da kadınlar yaşıyor bunu.

Neyi?

Tacizli teklifleri işte.

Sendikaya şikâyet etmedim edeni de görmedim

Neden taciz olarak tanımlıyorsunuz?

Ben okey vermemişim çünkü. Soruyor, ima ediyor mesela. Kimine hayır diyorum. Kimine tipim değilsin diyorum. Olmayacağını bir şekilde belli etmişim yani. Daha ne uzatıyorsun ki? Metal fabrikasında çalışırken boşanmış bir arkadaşım vardı mesela. Kadının tek başına yaşadığını öğrenmiş bir tanesi. Gözümün önünde numarasını almaya çalıştı. Bir şeye ihtiyaç duyduğunda araması içinmiş. Kadın da, sağol ihtiyacım olduğunda alırım dedi ama bu hala başında duruyor. Gitmiyor. Kadın başka bir istasyona geçti, o da peşinden gitti. Sayımız geriye düştü bahanesiyle adamı ben uzaklaştırmıştım. Bir de sendikalı bir yerdi orası. Ama yine yaşanıyordu.

Sendikaya bildiriyor muydunuz?

Açıktan gidip şikayet edeni görmedim. Ben de etmedim zaten. Ama şey yapıyorduk. Bir tane kadın temsilciye, falanca adamla aynı yerde çalışmak istemediğimizi söylüyorduk. Ya da konuşmalarının iyi niyetli olmadığını filan. O da şey diyordu, tamam ben amirlerinizle konuşacağım. Ne dediğimizi anlıyordu aslında. Hani açıkça filan kişi tacizci ya da o tür davranışları var dediğinizde kanıt-tanık filan isteniyormuş. Kimseyi tanık bulamazsınız ki. Kimse böyle bir olayda adı geçsin istemez. Diğer yandan bir  biçimde siz de  etiketlenmiş oluyorsunuz.  Aslında taciz olduğunu bilsem de taciz dememeye çalışıyorum mesela.

Paylaş:

Benzer İçerikler

İşe gelirken yanlarına iki adet iş kıyafeti getiriyorlar, sıcaktan dolayı. Çünkü çalışmaktan sırılsıklam olan kıyafetlerini değiştirmek zorunda kalıyorlar. Yedek olanı giyip iyice ıslanmış giysiyi çamaşır sıkar gibi iyice sıkıyorlar. Şakır şakır su (ter) akıyor. Sonra kurusun diye çevredeki çalılara asıyorlar.
“Türkiye’de yasalara göre, imza attığı sözleşmeler gereğince de 12 yaşındaki çocuklar çalışamazlar. Ama siz eğitim içerisindeki bir mevzuatı bu şekilde değiştirirseniz 12 yaşındaki çocuğun işçileşmesi meşrulaşıyor. “Çalışmıyor ki, okula gidiyor” denilecek. Tüm mekanizmalar gerçekten çocuk işçiliğini meşrulaştırmanın bir yolu.”
Kadın kabin memurlarının yaşadıkları sorunların dışarıya çok fazla yansıtılmadığını biliyoruz. Sektörde işçi sağlığı ve iş güvenliği tedbirleri yetersiz. Kabin memuru kadınlar her türlü taciz, şiddete karşı korumasız halde çalışıyorlar. Bunun dışında yaşanan cinsiyetçi sendikal baskılar da yüzlerinde asılı o gülümsemeyi çoğu kez etkiliyor. Gökyüzü işçisi kadınlar anlattı…
Hem Kadınİşçi eğitim kampına dair söylenecek çok söz var hem de işçi sağlığı ve iş güvenliğinde toplumsal cinsiyet bakış açısına dair; bu öykü burada bitmiyor zaten, sözlerimizi birlikte kuracağız, bu konularda birlikte bilgi üreteceğiz ve örgütleyeceğiz…
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!