bizde olmaz öyle şeyler?

toplumun erkek egemen refleksleri kullanılarak ortak nefret nesnelerinin oluşturulması ve bu sayede sermayenin açgözlülüğüne, emeğin haklarının ortadan kalkmasına, kamunun ve tabiatın yağmalanmasına rıza gösterilmesi hedefleniyor. tek başına bu bile, emek örgütleri ve solun lgbti+’ları yalnız bırakmaması için bir sebep.
Paylaş:
ayşe düzkan
ayşe düzkan
ayseduzkan@hotmail.com

biliyorsunuz, uzunca bir süredir rejimin hedeflerinden biri lgbti+’lar.[1] bu mecranın okurlarının buna karşı çıktığına şüphem yok. ama bir mücadele hattı örebilmek için konuyu biraz deşmeye ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum.

bugün türkiye’de hüküm süren rejim için otokratik neoliberalizm ifadesini kullanmak yanlış olmaz; başka birçok ülkede de benzer rejimlerin oluştuğunu hatırlatarak devam etmek istiyorum. tek adamlar, halkın refah seviyesini düşüren neoliberal adımları atarken zor ve baskı yetmez, geniş kitlelerin rızasını oluşturmaya da ihtiyaç duyulur. nüfusun çoğunluğunu oluşturan emekçiler anne-babalarından daha zor koşullarda çalışıp daha az kazanırken milli birlik ve beraberliğimizi nasıl koruyabiliriz? bunun en kolay yolu, ortak nefret nesneleri yaratmak.

avrupa birliği’ne girme hevesinin olduğu süreçte, eşcinsellere yasal güvence gibi ifadeleri telaffuz edebilen tayyip erdoğan’ın cumhurbaşkanlığında lgbti+’lar birleştirici bir nefretin hedefi haline getirildi.

şunu hatırlatayım: lgbti+’lara yönelik tepkilerin, rahatsızlığın, düşmanlığın temelinde erkek iktidarının mutlaklığına duyulan inanç ve erkekliğin yüceliğine dair boş beleş fikirler var. insan deyince erkeği anlayanlar, eşcinsel deyince de erkek eşcinseli düşünüyor ve bu iktidardan vazgeçmeyi anlamıyor. aynı şeyi trans kadınlar için de düşünüyor. kadınların başka kadınları sevmesi ve trans erkeklik de erkeklere hizmet etmeyi reddetmek olarak okunuyor.

bu insanların şeytanlaştırılması da söz konusu ama en az bunun kadar vahim olan şu ki,  bugün bir transa ya da bir eşcinsele saldıran hatta onu öldüren biri, bu işin içinden kolayca, ceza almadan sıyrılabileceğini düşünüyor! zaten aksi, kenarda köşede kalabilmeyi başarmış, insanlıktan nasibini almış, hukuk diye bir derdi olan bir savcının ya da hâkimin çabasıyla mümkün ancak.

bin defa söylenmiş olsa da bazı gerçekleri tekrar edeyim: insanın cinsiyet kimliği ve cinsel yönelimi “özenerek” değişmez, öyle olsa masallardan dizilere bu kadar “özendirici” malzeme varken herkesin hetero olması gerekirdi!

kamu ve spot

nitekim, kaos gl derneği, 29’uncu yılı sebebiyle yayımladığı “ayrımcılığa, baskıya, şiddete, nefrete karşı el ele” başlıklı ve bu düşmanlaştırmaya karşı hepimizi el ele vermeye çağıran kamu spotunu yayından kaldırmak zorunda kaldı. çünkü filmi çeken şirket ve filmde yer alan oyuncular hakaret ve ölüm tehditleri alıyordu. iş bununla kalmadı. kamu spotu, marmaray’ın bir vagonunda tcdd’ye ücret ödenerek çekilmişti, tcdd kurumsal hesabından bu kamu spotuna karşı bir açıklama[2] yaptı! oysa hatırlarsınız; çok yakın bir zamanda rtük, “lgbt propagandasına dur”[3] başlıklı, yukarıda andığım nefret ve ayrımcılığı destekleme eylemine çağrı yapan bir kamu spotunun yayınlanmasını oyçokluğuyla onaylamıştı.

tcdd’nin tavrını düşünerek soruyorum: kamu kim, kimin?

lgbti+’lar toplutaşıma kullanmıyor mu? tabii ki kullanıyor.

toplutaşımayı finanse eden kamu kaynaklarında lgbti+’ların vergileri yok mu? tabii ki var.

öyleyse neden onlara yönelik nefret ve saldırganlığa karşı bir çekim buralarda yapılamasın?

bin defa söylenmiş olsa da bazı gerçekleri tekrar edeyim: insanın cinsiyet kimliği ve cinsel yönelimi “özenerek” değişmez, öyle olsa masallardan dizilere bu kadar “özendirici” malzeme varken herkesin hetero olması gerekirdi!

konuyla ilgili en önemli özendirme, lgbti+’lara yönelik şiddetin özendirilmesi tabii ki. şu son “lgbt propagandasına dur” eylemiyle ilgili de sosyal medyada epeyce gürültü koptu, rtük sayesinde ekranlardan davet yapıldı, yiyecek-içecek ve ulaşım desteği oldu, bütün bunlara rağmen eylem beklendiği kadar güçlü olmadı, sönük geçti bile denebilir.

peki ya karşı taraf ne alemde?

bu süreçte lgbti+’lar yalnızlaştırılmaya çalışılıyor, onların yanında durmaya cesaret edenler de suçluymuş gibi gösteriliyor.

burada, hem soldaki siyasi partilerin hem de emek örgütlerinin düşünmesi gereken şeyler var bence. lgbti+’lar emek gücünün ve halkın bir parçası, onların haklarını savunmak hem emek hareketini hem de sol siyaseti güçlendirir.[4] başka birçok ülkede olan önyargı türkiye’de de körükleniyor; bu, eşcinsel, biseksüel ya da trans varoluşun batı’ya mahsus olduğu ve buraya -müslüman dünyaya- batı’dan geldiği fikri. oysa kendi cinsiyetinden olan insanları sevip arzulamak da, kendisini ona atfedilen cinsiyette hissetmemek de dünyanın her yanında rastlanan, insanlığa mahsus haller. ama birçok yerde baskı, insanların bu hallerini açık yaşayamaması sonucunu veriyor. yani baskı ortadan kalkınca artan şey eşcinsellik, biseksüellik ya da translık değil, bu hallerin görünürlüğü.

“batı’dan ithal” kadar yaygın olmasa da, bir başka önyargı da, özellikle eşcinselliğin[5] burjuvalara ya da zenginlere mahsus bir özellik olduğu. bu doğru değil, servet sahibi olduğu için ya da başka bir sebeple güçlü olan insanlar -başka birçok konuda olduğu gibi- açılma konusunda da daha avantajlı bir konumda oluyorlar.

lgbti+ hareketinin uzattığı el havada kalmamalı, konu açıklamalarla geçiştirilmemeli. lgbti+ hareketi yıllardır “alışın buradayız” diyor. solcuların ve sendikacıların bunu duymamış olması mümkün mü?

yunanistan’da işler biraz farklı

o arada yunanistan’ın ana muhalefet partisi syrizia’nın başkanı aleksis çipras’ın istifa etmesinden sonra yerine 35 yaşında eşcinsel bir iş insanı olan stefanos kasselakis seçildi. abd’de büyümüş, 2008’de öğrenciyken biden’ın kampanyasında yer almış, çok uluslu yatırım bankası goldman sachs’te çalıştıktan sonra taşımacılık alanında kendi işini kurmuş. gemileri var, amerikalı partneriyle birlikte yunanistan’a geleli de çok olmamış.

syriza’ya hiçbir zaman umut bağlamadım (zaten buradan bağlanan umudun ne bana ne yunan halkına he syriza’ya bir etkisi var); ama solda tanımlanan bir partinin başına bir sermayedarın geçmesinin normalleşmesi dahi fena.

diğer yandan açık bir eşcinselin yunanistan’da böyle önemli bir siyasal konuma gelebilmesi dikkate değer. eşcinsel ilişkiler orada 1951’den beri legal, çalışma hayatında ayrımcılık karşıtı yasalar 2005’te benimsendi, o zamandan beri farklı alanlara doğru genişliyor, aynı cinsiyetten insanların birlikteliği 2015’ten beri yasalarca kabul ediliyor.[6] yani Yunanistan, lgbti+ hakları açısından ileri bir konumda. bunu dine bağlamak yanlış olur; çünkü tıpkı yunanistan gibi nüfusun çoğunluğunun ortodoks olduğu sırbistan bu açıdan çok geride.

türkiye’de son otuz yılda lgbti+ görünürlüğü ve eşitliği açısından önemli ilerlemeler kaydedildi. bu tabii ki lgbti+ hareketinin ilmek ilmek ördüğü bir mücadeleyle mümkün oldu. rejim, bir rıza alanı yaratmak için ve lgbti+’ların canı pahasına bu süreci geri çevirmeye çalışıyor.

tekrar edeyim; toplumun erkek egemen refleksleri ve cinsellik konusundaki ikiyüzlülüğü kullanılarak ortak nefret nesnelerinin oluşturulması ve bu sayede sermayenin açgözlülüğüne, emeğin haklarının ortadan kalkmasına, kamunun ve tabiatın yağmalanmasına rıza gösterilmesi hedefleniyor. tek başına bu bile, emek örgütleri ve sol siyasetin lgbti+’ları yalnız bırakmaması için bir sebep.

o yüzden lgbti+ hareketinin uzattığı el havada kalmamalı, konu açıklamalarla geçiştirilmemeli. lgbti+ hareketi yıllardır “alışın buradayız” diyor. solcuların ve sendikacıların bunu duymamış olması mümkün mü?


[1] lezbiyen, gay, biseksüel, trans, interseks ve daha fazlası.

[2] https://twitter.com/marmaraytcdd/status/1706253592514978155?s=46&t=9AWlKsdzt3AhTFk4gxmVqw

[3] eylemi düzenleyen aile vakfı, bu gidişe dur denilmezse 23 nisan ve 19 mayıs’ı kutlayacak genç ve çocuk bulunamayacağını ileri sürüyor. sanki lgbti+’lar ayrımcılığa uğramazsa doğumlar duracak ve bunun da kötü yanı bazı milli bayramların kutlanamayacak olması! zırvalıkta bir sınır olmalı, değil mi?

[4] bunu özellikle emek hareketinin düşünmesi gerek bence.

[5] özellikle eşcinselleri anıyorum; çünkü türkiye toplumunda da görünürlüğü yüksek olan trans kadınların çaresizliği, yoksulluğu, seks işine mahkûm edilmiş olması, düşmanlarının bile malumu.

[6] yani evlilikte olduğu gibi miras hakkı vb. doğuruyor.

fotoğraflar: istockfoto, kaosgl, birgün

Paylaş:

Benzer İçerikler

Gösterilecek içerik bulunamadı!
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!