Türkçe öğretmeni
Denetimsiz, kuralsız, kaidesiz özel okullar eğitimin değil, daha fazla paranın peşinde oldukları için öğretmenlerin özellikle genç kadın öğretmenlerin yaşamını kâbusa çeviriyorlar. Bu duruma çözüm üretilmesi gerekiyor.
2018-2019 Eğitim Öğretim yılı içerisinde özel bir okulda Türkçe Öğretmeni olarak göreve başladım. Özel okul olarak ilk tecrübem olduğundan düşük bir ücretle (2 bin 400 TL) anlaştım.
Özel Öğretim Kurumları yönetmeliğinde belirtildiği üzere 20 ders saati üzerinde verilen dersler ek ders olarak geçmesine rağmen, 35 saat derse girdiğim halde ek derslerimi alamadım. Okuldaki tüm branşlardan ve sınıf öğretmenlerinden daha fazla derse girmeme rağmen en düşük maaşı alıyordum. Dönem içerisinde kimi branşlara zam yapıldığı halde benim maaşımda herhangi bir yükseliş olmadı. Bankaya ek derslerim yattı ancak 2 bin 400 TL’nin üstünü elden geri verdim. Bütün öğretmenlerimiz aynı şekilde elden maaşlarının üstünü geri veriyordu.
8.sınıflara haftada 8 saat ders veriyordum. 8 ders saatine ek olarak 9. bir ders saati daha eklendi ve sadece 12.00 da verilen yemek dışında ne öğrencilere ne de öğretmenlere bir yemek hizmeti verilmiyordu.
Sabah 08.35 te başlayan okul saat 18.00’ a kadar uzatıldı. Öğrencilerin ve Öğretmenlerin fiziksel ihtiyaçları göz ardı ediliyordu. Ama daha sonra sistemin işe yaramaz olduğu fark edilerek bu uygulamadan vazgeçildi. Bu süre zarfında 8.sınıflar 10 saat Türkçe dersi aldılar ve ders saatim 39 oldu. Herhangi bir şekilde ek ücretlendirme yapılmadı.
Tüm hayatımı etkiledi
Maddi kayıpları bir yana üzülerek söylüyorum; özel kurumlarda öğretmen olarak çalışan tüm meslektaşlarım aynı zorluklarla karşılaşıyor. Bunun daha kötüye gitmesinden duyduğum mutsuzluk her geçen gün artıyor.- kurumda uğramış olduğum mobbing –Ben mobbing kelimesini biraz kibar buluyorum. O yüzden zorbalık kelimesini tercih edeceğim.-benim tüm hayatımı etkileyecek nitelikte oldu.
İlk olarak yılbaşı etkinliği hazırlığı içerisinde olduğumuz şubat ayında bu yıldırmalar ve zorbalıklarla karşılaştım. Etkinlik sürecini, öğretmenler odasında kararlaştırmıştık. Bu karar doğrultusunda kendi sınıfımla yılbaşı çekilişi yaptık. Hemen ertesi gün müdür yardımcısının odasından yüksek sesler gelmeye başladı. Ben de çağrıldım. Çekiliş yaptığım için velilerden şikâyet aldığını, bu kurumu başka kurumlarla karıştırmamam gerektiğini, oldukça yüksek sesle ve sevimsiz bir dille anlattı. Kendimi ifade etmeme izin vermedi. Kendisinin bilgisi olduğunu söylediğimde ise inkâr etti.
Odadan çıktıktan sonra kütüphaneye gidip ağladım. Sonraki derslerime giremedim. Ertesi gün istifa dilekçemi hazırlayarak okula geldim. Merdivenlerde karşılaştık ve babacan bir üslupla “Ben orada sana bir şey demedim niyetim başkalarını uyarmaktı” diyerek konuyu kapattı. Ben de üzerinde durmadım. Derslerime girmeye devam ettim.
Başarılı bir öğretmendim
Tarihi tam hatırlamamakla birlikte 6. sınıfların drama etkinlikleri benim ders saatime denk geldi. Genel merkezden eğitmenler geldi. Çocukları alıp bir derslikte drama eğitimi verdiler. Kurucunun daha sonra beni çağırarak söylediği: bu eğitim sırasında ben öğrencilere hakaret etmişim. Genel merkezden gelen eğitmenler, benim öğrencileri rencide ve hakaret ettiğim şeklinde genel merkeze bir şikâyette bulunmuşlar. Tabii ki böyle bir şey olmadı. Öğrencilerimi rencide etmediğimi ve onların benden memnun olduğunu hatta yapılan okulistik sınavlarında ilçe genelinde ilk üçe girdiğimi ve sevilmeyen bir öğretmenin böyle bir başarı elde edemeyeceğini belirttim.
Kimin bu tarz bir şikâyette bulunduğunu söylerlerse savunmamı yazabileceğimi belirttim ancak isim verilmedi. Okulun lise şubesinde müdür yardımcısı olarak görev yapan bir tanıdığım, bu tarz bir şikâyetin gelmediğini belirtti. O dönem içerisinde çeşitli sınıflarda yapılan genel sınavlarda Türkçe dersinde sık sık derecelere girdik.
Ancak bir kez daha odasına çağırarak öğrencilere hakaret ettiğimi üslubumun kurum için uygun olmadığını 7. sınıflardan bir öğrencimizi rencide ettiğimi söylediler yine bana. Bunu neye dayanarak iddia edildiğini öğrenmek istediğimde, koridordan geçerken kendisinin duyduğunu belirtti. Müdür sık sık dersliklerin bulunduğu koridorda gezerdi yavaş yürürdü ve dürbünlerden sınıfları hızlıca gözetlerdi. Ne kadar itiraz etsem de ikna edemedim ve neden sürekli şikâyet aldığımı anlayamadığımdan iyice içime kapandım.
İkinci dönem için sözleşmeler yenileceği zaman beni en sona bıraktılar ve sanki ben kötü bir öğretmenmişim gibi “ne yaşandıysa yaşandı yeni bir sayfa açalım.” dedi. Bende devam etmek istiyordum. Yine en düşük maaşı ben anlaştım. Toyluktan mı saflıktan mı ben de bilmiyorum. İnsan yaşarken ne yaşadığını kendi de anlamıyor. Kasım ayında öğrencilere ödev vermem istendi. Ben de tamam dedim. Ancak yoğunluktan aklımdan çıkmış. Aklıma geldi ders bittikten sonra sınıfa geri dönecekken koridorda eşi ve kendisi ile karşılaştım. Eşi devam etti. Parmağıyla uyarı işarete yaparak “Sana ödev vermeni söyledim, vermemişsin. Sen ne yapmaya çalışıyorsun. Neden dediğimi yapmıyorsun?” diyerek bağırdı. Öğrencilerimin ve nöbetçi öğretmenin bulunduğu ortamda bana bu şekilde davranılması çok ağrıma gitti. Sonra öğretmenler odasının kapısına geldi. “Konuşalım” dedim. “Ben ne zaman istersem o zaman çağırırım” dedi. İstifamı verdim, çıktım. Daha sonraki hafta eşini uzlaşma için yolladı. Dönmedim. Milli eğitime şikâyet ettim bir sonuç çıkmadı.
Daha düşük ücret ödemek istiyorlardı
Şimdi anlıyorum. Kurumdan fazla maaş istememem ve yüksek ders saatlerine itiraz etmemem için zorbalığa uğramışım. Sistematik olarak kötü ve yetersiz bir öğretmen olduğuma inandırıldım. Mesleğimden soğutuldum. Hâlâ da mesleğimle ilgili olumlu duygular içerisinde değilim. İnsanların idealleri, hayalleri hatta geleceği böyle kural tanımaz, kötü niyetli kişilerin elinde kuruyup gidiyor. Bir bakıyorsun üniversiteden öğrenci aşkıyla yanıp tutuşarak mezun olan öğretmenler, sadece birkaç yıl içerisinde ruhen çöküşe uğruyor ve tükeniyor. Bugün tüm meslektaşlarım uğradıkları zorbalıklar ve mesleklerinin itibarsızlaştırılması yüzünden umutsuz. Geçim sıkıntısı yaşıyorlar. Gün geçtikçe çok daha ağır şartlarda çalışmak zorunda bırakılıyoruz.