“Bu kadar kişiye nasıl yemek yapacağız?”

Samandağ’da kadınlar, 40-50 kişiyle sığındıkları seradan bozma çadırları “ev” yapmaya uğraşıyor. Bir yandan dereden su taşıyıp çamaşır yıkıyor, diğer yandan onca insanı nasıl doyuracaklarını düşünüyorlar: “Piknik tüpüne ihtiyacımız var, hemen bitiyor. Bu kadar kişiye nasıl yemek yapacağız, nasıl yetiştireceğiz?”
Paylaş:
Bahar Gök
Bahar Gök
bihargok1982@gmail.com

Hatay’ın Samandağ ilçesinde, Mağaracık Mahallesi’ndeyiz. Bu mahallede de kadınların gereksinimlerinin başında çadır, iç çamaşırı, ped, çocuk bezi geliyor. Bir de elde bulaşık ve çamaşır yıkamak için deterjan ve piknik tüpü istiyorlar.

Burada kalabalık aileler var, yardımlar yetersiz. Çadır hak getire, kendi olanaklarıyla barınma sorununu çözmeye çalışmışlar. Serası olanlar, seralarını çadıra dönüştürmüş. Ama soğuktan korunamıyorlar. Bir kadın “Geceleri yatmıyoruz ki üşümekten” diyor, diğeri ekliyor: “Doğru dürüst yiyecek yok, elektrik yok, su yok, susuzuz, üşüyoruz.”

Gece soğuktan uyuyamadıklarını söyleyen kadın, seradan bozma çadırda beş aylık torunu da dâhil, toplam 25 kişi olduklarını söylüyor. “Sizin yine iyi” diye söze giriyor berideki; “Biz 45 kişiyiz şimdi. Görümcelerim, eltilerim, çocuklar… Her birimizde üç dört çocuk…”

Kara kış, çadır koşulları, yardımların yetersizliği, olanaksızlıklar… Tüm bunların yanında bir de ailelerin birleşmesi, kadınların yükünü daha da artırmış görünüyor. 45 kişilik çadırda kalan kadının şu sözleri, durumu özetliyor:

“Piknik tüpüne ihtiyacımız var, hemen bitiyor. Bu kadar kişiye nasıl yemek yapacağız, nasıl yetiştireceğiz? Tüpümüz yok.”

‘Böyle yaşamaya alışacağız’

Dediklerine göre, arada erzak gelse de yetmiyor. “Yemeğe doymuyoruz ki, hiç doymuyoruz. Ama bunlara tahammül edilir, yeter ki çocuklarımıza bir şey olmasın” diyor ikisi de. Yaşça büyük olan kadın, “Bak, giysi aldım torunlarıma” diyor ama belli ki kendilerine bir şey alamamışlar:

“Deprem olduğu günden beri biz aynı elbiselerleyiz. Değiştirmedik daha. Ne yapalım, takdir-i ilahi. Ölüm çok var çok. Hepsi de aile, hepsi de çoluk çocuk, hepsi de genç… Hepsi de bu müteahhit işleri yüzünden, bu yüzden bu evler bu halde. Paraları koyuyorlar ceplerine, yapıyorlar sana bir ev, al sana üç kat ama Allah bilir nasıl bir ev işte. Bak, daha üç yıl oldu bu ev yapılalı.”

Karşıdaki enkazı gösteriyor. Yaşlı bir adam söylemiş bunu ona. Bina üç yıllıkmış, üç katlıymış, 35 kişi yaşıyormuş içinde. Bir kişi çıkabilmiş sadece.

Kadınlar, bu yıkıntılar arasında yeni bir yaşam kurabilmek için bir an önce çadır hayatına adapte olmak istiyor. Tüm olanaksızlıklara karşın burayı “ev” yapmaya çalışıyorlar. Öyle ki, ortada bir ev varmış, ben de misafirliğe gelmişim de ortalığı darmadağın görmüşüm gibi bir mahcubiyet ifadesi beliriyor yüzlerinde. “Dağınıklığın kusuruna bakma”  diyorlar. Diğer yandan, en kısa zamanda evdeki düzeni burada da oturtmaya kararlı görünüyorlar:

“Güldürmeye çalışıyorum bizimkileri. Daha önce çamaşırı leğenlerde yıkarlardı ya. Beyazları seçtim önce, sonra biraz açık renklileri, sonra koyu. Büyükler, küçükler, tane tane… Bu halde nizam istedim yani… Sonra dedim ki, biz artık böyle yaşamaya alışacağız, başladım şarkı söylemeye. ‘Kadifeden kesesiiii…’ Kızım da videoya çekti, ‘Birkaç yıl sonra çocuklarımıza anlatacağız’ dedi.”

Dereden su taşıyorlar

Susuzluk çok zorluyor kadınları. Tulumbadan su çekip bulaşık, çamaşır yıkıyorlar. Bir de ufak dere var yakınlarda, leğende çamaşır yıkamak için oradan su taşıdıklarını öğreniyoruz. Şehir merkezinde ise yağmur suyu biriktiren kadınların olduğunu söylüyorlar, aralarında “Biz de mi öyle yapsak?” diye konuşuyorlar.

Bu mahallede çok can yitmiş. “100 kişiden 90’ı sizlere ömür” diyor konuştuğumuz bir kadın, “Bağır çağır, yardıma kimse gelmiyor abla, altı katlı apartman üç kata indi” diye ekliyor. Perdeleri birbirine bağlayıp camdan sarkıtmışlar da öyle kurtulmuşlar, fotoğrafını gösteriyor: “Şimdi oradan iner miyim, hayatta inemem, ama o can havliyle indik işte, bir katı da zıplayarak indik.”

Onun ifadesiyle, onların evinin “belini kıran”, hemen yanlarında devrilen dokuz katlı bina olmuş. Çok sayıda insan hayatını kaybetmiş o binada. Oradan çıkarılan cenazelerin alelacele cenaze torbalarına konulup, kefensiz gömüldüğünü söylüyor.

‘Panik atağım var, gidemiyorum’

Devletin susuz, ekmeksiz bıraktığı depremzedelerin hayatta kalabilmek için kapalı marketlere girmesine “yağma” diyebildi birileri. “Biz de marketleri yağmaladık abla” derken bu lafın ağırlığı sesine çöküyor sanki. Yalnızca ihtiyacı olanı aldığını birkaç kez vurguluyor:

“İkinci gün sabah girdik marketlere, ben bir paket yoğurt aldım. 20 yıl market işlettim ben. Ben bir tane aldım ama başka bir kadın geldi, 11 tane aldı. Ne yapacaksın 11 paket yoğurdu? Üzerimdeki erkek pijaması mesela, ne yapayım, yapacak bir şey yok. Dedim ki çorap istiyorum, battaniye istiyorum. Lazım olmayan şeyi niye alayım, almam, başkası alsın.”

 “Yine de çok şükür” diyor kadın, “Kaynanamgilde de annemgil tarafında da can kaybı yok.” Eşinin tüm akrabaları kenti terk etmiş ama o gidemiyor. “Benim panik atağım var, arabaya binemem, yolculuk yapamam, tedavi görüyorum. Kızım İzmir’de okuyor, onun yanına bile hiç gidemedim. Gene çok şükür, kızım yanımdaydı. O yanımda olmasaydı, yatak odasında dökülen dolapları kapının yanından çekip çıkamazdım” diye konuşuyor.

Ölülerimize ağlayamıyoruz artık

Tek başına yaşlı bir kadın, başını eline yaslamış, usul usul ağlıyor. Soruyorum, “Ağlamaz mıyız, kaderimize ağlamaz mıyız!” yanıtını veriyor; “Kimsenin evi barkı kalmadı. Benim kızım 500 milyar lira kredi çekip almıştı evi, 1 trilyon ödeyecek, içinde 5 ay oturamadı.”

Çocukları ve kendisi kıl payı kurtulmuş ama amcası, amcasının kızı, oğlu, torunları, damadı, teyzesinin ve dayısının oğulları, komşuları… Çok kaybı var. “Ne diyeyim, artık ölüye ağlamıyoruz, ağlayamıyoruz ki artık. Alışmışız. Artık hissetmiyoruz” diyor.

Çocuklarından bazıları terk etmiş şehri, onlara ulaşamıyor. Ne yapacağını, nereye gideceğini bilemiyor. Kimse çadır vermemiş, onların köyünden yalnızca bir AKP üyesinin kendi ailesi için üç çadır getirdiğini söylüyor:

“Biz kendi imkânlarımızla şu mavi çadırlardan satın aldık, oturuyoruz işte içinde. Geceleri buz gibi, donuyoruz. Salonlar olsaydı, yani deprem toplama alanı olsaydı insanlar içine girerdi. Deprem alanı yok, toplanma alanı yok. Hâlbuki imkânlarımız var, yani devletin imkânları var. Burada çok hazine toprağı var. Niye yapmıyorlar, ben anlamıyorum.”

Nereye gideceğim?

Şehri terk etmeyi düşünmüyor. “Biz hep buradaydık, hepimiz birbirimizi tanıyoruz, Hristiyan’ı, Kürt’ü, Türk’ü… Başka şehirler gibi değiliz” diye konuşuyor; “Benim kızlarım öğretmen, bir kızım Mardin’e gitti, ‘Anne gel, sensiz gitmem’ dedi, ‘Yok valla kızım, ben gitmeyeceğim’ dedim. Nereye gideceğim? Ama o orada otursun, bir daha gelmesin buraya. Gelmesin. Allah’a şükür dedik, çocuklarımızı okuttuk, hepsini ev sahibi yaptık. Başımıza bu geldi. Yapacak bir şey yok.”

Paylaş:

Benzer İçerikler

Hatay’ın Defne ilçesinin Ballıöz köyünde yol yapacağız gerekçesiyle zeytinlerin kesilmesine tek başına direnen; “Hem yüzlerce zeytin ağacımızın kesilmesi hem de arsaları sahibinden habersiz kamulaştırıp el koymalar çok korkunç bir durum. Bizlere ‘gidin bu köyden’ demek istiyorlar. Toprağımı terk etmeyeceğim, ölürüm ama gitmem” diye düşüncelerini ifade eden Çiğdem Aslan, dayanışmaya çağırıyor.
Üç yıldır yayın hayatını sürdüren kadınların ücretli, ücretsiz emek deneyim, talep ve direnişlerini dile getirmek için hak haberciliği yapan sitemiz Kadınİşçi, Metin Göktepe Jüri Özel Ödülü’ne layık görüldü. Yolumuzu aydınlatan ve halkın, sınıfın gerçeklerini aktarırken yaşamını yitiren Metin Göktepe’yi saygıyla anıyoruz.
Yoksulluğa, erkek şiddetine, savaşa, emek sömürüsüne karşı sokakları terk etmeyeceklerini vurgulayan kadınlar, “Haklarımız, hayatlarımız için mücadelemizi büyüteceğiz” dedi.
6 Şubat depreminin birinci yılındayız. Bu büyük felakette 11 ilde binlerce insan yaşamından olurken, devlet geride kalanların hayatını kolaylaştıracak hiçbir şey yapmadı. İnsanlar çoğu zaman dayanışma ile ayakta kaldı. Depremin her türlü yükünü çekmek zorunda kalan kadınların sorunlarına kulak verenler ise yine kadınlardı. Bölgede çalışma yürüten Kadın Savunma Ağı,  Afet İçin Feminist Dayanışma, Mor Dayanışma, Kadın İşçi’den arkadaşlarımızla kadınların dertlerini, deneyimlerini konuştuk.
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!