BEYAZ G(ö)REV: Sağlıkçılar ayaktaydı

Ülkenin dört bir yanında sağlık emekçileri, insanca bir ücret, sağlıkta şiddetin ve angaryaların son bulması, Covid-19'un meslek hastalığı olarak kabul edilmesi için iş bıraktılar. Kadın sağlık emekçilerinin talepleri arasında; bütün gün çocuklarını bırakacakları parasız kreşler ve cinsiyet eşitliğini gözeten güvenli ortamlarda çalışmak da, bulunuyordu.
Paylaş:
İpek Deniz
İpek Deniz
ipekkdeniz@gmail.com
İpek Deniz   ipekkdeniz@gmail.com

Ülkenin dört bir yanında sağlık emekçileri, insanca bir ücret, sağlıkta şiddetin ve angaryaların son bulması, Covid- 19’un meslek hastalığı olarak kabul edilmesi için iş bıraktılar. Kadın sağlık emekçilerinin talepleri arasında; bütün gün çocuklarını bırakacakları parasız kreşler ve cinsiyet eşitliğini gözeten güvenli ortamlarda çalışmak da, bulunuyordu.

Bugün Türkiye’nin her yerinde sağlık emekçileri iş bıraktı. Acil servis görevleri haricinde hasta bakılmadı. İstanbul’da toplantı yeri İstanbul Tıp Fakültesi (Çapa)’nın önüydü. Yağmura rağmen çok sayıda sağlık emekçisinin katıldığı eylemde, basın açıklamasını 13.00’da İstanbul Tabip Odası Başkanı Pınar Saip okudu.

Açıklamada sağlık emekçilerinin pandemiyle birlikte artan ve iyice derinleşen sorunlarına değinildikten sonra siyası iktidarın, sağlık hizmetlerini üreten sağlık emekçilerinin haklarını görmezden geldiğinin ve tercihini sermayeden yana kullandığının, sağlık emekçilerini kendi kaderine terk ettiğinin altı çizildi.

Her gün yağmur gibi gelen zamlar nedeniyle, tüm toplum kesimleri gibi sağlıkçıların da geçinmediğine dikkat çekilen açıklamada “Sağlığı alınıp satılan bir meta, hastaneleri işletme, hastaları müşteri ve sağlık çalışanlarını köle olarak gören anlayışın ürünü olan “sağlıkta dönüşüm programı” ile bizlerin emeği ucuzlatılmış, çalışma koşulları kötüleşmiş, halkın sağlık hakkı ise büyük ölçüde elinden alınmış gelinen aşamada sağlık sistemi işlemez hale gelmiştir. Bu işlemeyen, sağlık değil sağlıksızlık üreten sisteminin tüm yükünü ise bizler çekmekte, emeğimizin karşılığını alamadan her geçen gün daha fazla şiddete maruz kalmaktayız. Yetersiz istihdamın ve kışkırtılmış sağlık talebinin karşısında tükenmekte, angarya ile daha çok çalışmaya zorlanmaktayız.” tespiti yapıldı.

Açıklamada daha sonra sağlık emekçilerinin talepleri sıralandı. Bunlar arasında; insanca yaşamaya yetecek temel bir ücret, sağlıkta artan şiddetin son bulması için sağlıkta şiddet yasasının çıkarılması, Covid-19’un meslek hastalığı olarak kabul edilmesi, sağlıkta taşeronlaşmanın ortadan kaldırılması, sağlıkla ilgili karar alma süreçlerinde emek ve meslek örgütlerinin de yer alması gibi talepler bulunuyordu. Arkadaşımız İpek Deniz alandaki sağlıkçılarla konuştu…

TTB Merkez Konsey Yönetim Kurulu Üyesi Çiğdem Aslan

Hekimler insanca yaşayacak bir ücret almalı

Sağlıkta dönüşüm programının tüm itirazlarımıza rağmen hayata geçirilmesinin ardından, sağlıkta meydana gelen yıkım sağlık emekçilerini derinden etkiledi. Mevcut iktidarın sağlık politikaları sermayeyi öncelemeye devam ediyor, biz sağlık çalışanlarının emekleri ciddi bir sömürü altında artık. İktidarın bizzat kendi elleri ile ‘hekimlerin eli hastaların cebinde’ ’doktor efendi dönemi bitti’ gibi cümlelerle hastalar hekimlere karşı kışkırtıldı, mesleki saygınlığımız yok edildi. Bunun yanında sağlık sisteminin bugün geldiği noktada ekonomik ve özlük haklarımız her geçen yıl gasp ediliyor, Çalışma koşullarımız daha da kötüye gidiyor, çalışma ortamlarımızda şiddet, her geçen gün can yakıcı şekilde artarak devam ediyor. Hala net, ciddi önlemler alınmıyor, cezasızlık politikaları da malumunuz. Tüm sağlık çalışanlarını koruyacak etkili bir Sağlıkta Şiddet Yasası çıkarılmasını istiyoruz, bir kişinin daha canı yanmadan. Pandeminin tüm yükünü çeken, en çok hastalanan biz olmamıza rağmen, Covid-19 meslek hastalığı yasası çıkarılmıyor, meslek hastalığı yasasının çıkarılmasını istiyoruz. Kamuda veya özelde tükenmişlik her geçen gün artıyor; aile hekimlerine ceza yönetmeliği getiriliyor; mezuniyet öncesi ve sonrası tıp eğitiminde ciddi niteliksel sorunlar yaşanıyor. Tüm sağlık kurumlarında (özel hastane, iş yeri hekimleri, aile sağlığı merkezlerindeki hekimler dâhil) çalışan hekimlerin emekliliğe yansıyacak şekilde, insanca yaşayacak düzeyde ücret almasını da istiyoruz.

Covid- 19 meslek hastalığı sayılmalı

.

Evet biz temel ücret talebimizi, emekli hekimlere ayrım yapılmaksızın emekli maaşlarında düzenlemeler yapılması gerektiğini söylüyoruz. Çalışma ortamlarının hem fiziki hem de iş yükü anlamında düzenlenmesini, çalışma saatlerinde düzenlemeler yapılması gibi taleplerimiz yineliyoruz. 5 dakikada bir hasta bakmak anlaşılır, kabul edilebilir bir durum değil. Kesinlikle hasta randevuları nitelikli bir sağlık hizmeti için her hastaya en az 20 dakika ayrılacak şekilde düzenlenmelidir, diyoruz. Asistan hekimlere 36 saat nöbet tutturulması kurumların insiyatifine bırakılmadan yasalarla engellenmeli ve nöbet ertesi izin hakkı kullanılmalıdır, herhangi bir maddi kayıp yaşatılmadan.

Covid-19 pandemisi iki yılını aştı ve şu anda vaka sayısı olarak dünya da 7. Sıradayız. Ölüm sayısı 85 bini geçti. Önlemler azaltıldı ve biz hala bunun yükünü çekiyoruz. Uzun zamandır mücadelesini verdiğimiz bir durum var, Covid- 19 meslek hastalığı sayılması. Covid-19’un tüm sağlık çalışanları için illiyet bağı aranmaksızın meslek hastalığı sayılması ve pandemide çalışan tüm sağlık çalışanları için her yıla 120 gün fiili hizmet zammı verilmesi gereklidir. Tıbbi hatalarda kurumsal sorumluluğu görmezden gelerek hekimleri ödeyemeyecekleri tazminatlara mahkum eden uygulamaların önlenmesi için yasal düzenlemeler yapılması bizlerin çok acil taleplerimiz arasında. Grevdeyiz. Susmayacağız, emeğimizin, mesleğimizin karşılığını istemekten vazgeçmeyeceğiz!

SES Şişli Şube Eş Başkanı Fadime Kavak

Cinsiyet eşitliği gözeten bir kurumda çalışmak için de grevdeyiz

Yaşamak ve yaşatmak için birlikte mücadele ediyoruz. Savaşta, depremde, pandemi de her türlü zorlukta hep alandayız. Aldığımız risk ve karşılaştığımız tehlike çok fazla ve ağır. Başka memurlarla kıyas değil ama özlük haklarımızda hiç bir iyileştirme yapılmıyor ısrarla. Her türlü düzenlemeden hariç tutuluyoruz. Bedenen, zihnen ve ruhen tükenmiş durumdayız. Ağır ve yetersiz donanımla, güvenli olmayan ortamlarda hizmet üretmeye çalışıyoruz. Yetersiz personel sayısı ile. Sürekli şiddete uğruyoruz. Üç saatte bir, bir sağlık emekçisinin şiddete uğradığına dair veriler var elimizde. Buna dair kalıcı hiç bir adım atılmıyor. Çalıştığımız iş yerlerinde mobbinge maruz kalıyoruz.

Yetkilerini kötüye kullanan yöneticiler tarafından yönetiliyoruz. Aslında çok açık tam bir zorbalıkla yönetiliyor çalıştığımız iş yerleri. Aslında pandemide o kadar gündemdeyken, birkaç sorunumuzun çözülmesini beklerken, hiç bir sorunumuz çözülmemekle beraber katmerleşerek arttığını gördük. Bunlar çok ciddi hayal kırıklığı yarattı bu durum sağlık emekçilerinde.

Karar verilen yerlerde biz de olmalıyız

Biz sendika ve meslek örgütleri olarak karar alma mekanizmalarında yer almak istiyoruz. Yer alırsak daha insani çalışma koşulları ve dolayısı ile hizmetinin de yaratılacağını düşünüyoruz. Etkin bir sağlıkta şiddet yasasının çıkarılmasını istiyoruz. Daha çok güvenlik önlemleri konuşuluyor ama aslında temel sorunun sağlıkta şiddetin nedenlerinin ortadan kaldırılması gerektiğini buna yönelik çalışmalar yapılması gerektiğinin söylüyoruz. Çünkü sunulan bir pembe sağlık tablosu var, ama gerçekte olan o değil. Vatandaş bu tabloya bakınca muhatabı da, kötü, olumsuz durumları yatanların da sağlık emekçileri gibi görüyor ve şiddete başvuruyor. Hastanede olumsuz yaşanan durumların sebebi çalışanlar değil, sağlık sisteminde kangrenleşen, çözülmeyen sorunlar, sağlık sistemi yani. Yıllardır eksik personel sayısı ile çalışıyoruz. Eksik personel demek üzerinize yığılıp kalan yorgunluk ve tükenmişlik anlamına geliyor. Uzun ve yoğun çalışmak anlamına geliyor bu. Biz yeterli ve kadrolu atamaların yapılmasını istiyoruz. Ek gösterge meselemiz var bir de. Yıllardır seçim alanlarında sürekli vaat ediliyor ama sadece vaatlerde kalıyor. Hakkımız olan bir şey, alanda çalışan herkesi kapsayan 3600 ile 7200 arasında değişen bir temel ücret talebimiz var. Hızlı bir şekilde hayata geçmesini istiyoruz.

Bir temel ücret talep ediyoruz

Yoksulluk sınırının altında bir temel ücret var, hekiminden personeline kadar. Onun dışında yapılan ödemelerin hiç bir garantisi yok, zaten birçok hastane almıyor. Biz hasta olup rapor aldığımızda, izin aldığımızda kesilmeyecek, her ay farklılaşmayacak ve emekliliğimize yansıyacak bir temel ücret talep ediyoruz.

Çok uzun saatler ve angarya yüklerle çalışıyoruz. Uzun saatler çalışmanın getirdiği sıkıntıları ilerleyen yaşlarda görüyoruz. Dünyadaki çalışma sistemleri de örnek alınarak çalışma saatleri ve yükü ile ilgili bir düzenleme yapılması gerektiğini düşünüyoruz. Ekonomik sıkıntılardan dolayı gönüllü nöbet tutan çok fazla arkadaşımız var. Pandemi de bile. Biz daha insani koşullarda ve daha insani ücretlerle yaşayabiliriz, bu mümkün. Bizim taleplerimiz de hep bu yönde. İki yılını dolduracak Covid- 19, birçok arkadaşımızı kaybettik. Hala meslek hastalığı ve iş kazası olarak kabul edilmedi. İlliyet bağı aranmadan meslek hastalığı olarak sayılması gerekir. Aslında bütün benzer meslek hastalıkları için kapsayıcı bir meslek hastalıkları yasası çıkarılabilir. Şu an meslek hastalığı raporu almak için insanın kendini paralaması gerekiyor.

Kadınlar daha fazla şiddete uğruyor

En büyük ve bizi mutsuz eden sorunlardan biri de iş yerlerindeki liyakatsiz atamalar ve hastane içindeki pozisyonlar. Liyakatsiz atananların bizim üzerinizdeki mobbingi üst düzeyde oluyor. Kişi kayırmacaların ardı arkası kesilmiyor. 07.00-24.00 arasında hizmet veren kurumlarız, kreş çok temel bir ihtiyaç ve her yerde yok maalesef. Kreş ücretleri ise had safhada. Maaşlarımıza gelmeyen zamlar kreşlere geldi. Çocuğu olan iki sağlık emekçisi aynı anda nöbet tutamaz mesela. Pandemi de çok ciddi sıkıntılar yaşandı bu anlamda. Biz kreşlerin ücretsiz olmasını, nöbetler de güvenli ve içimiz rahat bırakabileceğimiz kreşler istiyoruz.

Kadın sağlık emekçileri olarak bakarsak şiddete maruz kalma oranları daha yüksek, zayıf halka olarak görülüyoruz. Tabii ki şiddet olaylarından herkes payını alıyor ama oran olarak kadınlar daha çok maruz kalıyor. Hem çalışma arkadaşları tarafından hem de hasta ve hasta yakınları tarafından bizlerin cinsel taciz ve mobbinge uğrama oranı da daha yüksek. Maalesef bu durumlar için de yeterli önlemler alınmıyor, kurumlarda da maruz kalanın mücadelesi belirliyor gidişatı. Pandemide giyilen kıyafetler, birçok alanda kullanılan malzemeler hep erkeklere göre tasarlanmıştı. Yüksek farkla kadın ağırlıklı alanda bu durum garip değil mi? Biz cinsiyet eşitliği temelli, güvenli ortamlarda çalışmak istiyor ve bunun için mücadele ediyoruz. Bütün bu taleplerimiz için de bugün grevdeyiz!

Paylaş:

Benzer İçerikler

Türk-İş dün 81 ilde “Zordayız, geçinemiyoruz” diyerek eylem çağrısı yaptı. Ancak işçiden habersiz, fabrika ve işyerlerinden uzak bir eylemden beklenileceği üzere zayıf görüntüler ortaya çıktı. İstanbul’daki eylem bunun en sarih örneği oldu.
Tüm Bel-Sen Tuzla Belediyesi’nde ilk defa toplu sözleşme imzaladı. İlk sözleşmede ücretsiz HPV aşısı, regl izni, emzirme odası, mobbing kurulu oluşturulması, doğum izninin ücretli olarak 8 hafta daha artırılması, 8 Mart idari izni gibi mücadele ile kazanılmış pek çok hak yer aldı.
Bornova’da üretim yapan Kristal Yağ işçilerinin asgari ücrete tepkileri sert oldu. TİS masasından kalkan işçiler bir ayı aşkın süredir grevdeler. Emekçilerin market alışverişlerinde yaşadıkları adeta bir trajedi. Poşetleri neredeyse boş. Kristal Yağ Fabrikası işyeri temsilcisi Gülnaz’la görüştük.
Taban maaş hakkının Öğretmenlik Meslek Kanunu’na eklenmesini isteyen özel sektörde çalışan öğretmenler İl Milli Eğitim Müdürlükleri önünde Eğitim Nöbeti tutuyor. MEB’in taleplerini görmezden geldiği öğretmenler baskılara rağmen eylemlerine devam ediyor. Kreş, regl izni, servis, eşdeğerde işe eşit ücret talep eden kadın öğretmenler güvenceli çalışmak istiyor.
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!