Bir kadın işçinin hayatı: Adelheid Pop

Adelheid Pop, 10 yaşından itibaren işçi olarak çalışmaya başladı, çok genç yaşta sosyalist oldu. Kısa sürede hareket içinde kendini gösterdi. Kadın işçilerin sorunlarıyla uğraştı parlamentoya girdi, eşit işe eşit ücret ve kürtaj reformu yasasının çıkarılması için mücadele etti. 
Paylaş:
Haber Merkezi

Adelheid Pop, 10 yaşından itibaren işçi olarak çalışmaya başladı, çok genç yaşta sosyalist oldu. Kısa sürede hareket içinde kendini gösterdi. Kadın işçilerin sorunlarıyla uğraştı parlamentoya girdi, eşit işe eşit ücret ve kürtaj reformu yasasının çıkarılması için mücadele etti.  

Adelheid Pop,  Avusturya Proleter Kadın Hareketi’nin kurucusu olarak geçiyor, çeşitli biyografilerde. Türkçe’de de yayınlanan Bir Kadın İşçinin Gençliği kitabından tanıyoruz onu. Beş çocuklu yoksul bir işçi ailesinin kızı olarak 11 Şubat 1869’da Viyana yakınlarında Inzersdof’da dünyaya geldi. Ayyaş, sinirli karısını sürekli döven bir babası vardı. Annesi gündelik hayatı sürdürmek için çok kötü koşullarda çalışan bir fabrika işçisiydi. 15 çocuk doğurmuştu, bu çocukların 10’u daha bebekken kötü koşullar nedeniyle yaşamını kaybetmiş, o da sinirli ve mutsuz bir kadın haline gelmişti.

Adelheid’in çocukluğu ile ilgili anıları insanın içini burkacak nitelikte: “Normal koşullarda büyüyen pek çok insan, yaşamları ağır darbelere uğradığı dönemlerde, mutlu ve tasasız gençlik günlerini hüzünlü bir minnettarlıkla anar ve ‘keşke her şey eskisi gibi olabilseydi’ diye iç geçirir. Bense, çocukluğumu başka duygularla anıyorum. Ne aydınlık bir nokta, ne bir güneş ışığı, ne de çocukluğuma eşlik eden anne sevgisi ve şefkatiyle dolu huzurlu bir yuva var hatırımda.

Adelheid altı yaşındayken, babası  kanserden yaşamını yitirdi.  O ve diğer dört kardeşi annelerinin yaşam mücadelesini desteklemek için çok küçük yaşlardan itibaren çalışmaya başladılar. 1879 yılında aile Viyana’ya taşındı. Elinde 4. sınıfa geçtiğine dair bir belge vardı ve artık çalışma vakti gelmişti. 10 yaşında başladı işçilik serüveni… Önce hizmetçi, sonra terzi, daha sonra da fabrika işçisi olarak çalıştı. 12 saatlik ağır çalışma koşulları altında sağlığı sık sık bozuluyor ve iş değiştirmek zorunda kalıyordu.  En büyük zevki kitap okumaktı. “Kentin kenar mahallesinin sahafından, boğazımdan kıstığım iki Kreuzer (o zamanki para birimi) karşılığında ödünç alabildiğim her şeyi okurdum” diye anlatıyor anılarında. 13 yaşında, yaşından büyük gösterdiği için bir bakır fabrikasında işe girebildi.

Genellikle kız çocuklarının çalıştırıldığı, kötü ısınan dikiş, düğme atölyelerinden kurtulduğu için çok sevinçliydi. Fakat bir süre sonra sağlığı iyice bozuldu,  doktorlar yaptığı işin zehirle eşdeğer olduğunu söylediler. Sürekli bayılıyor, doktora gitmesine rağmen kendini toparlayamıyordu. İşten çıkmak zorunda kaldı ama sağlık sorunları devam etti. Bayılmaların kaynağı tespit edilemediği için psikiyatri kliniğine yatırıldı. Hastanede yatmak onun için bir nevi dinlence gibiydi, bu günlerini sevmişti: “En iyi yaşadığım günlerdi bunlar, bütün insanlar bana iyi davranıyor, günde üç öğün yemek yiyordum, tadını hiç bilmediğim et ve hoşaf vermişlerdi bana.”

Hastaneden çıktıktan sonra uzun süre iş aradı ve nihayet bir cam zımpara fabrikasında işe girdi.  Artık 15 yaşındaydı. Bu fabrikada kendisinden çok büyük bir yöneticinin cinsel tacizine maruz kaldı. Adamın bütün kızlara aynı biçimde davrandığını görünce dayanamadı,  işten ayrıldı. Anne ve ağabeyi durumu bilmelerine rağmen sebatkâr olmamakla, tembel olmakla suçlarlar onu. Fakat onun yaşama karşı bir duruşu, kendi doğruları vardı. Epey sıkıntı çektikten sonra büyük bir fabrikada iş buldu.

Eşitsizlikler tanrı yazgısı değil

Sosyalizmle karşılaşması ağabeyinin bir arkadaşı aracılığıyla oldu. Kendisi de bir işçi olan bu adam ona işçilerin sorunlarının anlatıldığı bir gazete verdi. Gazeteyi yutarcasına okuyan Adelheid, hemen abone oldu.  “Teorik makaleleri anlayamamıştım. Ama işçi sınıfının acılarını anlıyor, kavrıyordum. Bunların ışığında kendimi değerlendirmeyi öğrendim. Katlandığım her şeyin tanrı yazgısı olmadığını, toplumsal düzen içindeki eşitsizliklerden kaynaklandığını öğrendim.”

Bu arada işçi sınıfı hareketi tarihine merak sardı,  öğrendiklerini çevresine anlatmaya başladı. Çok iyi bir işçi olmaya özel özen gösterdiği için dikkatleri üzerine çekmesine rağmen kimse ona bir şey yapamazdı. Bir gün gazetesinde kadın sorunu hakkında makale okudu ve bundan çok etkilendi. Sosyalist hareket içinde kadın olarak da bir şeyler yapmak istiyordu.  Ama sosyalist siyaset o dönemlerde erkek işi olarak görülmekteydi. 1889’da ağabeyiyle ilk katıldığı siyasi toplantıda, konuşmacıların sadece erkeklere seslendiğini, kadınlara seslenmediğini fark etti.  Bunu takip eden toplantılarda da durum değişmedi, hiç kimse kadın işçilerin sorunlarından bahsetmiyordu. Yıllardır çalışan ve kadın işçilerin yakıcı koşullarını yakından bilen biri olarak bu durum onu çok rahatsız etti.

İlk kez 1891’de kadınların çok az olduğu bir toplantıda, kadın işçilerin sorunları üzerine konuşarak, sosyalistlerden kadınları eğiterek onların seslerine kulak vermelerini talep etti.  Büyük ilgi topladı, daha sonra çeşitli toplantılarda defalarca kadın işçilerin sorunlarını irdeleyen konuşmalar yaptı.  Bu arada polisin ilgisini çekmekte gecikmedi: “Genel bir ilgi odağı haline gelmiştim. Gazetelerde yaptığım konuşmalardan söz ediliyor; polis, toplantılarda işçilerin sömürülmesine ve hizmetçilerin şiddete maruz kalmasına ilişkin verdiğim bazı örneklere dayanarak yaptığım suçlamalar konusunda ifademi almak üzere beni karakola çağırdı

Yoksulluktan çocuklarını kaybetti

Genel olarak sosyalist propaganda da yapıyordu, ama en çok kadın işçi gerçeklerini anlatmaktan hoşlanıyordu. Çünkü bu alanda kendi deneyimlerini ve bilgilerini de anlatma fırsatı da eline geçiyordu. Onun uğradığı baskı ve sömürü deneyimleri diğer işçi kadınlarla benzerlik gösteriyordu. Konuyla ilgili anı defterine şunları yazmıştı:  “Çalışmamı böylesi zor koşullar altında yürüttüğüm için, sözlerimdeki gerçeklik daha yakıcı bir biçimde hissediliyordu. Kendimin de çektiği had safhadaki yokluk, sözlerimden sezilebiliyordu. Başkalarını bütün engelleri aşma konusunda harekete geçirmeye çağırdığımda, bu boş bir söylem olmazdı. Çünkü ben de aynı güçlükteki engellere, maddi yoksunluğa ve annemin bana çektirdiği ruhsal eziyetlere karşı sürekli bir mücadele halindeydim.”

Günde 12 saat çalıştıktan sonra akşamları sosyalizmi öğrenmek için kitaplar okuyor, hafta sonları da hareketin toplantılarına katılarak,  kadın işçilere dersler veriyordu.

Kızının Avusturya Sosyalist Hareketi içindeki konumundan habersiz annesi, onun bir an evvel evlenip çocuk sahibi olmasını arzulamaktaydı. Adelheid’in en büyük isteği annesinin kendisini anlaması, onunla öğünmesiydi.  Ama yaşlı kadını ikna etmek çok zordu… Friedrich Engels, A. Bebel, annesine onun nasıl iyi bir sosyalist olduğunu anlatmak üzere evlerine geldi bir gün. Sonuç pek değişmedi.

Bu arada A. Popp sosyalizmin önderlerinden F. Engels’in devrim için çok önemli gördüğü, Arbeiterinnenzeitung (Kadın İşçiler Gazetesi) editörlüğüne getirildi. 1894 yılında partinin muhasebe işlerine bakan ve gazeteyi çıkaranlar arasında bulunan kendinden 20 yaş büyük Julius Popp’la evlendi. Julius kendisi de sosyalist olduğu için Adelheid’in çalışmalarını destekliyordu.  1897 yılında ilk çocuğunu dünyaya getirdi. O parti faaliyetleri çerçevesinde konuşmalara katıldığında, ‘çocuğu bırakıyorum’ diye suçluluk duyuyordu ama eşi her seferinde şu yanıtı veriyordu: “Kişisel olarak ve çocuk için yanımda kalmanı istiyorum, ama yoldaşın olarak hiçbir engelin, seni sorumluluklarını yerine getirmekten alıkoymasına izin vermesini istemiyorum.” Tipik sosyalist erkek tavrıydı bu.

1902 yılında ikinci bebeğine hamileyken Julius Popp yaşama veda etti. Adelheid, eşine karşı büyük sevgi ve saygı besliyordu onun ölümü ile büyük üzüntü yaşadı, ama davaya karşı sorumlulukları vardı: “Hiç kimse için kusursuz bir mutluluk olmadığı’ düşüncesinden güç bulmaya çalışıyordum. Ve sosyalizm bana öyle çok şey vermiş, yaşamıma öyle büyük bir anlam katmıştı ki, kendimde birçok badireyi karamsarlığa düşmeden atlatacak gücü bulabiliyordum. Büyük bir davaya tutkuyla hizmet etmek, insana o kadar büyük bir huzur veriyor, yaşama öyle büyük bir anlam kazandırıyor ki, yılmadan çok şeye katlanmak mümkün olabiliyor. Bunu kendi yaşadıklarımdan öğrendim.

Eşinin ölümünden sonra Adelheid’in maddi durumu iyice kötüleşti, iki oğlu da daha büyüyemeden Birinci Dünya Savaşı sırasında bir grip salgınında yaşamını kaybetti.

Kitaplar yazdı

Sosyal Demokrat Parti (Sosyalist) Ulusal Kadın Komitesi üyeleri (1905) Therese Schlesinger, Anna Boschek, Amelie Seidel, Adelheid Pop, Lotte Pohl- Glas

1902’de Sosyal Demokrat Genç Kızlar ve Kadınlar Derneğini kurdu. 1909 yılında Agusto Bebel’in önsözü ile Bir Kadın İşçi’nin Gençliği kitabını yayımladı. Kitap sosyalist çevrelerde en çok okunan kitaplardan biri oldu.

1918’de Sosyal Demokrat (Sosyalist Parti) yönetimine ve aynı yıl Viyana Kent Meclisine girdi. 1919 yılında ise ulusal parlamentoya milletvekili olarak girdi. Ve pek çok kez yeniden seçilerek 1934 yılına kadar bu görevini sürdürdü. Klara Zetkin’den sonra Partinin Uluslararası Kadınlar Komitesinin başkanı olarak seçildi.  Gruplarının bütün kadın politikasını o yönlendiriyordu. Uğraştığı konular arasında evlilik reformları, eşit işe eşit ücret, kürtaj yasası reformu da vardı.

1929 yılında Viyana’daki Avusturya’daki  sosyalist kadın hareketi tarihini anlatan  “Der  Weg Zur Höhe” –  Zirveye Giden Yol- isimli kitabını yayımladı.

1933 yılında yaş nedeniyle kendini politik faaliyetlerden geri çeken Adelheid Popp, 1939’da geçirdiği bir beyin kanaması sonucu yaşama veda etti.

Paylaş:

Benzer İçerikler

Kız lisesini bitirdi. Kadınların üniversitede okutulmadığı bir dönemde, mahkeme kararı ile üniversiteye girdi. Kadın işçilerin haklarını ve özgürlüğünü savunan bir sosyalistti. Viyana İşçi Odası Kadın İşçi Dairesini kurdu. Naziler tarafından öldürüldü.
1983 Britanya’da büyük toplumsal çekişmelerin yaşandığı bir yıldı. Liverpool’da yüksek düzeyde sınıf mücadelesi yaşanıyordu ve kadın işçiler bu eylemlerde önemli rol oynuyorlardı.
Norveç’te yoksul bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. İşçi Partisi bünyesinde işçi kadınların sosyo-ekonomik çıkarlarını korumak için dernek kurdu, gazete çıkardı. Eşit oy hakkı için mücadele etti. Kürtaj, bekâr annelik, cinsel eğitim ve doğum yardımları, üzerinde durduğu konular arasındaydı.
Eserleri Türkçeye çevrilmese de Gerda Lerner, işçi sınıfı kadınlarının tarihini yazan ve akademide kadın tarihi bölümünün açılmasını sağlayan ilk kadın tarihçidir. Yahudi, göçmen, işçi ve profesör… Christine Schmidt’in kaleminden, 2 Ocak 2013’de kaybettiğimiz Lerner’in portresini paylaşıyoruz.
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!