Borçlu değil alacaklıyız

Emeklilikte prime takılan, emeklilik hakları gasbedilen bunca kadın için öne çıkaracağımız tek talep, “sigorta öncesi doğum borçlanması” olabilir mi? Çocuksuz kadınlar ne yapacak mesela? Ya evde yaşlı/hasta bakan kadınlar? Ayrıca borçlu olan biz miyiz gerçekten?
Paylaş:
Sevgim Denizaltı
Sevgim Denizaltı
sevgimdenizalti@gmail.com

“Emekli olamıyorum. Yaşa değil, prim eksiğine takıldım.
Neden eksik? Erkek egemen toplumun bize dayattığı şeylerden dolayı…”

Kadın İşçi’de iki hafta önce, bu ülkede emeklilik hakkı gasbedilen milyonlarca kadından birinin, Temine Aslan’ın isyanını aktarmıştık size. Bu sözler ona ait.

Emeklilikte Yaşa Takılanlar (EYT) ile ilgili hükümetin hazırladığı dört maddelik yasa teklifi, dün nihayet TBMM Başkanlığı’na sunuldu. Milyonlarca kişinin beklediği düzenleme, beklentileri karşılamadığı gibi büyük hayal kırıklığı yarattı.

Geçtiğimiz aylarda bizzat Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Bilgin tarafından 8 Eylül 1999 öncesindeki 5 bin gün prim şartının değiştirilmeyeceği söylenmişti. Prim eksiği olan binlerce EYT’li de bu açıklamaya güvenerek, 5 bin günü tamamlayacak şekilde prim borçlanması yaptı.

Ancak teklifte görüldü ki, emeklilik için kademeli prim gün sayısı aranıyor. Bu sayı da 5 binden başlıyor, 5 bin 975 güne kadar çıkıyor.

Düzenlemenin perşembe günü komisyonda görüşülmesi, gelecek hafta da yasalaşması bekleniyor. Ama emeklilikte yalnızca yaşa değil, prime de takılan çok sayıda yurttaş, bu düzenlemeden yararlanıp emekli olamıyor. Bu yurttaşların büyük bölümü kadın.

Temine, işte bu kadınlardan biri…

Sigorta girişi 1999 öncesi yapılmış Temine’nin. Ama doğum, çocuklar derken sık sık çalışmaya ara vermek zorunda kalmış. Kocası da “Gerek yok çalışmana, sen evde otur, çocuklara bak” deyip engel olmuş çalışmasına.

Şimdi Temine’nin üç buçuk yıllık prim eksiği var. “Doğum borçlanması yapayım, öyle tamamlayayım” diye düşünüp SGK’nin yolunu tutmuş ama…

“SGK’nın dediğine göre primim çok eksik, bunu doğum borçlanmasıyla kapatamıyormuşum. Bu durumda emekli olamıyorum” diyor ve ekliyor:

“Tamamlamak zorundayım, ama nasıl? Onu tam bilmiyorum. Eğer para ile eksik primleri ödeyebileceksem, o zaman ailece oturup koşullarımıza bakmamız gerekecek. Çocukların okulları, kursları…”

AKP’nin annelere “müjde”si

İlk olarak 2008 yılında hayatımıza giren doğum borçlanması hakkı için gazetelerde koca koca puntolarla kaç “Annelere müjde” başlığı atılmıştır, kim bilir.

Peki, nedir doğum borçlanması?

Kadın işçiler, doğumdan sonraki iki yıl içinde sigortalı olmadıkları sürenin primlerini kendi ceplerinden ödeyip prim gün sayılarını artırabiliyor. Yalnızca ilk sigorta girişinden sonra doğan çocuklar için ve en fazla üç çocuk için doğum borçlanması yapılabiliyor. Kadın işçi, doğumdan sonra örneğin bir yıl sigortalı çalışamamışsa, o doğum için yalnızca bir yıllık borçlanabiliyor.

Geçen yıl bir çocuk için en fazla (iki yıllık) yapılabilecek doğum borçlanması tutarı 49 bin 697 liraydı, ama bu yıl prim ücretine yüzde 54 zam geldi. Şu an bu tutar, 76 bin 891 lira.

Diğer yandan, doğum borçlanması yapan kadınların, gerekli şartları karşılıyorlarsa vergi indirimi avantajından ve yeni çıkacak borç yapılandırma paketinden yararlanabileceği belirtiliyor.

‘Önce sigorta’ haksızlığı

Bir kez daha altını çizelim: Doğum borçlanması, yalnızca ilk sigorta girişinden sonra doğan çocuklar için yapılabiliyor.

Temine’nin çocukları, onun sigorta başlangıcından sonra doğmuşlar. Yani Temine doğum borçlanması yapabiliyor ama yine de prim eksiğini kapatamıyor.

Bir de sigorta başlangıcından önce doğum yapanlar var. Sayıları binlerce… Onlar da isyandalar. Sosyal medyada bu konuda yapılmış çok sayıda paylaşım görmek mümkün. Özetle, “İlk doğum, SGK girişi sayılsın. Çocukları nedeniyle çalışma hayatını erteleyen anneler çok mağdur. Sigorta öncesi doğum borçlanması istiyoruz” diyorlar.

Teklifte bu talebe ilişkin bir düzenleme yok. Ancak ortada büyük bir haksızlık ve ayrımcılık var; çünkü erkekler askerlik borçlanması hakkından, “önce sigorta” koşulu olmadan yararlanabiliyor. Dahası ilk sigorta girişinden önce askerliğini yapan erkekler askerlik borçlanması yaptıklarında, ilk sigorta giriş tarihlerini borçlanma yaptıkları süre kadar geriye çekebiliyorlar.

Yani erkeklere tanınan hak, kadınlara tanınmıyor! “Bizi kıskanan” pek çok ülke, emeklilikte toplumsal cinsiyete dayalı gelir farkını ve eşitsizlikleri ortadan kaldırmaya uğraşırken, bunun için kadınları gözeten pozitif ayrımcı tedbirleri hayata geçirirken, Türkiye’de yine işler tersine yürüyor.

Eşitlik ilkesine aykırı

Sendika uzmanı Onur Bakır, Evrensel’de 22 Ocak’ta yayımlanan yazısında bu durumun Anayasa’nın “eşitlik ilkesi”ne aykırı olduğuna dikkat çekiyor.

“Doğum borçlanmasında aranan ‘önce sigorta’ koşulunun kaldırılması, Türkiye’nin kadınlara borcudur” diyor Bakır. Ayrıca bu düzenlemeyle birlikte –daha önce de yapıldığı gibi- kamu bankaları ya da PTT aracılığıyla kadınlara, taksitleri bağlanacak emekli maaşlarından kesilmek üzere doğum borçlanması kredisinin de sağlanması gerektiğini belirtiyor ve ekliyor: 

“Bu bir lütuf değil, yıllarca gasbedilmiş bir hakkın teslim edilmesidir!”

Durumun aciliyeti de düşünüldüğünde, bu talebe hak vermemek zor. “Önce sigorta” şartı nedeniyle mağdur olan kadınların EYT düzenlemesinden yararlanıp borç harçla da olsa emekli olabilmesi için, kadınlara yapılan bu ayrımcılığa derhal son verilmesi gerekiyor. Dolayısıyla bu koşullarda “kadınların mağduriyetinin bir nebze de olsun giderilebilmesi için” bu talebi yükseltmek önemli.

Peki, yeterli mi? Yapılacak düzenlemeden yararlanamayan, emeklilikte prime takılan, emeklilik hakları gasbedilen bunca kadın için öne çıkaracağımız tek talep, “doğum borçlanması ve kredi hakkı” olabilir mi?

Elbette olamaz. Bakır’ın da dediği gibi, çok daha kapsamlı bir reform gerekiyor.

Bütüncül bir feminist politika, kadınların EYT konusunda haklarını formüle ederken, onların ev içlerinde harcadıkları emeğin tüm hallerini, toplumsal cinsiyet temelli tüm sorunlarını hesaba katmak zorunda.

Kadınların prim gün sayısını tamamlayamamasının yapısal nedenleri olduğu gibi kadınlar arası farklılıkları içeren nedenleri de var.

Çocuğu olmayan veya çocuk doğurmayı seçmeyen kadınlar ne yapacaklar, mesela?

Peki ya çocuk değil de evde yaşlı/hasta bakan kadınlar?

Ya Temine gibi doğum borçlanması yapsa dahi prim eksiğini kapatamayanlar?

Ya –maaştan kesilecek taksitli krediyle bile olsa- doğum borçlanması yapacak maddi durumu olmayanlar?

Bütüncül bir feminist politika, kadınların EYT konusunda haklarını formüle ederken, onların ev içlerinde harcadıkları emeğin tüm hallerini, toplumsal cinsiyet temelli tüm sorunlarını hesaba katmak zorunda.

Kim kime ne borçlu?

Bir de şu var… Küresel kapitalizm bizim ücretsiz emeğimiz üzerinden ayakta dururken, krizlerini bu sayede aşarken borçlu olan biz miyiz gerçekten?

Madem doğum borçlanmasını konuşuyoruz, bir bakalım o zaman, kim kime ne borçlu…

Emeklilikte yalnızca yaşa değil, prime de takılan kadınların birçoğunun çalışma yaşamına girdiği 1980 ve 1990’larda kadınlar için sigortalı çalışma istisnai bir durumsa…

Örneğin 1989 yılında kadınlarda sigortasız çalışma oranı yüzde 83 ise… Ve bugün hâlâ kadınların yüzde 36’sı kayıtdışı çalışıyorsa…

Bakım yükü nedeniyle, çok sayıda kadın ücretli işini bırakmak, işe uzun süre ara vermek ya da kısmi zamanlı işlerde çalışmak zorunda kalıyorsa… 13,3 milyon kadın evde çocuk baktığı için iş bile arayamıyorsa…

Patronlar ve belediyeler yasal zorunlulukları olsa bile kreş açmıyor, devleti yönetenler buna sesini çıkarmıyorsa… Dahası hükümet, son 15 yılda MEB’e bağlı kamusal kreşlerin neredeyse yüzde 80’ini kapattıysa…

Kadınlar daha düşük ücret alıyor, kadınların emeği değersizleştiriliyorsa… Siyasi iktidar, toplumsal cinsiyet eşitsizliğini azaltmak bir yana, daha da derinleştiren politikalar güdüyorsa…

Tüm bunların sonucunda, kadınlarda prim eksikliğinin çok daha fazla olması kadınların suçu mu ki fatura kadınlara kesiliyor?

‘Emekli olmayan kadın kalmayacak!’

Nitekim birçok ülke çocukların, özellikle de küçük çocukların bakımı için harcanan zamanı sigortalı süre olarak kabul ediyor. Örneğin Almanya’da doğan çocuğun bakımını üstlenen anne veya babanın üç yıllık primi ödenmiş sayılıyor.

Mücadele deneyimleri de var önümüzde. Arjantin’de IMF’nin dayatmasıyla emeklilik reformu yapılmak istendiğinde örneğin… Arjantinli feministler, ‘Borcun Feminist Reddi’ kitabında bu reformu şöyle anlatıyor:

“Emeklilik moratoryumunun (borç erteleme) ‘faydası’nın ne olduğu sorusu, önünde sonunda sorunsallaştırılması gereken bir meseleye işaret eder ki özü şudur: Haklarınıza yalnızca borçlanarak ulaşırsınız. Moratoryum uygulamasıyla, devletin ve işverenlerin sorumluluğunda olması gereken primler bireysel olarak ‘satın alınıyor.’”

Kadınları ayrıştıran düzenlemeler de içeren bu reform önerisi karşısında feminist hareket ve işçi hareketi, müşterek seferberlik ilan ediyor. “Bütün kadınlar işçidir” sloganı etrafında tüm sendika federasyonlarından kadın sendikacılar arasında tarihi bir feminist ittifak kuruluyor. Diğer yandan feminist grevlerle birlikte feminizm ve sendikal hareket arasında güçlenen ittifak, sonrasında sendikaların “Emekli Olmayan Kadın Kalmayacak” sloganıyla yürüttüğü mücadeleyi doğuruyor.

Bu mücadeleler ışığında bizim de “emeklilik hakkımıza ancak borçlanarak ulaşabilme” meselesini tartışmamız gerekiyor.

Çünkü biz kadınlar borçlu değiliz, alacaklıyız! Ya da Temine’nin dediği gibi;

 “Adam (patriyarka, devlet, sermaye…) benim çalışmamı engelliyorsa bunun bir karşılığı olmalı. Gerçekten bir karşılığı olmalı bunun.” 

Fotoğraflar: mynet.com, gercekgundem.com

Paylaş:

Benzer İçerikler

“Emekli olamıyorum. Yaşa değil, prim eksiğine takıldım. Üç buçuk yıl daha çalışmamı gerektiren bir prim eksiğim var. Neden eksik? Erkek egemen toplumun bize dayattığı şeylerden dolayı…”
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!