CarrefourSA Esenyurt deponun kadın işçileri: “Sesimizi duymaları gerekiyor”

CarrefourSA Esenyurt depo direnişinin ikinci gününde kadın işçiler Gülşah, Emel, Perizade ve Esra ile konuştuk. Esra “Bugün onlara olanın bize de olacağını biliyoruz,” Gülşah “İçeride can güvenliğimiz yok” Emel “Bir beyaz yakalı bir kadın çalışanı taciz edebilir mi?” Perizade ise “Biz illallah ettik buradan, sesimizi duymaları gerekiyor” diyor.
Paylaş:

Carrefoursa Esenyurt depo işçileri Temmuz ayında çıplak ücretlere ara zam ve İSİG önlemlerinin alınmasını talep ederek geçen hafta topluca mesaiye kalmama tavrı aldılar. Meşru taleplerine kulaklarını tıkayan yönetim ise depoda taşeron işçiler içerisinde örgütlü olan DGD-SEN temsilcilerinin de olduğu 6 işçiyi işten çıkarttı. Bunun üzerine işçiler 12 Ağustos’tan bu yana iş bıraktı ve atılan işçilerin geri alınması talebiyle direniş yürütüyorlar.

İstanbul, Esenyurt’taki direnişin ikinci gününde, 13 Ağustos Salı günü işçilerin yanlarındaydık.

Esenyurt depoda deponun bahçesi ile yolu ayıran yeşil bahçe telleri var. İşten çıkartılmış işçiler, DGD-Sen yöneticileri ve desteğe gelenler telin yol tarafında. İş durdurmuş işçiler ise telin bahçe tarafında. Ama birlik ve beraberlik çarpıcı boyutta. Telin iki yanında iki koldan halaya duruluyor. Telin üzerinden çay servisi yapılıyor; bekleyiş, konuşmalar, değerlendirmeler hep birlikte yapılıyor.

Biz de iki taraftan da kadın işçilerle konuştuk.

Perizade Ördek bu depodaki en kıdemli işçilerden, altı yıldır burada çalışıyor: “Çoğu eskilerin hepsini çıkardılar, gönderdiler. Geçinemediğimiz için hep gözdağı verdiler. İnsanların tazminatlarını vermediler, hala mahkemelerle uğraşıyorlar.”

Depoda şu anda kendisi gibi 6 yıl kadar kıdemli işçi sayısının toplasan ancak 10 kişi olduğunu söylüyor.

Esenyurt depoda, ücretleri ve koşulları düzeltmek için çabalar 2021 yılından bu yana sürüyormuş.

“Bu çevrede şu anda ücretlerin en düşük olduğu yer bu depo” diyor Perizade. Depoyu işleten taşeron şirketler için “Bizden kesip kendi ceplerine mi atıyorlarsa, ne yapıyorlar artık bilemiyoruz” diyor.

Fazla mesai ücretleri vergiye gidiyor

Mart ayında 48 saat fazla mesai yapmış. “48 saat mesainin 38 saati gitti benim hesabıma göre, o günden beri mesaiye kalmıyorum. Öyle de geçinemiyorum, böyle de geçinemiyorum” diye aktarıyor. Sorduklarında vergiye gittiği söyleniyormuş. “6 bin lira niye vergiye gitsin ki?” diye soruyor.

Sonrasında konuştuğumuz Esra Bayrak da fazla mesai ücretlerinin hesaplanışına dair şüphelerini dile getiriyor:

“Vergi kesiliyor diyorlar. 50 saat mesaiye ben 4 bin lira falan fark almışım” diyor.

“Geçen ay ben burada erkeklerden fazla çalıştım, 50 saat. Yani ben geçen ay hiç eve gitmedim. Ben 50 saat fazla mesaiyle 27 bin lira için çalışmıyorum. İlerde emekli olunca deniyor ama ben şu anda karnımı doyurma derdindeyken oraya kadar düşünemiyorum açıkçası.”

“İllallah ettik”

Sayı telaşıyla çalışırken Picker kullanan arkadaşları arkalarını görmediği için iş kazası yaşanmış ve bir arkadaşlarının iki ayağında da şu anda platin var. Ve işten çıkarılmış. Perizade “Adamın iş hayatı bitti, çoluk çocuğu var. ‘Sen aç mısın, tok musun, kiranı kim ödüyor’ diye soran yok, hiçbir şekilde bir destek yok” diyor.

Yine bir başka arkadaşları iş kazası geçirdiğinde şirket arabaları aşağıda yatarken kendilerinin korsan taksi çağırıp arkadaşlarını hastaneye götürdüğünü anlatıyor. “Hiçbir şekilde destek yok, o yüzden biz illallah ettik buradan” diyor ve ekliyor: “Sesimizi duymaları gerekiyor.”

“Müdürler, müdür yardımcıları, takım liderleri, hiçbiri gelip de burada bizimle aynı yemeği yemiyor” diye anlatıyor.

Depoda yoğun toz içerisinde çalışan işçilerin çay molalarında üstü açık bırakılan toz şeker kullanmasını dayatan yönetim, kesme şeker talebine dahi karşılık vermemiş.

“Bunlar ağır şeyler” derken ağırına giden başka bir konuyu daha dile getiriyor. Kendisinin işyerinden biriyle ilişkisi olduğunu söyleyerek kendisine iftirada bulunan ve bu şekilde taciz ettiği için bir erkek çalışandan şikayetçi olmuş. Tutanak tutturmuş, hatta dava açmayı düşünmüş, sonra vazgeçmiş. “Ancak adamın hep arkasında durdular, beni yine o adamın burnunun dibinde çalıştırdılar” diye anlatıyor. 

DGD-Sen sendikası başkanı Neslihan Acar direnişi sürekli takip ediyor ve zaman zaman işçilere sesleniyor.

Gebze depodan getirilen işçilere tehdit: “Kendin için de dua et!”

Bu süreçte Carrefour Esenyurt depoya mesai saatinden sonra, 17.00’de, Gebze depodan elemanlar getirilmiş. Perizade’den, bunun topluca mesaiye kalmamaya başladıkları geçen hafta Pazartesi’nden bu yana yapıldığını öğreniyoruz.

“Biz haber gönderdik, gelmeyin, bak biz alırsak istediklerimizi, siz de alırsınız diye ama zorla, tehdit ediyorlarmış” diye anlatıyor. “Mesela dün çocuk namaza gidiyormuş, ona sormuş nereye gidiyorsun diye. Namaza gidiyorum deyince ‘Kendin için de dua et’ demişler” diyerek duyduklarını aktarıyor ve ekliyor:

“Görmezlerse bakmazlarsa destek vermeyebilirler. Ama görürse, burada nasıl bir tablo var, bilirse, neden olmasın?”

“Destek çok önemli ama tek tek olmaz. İzmir depo da bize selam göndermiş, destek olacağız demiş. İnşallah onlar da destek verirse daha çabuk sonuç alırız, sonlandırırız” diyor.

Edebiyat öğretmeni olan ama atanamadığı için “artık küstüm” diyen Esra Bayrak o gün direnişi ziyaret eden Özel Öğretmenler Sendikası temsilcileri ile de uzun uzun konuştu.

Edebiyat öğretmeni bir depo çalışanı: Esra Bayrak

Esra Bayrak 10 aydır bu depoda çalışıyor. Kendisi atanmayan bir edebiyat öğretmeni. Daha önce de Esenyurt’taki LCW’nin deposunda çalışmış.

Esra’nın biri altı, diğeri üç yaşında iki oğlu var. LCW depodan çıkartılma sebebinin de vardiyalı çalışmaya dönmeyi kabul etmemesi olduğunu anlatıyor. Bunu isteyen takım lideri sebep olmuş işten çıkartılmasına.

Çocukları haftanın altı gecesi annesinde

Burada da vardiyalı çalışma talebini kabul etmediği için bölüm değiştirmiş ama bu sefer fazla mesai dayatmasından dolayı iki çocuğu haftanın altı günü annesinde kalıyor.

“Mesailerde izin almak istesem bile biz gönderilmiyoruz. Mesai zorunlu burada” diyor. Bu yüzden annesi ile evleri arası iki sokak olduğu halde akşamları çocuklarını alamıyor. Eve ulaştığında onları alsa dokuz buçukta alacak ama sabah da altıda bırakması gerekecek. Çocuklarıyla pazar günü vakit geçirip pazar akşamı tekrar annesine bırakıyor. “Bizi anne-baba gibi bilmiyorlar, anneannelerine “Anne” diyorlardı, böyle zorluklardan geçtim” diye anlatıyor.

Aşırı sıcakta bayılma tehlikesi

İşyerindeki temizlik, hijyen eksikliği ve aşırı sıcaktan yoğun şikâyet var. Esra şöyle anlatıyor:

“Burada çalışırken sağlığımızla ilgili sorunlar da yaşıyorduk. Affedersiniz lavabolarda hep enfeksiyon kapıyorduk çünkü çok pis. Bu kadar kişiye iki tane yukarda, iki tane aşağıda lavabo var. İki dediğim içindeki adedi, yani bir yukarda, bir aşağıda var. Havalandırması yok, o kadar kötü. İçerde çok zor şartlar altında çalışıyorduk. Aşırı sıcak. İki hafta kadar önce ben bir bayılma tehlikesi gibi bir şey geçirdim. O kadar sıcak. ‘Ürünler de aynı şekilde sıcağa maruz kalıyor’ dediğimizde ‘Siz işinize bakın’ deniliyor. Oysa o ürünler gıda ürünleri ve halka gidiyor.”

“Yemekler deseniz hem yetersiz hem de çok kalitesiz. Tarihi geçmiş yoğurtlar var. Salatadan sinek, böcek çıkıyor, atıyoruz.  Köfteden farklı şeyler çıkıyor, hepsini gruba atıyoruz, bildiriyoruz. Şirket böyle birkaç ay oyalayıp yemek şirketini değiştiriyor. Ama daha ucuzunu buluyorlar herhalde, aynı şeyler yine devam ediyor.”

Edebiyat öğretmeni olan Esra; “Şartlar bu; atanamıyorum, çok çalıştım yine atanamadım, artık küstüm diyeyim, bıraktım” diye anlatmaya devam ediyor. Daha önce ücretli öğretmen olarak da çalışmış.

Kadın işçiler için önemli bir sorun da ağır kaldırmak zorunda bırakılmaları. Esra işe girerken onlara en fazla 8 kilo kaldıracaklarının söylendiğini aktarıyor. “Hadi 10 kilo olsun” diyor. Ama koliler otuz kilolara kadar dayanıyor. “Bu bir kere olsa tamam. Ama birkaç kere kaldırdığımız zaman artık kitleniyoruz” diyor. “Gerçekten hepimize baktırsalar fıtık vardır muhtemelen” diye ekliyor.

Ancak tüm bu sorunlar karşısında bugün birlikte mücadeleye girişmişler ve kararlılıkları, kendilerine güvenleri çok yüksek:

“Bugün onlara olanın bize de olacağını biliyoruz. Bize de olduğu zaman bizim arkamızda duracaklarını biliyoruz. Bir güven var aramızda. Ve çıkarılan arkadaşlarımızın performansı yüksek. Demek ki burada çalışmak değil önemli olan. Senin sessiz her şeyi kabul etmen önemliymiş. Bunu anladık” diyor Esra.

İşten çıkartılmış işçilerden Gülşah Şahin lise mezunu. 18 yaşından beri çalışıyor, şu anda 32 yaşında, bir çocuğu var.

Gülşah: “İçeride can güvenliğimiz yok”

İkisi temizlikten, birisi toplamadan olmak üzere üç kadın işçi işten çıkarılmış Carrefour Esenyurt depoda.

İşten çıkartılan üç kadın işçiden ikisi, Gülşah Şahin ve Emel Balcı ikinci gün itibarı ile direniş alanındaydı. İkisi ile de konuştuk.

Son günlerin temposu sonrası Gülşah Şahin’in sesi tümüyle kısılmış, zor çıkıyor. Yine de ne halaydan geri kalıyor ne bizim sorularımıza var gücüyle cevap vermekten:

“Burada uzun zamandan beri işçiler haklarını istiyorlar, ama işverenler tarafından bunlar sürekli oyalanarak, pışpışlanarak, tatlı sözler söylenerek sürekli oyalama çabası içerisindeler. Biz burada her şeye maruz kalıyoruz. İçeride can güvenliğimiz yok. Picker’larla, üzerine basa basa söylüyorum, ehliyetsiz kullanılan Picker’larla, RT’cilerle iç içe çalışmaktayız.”

Nasıl oluyor böyle çalışmanın sonuçları deyince Emel Balcı araya giriyor ve “Kim kimin ayağına vurursa vurabiliyor, öyle oluyor işte” diyor.

Meydan denilen yerde bu araçlarla iç içe ve sayı yetiştirme baskısıyla çalışırlarken bu araçlar çalışanların yanına hızlı bir şekilde girip çıkıyor. Çelik ayakkabı giyiyorlar ama yine de ayağı kırılanlar oluyor. “Burada bir RT, bir Picker sana çarptığında bittiğin andır. 7 ton kaldıran bir Picker bir insana çarptığında ne olur?” diyorlar.

Gülşah “Üzerimize paletlerden yüklü miktarda mallar düşüyor” diyor. “Temizlik meselesi sıfır, çalıştığımız yerler sürekli toz. Üç aydır bunları defalarca dile getirdiğimiz halde hiçbir gereksinimimizi karşılamaya gerek duymuyorlar” diye ekliyor.

İşten çıkartılmış işçilerden Emel Balcı 14 yaşında çalışmaya başlamış. 10 ve 12 yaşında iki çocuğu var.

Çocuk işçi Emel

Emel Balcı iki buçuk yıldır bu depoda çalışıyor. Önce toplamada çalışmış daha sonra temizliğe geçmiş. O da sorunların hep aynı olduğunu aktarıyor. “Yemek konusu, lavabolar var, insanları aşağılamaları var” diyor.

Emel ilkokul mezunu, 14 yaşından beri çalışıyor. Küçükken çalıştığı işyerinde geçirdiği bir iş kazasından dolayı belinde oluşan problem, buradaki çalışma koşullarında tekrarlamış. Bu nedenle toplamadan temizliğe geçmiş. 12 yaşında bir kızı, 10 yaşında bir oğlu var. Eşinden ayrılmış ve çocukları baba ve babaanne ile kalıyorlar. “Ama giderleri bende” diyor. “Ben bırakmak istemiyorum, zaten de arıyor. ‘Anneciğim şu lazım, bu lazım’ diyor. ‘Anne beni futbola yazdır, anne forma lazım.’ Yok diyemiyorsun ki.”

Emel depodaki temizlik araç gereçlerinin eksikliğinden de şikâyet ediyor: “Yıkama arabaları bozuk, paspaslar olsun malzemeler bol bir şekilde yok. Eksikleri söylediğimizde sipariş verdik gelecek diyorlar. Ben bir buçuk yıldır temizliğe geçtim, bir buçuk yıldır bir eldiven alınamaz mı?” diye soruyor.

“Öncekilerin” desteği

Daha önce bu depoda çalışırken işten çıkartılmış olan bir işçi desteğe geliyor ve coşkuyla karşılanıyor. Onun hikayesini soruyoruz, Emel anlatıyor:

“Aynı o da böyle bir grev olmuştu. Promosyonları bize vermedikleri için, yan ceplerine attıkları için taşeronlar, biz de hakkımız olanı almak istedik. O zaman böyle bir iç içe durumumuz yoktu, herkes nasıl diyeyim, kaçtı kenara köşeye. O zaman promosyonları aldık ama altıya yakın arkadaşımızın işleri feshedildi. Bu arkadaşımız da onlardan biri.”

“Mesela bir önceki abi vardı, geldi o da bu sabah bir konuşma yaptı. O da bir öncekilerdendi. Mesela ben de çıkışımı verdim, imzalarımı attım, anlaştım. Ben de istiyordum zaten çıkarılmak. Dayanamazdım daha fazla burada.  DGR’nin verdikleri tazminatı aldım, gittim. Ama buradayım yine, arkadaşlarımın yanındayım.”

Gülşah devam ediyor: “Bize bir açıklama yapmalarını bekliyoruz. Ben bir emekçiyim, ben bir işçiyim, hakkımın bu şekilde ihlal edilmesine izin vermeyeceğim” diyor.

“Benim çocuğum okula başlayacak. Masraflarını nasıl karşılayacağım diye düşünüyorum. Evime nasıl ekmek götüreceğim diye düşünüyorum. Hiçbir gerekçe göstermeden işlerimizi feshettiler.”

Emel de Gülşah da direnişe katıldıklarında ailelerinden destek görmenin gururunu yaşıyorlar. Emel’in annesi karşı çıkmamış, aksine gönlü onlardan yana. ‘Var mı bir gelişme’ diye soruyormuş. Gülşah da eşinin direnişe katılmasına destek olduğunu söylüyor. Babası da destekçi. “Dün ben de geleyim oraya dedi” diye aktarıyor.

“Saray gibi ofisleri var adamların”

Emel tazminatını almak için bir gün öncesinde DGR’nin Mecidiyeköy’deki genel merkezine gitmiş. “Saray gibi ofisleri var adamların” diyor. “Ne oluyor? Benden, ondan, ondan kestiğiyle kendini el bebek, gül bebek geçindiriyor yani.”

Bu şirketin depodaki bu düzeni sürdürmek için hep tekrarladığı döngüyü ise şöyle anlatıyor:

“Bu bünyenin sabitlediği şey şu, burada eskileri çıkaralım, baş kaldıranları çıkaralım, yerine çömezleri koyalım, düdüğümüzü öttürelim.”

“Kadınları dolduracaklarmış”

Gülşah söze giriyor. “Şu anda da bir planları varmış. Burada çoğunluk erkekler yerine bayanları dolduracaklarmış. Neden? Başkaldırmasınlar diye.” Devam ediyor:

“İki aydır sürüyor bu. Mesela burası bölüm bölümdür ve mesela elleçlemeye kadın alınmaz. Sevkiyata kadın girmez. Mal kabulde kadın olmaz, masa başı değilse. Ama şu anda hepsinde çalışan kadın var.”

“Amir dediğimiz insan bir kadın işçiye argo bile konuşamaz”

Emel tekrar sözü alarak depodaki kabul edilemez çalışma şartlarını özetliyor:

“Aylığım güzel olsa, kim çıkmak ister? Amirlerin, memurların davranışı öz olsa, hak olsa, temiz olsa burası, ben niye kalmak istemeyeyim? Burada tacizcisi de var, hepsi var. Bildiğin bir beyaz yakalı, bir kadın çalışanı taciz edebilir mi? Böyle bir şey var. Bunu anlatmaya da gerek yok, amir dediğimiz insan bir kadın işçiye belli şeyler diyemez, argo bile konuşamaz.”

Son olarak da şunları söylüyor:

“Bu kadar insan burada toplandıysa, buradan bir tane bile ürün çıkmıyorsa, Carrefour artık bunu kendi bünyesi olarak düşünsün. İki günlük zararın haddi hesabı olamaz. Bu millet senden fazla bir şey istemiyor ki? Bir 5-6 bin lira zam istiyor. Dokunmayacak ki bu sana. Ayakkabının bağcığına veriyorsun sen beş bin lira. Onlar ahım şahım yaşarken ben niye çocuğum bir şey istediği zaman ‘yok çocuğum’ diyebiliyorum? Niye ben yerin dibine giriyorum da onlar giremiyor?”

“Az önce abinin konuştuğu gibi neden onların çocukları Hollywood’da, şurda burda tatil planı yaparken ben şurada Büyükçekmece’ye gidemeyeyim? Kötü bir yer, ama gidemiyorsun. Bir şey dediği zaman evladın, alamadığın zaman bu senin öldüğün gündür, kim ne derse desin.”

Paylaş:

Benzer İçerikler

70 gündür fabrika önünde direnen Polonez işçileri kadın örgütlerini ve feministleri dayanışmaya çağırıyor. Bu çağrıyı ilettiğimiz ve iletimize cevap veren kadın örgütleri “boykot ve dayanışma eylemleri yapalım” fikrinde ortaklaşıyor. O halde gelin Polonez’de kadın işçilerin taleplerini yaygınlaştırıp, seslerine ses katalım…
Türk-İş dün 81 ilde “Zordayız, geçinemiyoruz” diyerek eylem çağrısı yaptı. Ancak işçiden habersiz, fabrika ve işyerlerinden uzak bir eylemden beklenileceği üzere zayıf görüntüler ortaya çıktı. İstanbul’daki eylem bunun en sarih örneği oldu.
Toplamda dört kadın işçinin çalıştığı Nazimiye Belediyesi’nde kadınların tamamı işten çıkarıldı. Onlardan biri olan Nihal, belediye başkanının kendisiyle değil erkek kardeşiyle görüşüp “Ablanı işten çıkaracağım, bayanlarla çalışmak istemiyorum” dediğini söyledi.
Bizlerin bütçesine daha ‘uygun’ market raflarında sıkça gördüğümüz, işlenmiş et ürünleri markası olan Polonez, bir süredir işçi ve sendika düşmanlığıyla anılıyor. Fazla mesai dayatmasıyla ev yüzü görmeden çalışan kadın işçilerin sendikalaşma mücadelesini tanımayan Polonez’de kadınlar, düşük ücretlerle ağır işlerde hakarete maruz kalarak çalışıyor.
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!