“Bir kadın olarak kendi haklarımı düşünerek oy vereceğim”

Kadın işçiler, emeklerine dair uygulanan ayrımcı politikalara, kadını yok sayan siyasete karşı oy tercihini belirliyor. İstanbul Sözleşmesi’nden çekilen, 6284’ü tartışmaya açan, HÜDA-PAR ile ittifak olanlara karşı kadınların tavrı, kadın mücadelesini önceleyenlerden yana oluyor.
Bursa'daki kadın işçiler:
Paylaş:

Seçimlere kısa bir zaman kala Bursa’da kadın işçilerle görüştük. Bir sünger fabrikasında sekiz yıldır çalışan Özge B. önce çalışma şartlarını anlatıyor:

“38 yaşındayım, şartlarımız oldukça zor, kafamızı kaşıyacak vaktimiz yok. Bizim sektör, ağır sanayi diye geçiyor. Tabii ağır sanayi olduğu için de ne sosyal hayatımız ne de eve gelince evdeki işleri halledecek halimiz kalıyor. Aldığımız maaş, asgari ücretin biraz süslenmiş hali. Tabii ki yeterli olmuyor. Şu ülke şartlarına bakınca kimsenin aldığı maaş yeterli olmuyor. Bir sinemaya gitmek, bir pikniğe gitmek insanlar için lüks oldu. Lüks olmayan şeyler bile şu an hayatımızda lüks görünür hale geldi.”  

Seçimlerden çok bir beklentisinin olmadığını söyleyen Özge, bu iktidarın gitmesini istediğini ve bu yönde oy kullanacağını belirtiyor:

“CHP’ye, Kılıçdaroğlu’na olacak oyum. Aslında TKP’liyim; şu iktidarın gitmesi için son iki seçimdir oyumu CHP’ye veriyorum. Çünkü öyle örgütlenmiş bir iktidar var ki karşımızda… Karşı düşüncedeki insanları nefes alamayacak duruma getirdiler. Kişiler için değil, iktidarın gitmesi için oyumu kullanacağım.”

Bizim fabrikada mesela kadın bir vardiya amiri yok, kadın ekip lideri yok. Ben bu fabrikaya kadın çalışan olarak ilk girenlerdenim. Kadınların da her şeyi başarabileceğini düşünüyorum. Bizim güçlü, etkin siyasi bir iradeye ihtiyacımız var.”

Özge B.

Mesleki eğitimler erkeklere yönelik

Bu fabrikaya başlamadan önce bir sene kadar başka bir fabrikada çalışmışlığı var Özge’nin. “Ne kadar zor olabilir ki, sünger fabrikası sonuçta…” diyerek burada işe başladığını anlatıyor. Sonrasında çalışma sürecine dair yaşadıklarını şöyle aktarıyor:

“Ağır sanayi benim düşündüğüm gibi değilmiş, bildiğiniz üzere genelde erkek işi olarak biliniyor. Kadınlar olarak başarabildiğimiz için öncelikle kendimle gurur duyuyorum. Ama bizim de cinsiyete bağlı yaşadığımız pek çok sorun var. En büyük sorunumuz mesleki eğitimler. Mesela robot kullanımı, ayarlamaları… Bunlar genelde erkeklere öğretiliyor. Hâlbuki bize de öğretilse, yapabileceğimiz işler.

Bizim fabrikada mesela kadın bir vardiya amiri yok, kadın ekip lideri yok. Ben bu fabrikaya kadın çalışan olarak ilk girenlerdenim. Sekiz yılda bir ekip lideri, vardiya amiri çıkabilirdi; ama bu konularda biraz eşitsizlik olduğunu düşünüyorum.”

“Kadınların da her şeyi başarabileceğini düşünüyorum. Bizim güçlü, etkin siyasi bir iradeye ihtiyacımız var, maalesef ki bu iktidarda bu yok” diyen Özge B., kadınların kendi haklarını düşünerek oy kullanması gerektiğini vurguluyor.

Bu durum seçimle, sandıkla değişmez

Bursa’da dokuz yıldır belediyede çalışan Sinem G. (gerçek adı değil), taşeron işçi olarak işe başlamış. Beş yıl önce çıkarılan 696 sayılı KHK ile kurumun iştiraki olan şirkette işçi olarak çalışmaya devam eden Sinem, halk, gönüllüler ve sivil toplum örgütleriyle ilişkileri yürütüyor, projeler geliştiriyor. “Dolayısıyla çok fazla patronumuz var” diyen Sinem, yaptığı işin yoğun duygusal emek gerektirdiğini, bunun oldukça yorucu olduğunu dile getiriyor:

“Her ne kadar özel sektörle karşılaştırıldığında görece daha iyi koşullarda çalışıyor olsak da aslında özel sektördeki güvencesizlik tarafından kuşatılmış ve yavaş yavaş benzer saldırılara maruz kaldığımız bir süreç içindeyiz. İşçinin ihtiyaçlarının görülmediğini söyleyebilirim. Duygusal emekten bahsettim, psikolojik olarak artık yorulduğunuzu, bu işi taşıyamayacağınızı, başka bir alana geçmek istediğinizi söylediğinizde eğer o alanda size daha fazla ihtiyaç duyuyorlarsa başka bir alana geçmenize olanak vermiyorlar. İşin ihtiyaçlarına öncelik veriliyor; sizin duygularınız, psikolojik durumunuz dikkate alınmıyor.”

Sinem, “Taşeronda çalıştığımız dönemle bu dönemi karşılaştırdığımda, şu an ücretler açısından daha tatminkâr durumda değiliz. Tam tersine sürekli asgari ücrete yaklaşıyoruz” diyor ve kira, gıda fiyatları karşısında tüm sosyal haklar dâhil, aldığı maaşın 14 bin lira olduğunu belirtiyor. Bursa’da 8-10 bin liradan aşağı kiralık evin bulunmadığını da sözlerine ekliyor.

Gelinen bu durumun seçimle, iktidar değişimiyle değişeceğini düşünmediğini söyleyen genç kadın, “Birincisi sakız gibi çiğnenen retorik ‘devlet ayrı, hükümet ayrı’ söylemi çok yaygın. AKP bir hükümet partisi değil, devletin ta kendisidir artık. 2015 itibariyle de bu oturmuş bir durum. Seçim, sandık siyasetiyle gidebileceklerine dair de çok umutlu değilim. Seçimler ve sonrası için önümüzde çok sancılı bir süreç olduğunu düşünüyorum” diye konuşuyor.

Sinem, hak talepleri için verilen mücadelelerin ancak güçlü halk örgütlenmeleri ve sınıfsal örgütlenmeler üzerinden sonuca ulaşabileceği görüşünde. “Parlamenter siyaset bunun için yeterli ve uygun bir kanal değil bence” diyerek, seçim siyasetine güvenmediğinin altını çiziyor.

Olası bir seçim yenilgisi ile kadın düşmanlığının çok daha fazla artacak olması, aslında kadınların yurttaşlık haklarının ellerinden alınması tartışması, beni de diğer tüm kadınlar gibi oldukça rahatsız ediyor. Bu nedenle sandığa gideceğim.

Sinem G.

Kadın düşmanlığını bertaraf etme ihtimali

Sınıfsal mücadeleden kadın mücadelesini ayırmanın mümkün olmadığını söyleyen Sinem, iktidarın İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesini ve 6284 sayılı yasayı tartışmaya açmasını; kadın düşmanı, gerici ve saldırgan HÜDAPAR ile yaptığı ittifakı kadınların özel gündemi olarak değerlendiriyor. Bu bağlamda seçim tavrını şöyle açıklıyor:

“Olası bir seçim yenilgisi ile kadına yönelik düşmanca tavrın, kadın düşmanlığının çok daha fazla artacak olması, aslında kadınların yurttaşlık haklarının ellerinden alınması tartışması, beni de diğer tüm kadınlar gibi oldukça rahatsız ediyor. Bu nedenle kendimle çelişerek de olsa bu seçimde sandığa gideceğim, oy vereceğim. Küçük bir ihtimal de olsa AKP’nin kadın düşmanı saldırganlığını bertaraf etme ihtimalini değerlendirmek istiyorum. Bu nedenle cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Kılıçdaroğlu’na, yani Millet İttifakı’nın adayına oy vereceğim. Milletvekilliği seçiminde de Yeşil ve Sol Parti’ye oy vermeyi düşünüyorum.”

Gönlüm ferah değil

Aslında Yeşil ve Sol Parti’nin, sınıf mücadelesinin taleplerini büyütecek, daha da görünür kılacak bir siyasi parti olduğunu düşünmüyor Sinem. Buna karşın neden bu partiye oy vereceğini şu sözlerle anlatıyor:

“Her ne kadar çok tartışılacak adayları olsa da Kürt halkının ve taleplerinin Meclis’te temsil edilmesini önemli buluyorum. Ama Yeşil ve Sol Parti’ye oy verirken benim için asıl belirleyici olan, Kürt hareketinin siyasi partisinin kadın özgürleşme mücadelesinde verdiği emek. Yani kadın olmam, bu seçimlerdeki oy tercihimde biraz daha belirleyici.”

Sinem G., kadın hakları açısından daha da geri düşmemenin, belki bu kazanılmış hakları yasal düzlemde tutup örgütlü mücadeleyle daha da ilerletmenin mümkün olabileceğine inanarak bir seçim tavrı sergileyeceğini ifade ediyor. “Gönlüm çok ferah olarak gitmiyorum sandığa” diye de ekliyor.

*Bu haber, Rosa Luxemburg Stiftung tarafından desteklenen ‘Solun Kadın Emeği Politikaları: Sorunlar ve Çözümler’ başlıklı çalışmamız kapsamında yayımlanmıştır.

Fotoğraf: BursaMuhalif

Paylaş:

Benzer İçerikler

Gösterilecek içerik bulunamadı!
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!