‘Çalışırken elime makas battı, iş kazası olarak görülmedi’

Bartın'da kot işçisi Havva, kendisini doğum sonrasında işten atan Rimaks patronuna karşı dava açtı. Mahkeme genç işçinin haklı olduğuna karar verdi. Ağır ve güvencesiz çalışma koşulları karşısında sessiz kalmayan Havva, mücadeleye devam ediyor.
Paylaş:
Ayla Önder
Ayla Önder
onderayla@gmail.com

Onlar, birçok tanınmış marka için ürün üretiyorlar. Bartın’a bağlı Kozcağız yolu üzerinde kurulu bir fabrika burası. Bir saat, bazen daha fazla süren yolculuklarla işe geliyor, bu işyerinde çalışan işçiler. 24 saatlik vardiya sisteminde hiç durmaksızın bir koşturmaca halindeler. Kot fabrikası Rimaks’ın kapısından bir vardiya giriyor, bir diğeri çıkıyor. Birçoğu yorgun görünüyor.

Fabrikalardaki çalışmaların perde arkası bambaşka. Haksızlığa uğradığını anlatmak isteyen onlarca işçi konuşmaya başladığında, bunu daha net anlıyorsunuz. Örneğin, Havva’yı ele alalım: Genç bir Rimaks işçisiydi bir yıl öncesine kadar. Hamile kaldı, doğumu yaklaşınca işten ayrıldı. Doğum sonrası işine geri döndüğünde ise çıkarıldığını öğrendi. O zamandan bu yana davalarla, mahkeme dosyalarıyla uğraşıyor.

Madenci kızı olmak

Bartın’ın yerlisi bir aileden olduğunu anlatıyor. Beş kardeşler; dört kadın, bir erkek. Babası Zonguldak maden ocaklarında çalışmış yıllarca, emekli olmuş TTK’dan (Türkiye Taşkömürü Kurumu). Bartın’dan Zonguldak’a taşınmışlar, orada yaşamışlar hayli uzun zaman. “Ama ben küçüktüm, o dönemleri çok anımsamıyorum” diyor.

Madenci kızı olmak elbette kolay değil. Korku ve heyecan yaşamlarına sık sık hâkim olmuş. Bu duyguyu paylaşıyor:

“Emekli olunca yine geri dönmüşüz Bartın’a. Babam hep anlatırdı. Kömür vagonlarının rayından çıktığını, iş kazalarını, tavanların nasıl çöktüğünü, madende bazı günler ölümle burun buruna nasıl kaldıklarını… Ekmek kazanmanın nasıl bir şey olduğunu başıma vura vura anlatan bir babam vardı. Çok otoriterdi. Sesini duyduğumuz zaman sinerdik.”

Annesi çocuk yaşta evlendirilmiş!

Peki annesi?

“Anneciğimin adı Ayşe; çocukluğu boyunca tarlada, bağda, bahçede çalışmış. Okuma-yazma öğrenemeden toprakla, kazma kürekle haşır neşir olmuş. Harmanların dövüldüğü bir köyde yaşamış annem.” 

O köyde kesin bir kural var, birçok Anadolu köyünde olduğu gibi: “Kızlar okumaz!” Okula gönderilmediği gibi, çocukluğunu yaşamasına da izin verilmemiş Ayşe’nin; 13 yaşında evlendirilmiş. “Annem çok uğraş verirdi. Beş çocuk bakmak tabii zor. Hayatı dur durak bilmeden geçmiş.” O da işçi kızı. Havva’nın dedesi, Zonguldak limanlarında işçiymiş.

Okuma-yazma bilmemek kadınların hayatını zorlayan bir durum; Havva, şu anektodu paylaşıyor:

“Annem hastalandığı zaman, babam işten izin alır, onu götürürdü. Ama işe dönmesi lazım. Annemin avucuna sıra numarasını yazıp işe dönüyor. Tabii okuyamıyor avucunda yazanı, ne yapacak? Beş dakikada bir yanında sıra bekleyenlere elini uzatıp sorarmış, ‘Evladım, benim sıram geldi mi acaba?’ diye…” 

Abisinin hastalığı üzüyor

Annesi Ayşe, aynı zamanda engelli bir evlada baktığı için ayrıca zorlanıyor. Havva devam ediyor öyküsünü anlatmaya:

“Annem 75, babam 78 yaşında. Beş kardeşimden biri özürlü; 46 yaşındaki abim. Yaşamını sürdürmesi için sürekli yardım gerekiyor. ‘Mental sağlık bozukluğu teşhisi’ konulan bir hastalık yaşıyor.”

Bu durum da üzüntünün aileyi sık sık yoklamasına neden olmuş. Engelli çocukların kardeşleri, ebeveynler engelli çocuğun bakımına daha fazla zaman ayırmak durumunda olduğundan, kendilerini ihmal edilmiş veya göz ardı edilmiş hissedebiliyorlar çünkü. Ebeveynler, bunu telafi etmek için daha fazla çaba harcıyorlar. Havva’nın abisi de bu zorluklarla büyütülmüş.

‘Kızı okutmayın!’

Anne okumayınca, bu durum Havva’yı çok etkiliyor. Liseyi ve üniversiteyi okuma konusunda çok hevesli. Fakat yaşadıkları Arıt köyünün çevresinde, yakınında lise yok. En yakın lise 7 kilometre uzakta. Bu okula kaydını yaptırıyor. Her gün hem gidişte hem gelişte 2,5 saat yol yürüyor. Kışın kar bastırınca, yürümesi mümkün olamıyor. O dönemlerde de Bartın’da evi olan amcasında kalıyor. Genç kız, hep bir uğraş veriyor. Ama yine de önüne bir şekilde engeller çıkıyor.

Bütün bunlar yaşanırken, köy halkı aleyhte sözler üretiyor. “Kızlar okur mu? Niye yolluyorlar o kadar uzağa?” dedikodusu ayyuka çıkıyor.

Üniversite defteri o olayla kapanıyor

Laflara, üretilen dedikodulara hiç boyun eğmiyor ve liseyi bitirdiğinde de üniversiteyi hedef olarak belirliyor Havva. Ve o heyecanlı gün gelip çatıyor. Kayıt için gittikleri o gün, okulun kapısı önünde birkaç gence rastlıyorlar. O esnada bir kızı sevgilisi öpüyor! Baba, hemen kızının kolundan tutup ters istikamete geçiyor. “Asla olmaz” diyor. Ve Havva’yı zorla oradan çekiştiriyor, kayda götürmüyor. 

“Her şey değişecek. Her şey değişecek. Şimdi değil ama belki sonra babamı ikna ederim hayaliyle yaşıyor bir süre. Üniversiteyi tekrar düşünmek onu mutlu ediyor. “Babamın bunu anlamasını sağlarım” diye düşüncelere dalıyor. Ama olmuyor; yeniden “Hayır” dediğinde baba, Havva buna artık karşı çıkmıyor.

Kot taşlıyor

Evlenmeye karar veriyor bu arada. Sevdiği biri var. Üç ay flört ettikten sonra nikah kıyıyorlar. Eşi PTT işçisi. Bu kez iş aramak için çevredeki işyerlerinden gelen haberlere kulak kesiliyor. Ev kira. Tek kişinin çalışmasıyla geçim kolay değil. Tezgâhtarlık, sekreterlik gibi birçok işte çalışıyor.

Çevrede çok fabrika var. Oralara da gözünü çeviriyor. Rimaks’ın işçi aldığını öğreniyor. 2013’te işe giriyor. Burası bir kot fabrikası; fakat Havva kotun dikildiği kısımda çalışmıyor. Dikilmiş, hazır gelen kotların taşlanması, zımparalanması, yıkanması gerçekleşiyor onun bölümünde. Kotlara “kullanılmış bir görünüm” vermek için kullanılan tekniği uyguluyor genç işçi.

İşe girdikten üç yıl sonra, 2016’da patronun işlerin bir kısmını çevredeki fason atölyelere vermesi dikkat çekiyor. İşyerinde Türkiye Tekstil, Örme, Giyim ve Deri Sanayi İşçileri Sendikası (TEKSİF) örgütlü. Her şey normal seyrederken, işçiler aleyhine gelişmeler meydana geliyor. 2021 yılında alınan “küçülme kararı”yla 100 dolayında işçi işten atılıyor.

‘Bize zarar ettiğini söyledi’

Kâr eden işverenin, tam tersine “Küçülüyoruz; çünkü zarardayız” beyanı, işçileri çok kızdırıyor. Çünkü gerçek değil. Başvurup yardım istedikleri DİSK, bu söylemi boşa çıkarıyor. Bazı işçiler TEKSİF’te örgütlü oldukları halde, güvenmedikleri için bu sendikadan yardım talep etmiyorlar. Atılan işçilerin yedisi, DİSK İstanbul Bölge Temsilcisi Asalettin Arslanoğlu’ndan sendikal destek ve hukuk desteği istiyor.

İşe iade talepli davalarda Rimaks’ın zarar etmediğine, hatta kârını artırdığına hükmediliyor. Mahkeme, atılanların geri alınmasına karar veriyor. Kararda Havva Köse’nin de adı geçiyor. Ne var ki patron yasadışı davranıp, mahkeme kararını uygulamıyor.

“Benim çalışırken elime makas battı. ‘İş kazası’ olarak belirtilmedi. İki tane iş sepeti arasına elim sıkıştı. Ona da iş kazası denmesini engelleyip, ‘Arabaya sıkışma suretiyle yaralanma’ şeklinde kayda geçirdiler.”

‘Şiddet gören arkadaşımızı attılar!’

Havva’nın işyerinden arkadaşı Yadigar, kocasından şiddet görüyordu. Kadın sığınmaevine gitmek zorunda kaldı. “Sığınmaevindeyken işten attılar arkadaşımızı. Böyle bir şey olabilir mi?” diyor Havva.

Buradaki uygulamalar sineye çekilecek gibi değil gerçekten. Mola saatlerinin de  çok katı olduğundan söz ediyor; askeri bir düzenlemeyle şöyle bir kural koymuş Rimaks patronu: “Saat 10.00 ile 13.00 arası tuvalete sadece bir kere gidebilirsiniz!”  Onun dışında ihtiyacı gelirse “tutacak” yani! İş kazası geçirenler, “Asla ‘iş kazası’ demeyin” şeklinde tembihleniyor ve bundan dolayı baskı görüyor. Havva yaşadığını şu cümlelerle aktarıyor:

“Benim çalışırken elime makas battı. ‘İş kazası‘ olarak belirtilmedi. İki tane iş sepeti arasına elim sıkıştı. Ona da iş kazası denmesini engelleyip, ‘Arabaya sıkışma suretiyle yaralanma’ şeklinde kayda geçirdiler.”

Havva (kırmızı yelekli), hukuk mücadelesini sürdürüyor.

TEKSİF kime yardım ediyor?

Atılanların bir kısmı, Rimaks içinde aktif olan TEKSİF Sendikası aracılığıyla dava açtı. Diğerleri ise hukuki süreç için DİSK Tekstil İşçileri Sendikası İstanbul Bölge Temsilciliği’nden yardım istediler. DİSK tarafından açılan davalar da mahkemelerde görülmeye başlandı. İlk duruşmalar gerçekleşti.

TEKSİF’in açtığı davalar karara bağlandı ve işçiler davayı kaybetti! İddiaya göre TEKSİF’in avukatları, DİSK’in davalarına örnek teşkil etsin diye kendi kaybettikleri davaları sunmuş. Bu yolla DİSK tarafından açılan davaları etkilemek istemişler! Sendikanın, çıkarılan işçinin yanında yer almadığı gibi, atılan işçilerin haklarını almasını engellemek amacıyla Rimaks’ın avukatlarına yardım etmesi, işçi-sendika tarihine büyük harflerle geçmiş durumda.

Bu bilgileri paylaşan Havva’ya ise sendikal bilinci yol gösteriyor. O, hiçbir davanın peşini bırakmıyor. Pek çok engelle karşılaşsa bile… 

Fotoğraflar: Havva

Paylaş:

Benzer İçerikler

Gösterilecek içerik bulunamadı!
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!