Ferhan Petek ferhan.petek@gmail.com
Bursa Nilüfer Organize Sanayi Bölgesi’nde Mastaş Fabrikası’nda grev yapan kadın işçilerden Hande Öztürk, ‘Metale şekil veren insanlar’ olarak yorumluyor işçiliğini. Sohbet ederken parmaklarını uzatıp şöyle diyor; “Firma bir el ise işçiler o elin parmaklarıdır. Parmaklarınızı kesmeyin! Sesimizi duyun!” Bu kadar vurucu ifade etmek zorunda çünkü işveren asgari ücretten ‘1 tık yukarı çıkmıyor’. Bu tutuma karşılık işçilerin verdiği yanıt ise grev oldu.
Mastaş işçileri 20 gündür grevde. Her şey toplu iş sözleşmeleri görüşmesi sırasında başladı ve işçi-sendika gerilimi arttı. Altı ay süren görüşmelerde işveren istenen hiçbir talebe olumlu yanıt vermedi. Üstelik greve çıkma kararı olan işçiler için de, “oylama yapılsın” talebinde bulundu.. İşçilerin işe devam etme isteğinden çok emindi.. Bir sandık konuldu ve bütün işçilerden tek tek greve çıkıp çıkmayacaklarına dair “evet” veya “hayır” oyu kullanmaları istendi. Bu pusulalar sandıktan çıkarılıp sayıldı. Patron çok şaşırdı sonuca. Çünkü greve çıkmak isteyen işçi sayısı yüzde 90’dı! Maaşlarda ve ikramiyelerde düzenleme yapılmasını isteyen Mastaş çalışanları grevin sonuna kadar gitmeyi istiyorlar. İşveren ise duyarsız tutumunu sürdürüyor. Firmada bir yıldır çalışan Hande Öztürk, grev süreci ve genel koşullar hakkında bilgiler paylaştı.
‘Kazandırıyoruz ama kazanamıyoruz!’
Metal işkolunda yer alan Mastaş çok eski bir fabrika. Sıra dışı mekanlar için radyatörler üretiyor Mastaş. Elektrikli ısıtıcılar, battaniyeler vs. İşçilerin ürettiği tasarımlar sadece Türkiye pazarına gitmiyor. Yunanistan, Bosna Hersek, Özbekistan ve Mısır olmak üzere çok sayıda ülkeye satılıyor. Dünyanın kabul ettiği bu radyatör imalatı için işyeri koşulları çok sıkı ve titiz. Uzun çalışma saatleriyle ve zor koşullarda üretim gerçekleştiriyorlar. Fabrika sahiplerinin maliyetleri düşük tutmak ilk önce işçi ücretlerine gözünü diktiğini söylüyor işçi Hande Öztürk. O’nun deyimiyle kazandırıyorlar ama kazanamıyorlar! Genellikle mesailerin düşük olduğunu anlatıyor. ‘Yaşanabilecek ücretlerin’ çok altında olan maaşları nerdeyse sefalet ücreti. Fabrikaya hayli uzak olan bir evde yaşıyor Hande. Eşi ve oğlu birlikte çabaladığı evinde bugünlerde tek şey konuşuluyor; Grev. Evin küçük oğlu da “direnişin” ne olduğunu öğrenmiş. Aklına geldikçe “Direne direne kazanacağız” diye bağırıyor mutfakta, salonda.
‘Hastalansak da grevi sürdürürüz’
Yazın sıcak bir ayı ile karşı karşıyayız ama mevsimler şaşkın. Sık sık yağmur yağıyor. İşçiler sırılsıklam ıslansa da fabrika önünden ayrılmıyorlar. Hastalanmak pahasına. Hande de son yağmurda hastalanıp arkadaşlarından izin istemiş. Sadece 1 gün dinlenecek. Evde bedensel gücünü kazanmayı bekliyor. Grev çadırına tekrar dönmek için sabırsız. Günlerdir yağmur altında direnişi sürdüren diğer mesai arkadaşlarındaki kararlılığı anlatıyor. Ne hastalığın ne yağmurun ne de başka bir şeyin önlerini kesemeyeceğinden çok emin Hande. Hayatının çalışmakla geçtiğine ve çocuklarına zaman ayıramadığına çok sık değiniyor. “Ben onlara yoğun işimden dolayı vakit harcayamadım. Evladımla çok vakit geçiremedim çünkü işim ağır. En azından bunun telafisini onlara iyi bir eğitim ve güzel bir gelecek sağlayacak ücret elde ederek yapmak istiyorum” diyor genç kadın. Gerçek emeğinin hakkını almak konusuna çok ısrarlı.
Sendika 30 yıldır var!
Orada koşullar aslında patronun yansıttığı gibi değil. Fabrika müdürünün röportaj yaptığı bir ekonomi gazetesinde çıkan habere göre yıllık cirosu 37 milyon TL dolaylarında! 30 yıldır faaliyet gösteren firma’da sendika örgütlü olduğu halde işçiler sahip oldukları haklara hala kavuşamıyorlar. Hande, grevin en son çare olduğuna dikkat çekiyor. “Bizleri iş bırakmaya mecbur eden işveren” diyor. Hiç istemedikleri halde greve başlamaktan başka çareleri kalmadığını söyleyen Hande’nin üretime yaklaşımı çok yalın: “Kazanıp kazandırmak istiyoruz! İşverenler gibi kazandırmadan kazanmanın peşinde değiliz.” Günün şartlarına, geçinmenin ne kadar zor olduğuna değiniyor ve sözü işverenin “inadına” getiriyor; “Patron bize kazandırmamakta inatçı ama biz umutluyuz. Bir gün O’nun inadını mutlaka kıracağız!”
‘Sorumluluklarım vazgeçmeme engel!’
İşçi Hande sözlerine devam ediyor; “Zaman zaman ben de yoruluyorum, yıkılacak gibi, yolumdan dönecek gibi hissediyorum ama her şeyden önce sorumluluklarım, özellikle anneliğim buna engel. Bu süreçte ailemin, eşimin ve oğlumun desteği bana güç veriyor. Çok umutsuz hissettiğim bir gün eve geldiğimde oğlum beni grev pankartı ile karşıladı. Onun gözlerimin içine bakarak söylediği “Direne direne kazanacağız” sloganı tüylerimi diken diken etti. Benden hiçbir isteğini yerine getiremiyorum. Benimle vakit geçirmek istiyor ama ona çalıştığımı söylüyorum. Bazı şeyleri paramız olunca yapacağımız sözünü veriyorum. Bu kadar çok çalıştığım halde neden çok zengin olamadığımızı sorduğunda verecek yanıt bulamıyorum. O tertemiz aklı ve saflığıyla sistemin eleştirisini yapıyor aslında.”
Kadınların kreş hakkı yok
Hande Öztürk’in işyerinde toplam 193 işçi mesai yapıyor. Çok genç başlamış işe neredeyse çocukken. 14 yaşından bu yana çarkların başında. Operatör olarak başladı. Bir oğlu var. Fabrikada kadın işçi kotası 50. Buna rağmen kadınlar için tek bir düzenleme yapmamış Mastaş! Kreş ya da başka imkan sağlanmıyor kadın çalışanlara.. Soruyoruz kendisine; “Acaba kadın arkadaşlarının eşi veya ailesi greve nasıl bakıyor. İçlerinde destek sağlamayan ve ‘bırakın bu grevi diyen var mı?” Yanıtı hemen veriyor; “Yok, aksine işçiler vazgeçme noktasına gelse ailelerinden destek geliyor. Herkes için bu durum geçerli. Ailecek çoluk çocuk direniyorlar. Bırakın işçiyi, Mastaş’ta mavi yakalı ve ‘memur’ statüsündeki çalışanlar ve yakınları da böyle düşünüyor. Onlar da işi bırakıp greve destek verdi.” Beyaz yakalılar da mavi yakalılar da aynı görüşteler bu işletmede. Hepsi yüzde 18 zam istiyor. Yılda 4 adet ikramiye ödenmesini talep ediyor. Yaşam koşullarının çok zorladığına dikkat çekiyorlar. Fabrika yönetiminden kendilerine saygı duymalarını bekliyorlar. Toplu İş Sözleşmesi metninde yer alan istekleri konusunda geri adım atmayacaklarına adeta yeminliler!
Bir yerden sonra ‘tak’ diyorsun artık
Mastaş, “Ağır sanayii” olarak sektörde yer alıyor. Hande emeğine dair bir yorum yapıyor, “Metale şekil veren insanlarız. Ellerimiz nasır tuta tuta, ömrümüzü oraya adaya adaya bu güne geldik. Bütün çabamızı gücümüzü, herşeyimizi oraya harcıyoruz. Fakat alnımızın teri ile çocuklarımızı rahat yaşatamıyorsak bir yerden sonra ‘tak’ diyorsun artık. Biz işte o ‘tak’ denen yerdeyiz. Fabrika sahipleri, maliyetleri düşük tutmak için ‘yaşamsal ücretlerin’ çok altında maaşları hayal ediyorlar. İşçiler ise haklarının peşindeler. Düşman değil emekçi olduklarını belirten Hande’nin parmak örneği ilginç; Bu örnekle Mastaş patronuna sesleniyor; “Firma bir el ise işçiler o elin parmaklarıdır. Parmaklarınızı kesmeyin! Sesimizi duyun!” İşveren ise asgari ücretten 1 tık yukarı çıkmıyor. 10 yıllık eleman da 1 yıl önce giren de aynı şartlarda üretim yapıyor. 38 yaşındaki işçi Hande “Sendikamız Öz Çelik-İş her şekilde anlaşma taraftarıydı ama patron yanaşmadı. 20 gündür yağmur çamur demeden grevdeyiz. Şu an bir ses soluk yok. Bizi yıldıracaklarını zannediyorlar. Kırılma noktamızı bekliyorlar. Fakat yılmadan, kırılmadan gittiği noktaya kadar direnmeye devam edeceğiz!”