Ferhan Petek ferhan.petek@gmail.com
Bursa’nın, en işlek yollarından birinin ortasında ama pek de göze çarpmayan bir emektarı Nilüfer Köylü Pazarı. En önemli özelliği ise ağırlıklı olarak kadınlardan oluşması. Onlardan biri de Meryem Serdar, 60 yaşında olan bu pazarda yirmi yıldır çalışıyor.
Bursa’da, kentin meşhur Uzun Çarşısı ile Tuz Pazarı’nın kesiştiği yerde, bilinen en eski Pazar yerlerinden biri Nilüfer Köylü Pazarı. Tam 60 yaşında. Civar köylerden gelen köylülerin kendi ürettikleri gıda ya da çeyiz ürünlerini sattığı bir yer burası. Bir dönem yazlık sinema olarak da kullanıldığı biliniyor. İsmini ise aynı yerde açılan bir gazoz fabrikasından alıyor. Sebzeden patiğe her tür ürün var pazarda. Ancak en önemli özelliği bu da değil, bu pazarın en belirgin ve dikkat çekici özelliği neredeyse tüm esnafının kadın olması. Pazarın en eski esnaflarından biri olan Meryem Serdar ile bu pazarın dününü bugününü, sıkıntılarını ve kadın esnaf olmayı konuştuk.
22 yıl önce kalkmış gelmiş Artvin’den. Rızkının peşinden gelmiş Bursa’ya. O gün bugündür de buradaki çeyiz dükkanlarından birinin başında Meryem Serdar. Bir ayakta ve hayatta kalma mücadelesi onunki de. Pazardaki en eski esnaflar arasında yer alıyor. Bursalıların çoğunun yerini bile bilmediği bu pazarda kadın dayanışması ile ayakta durmaya çalışırken bir yandan da 60 yıllık pazarın ayakta kalmasını sağlıyorlar.
Esnaf da olsan işçi de, kadın olmak hep zor!
“Ben ilk geldiğimde yani 20 yıl önce çok güzeldi her şey. Zaman değişiyor elbette, uyum sağlamak gerek yeniliklere ama bu yenilikler her zaman olumlu olmuyor. Kendi ürettiğimiz ürünleri, çeyizleri, bazen yiyecekleri getirir daha o gün bitmeden hepsini satardık o zamanlar. Bursa’nın farklı köylerinden birçok kadın gelir burada ürettiklerini sergilerlerdi. Sepetlerinde sergilerlerdi mesela. Şimdi hep dükkan ama bereketi kalmadı. Şimdi kendi işimizi kıt kanaat de olsa döndürüyoruz ama eski günleri özlememek elde değil.” diye özetliyor pazarın dünü ve bugünün Meryem Serdar.
“Kadın çalışan olmak zaten zordur. Her tür engel çıkar karşınıza. Sıkıntılarla bir erkekten daha çok mücadele etmeniz gerekir. Ama emin olun kendi işinizde de bu durum değişmiyor. Her gün türlü türlü insanla uğraşıyorsunuz. Esnaf olmuşsun işçi olmuşsun kadın olduğun sürece durum aynı. Karşılaştığımız iyi insanlara şükredip geçiyoruz biz de yoksa düşündükçe üzülmemek elde değil.”
Pazarın başına gelen en kötü şey pandemi değil ona göre. Yerlerinin sapa kalması işlerin azalması ve bilinirliğin neredeyse hiç olmamasının da satışlarda etkili olduğunu düşünüyor. İşlerin sekteye uğramasının bir sebebi de, el emeği olmayan, fabrikasyon ürünlerin internet üzerinden alınabiliyor olması. “Çeyiz kültürü yok oluyor. Özellikle internet üzerinden, fabrikasyon ürünlerin satışlarının yapılması pazarımızın hak ettiği değeri görmemesinin en büyük sebebi. Pandemi de vurunca iyice kötüleşti işler. Bu pazarın birden fazla girişi var ama onlar da anlaşılmıyor ki. Biri çarşı arasında bir çıkmaz sokak gibi görünüyor. Diğerinde tabelamız var ama hemen yanında hizmet gişesi olduğu için o girişte geri planda kalıyor.” diye konuşuyor. Pandemi nedeniyle eskiden olduğu gibi dolana dolana yapılan pazar alışverişleri sona ermiş, herkes bir an evvel ürünü alıp çıkmak istiyormuş pazardan, bu da satışları etkiliyormuş.
Bizi görmüyorlar!
Tüm bu sıkıntılar için kafa kafaya veren kadın esnaf en geçerli çareyi güçlü reklam yapmakta bulmuş. Ama nasıl yapacakları hakkında desteğe ihtiyaçları var. Pazarın isminin de kentin aynı isimli ilçesi ile karıştırıldığından tam olarak pazarın içeriğini yansıtmadığı düşünülüyor. “Tarihi pazarımızın ismi zamanında burada kurulan bir fabrikadan gelmiş. İyi güzel de bir isim, Bursa’nın simgelerinden biri ama aynı isimli bir de ilçesi var bu kentin. Örneğin geçenlerde bana bir kargo gelecekti, buranın ismini yazdım. Adres karışınca Nilüferköy’e gitmiş benim kargo. Böyle trajikomik durumlar da yaşamıyor değiliz.” diyor. Bunca yıldır esnafı olduğu bu pazarın tarihine de oldukça hakim. Pazar esnafının kendi aralarında sürekli “Ne yapabiliriz?” başlıklı konuşmalar yaptığını söylüyor. Bu konuşmaların sonucu hep aynı çözüme varıyormuş: Reklam ve tanıtım!
Evinde el ürünleri yapıp satmak isteyen kadınlara kendi dükkanlarını açtıklarını anlatan Meryem Hanım, yine de durumlarının iyiye gitmediğini, eskisi kadar fazla ürün sergileyemediklerini belirtiyor. “Meydanımız var pazarda, alışveriş arası çay kahve molası verebilecekleri, dinlenebilecekleri kafemiz bile var ama insan yok denecek kadar az. Umut olmadan hayat olmaz elbette ama bu gidişat moralimizi bozuyor. E genç kuşak haklı olarak çalışıyor, zamanla yarışıyor. Çeyizlik almaya, yıkaması, ütüsü, kolası uğraşmaya emek vermeye vakti yok ki. Alıyor hazır hatta kullan-at ürünler hayatını idame ettirmeye çalışıyor.”
Reklama tanıtıma ihtiyaçları olduğunu, bu konuda yetkililerden yardım beklediklerini de sözlerine ekliyor
Hemcinslerine “Kadına; çalışmak, üretmek, işinin başında olmak en çok da birlik olmak yakışır. Bunu asla unutmayın” diye seslenen Meryem Serdar son olarak bir de tüyo veriyor: “Pazarda satılan çeyiz ürünlerinin internetten daha uygun fiyatla bulunacağına inanılıyor. Bu doğru değil. İnternette fabrikasyon ürünler, belki iki üç yıkamadan sonra elinizde kalır. Bizim burada kendi ürettiğimiz ürünlerle kalite olarak aynı değil. Ve neredeyse üç katı daha pahalı.”
Bu pazarın esnafı, seslerini duyurmak için bir çare arayan kadınlardan oluşuyor. Aralarındaki mecburi rekabete yenilmeden, kadın birliğini bozmadan ayakta kalmaya çalışsalar da ne kadar dayanacakları hakkında bir fikirleri yok. Umutlu kalabilmek için olumsuz düşüncelerden uzak kalmaya çalışsalar da bir an önce yetkililerin gerekli tanıtım ve reklam için onların sesini duymaları gerekiyor. Aksi takdirde tarihi bir emanet daha solmaya devam edecek.