Bir kadın, Bir şair, Üç şiir

Bir kadın şair; Sennur Sezer. Biz onu sadece şiirle edebiyatla ilgili toplantılarda değil, grevdeki işçilerle dayanışırken, yürüyüşlerde, mitinglerde gördük. 8 Mart alanlarında bazen katılımcı bazen de konuşmacıydı. Özcesi Sennur Sezer yaşamın her yerindeydi.
Paylaş:
Mürüvet Yılmaz
Mürüvet Yılmaz
dramahewi@gmail.com
Mürüvet Yılmaz   dramahewi@gmail.com

Bir kadın şair; Sennur Sezer. Biz onu sadece şiirle edebiyatla ilgili toplantılarda değil, grevdeki işçilerle dayanışırken, yürüyüşlerde, mitinglerde gördük. 8 Mart alanlarında bazen katılımcı bazen de konuşmacıydı. Özcesi Sennur Sezer yaşamın her yerindeydi.

Sennur Sezer’in şiirlerini okurken dinlerken kadınlarla konuşur, dertleşir, yaşamı ve direnci doğurmayı öğreniriz. Bu öyle kuru bir bilgi değildir. Derinize, yüreğinize dokunan. şiirdeki duyguyu bilgiyi, aşkı size giydiriveren türdendir.

Sezer’in Kimlik Kartı, Dalgın adlı şiirleriyle hala sokaklarında tütün kokusunu duyumsadığınız Cibali’ye, Cibali tütün fabrikasına gidersiniz. Orada parmak uçları tütünden sararmış kadın işçilerle buluşur, konuşur, onlardan biri olursunuz. Birlikte dişliler ve makineler arasında dolaşır, direnişe doğar. Ve sözü şiire bırakırsınız.

.

Kimlik Kartı

“Ben” dedim mi

On beşinde bir kız düşünün hemen

Sevmesi sevilmesi

Güneş gibi aydınlık

“Ben” dedim mi

On beşinde Cibali’de tütünde

Islak uçuk elleri

Tedirgin bir uykuyu akşamları örtünen inceden boyu posu

Hafiften öksürüğü

Komşulardan gizlenen[1]

Şair, fabrikanın kapısından girerken güneş gibi seven, sevilen bahar kokan on beşinde genç kadınların, fabrikada nasıl eridiklerini gösteriyor bizlere; “ıslak uçuk elleri” “hafiften öksürüğü, Komşulardan gizlenen” dizeleriyle fabrikayı, kapitalist sistemi, buradaki üretim ilişkilerini, işçi sınıfını özellikle kadın işçilere dayatılan yaşamı görüyoruz. Sennur Sezer bu şiirle sadece Cibali tütün fabrikasını değil İzmir, Adana gibi başka yerlerdeki tütün fabrikalarındaki çalışma koşullarını da gözler önüne seriyor. Tütün tozlarından vereme yakalanan kadın işçilerin dert ve tasalarıyla hemhal olurken, kapitalist üretim sürecinin sömürü mekanizmalarını da görüyoruz. Yani özeldeki geneli, tikeldeki tümeli gösteriyor. Bu şiir esasen tam anlamıyla kadın emeği üzerinden kurgulanmış. Çünkü o zaman tütün fabrikalarında çalışanların yüzde 70’den fazlası kadın.

Islak uçuk işçi kadın elleri

Kadınların ince parmaklarıyla yürüyen bir üretim. Evde sökük diken, kazak, yelek, dantel ören, etamin işleyen, fabrikada tütün dizen, paketleme yapan kadın elleri… Patiyarka ile kapitalizmin buluştuğu, ortaklaştığı nokta. O eller, o ‘zamanla Şair Sennur Sezer’in yazdığı gibi “ıslak uçuk ellere” dönüşüyor. Bir de yıkadığınızda bile çıkmayan, deriye işleyen sarı tütün rengi. .. O “sevmesi, sevilmesi güneş gibi aydınlık” olan genç kızlar “hafiften öksürüğü, komşulardan gizlenen” duruma geliyor. Şair bir genç kızın fabrikada çalışmaya başladıktan sonra bedenine yansıyan değişimi göstererek okuru düşünmeye, sorgulamaya yöneltiyor. Gizlenen suçluları deşifre eden yine bu eller, hafif öksürüktür.

Benzer bir deşifreyi, arayışı Dalgın şirinde de görürüz.

Dalgın

.

Düştü Kezban düştü Ayşe düştü Aşk

Küçük dişlilerine gecenin

Seni beklerdim son vardiyada

Esmerim

Düştü Hacer düştü Hasan ard arda

Gece saatlerinde atölyelerin

Hani eteğinden tutacaktın çocukları

Ağlatmayacaktın

Su verecektin hani

Neredesin Ellerim[2]

Umudu bırakma

Şairi yine elleri arar. Öyle sıradan bir el değildir ama aradığı. Seslendiği el gece vardiyalarında düşürmeyecektir Kezban’ı, Ayşe’yi, Aşk’ı. Ağlatmayacaktır çocukları. Çocukların güleceği koşulları yaratacaktır o eller. Susuzluğun olduğu yerde su taşıyacaktır.

Hacer’in, Hasan’ın, Aşk’ın düştüğü yerde düşene ayağa kalkma direnci verecektir o eller.

İşte Şair Sennur Sezer’in aradığı, neredesin diye sorduğu, sorguladığı eller değiştirme gücü olan ellerdir. Direnç doğuran ellerdir. Son söz olmasa da yazının son sözü niyetine;

.

Direnç

Tırnaklarını etine geçir bağırma

Isır kanat dudaklarını parçala

Bırakma yaşamayı bırakma umudu

Daha çok sabaha…

Dayan bir sınav bu

GÜLÜMSE[3]….

[1] Basım: Evrensel Basım Yayın Evrensel kültür kitaplığı/ Kasım 1995, Ekinci Matbaası İstanbul/Direnç Şiirleri /Sennur Sezer

[2] Basım:Evrensel Basım Yayın Evrensel kültür kitaplığı/ Kasım 1995, Ekinci Matbaası İstanbul/Direnç Şiirleri /Sennur Sezer

[3] Basım:Evrensel Basım Yayın Evrensel kültür kitaplığı/ Kasım 1995, Ekinci Matbaası İstanbul/Direnç Şiirleri /Sennur Sezer

 

Paylaş:

Benzer İçerikler

1 Mayıs arifesinde kadınlara hâlâ emekçi değilmiş muamelesi yapılırken, kadınlar hâlâ evde, sendikalarda, iş yerlerinde bir sürü ayrımcılığa uğrarken sizlere kadın işçi tarihinden ilham veren, eğlendiren ve gerçek olayları aktaran bir filmden bahsetmek istiyorum: Türkiye’de gösterilen adıyla “Kadının Fenni”. 1968’de Ford’un Avrupa’daki en büyük fabrikasında çalışan kadınların ücret eşitliği için çıktığı grevi başarıyla anlatır.
Yoksulluğun dibindeki gecekondu kadınlarını da betimledi, her şeyde kullanılan bir eşyadan farksız konak hizmetçileri ve beslemelerini de… Baskıcı “Aile reisleri”ni hiç sevmedi. İç dünyaları keşfedilmeye değer görünmeyenler onun usta kaleminde hayat buldu. Füruzan kocaman bir pencere açtı dünyaya. 
Gazeteci, yazar ve şair Neriman Hikmet erken cumhuriyeti dönemi kadın hareketinin önemli kalemlerinden biriydi. Hikmet hem kurgu eserlerinde hem de gazetecilik faaliyetlerinde sosyal konulara eğildi. Fabrikalardaki kadın işçilerle de, hizmetçilerle de söyleşiler yaparak gizli deneyimleri görünür kıldı.
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!