BİRTEK-SEN temsilcisi kadın arkadaşımızdan dayanışma çağrısı: “Erkeklerden ziyade kadınların yanımızda olmasına ihtiyacımız var”

18 gündür Urfa’da Özak Tekstil’de patronun çıkarlarını koruyan Öz İplik-İş Sendikası’ndan kurtulmaya çalışan işçiler, biber gazıyla, tazyikli suyla dağıtılıyor, darp ediliyor ve gözaltına alınıyor. Fabrikada cinsel taciz, mobbing, sağlık hakkı ihlali ile karşı karşıya kalan kadın işçiler, bu süreçte bir de evdeki babayla, kocayla, enişteyle mücadele etmek zorundalar. Direnişçi kadınlar kadın örgütlerini dayanışmaya çağırıyor.
Paylaş:
Bahar Gök
Bahar Gök
bihargok1982@gmail.com

Özak Tekstil işçileri günlerdir fabrika önünde direniyor. Kolluk kuvvetinin sokakları kapatmasına, valiliğin eylemleri yasaklayan kararlarına rağmen geri adım atmayan işçiler, Urfa’da yeniden bir tarih yazıyorlar. Cinsel tacizlere, yok sayılmaya, tehditlere, fazla mesai dayatmasına, ekonomik ve psikolojik şiddete aldırış etmeyen sarı sendikaya en çok öfke duyan kadın işçilerin, kendilerine dayatılan tüm koşulları artık daha fazla ve her fırsatta ifşaladıklarını görüyoruz. Direnişle birlikte kadın işçilerin hayatında neler değiştiğini, hangi taleplerle eylemlerde yer aldıklarını ve saldırılara karşı fazladan hangi mücadeleleri yürüttüklerini öğrenmek için BİRTEK-SEN temsilcisi bir kadınla görüşerek anlatmasını istedik.

Özak Tekstil işçileri size nasıl ulaştılar?

BİRTEK-SEN’i bir ay önce işçiler buldular ve bize ulaştılar. Antep’teki Şireci Tekstil eylem sürecini takip etmişler ve başkana ulaşmışlar. “Bizim burada hiçbir hakkımız verilmiyor. Dolayısıyla biz Öz İplik-İş tarafından baskıya uğruyoruz. Kadınlar direkt sendikacılar tarafından taciz ediliyor” şeklinde anlatmışlar yaşadıklarını. Sürekli olarak çalışma koşullarının düzeltilmesini söylemişler. Cinsel tacizin son bulması için uğraşmışlar Öte yandan fazla mesai saatlerinin çok yüksek olması; mesela sabah 06.00’da işe gidip ertesi gün sabah 3.00’te çıkmak gibi. Hele ki paketleme bölümü için bu mesai saatleri inanılmaz. Süreç devam ederken, BİRTEK-SEN Başkanı Mehmet Türkmen de başka bir sendikaya üye olmanın sonuçlarını işçilere açık açık anlatmış.

Öz İplik- İş her şeyin üstünü örtüyor

İşçiler sorunları Öz İplik-İş Sendikasıyla paylaştığında nasıl cevaplar almışlar?

Sendikacılara söylediniz mi, nasıl dönüş yapıldı diye sorduk tabii. Onlar da “Sendika hiçbir şey yapmıyor. Bizim şik yetlerimizi almıyor. Doğrudan ‘beğenmiyorsanız ayrılın gidin’ diyorlar” dediler. Hatta çıkarmak istedikleri işçiler tazminatlarını dahi alamıyor. Tüm bunları aslında iletiyorlar sendikacılara. Onlar yine aynı şekilde patrona da iletiyorlar. Ve sendikayla birlikte her şeyin üstü örtülüyor. Böyle olunca işçilerin çoğu ya işten kendileri çıkıyor tazminatlarını bırakarak ya da kovuluyorlar. Aksi halde aynı şartlarda çalışmak zorunda bırakılıyorlar. Böylesi bir eziyetle çalışıyorlar.

Sizden nasıl talepleri var?

“Bu söylediklerimizi düzeltecek misiniz, bizi dinleyecek misiniz” diye sordular direkt. Tabii ki dedik. Çünkü zaten biz işçinin iradesini tanıyan bir sendikayız ve ne patronları ne de yardakçılarını dikkate almayız dedik. Üyelik süreci devam ederken de bizden yardım talep ettiklerinde, bilmedikleri konularda soru sorduklarında kendilerine telefonlarla da anlatmaya çalıştık. İşçi bunları görerek bize güven duydu. Bu güvenle beraber iki gün içinde 370 işçi birden üye oldu ve bir hafta içinde biz 500 işçiye ulaştık.

Gece karanlığında kadınlar cinsel tacizle karşı karşıya kalıyor

Süreç bundan sonra mı hızlandı?

Bir toplantı yaptık Urfa Barosu’nda. Oraya 440 işçi geldi. Toplantıda kadınların konuşmasını istedik daha çok. Çünkü sayısal olarak az olmalarına rağmen Özak Tekstil’de sömürünün büyük kısmı kadın işçiler üzerinden yapılıyordu. Kadınlar da kürsüye çıktıklarında yaşadıkları tüm problemleri dile getirdi. Bunlar neydi? Servis problemi en büyük sorundu. Servis durakları kadınların evine uzaktı ve korkuyorlardı. Gecenin kör karanlığında eve gitmek onlar için cinsel tacize açık bir haldi. Ve müthiş yorgunlar zaten, ayakta duracak mecalleri kalmamış durumda. Hatta bir kadın işçi şunu söylemişti: “Ben regl değildim. Ama o gün o kadar çok yoruldum ki çünkü tüm hafta mesaiye kaldım. Zaten kadınsal hastalıklarım vardı. Ve o gün benim bacaklarımdan kan gidiyor. Kan boşaldı dizlerime kadar. Giydiğim pantolon beyazdı ve ekstra pantolon alabilmek için müdüre yalvardım. Vermedi, beni saatlerce o halde gezdirdiler. Bir doktora da göndermediler. Gece 22.00’a kadar mesaiye bıraktılar. Diğer gün yeniden işe getirttiler.” Şimdi bunlar büyük hak ihlalleri. Konuşmalar ve şikayetler bu yöndeydi. Tabii ki işten çıktıklarında tazminatlarını alamamaları; bağırma, hakaret, küfür en üst safhada. Ve bunların var olan sarı sendika tarafından önemli görülmemesi. Mesela TİS imzalanırken de işçiler sözleşmeyi görmüyor. İşçilere sorulmuyor, işçilerin talepleri dikkate alınmıyor. İşyerinde sendika temsilcileri için seçim yapılmıyor. Müdür gidip ustaya soruyor; “Şu kişi nasıl, iyi mi, laf taşır mı?” Ustadan olur alınca “O zaman sendikanın temsilcisi bu olsun” denilerek sendikaya o kişiyi temsilci yaptırıyorlar. Temsilci olarak atanan kişi de anında ‘görevlerini’ yerine getiriyor. Müdüre giderek “şu şu işçilerde ufak kıpırdanmalar var. Sesi çok çıkmaya başladı. Bir çözüm bulalım” diyor ve bahsi geçen işçilere yoğun bir mobbing uyguluyor.

Baba zoruyla imzalatılan belge

Nasıl bir mobbing süreci var anlatır mısın?

Mesela kadın işçilerle konuşurken ses kaydı alıyor sendika temsilcisi. O kayıtları götürüp müdüre dinletiyor, yönetime, İK’ya dinletiyor. Kadın işçilere yine sendika temsilcisi direkt şunları söylüyor: “Eğer sen benim dediğimi yapmazsan, mesaiye kalmazsan, bu şekilde davranmaya devam edersen senin bu ses kaydını kocana atarım. Şuradaki adama bakarken gördüm seni, ne konuştuğunuzu duydum derim” diyor. Yani kadınları ölüme sürükleyecek tehditlerde bulunuyor. Burada iki gün önce yaşadığımız bir durumu da anlatsam iyi olacak. Direnişteki bir kadın arkadaşımız, babasının baskısıyla işe geri başlamak zorunda kaldı. Patron, babasını tanıyor. Urfa’da aşiretçiliğin ne kadar etkili olduğunu bilirsiniz. Babası diyor ki; “Biz kızımız adına özür diliyoruz. Gelsin işe başlasın.” Kızı götürüp kendisi içeriye koyuyor. İşbaşı yaparken bir kâğıt imzalatıyorlar kıza. “Fabrikaya zarar verdiğime, yönetime küfrettiğime, fabrika malına zarar verdiğime, iftira attığıma, işçiyi dövdüğüme, servislere tekme attığıma, özel hayatınıza dair size şantaj yaptığıma, sendikayla birlikte yasa dışı eylem yaptığıma” gibi korkunç ifadelerin yer aldığı bir nevi ‘itirafname’ imzalatıyorlar. Kız ağlaya ağlaya imzalıyor ve artık herhangi bir günde herhangi bir sorun yaşadığında buna itiraz edemeyecek. Çünkü bu kâğıt karşısına çıkacak ve tüm haklarından mahrum edilecek. İşçilere istediklerini yaptırabilecek yönetim. Bu başlı başına ekonomik ve psikolojik şiddettir.

Bu kâğıdı imzalayan işçiler şu an nasıl bir psikolojiyle çalışıyor sence?

Bu maddeler çok ağır. Fabrikanın, işçiye yaptığı her şey işçi yapmış gibi gösteriliyor. İntikam almaya çalışıyor Özak. Bu kız, “Mecburum, çünkü babam bana hiçbir şekilde bir yol bırakmadı” diyor. Ama baba bu durumun farkında değil. Orada kızı tecavüze uğrasa kız davacı bile olamayacak. Çünkü birçok suçlamayı daha başından kabul etmiş ve yine ‘iftira atan’ pozisyonunda olacak.

Erkek temsilci kadınların üzerine yürüyor

İşçilerin sendika değiştirdiğini nasıl öğrendi yönetim?

İşçiler Öz İplik-İş’ten istifa edince öğreniyor. Önce sendika temsilcisi kadınlara gidiyor ve niye istifa ettiğini öğrenip zorla yeniden üye yapıyor. Kadın işçi ertesi gün yine istifa ediyor. Bunu 4-5 gün üst üste yapıyorlar. İşçinin geri adım atmadığını görünce de işçileri daha düzenli takip ediyorlar ve yönetime bildiriyorlar. Erkek sendika temsilcisi içerde kadınların üzerine yürüyor, sıkıştırıyor. Erkek işçiler müdahale edip kadını korumaya çalışıyorlar. Ancak o şekilde dağılıyor temsilciler. Kuytuda, köşede, yakaladıkları tüm kadınlara yapmışlar bunu.

BİRTEK-SEN aile baskısına karşı da mücadele ediyor

Burada ilk defa örgütlenen işçiler değil aslında kendi sendikasını seçen bir işçi profili var ve direniş süreci biraz da bu nedenle daha sert ilerliyor olabilir mi?

İşçiler çok sağlam duruyorlar. Özellikle kadın işçiler. Bölgedeki koşulları düşündüğümüzde, ölümü göze alarak direndiklerini söyleyebiliriz. Çünkü aileleri tarafından inanılmaz bir baskı var üzerlerinde. Biz sendika olarak da bu aileleri ikna etmek ve kadın işçilerin üzerindeki baskıyı azaltmak için gece gündüz aileleriyle irtibat kuruyoruz. Kimi kadınları babası gelip direniş alanından kolundan tutup köye götürdü. Kimisini zorla işbaşı yaptırttı. Kimisi direniş esnasında yüzünü gözünü kapatıyor tanınmamak için. Kimisinin evine kadar milletvekilleri giderek çözmeye çalıştı.

Aileler hangi gerekçelerle yapıyorlar baskıyı?

“Kızlarımızın böyle eylemlerde ne işi var” cümlesini kuruyorlar sürekli. Çünkü bu işler erkeklerin işleri. Erkekler üzerinde doğallığında böyle bir baskı yok. Ama kadınlar açısından, aileyi rezil eden, ailenin adını kirleten bir yerden ifade ediyorlar. Direnişin ilk günlerinde erkek işçilerden de bu kadar kaba olmasa bile benzer tepkiler görüyorduk. Ama şimdi kadın işçilerin direnişte devam edebilmesi için onlar da çaba harcıyor ve korumaya aldıklarını bile söyleyebilirim. “Biz kadın arkadaşlarımızı kimseye ezdirmeyeceğiz, hakkımızı birlikte alacağız” demeye başladılar. Hatta şunu söyleyeyim, bir kadın işçi atılmıştı ve direniş öyle başlamıştı. İlk hafta, Özak patronu sendikayla görüştüğünde “Tüm maddeleri kabul edeceğim, sendikanızı tanıyacağım. Sendikanızı örgütlemenize izin verip masaya oturacağım ama Seher’i işe geri almayacağım” demişti. Ama tüm işçilerle beraber şunu söyledik; “Biz bugün Seher’den vazgeçersek, yarın başkasını da isteyecekler bizden.” Ve kabul etmedik, masadan kalktık. Şimdi de patron ayak oyunları yapıyor. Antep Milletvekili Sevda Karaca’yı jandarma komutanı aracılığıyla içeri çağırdı ve işyeri komitesiyle birlikte içeri girince “sizi biz çağırmadık, haberimiz yok” dediler. Jandarma da patronla birlikte hareket ediyor yani. Direnişe yapılan sert müdahalelerden de görüyorsunuz zaten.

Burayı kaybettiğinde kapının önüne bile çıkamayacak

Kadın işçilerin direniş alanından uzaklaştırılmasına ve üzerlerindeki baskıya dair daha fazla konuşmak lazım…

Kadın işçiler aile, akraba, konu komşu, aşiret, patron vs. pek çok yerden kıskaca alınmış durumda. Aileler tam olarak şunu söylüyor: “Bizim kızımız rezil oldu, konu komşu akrabalar arıyor. Herkes ‘senin kızın orada, burada’ diyor. Yarın öbür gün bu kızı gelip kimse istemez. Ne gerek var bu kadar rezilliğe, çalışmasına gerek yok. Kadın dediğin zaten ne diye çalışıyor? Başımıza bela oldular.” Yani işinde değilse evinde oturmalılar. Erkekler için aynı şeyler söylenmiyor. Kadın işçiler inanılmaz zorluklarla karşılaşıyorlar. Yani bu kadınlar çalışmak için bile müthiş bir mücadele vermişler. Kendilerine nefes alacak bir alan olarak görmüşler ve bunu ailelerine kabul ettirmişler. Direkt şunu söyleyen kadın işçiler var: “İşyeri benim tek sosyal ortamım.” Yani bir işyerinde çalışıyor olmak bile bir özgürlük mücadelesi ve şu anda bu mücadele tek başına yasal bir hakkın savunulması değil. Kadın işçilerin bir parça da olsa kazandığı özgürlüklerini kaybetmeme mücadelesi. Burayı kaybettiğinde artık kapının önüne bile çıkamayacağını söyleyenler var. O yüzden de Özak Tekstil direnişi sadece bir sendikal mücadele değil kadınlar için. Ve bunu çok farkında olarak bildikleri için her şeyi göze alarak direnmeye devam ediyorlar.

Evdeki erkeği yanına alıp direniş alanına getiriyor

İşçiler bu saldırıları nasıl yorumluyorlar?

En büyük hayal kırıklıkları askerin, valinin, yönetimin, kendilerine uyguladığı şiddet. Yaşadıklarına inanamıyorlar. Yalnızca patronla yaşadıkları sürecin şokunu yaşamıyorlar. Askerin bu kadar gaddar coplaması, acımasızca itip kakması, işçilerin ayağını kırmasına kadar bir sürü şey yeni sorgulamalara vesile oluyor. Patronların gücünü nerden aldıklarını öğrenmeye başladılar. Attıkları adımın ne kadar önemli olduğunu fark etmeye başladılar. Özak Tekstil’de kazanım sağlandığında Urfa’da daha doğrusu tekstil sektöründe pek çok şeyin değişime açık hale geleceğini görüyorlar. Demek ki organize sanayi bölgesindeki tüm patronlar korkuyor çıkarımında bulunuyorlar… Bu zulmün kazanmasına izin vermeyeceklerini her fırsatta dile getiriyorlar. Bizim direnişe devam ettiğimiz Rabia Parkı’na desteğe gelen çok fazla işçi oldu. Onlarla yaptığımız sohbetlerde, bu süreci takip ettiklerini, direniş kazanımla sonuçlanamasa da kimlerle yol yürüneceğini gördüklerini söylüyorlar. Özelden iletişime geçen başka fabrikalardan çok fazla işçi var ve direnişteki işçilere de ayrıca moral taşıyan bir durum bu.

Şunu da söyleyeyim, içerdeki sendikanın yetkisi düşmüş olmasına rağmen hala yetkili sendikaymış gibi davranmaya devam ediyor. Geçen gün Öz İplik-İş Sendikası Genel Başkanı Rafi Ay, Özak’a gelerek basın toplantısı yaptı. Başka illerden topladığı sendikacılarıyla birlikte bir sözleşme imzaladı. Yeni kazanımlar olarak söylediği şuydu işçilere: “Poğaçayı 60 gr. yapacağım. Herkese ayda 750 TL A101 alışveriş kartı vereceğim.” İşçileri aptal yerine koyup bunlarla kandırabileceğini düşünüyor. İnsanları onursuzlaştırmaya çalışıyorlar resmen. Ama işçiler de bunun farkında ve şunları söylüyor: “Bu artık bizim için ücret meselesi ya da çalışma şartlarının düzelmesi mücadelesi olmaktan çıktı. Bizim için bir haysiyet meselesi.” İşçinin bu noktaya gelmesi bizim için de onur verici.

Geldiğiniz son aşamada neler söylemek istersin?

Burada kadınlar adına şu an bir tarih yazılıyor diyebiliriz. Çünkü bölgede zaten kadınların yazılı olmasa da sokağa çıkma gibi bir yasağı var. Söz hakkı yokken kadınlar şu anda bu direnişi taşıyorlar. Asker, jandarma, cop, tazyikli su ve her türlü baskıya karşı daha fazla direnç kazandılar. Ve akşam evde daha farklı bir mücadele de yürütüyorlar. Evde küfür ve hakaretleri yutup sabah direniş alanında yerlerini alıyorlar. Yalnız başına bırakılmayan kadınlar, evdeki bir erkeği yanına alarak direniş alanına gitmeyi kabul ediyor devam edebilmek için mesela. İkna ettikleri eniştesi, erkek kardeşinin ‘refakatinde’ direniş alanına gelen kadınlar var. Normal şartlarda bunlar tartışılabilir ama evdeki erkeği de dahil ederek kendilerine alan açmaya çalışmaları takdire şayan gerçekten. Burada kadın derneklerinin, kadın hareketinin bizlere yardımcı olması gerekiyor. Erkeklerden ziyade kadınların yanımızda olmasına ihtiyacımız var.

Paylaş:

Benzer İçerikler

Kadınİşçi olarak 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele ve Dayanışma Günü etkinliği çerçevesinde 1 Aralık Pazar günü Gebze’de buluştuk. İşyerinde, sokakta ve evde yaşadığımız şiddeti, dayanışmayı, ücretli emek deneyimlerimizi konuştuk. Erkeklerin alınmadığı bir kıraathanede yaptığımız buluşmada öne çıkan mesaj ise “Şiddetin herhangi birimizi bulmaması için her kadının dayanışmanın bir parçası olması gerekli” oldu.
Kartal Belediyesi’nde atanmış meclis üyesi Özkan Özdemir’i çöp kamyonunun önüne geçip çöp toplayarak bizzat grev kırıcılığı yaparken gören belediye çalışanı Belgin Taş bu duruma tepki gösterdi. Olay mesai saatleri dışında yaşanmasına karşın Belgin’in belediye tarafından, hem de tazminatsız olarak işten çıkarma gerekçesi yapıldı. Belgin bugün saat 16.00’da Kartal Belediyesi önünde yapacağı basın açıklamasına tüm emek dostlarını ve sendikaları davet ediyor.
ILO’nun 3.007 kişinin katılımı ile gerçekleştirilen “İşyerinde Şiddet ve Taciz Algıları ve Deneyimleri” araştırması sonuçlarının açıklandığı toplantıya katılan kadın sendikacılar, şiddetin tırmandığına dikkat çektiler: “Şiddetin azalması için sendikalaşmanın, örgütlemenin önündeki her türlü engelin kalkması lazım. Araştırma sonucu da bunu ortaya koyuyor.”
CarrefourSA Esenyurt depo direnişinin ikinci gününde kadın işçiler Gülşah, Emel, Perizade ve Esra ile konuştuk. Esra “Bugün onlara olanın bize de olacağını biliyoruz,” Gülşah “İçeride can güvenliğimiz yok” Emel “Bir beyaz yakalı bir kadın çalışanı taciz edebilir mi?” Perizade ise “Biz illallah ettik buradan, sesimizi duymaları gerekiyor” diyor.
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!