Bu mücadeleyi biz kazanacağız!

Basın çalışanı olmak günümüzde hayli zorlaştı. Kadınsanız, yerel basında çalışıyorsanız, işler daha da karışıyor. Bursa yerel medyadan iki kadın gazeteci ile haber yaparken karşılaştıkları cinsiyetçi tutumları, gece eve dönüşlerdeki korkularını, işyerinde cinsel taciz ve mobbingi kadın cinayetlerinin görünür kılınması, haberin okura en doğru biçimde ulaşması için sarf ettikleri olağanüstü çabayı konuştuk.
Paylaş:
Ferhan Petek
Ferhan Petek
ferhan.petek@gmail.com
Ferhan Petek    ferhan.petek@gmail.com

Basın çalışanı olmak günümüzde hayli zorlaştı. Kadınsanız, yerel basında çalışıyorsanız, işler daha da karışıyor. Bursa yerel medyadan iki kadın gazeteci ile haber yaparken karşılaştıkları cinsiyetçi tutumları, gece eve dönüşlerdeki korkularını, işyerinde cinsel taciz ve mobbingi kadın cinayetlerinin görünür kılınması, haberin okura en doğru biçimde ulaşması için sarf ettikleri olağanüstü çabayı konuştuk.

Sibel Kahraman ve Zehra Değirmenci… Bursa yerel basında çalışan iki basın emekçisi. Kelle koltukta, bugünü zorlukta, yarını boşlukta olan bu mesleği yerine getirirken yaşanan zorlukları merak ettik ve mikrofonu onlara tuttuk.

Sibel Kahraman; 1995 Diyarbakır doğumlu, Kocaeli Üniversitesi Gazetecilik Bölümü mezunu. Bir yandan Bursa’nın en muhalif gazetesinde muhabirlik yaparken diğer yandan kadın ve LGBTİ konulu bir programın sunuculuğunu yürütüyor. 2019’da mezun olduğundan beri bu işin içinde. Küçük yaşta izlediği spikerlere, muhabirlere çok özenirmiş, büyür büyümez de onlardan biri olmak için çıkmış yola. Halkın doğru haber alma hakkını savunmak ve halkı hak ettiğine inandığı doğru haberler ile buluşturmak hedefiyle atmış her adımını. Mezun olur olmaz girdiği ve hala çalıştığı işyerinde diğer meslektaşlarına göre hayli şanslı olduğuna inanıyor. Kadın meslektaşlarının yaşadığı tüm sorunlara hakim ve kendi yaşamadığı sorunlara sırf ona dokunmuyor diye sessiz kalmıyor. Sustukça sıranın kime geleceğini bilen bir kadın Sibel Kahraman. Bulunduğu kentin hem kadın hem de basın çalışanı olarak barındırdığı sıkıntıları da şöyle anlatıyor: “Bursa’da yerel gazetelerde çalışan kadınlar çoğunlukta olduğu için çok büyük sorunlar yaşanmıyor ve bu konuda kendimizi şanslı hissediyoruz. Aslında bir şans olmamalı zaten olması gereken bu. Ancak baştaki siyasi partinin kalelerinden biri olduğunu söyleyebileceğimiz bu kentte, muhalif bir kimlikle haber yaptığında ve herkesin sana karşı tutumu çok başka oluyor. Bizim yaşadığımız zorluklar bundan kaynaklanıyor.”

Zehra Değirmenci de başka bir basın emekçisi.  Sibel’le birlikte omuz omuza saha görevi yapıyorlar. Halkın nabzı, doğru haber iletimi, anlık bilgi aktarımı onlardan soruluyor. Reklam ajansı deneyimlerinin ardından gazeteciliği seçmiş. Değirmenci, Anadolu Üniversitesi İletişim Tasarımı ve Yönetimi Bölümü mezunu. Editörlük ve sosyal medya tasarımı da ondan soruluyor. Bursa’da doğmuş bir Erzurumlu.  Öldürülen gazetecilere karşı duyduğu sevgi ve sorumluluk onu bu mesleğe yönlendirmiş. Onlar gibi olmak, onların mücadelesini devam ettirmek, ömürleri yetmediği için yarım bıraktıklarını tamamlamak hedefleri arasında yer alıyor. Hayali; Orta Doğu muhabirliği. Bir kadın olarak kendini çok güvensiz hissettiğinden bu hayali ertelemek zorunda kalmış. Habere az çıkıyor daha ziyade ofiste çalışıyor. En büyük sıkıntıyı alanda çalışırken yaşadığını belirten Değirmenci, bunu yaratanların erkek meslektaşları olduğunu söylüyor: “Hangi mesleği yaparsanız yapın elbette sırf kadınsınız diye bazı sıkıntılar yaşıyorsunuz. Ben diğer ajansların erkek kameraman ve muhabirleriyle sık sık karşı karşıya kalıyorum.  Erkekler bulunduğumuz haber alanının kendilerine ait olduğuna inanıyorlar ve bu alanlarda kadınları çok hırpalıyorlar. Hep kendilerine yer açmaya çalışıyorlar ve başkalarının hele ki bir kadın muhabirin bu alana girmesine asla izin vermiyorlar. Kamerayı kuracağımız yerden, mikrofonu koyacağımız yere kadar her şeye karışıyorlar. Politik bilincimiz olduğu için bir şekilde başa çıkmayı öğrendik bu durumlarla. Çalışma saatleri de malum, saati belli olmayan bir meslek. Gece geç saatlerde eve dönmek durumu çok zorlaştırıyor.”

Buralarda dolanma, seni de alırız!

Sibel doğru haber peşinde olması sebebiyle bir de üstüne kadın olduğu için birçok zorlukla karşılaşan basın çalışanlarından. Şöyle anlatıyor Kahraman: “Boğaziçi eylemlerine haber yapmak için gittiğimiz zaman polisin muhalif olduğumuz için bize tavrı çok farklıydı. Patronum gözaltına alınmıştı bu dönemde. Polis bize gelip ‘Buralarda fazla dolanmayın, bak patronunu gözaltına aldık seni de alırız.’ diye tehdit etti. Görüntü almamı da engellemeye çalıştılar. Ama ben yıldım mı? Hayır! Görüntü de aldım haber de yaptım. Kimden gelirse gelsin hiçbir kadın bu tehditlere, bu göz korkutmalara prim vermemeli. Geri adım atmamalı.”

Zehra Değirmenci yalnızca gazetecilik mesleğinde değil daha önceki reklam ajansı deneyimlerinde de eril baskılara karşı mücadele etmiş. Mobbing de görmüş erkekleme de… Bir kadın ile bir erkek aynı hatayı yaptığında erkek bunu haysiyet meselesi yapıyor ve hatayı kabullenmiyor ama kadın aynı hatada hırpalanmaya, eleştirilmeye başlanıyor. “Çalıştığım ajansta inanılmaz bir erkeklik problemi yaşadım. Erkek çalışanlar rahatlıkla herhangi bir kıyafet engeliyle karşılaşmadan şortunu giyerken biz ne giysek sorun yapılıyordu çünkü kadındık. Tahrik edici unsurmuşuz. Öyle diyorlardı. Ayrılma sebebim de buydu bu erkeklikti diyebilirim. Giydiğimiz kıyafetten yaptığımız işe her şey sorundu. Şükür ben geçtim o yolları atlattım ama sorunlar bitiyor mu? Hayır.” Zehra Değirmenci ailesiyle yaşıyor. Mesleği ile ilgili sıkıntıları bildikleri için özellikle kızları eve geç geldiğinde yürekleri hoplasa da onu kendi seçtiği bu yolda desteklemekten geri kalmıyorlar. Sibel Kahraman’ın da ailesi gazeteciliğe ilk karar verdiğinde ona çok karşı çıkmış. Kendilerince haklılar elbette.  Her gün bir gazetecinin gözaltına alındığı ya da öldürüldüğü bir ülkede kim kızının gazeteci olmasını destekleyebilir ki? Sibel’in ailesi şimdi duruma alışmış ve kızlarını ellerinden geldiği kadar korumaya ve desteklemeye başlamışlar. Korkularını yansıtmamaya gayret ediyorlarmış. Mesleğinde önüne çıkan kösteklerle uğraşan bir kadın için bu destek çok önemli…

Aslında olması gereken bu ama…

Bir kadın olarak Bursa’da bulabilecekleri en güvenli işyerinde olduklarını düşünüyor ikisi de.  Ama sahada yaşadıkları sorunlar peşlerini bırakmıyor. “Patronsuz medya” olarak tanımladıkları işyerlerinde eskiden mecbur kaldıkları eril mücadeleden eser yokmuş. Regl olan kadın bunu açıkça söyleyip bu sebeple işe gelmeme hakkına sahip. Aslında olması gereken de bu ama bugünün şartlarıyla kulağa olağanüstü gibi geliyor.

Sibel Kahraman ve Zehra Değirmenci’nin; hem meslektaşlarına hem de hemcinslerine mesajları da var:

Sibel Kahraman: “Bu ülkede yaşayan her kadın gibi dışarıda ben de tedirgin oluyorum. Bursa, gericiliğin en fazla hissedildiği şehirlerden biri. Habere giderken bile ne giyeceğimi düşünerek gidiyorum. Sokakta tacize uğramaktan korkuyorum. Çalıştığım yer özel hayatıma müdahalede bulunmayan bir yer. Bu da benim şansım diyeyim. Haysiyetli bir mesleğim var. Bunu farkındayım. Ve gazetecilik ahlakına uygun davranmam gerektiğini de biliyorum. Tarafsızlık, dürüstlük en önemli kavramlar bizim için. Ülkedeki kadın cinayetlerini, şiddet olaylarını daha fazla görünür kılmalıyız. Biz bunu elimizden geleni de aşıp yapma gayretindeyiz. Tüm meslektaşlarımdan ve hemcinslerimden de bu konuda duyarlı olmaktan korkmamalarını rica ediyorum. Faillerin malum olduğunu biliyoruz ve onların gerekli cezayı alması için kamuoyu oluşturmalı, direnişe devam etmeliyiz. Yılmak yok!”

Zehra Değirmenci ise şöyle konuşuyor “Bir gazeteci olarak bu ülkede çok bedel ödedik. Ödemeye de devam ediyoruz. Ama asıl olan mücadelemizdir! Kazanacak olan da emin olun ben eminim ki biziz! Halkın gerçek haber alma hakkına saygı duymalı ve bunun için gazeteci olarak elimizden geleni yapmalıyız. Bir kadın olarak öldürülüyoruz hatta katlediliyoruz. Bu noktada da hem bir kadın hem bir gazeteci olarak mücadelemiz sürecek. Pes etmek yok. Alanları, sahaları boş bırakmayacağız. Biz kadınlar çok meşru bir mücadele veriyoruz. İnsanın yaşamı için direnmesinden daha haklı bir mücadele yoktur, olamaz! Kadın da yaşamı için yaşam hakkı için mücadele ediyor. Her hemcinsime her meslektaşıma her gence her vatandaşa söyleyeceğim en net şey: Mücadeleye devam!’dır. İnsanlık tarihi boyunca her zaman kazananları yazmaz o kazananları alaşağı edenleri de yazar ve yazacak. Bugün bu konuda Türkiye’de bir tarih yazılıyor ve o tarihin son noktasını biz kadınlar olarak koyacağız. Mücadeleye devam kız kardeşlerim! Biz kazanacağız!”

Paylaş:

Benzer İçerikler

Ailenin Korunması ve Güçlendirilmesi Vizyon Belgesi ve Eylem Planı’nı değerlendiren feminist sosyolog Berfin Atlı “Esnek çalışma modeli kadınların yoksulluk döngüsünü kırmak yerine, bu döngünün derinleşmesine neden olacak” diyor.
Diyarbakır’da cami önünde Kur’an-ı Kerim okuyarak geçimini sağlayan, engelli bir oğlu olan Rojda, ‘’Ama kendime de bir dua ediyorum. İnşallah oğlum benden önce ölür diye. Bakacak kimsesi yok. Ölüm fakirlikten ve kimsesizlikten iyidir’’ diyor.
Hatay’da yanında çalışan çocuğu istismar eden kuaför Mahmut Altun, mahkemede “rızası vardı” diyerek suçunu itiraf etti, mahkeme faili serbest bıraktı. Fail ve yakınlarının tehdit ettiği çocuk ve aile adalet ve dayanışma bekliyor.
Türkiye’deki göç politikası -hükümetiyle, muhalefet partileriyle- göçmen düşmanlığı üzerinden yükselirken göçmenlerse yaşamsal haklarından gördükleri muamelelere kadar her alanda hak ihlalleriyle karşı karşıya geliyorlar. Bunların başında Geri Gönderme Merkezleri bulunuyor.
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!