Bu Çağda Aile

Nota Bene yayınlarından Yasemin Ahi ve Neşe Şahin Taşğın’ın editörlüğünde geçtiğimiz günlerde çıkan Bu Çağda Aile, Güncel Tartışmalardan Bir Kesit, isimli kitap aileyi toplumsal cinsiyet bakış açısıyla enine boyuna tartışıyor. AKP’nin aileci politikalarına karşı bu kitabı okumanın tam zamanı.
Paylaş:
Necla Akgökçe
Necla Akgökçe
nakgokce@gmail.com

“Aile bütünlüğünü sarstığı” safsatasıyla kadınların tekrar koca soyadına dönme meselesinin gündeme getirildiği 9. Yargı paketi aracılığıyla, AKP’nin aileci politikalarının tartışıldığı bir dönemde,  NoteBene yayınlarından tam da zamanıydı diyebileceğimiz bir kitap yayımlandı: “Bu Çağda Aile- Güncel Tartışmalardan Bir Kesit. Yasemin Ahi ve Neşe Şahin Taşğın’ın derlediği kitap, dünden bugüne feministlerin aile meselesine bakışını, aile kurumunun daha eşitlikçi hale gelmesi için verdikleri yasal, fiili mücadeleleri ele alıyor.

Neoliberal politikalar çerçevesinde ücretlerin iyice düşürüldüğü, işsizliğin ve pahalılığın arttığı, insanların bir dilim ekmeğe muhtaç hale getirildiği Türkiye koşullarında, evi geçindirme ve bakım yükünü kadınların sırtına bindiren AKP, bu arada aileci politikaları ısıtıp ısıtıp önümüze koyuyor. Nafakadan aile içi şiddete, kadının soyadından çocuk yaşta evlendirmelere kadar ailede kadınların ikincil konumunu meşrulaştıran pek çok cinsiyetçi uygulama, birer ikişer hile ve desise yoluyla tekrar hayatımıza giriyor.  Her gün yeni cinsiyetçi bir müdahale ile karşı karşıyız. Gerçekte ailenin patriyarkal sömürü üreten ve eşitsizlik yaratan biçimiyle siyasi çatışmaların da merkezinde yer almasında pek de şaşılacak bir şey yok. Ama darbelerin nereden ve ne zaman geleceğini bilmemek yine de tedirginlik yaratıyor.  

Bu Çağda Aile, bu siyasi atmosferde pek çok ihtiyacımıza cevap veriyor. Kitapta kadın erkek arasındaki hukuksal eşitsizliklerin hüküm sürdüğü, LGBTİ+’ların ölüm fermanının verildiği, dizilerle döneme göre değişen cinsiyetçi değerlerin yeniden üretildiği hetoroseksist aile eleştirisi, hemen hemen tüm makalelerde yer yer açık yer yer örtülü bir biçimde görülüyor.  

Sevgi Usta’nın Osmanlı’dan bu yana evlilik hukukundaki gelişmeleri cinsiyet eşitliği mücadelesi kapsamında ele aldığı makalesi, bugün tartıştığımız İstanbul Sözleşmesi’nin iptali, nafaka hakkı ve soyadı mücadelesinin geçmişine dair bir arka plan sunuyor. Bu alanda verilen eşit haklar mücadeleleri de yeniden hatırlıyoruz.

Aileye kesişimsel perspektifle bakmak

Gülriz Uygur ailede adaletsizliğin zor görüldüğü temel savından hareketle, bu kurumdaki yapısal eşitsizlik ve onun ürettiği adaletsizlik formlarını ve bu formların ideolojik ve kültürel olarak ön yargıları nasıl besleğini ele alarak, aile içinde adaletsizliği görmeyi engelleyen yapı ve ideolojileri tartışıyor. Bunu yaparken M. Alison Fineman tarafından geliştirilen kırılganlık teorisinden de yararlandığını belirtiyor Gülriz hocamız.  Türkiye’de Medeni Kanun’la sınırları belirlenen aile biçiminin kendini tanımladığı gibi nötr olmadığını, metinlere yansıyanın şekli bir tarafsızlık olduğunu ama bunun maddi anlamda bir eşitliğe işaret etmediğini de vurguluyor.  Ailenin kadın ve LGBTİ+’lara yönelik maddi eşitsizliklerin üretildiği bir yapı olduğunu gözler önüne seriyor.  Aileye kesişimsel feminist perspektifle yaklaşıldığında, ırkçı, cinsiyetçi, homofobik yaklaşımlarla daha kolay mücadele edilebileceğine değinen Gülriz Hoca, alternatif aile modeline dair tartışmalar için iyi bir başlangıç noktası sunuyor.

LGBTİ+’lara hayat tanımayan heteronormatif aile

Umut Güner’in “Heteronormatif Olmayan Bir Aile Mümkün müdür?” isimli makalesi ise aile meclisi kararı ile öldürülen Ahmet Yıldız ve Roşin Çiçek cinayetlerinden hareketle   ailenin LGBTİ+ bireyler açısından ne kadar zararlı bir kurum olabileceğini gözler önüne seriyor. Umut Güner seçilmiş aile kavramına da açıklık getirdiği yazısında, sağ iktidarların ya da sağ politikaların hakim olduğu bütün ülkelerde LGBTİ+ karşıtlarıyla feminizm karşıtlarının aileyi korumak temelinde bir araya geldiklerini vurguladıktan sonra heteronormatif ailelerin dönüşme potansiyelinin düşüklüğünün altını çizip mücadeleyle bu yapılarda açılan ufak çentiklerin LGBTİ+’ların hayatını bir nebze de olsa kolaylaştırabileceği tespitinde bulunuyor. Umut Güner de yazısında farklı türden “aile” birliklerinin de olabileceğinin altını çiziyor.

Yeni üreme teknikleri yeni aileler

Ece Öztan Küresel İlkeler sözleşmeleri çerçevesinde küresel şirketler ve firmalarda yapılan toplumsal cinsiyet çalışmalarını ele alıyor.  Gerçekten de son dönemlerde küresel şirketler, işyerindeki eşitsizliklerin verimi azaltacağı, işyeri iklimini bozacağı gerekçesiyle bütçelerinin belirli bir bölümünü toplumsal cinsiyet eşitliği eğitimlerine ayırıyorlar. Bazı kadın sivil toplum örgütleri de bu şirketler için eğitim ve toplumsal cinsiyet çalışmalarını içeren materyaller hazırlıyorlar.  Bu tür çalışmaların neoliberalizm koşullarında bir yandan feminizmi belli sınırlar içinde hapsetmeye yararken diğer yandan da toplumsal cinsiyet çalışmalarının çeşitlenmesine, yaygınlaşmasına da hizmet ettiğini belirten Öztan, özellikle bu firmalarla birlikte iş yapan kadın sivil toplum örgütleri için yapılabilirlik imkanlarını gösteriyor.

Nüket Örnek Büken ile Kıvılcım Ceren Büken Yardımcı Üreme Tekniklerine Biyoetik Bakış ve Anne Arketipi, isimli çalışmalarında hayatımıza yeni üreme teknikleriyle giren farklı annelik tiplerini gündeme getirerek anneliğin de kapsam ve biçimlerinin değişebileceğini gösteriyorlar. Yeni teknolojilerle ilgilenen genç kuşak feministlerin ilgisini çekebilecek bir makale.

Taylan Acar’ın Türkiye’de aile süreçlerinin dönüşümüne dair yazısı, Feyza Akınerdem’in Şiddetten Sonra Aile Kadınların Şiddetten Kurtulma biçimlerini ele alan çalışması yeni tespitler ve önermeler getirmesi açısından ufuk açıcı.

Hülya Osmanağaoğlu da Dizilerin Ailesi Ailenin Sınıfı ve Feminizm isimli yazısında filmlerden, dizilerden hareketle farklı tarihsel dönemlerde ailenin sınıfsal karakterine vurgu yaparak sınıf ailelerinin toplumsal cinsiyete yaklaşımını, kadınların çeşitli aileler içinde özgürleşme deneyimlerini güzel güzel anlatıyor. AKP’nin aileci politikalarının son dönem dizilerindeki tezahürlerini eleştiren Hülya, bunların insanları muhafazakarlaştırma potansiyeline de dikkat çekiyor.      

Yaz sıcağında, AKP’nin aileci politikalarına karşı mücadele etmek isteyenler için kitabın bir yol haritası niteliğinde olduğunu söylemek abartı olmaz. Üstelik, tüm yazarlar aile konusunda verdiğimiz feminist mücadeleyi de kendi bağlamında yeniden hatırlatıyor bizlere. Yazanların da derleyenlerin de ellerine sağlık…. 

Paylaş:

Benzer İçerikler

Gösterilecek içerik bulunamadı!
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!