Ceva Lojistik Amazon Depo’da kadınlar direniyor: ‘Sendika geldiğinde kimseye ayrımcılık yapamazlardı’

Ceva Lojistik Amazon Depo’da baskı, hakaret, mobbing ve kadınlara yönelik ayrımcılıklarla baş etmek için DGD- Sen’e üye olan ve usulsüz bir biçimde işten atılan kadın işçiler kapı önünde eylemdeler. Kendilerine haksızlık yapan yöneticileri teşhir eden kadınlar depo işçilerini mücadeleye çağırıyor.
Paylaş:
Bahar Gök
Bahar Gök
bihargok1982@gmail.com

Geçtiğimiz aylarda, başta kadınlar olmak üzere, yalan tutanaklarla işçileri tazminatsız işten çıkaran Ceva Lojistik, bu kez, Tuzla’da Amazon’nun kendi deposunu açacağı gerekçesiyle işten atıyor. Ağustos ayının başından itibaren çoğunluğu sendika üyesi olan 39 işçinin işten atılması üzerine DGD-Sen, depolar önünde Amazon’u uyaran eylemler yapmaya başladı. Dilovası’nda bulunan depo önünde direniş başlatan işçiler, kendilerini haksız yere işten atan yöneticileri teşhir ederken, depo işçilerine mücadele çağrıları yapıyor. Aralıklarla kapı önü eylemlerine devam eden kadın işçilerle görüşerek, örgütlenme nedenlerini ve yaşadıkları sorunları konuştuk.

Hakaretler son bulsun diye…

37 yaşındaki Fatime Çelik yaklaşık iki yıldır Amazon depoda çalışıp atılan işçilerden. Oğlu ile birlikte ailesinin yanında hayatını sürdürmeye çalışan Fatime’nin çalıştığı ilk fabrika değil burası. Daha önce Ülker’de çalışmış beş buçuk sene. Servis çok uzak olduğu için anlaşmalı çıkmak zorunda kalmış Ülker’den. Sonrasında ise sertifika alıp silahlı güvenlik olarak çalışmış daha çok. Güvencesizlik, uzun çalışma saatleri derken hiçbir şeye zamanı kalmayan Fatime yeniden fabrika işçiliğine dönüş yapmış. Kendi anlatımıyla en çalışkan elemanlardan biri olan Fatime, hakaret altında çalışmak son bulsun diye sendika üyesi olmuş ve örgütlenme çalışması yürütmeye başlamış. Çoğunluğun kadın olduğu depoda hakaretin ve mobbingin rutin hale geldiğini anlatan Fatime bazı yöneticilerin bundan zevk bile aldığını söylüyor. “Beni çıkartan Serdar vardı. Benden iki gün sonra onu da çıkarttılar. O adam benim önüme sürekli taş koyuyordu. ‘Seni burada süründüreceğim, sen burada hiçbir yere gelemeyeceksin, eşşek gibi çalışmaya devam et’ diye hakaretler ediyordu. Forklift sertifikası aldım. Kağıdımı yukarıya verdim. Diğer arkadaşların kabul oldu, benimkini reddettiler. Serdar engellemiş. Ona da kalmadı Ceva.”

İlk çıkarılanlardan olan Mehtap ve Semra ile daha önce konuştuğumuzda dikkat çektikleri uzman ve problemci olarak çalıştırılan personelin erkeklerden seçiliyor olmasıydı. Fatime de bu sorunu yaşayanlardan. Bu zamana kadar yalnızca bir tane kadın uzman gördüğünü söyleyen Fatime, onun da iki üç ay sonra gönderildiğini belirtiyor. Kadınların, çalışırken yaşadıkları sorunları anlatacak kadınlar olmadığında karşılaştıkları durumu anlatıyor Fatime: “Tuvalete giderken bir erkekten izin almak bizim hoşumuza gitmiyordu. Her tuvalete gittiğimizde RF-El Terminali-saatlerimize bakıyorlardı kaç dakika kaldık diye. Namazı kaç dakikada kıldık diye. Tuvaletler zaten çok uzak. Sadece gitmesi yedi-sekiz dakika sürüyor. Geri gelmesiyle birlikte 15-16 dakika yolda geçiyor. Bundan dolayı tutanak yiyen arkadaşlarımız var. Ekmeğimden olmayayım diye namaz kılmaktan vazgeçen arkadaşlar oldu. Elimizdeki işi yetiştirmeden gidemiyorduk tuvalete, tutuyorduk, erteliyorduk sürekli. Bu yüzden altına kaçıran kaç arkadaşımız oldu sayısını söyleyemem. RF ile birlikte tuvalete gidiyordu kadınlar. O gün birkaç defa gittiysek tuvalete uzmanlar hemen soruyordu ‘neden çok gittin’ diye. Belki o gün adetliyim, belki ishal oldum, belki kabızım. Bunu nasıl söyleyelim erkek uzmanlara. Arkadaşımızın biri patladı bir gün. Bugün adetliyim o yüzden gitmem gerekiyor diye.”

Sendikalı olduğum için çıkarıldım, bahaneleri yoktu

Sendikal örgütlenmenin anlaşılmasıyla birlikte daha fazla mobbinge maruz kaldıklarını söyleyen Fatime, kendi gibi, sendika üyesi olduğu bilinen arkadaşlarının hedef durumunda olduğunu belirtiyor. Hatta artık, işçileri çıkarmak için bahane bulmalarına da gerek kalmıyormuş. “Bahaneleri yoktu beni çıkarmak için. Gece vardiyası çıkışında insan kaynaklarına çağırıldık iki kadın arkadaş. Çıkarılacağımızı anladık zaten. Bir proje için beni İzmit tarafındaki Fritolay deposuna göndermek istediklerini söylediler. Kabul ettim. Sonuçta benim çocuğum var bakmak zorundayım. Boş kağıda imza attırdılar. Fotoğrafını çektim. Sonra beni araçla eve gönderdiler. Araç yarı yoldayken, yanlışlık yapmışız deyip geri çağırdılar. Geldiğimde ‘Fatime Hanım, kusura bakmayın, hakkınızı helal edin. Fritolay değil de Freshwork depomuza gönderileceksiniz’ dediler. Nerede deyince ‘İstanbul Sancaktepe’ dediler. ‘İzmit Yarımca’da oturuyorum ben. İl dışına her gün nasıl gideceğim?’ dedim. ‘Taksiyle gidip geleceksiniz, bütün imkanlar bizden’ dediler. Saat 07.30-17.30 çalışacakmışım. Ayağıma çizme giyip suyun içinde -16 derecede, marulları tabaklayıp streçleyecekmişim. İl dışı diye kabul etmedim. O sırada da başka bir yöneticiyi aradılar. O yönetici de ‘hayır ya ne taksisi otobüsle gidip gelecek’ dedi. Sabahın dördünde İzmit’ten kalkıp gitmem gerekiyordu. O saatte zaten otobüs de yok. Otostop çekmemi bekliyorlardı herhalde. ‘Benim işimle neden oynuyorsunuz, işimi seviyorum, işime ihtiyacım var, evladıma bakıyorum, tek başıma hem anneyim hem babayım, bana bunu yapmayın’ dedim. ‘Bizimle alakalı değil, orası ihtiyaç duymuş’ dediler. Kabul etmediğimi yazıyla yazmamı istediler benden. Yazmadım. Tutanak filan da yazmam dedim. Ceva’nın en iyi toplayıcısıyım, beni bu şekilde çıkartmaya çalışıyorsunuz, ayıptır, günahtır’ dedim. O yöneticinin ismi Bilal’di. ‘Madem kabul etmiyorsunuz, noterden çıkış verelim, bütün haklarını verip gönderelim, kartını da güvenliğe bıraksın’ dedi. Öğlen 12.00’ye kadar uğraştırdılar beni, sonra Gebze Center’a bıraktılar işte.”

Sendika geldiğinde hakaretlerin son bulacağından emin olan Fatime, örgütlenme çalışmasını şimdilik dışardan yürütmek zorunda. Bir yandan da iş arıyor. Sendikalı olarak işine geri dönmek isteyen Fatime nedenlerini şu şekilde sıralıyor: “Aslında hakaretler son bulsun diye sendika üyesi olmuştum. Aynı zamanda hakkımızı arar diye. Çünkü sendika geldiğinde bizimle bu kadar patavatsız konuşamazlardı. Kadın olduğumuzu görürlerdi. Kimseye ayrımcılık yapmazlardı. Her türlü hakkımızı alırdık. Yine de alacağız.”

Ayaklarımız yara, bacak aramız pişik

Depoda hala çalışan ve çıkarılacağı günü bekleyen bir başka depo işçisi kadın da günden güne artan mobbingin son bulması için sendika üyesi olmuş. Cezaevinde çalışıyormuş hissiyle çalıştıklarını anlatan kadın işçi, bir saniyelerinin dahi ‘boşta bırakılmadığına’ değiniyor. Hemen başka bir işe koşturulduklarını ve uzmanların etraflarında gezerek bu durumu fotoğrafladıklarını anlatıyor. Yoğun tempoda çalışırken iş güvenliği ekipmanlarından iş kıyafetlerine kadar eksik malzemelerle çalıştırılmalarının ise hiçbir yöneticinin umurunda olmadığına değiniyor. “İş kıyafetleri ağır ve sert kumaştan olduğu için bacak aramız pişik oluyor, o yüzden kendi pantolonlarımızı giydiğimizde problem oluyor. Koşturmaca halinde pantolonların ağ kısmı eriyip bitiyor. Yenisini vermek için onun fotoğrafını çekip yöneticilere atmamızı istiyorlar. Ne kadar aşağılayıcı bir şey bu. Ayakkabıyı senede bir defa veriyorlar. Yırtılmadıkça yenisini vermiyorlar. Ayaklarımız hep yara. Kokmuş yemekleri yiyemediğimiz zaman dışardan yemek söylediğimizde azar işitiyorduk. Yemek molamızdan sonra siparişimiz geldiği için mesai saatimiz gidiyormuş.”

Üniversite mezunu olan kadın işçilerin boşluk oluştuğunda idari bölüme geçirilmeleri yönündeki taleplerini geri çeviren patron ve temsilcileri kendilerine ‘yaşı geçmiş’ muamelesi yapıyorlarmış. Kadın işçi üretimde ‘yaşı geçmiş’ demeden ağır işlere koşturulan kadınların ilerlemesinin mümkün olmadığını belirtiyor.

İzin almaya korkuyorlar

Sendikal örgütleme gündeme geldiğinden bu yana içerde mobbingin daha da ağırlaştığına dikkat çeken kadın işçi, işçilerin kendi aralarında konuştuğunu gördüklerinde, maaşlarından 50-100 lira kestiklerini ya da set kartlarını kestiklerini anlatıyor. Molalara bir saat kala tuvaletlere çıkılması yasaklanmış bu arada. Giden olursa tutanakla karşılaşıyorlarmış. İşi biten işçi, olduğu yere çömeldiğinde dahi tutanak tutulmaya başlanmış. Gece vardiyasında zaten bağırarak iş yaptırılan kadınların başında dikilen amirler “hadi hadi” diyerek kendilerini koşturduklarını anlatmadan geçmiyor. “Boyun fıtığı olan kadınlar paketlemeden alınmak istiyorlar. Dönüşümlü olması gerek ama yapmıyorlar. Asgari ücretten 90 lira fazla alıyoruz bu performansımıza rağmen” diyen kadın işçi, kadınların, set kartları kesilecek diye rapor almaya korktuklarını vurguluyor. “İzin almaya çekiniyorlar, almıyorlar. Zaten yıllık izinlerimizi de iptal ettiler” derken işten çıkarılacaklar listesi hazırlandığını dile getiriyor. Bu söylemlerin dillendirilmesiyle öncü işçilerin açığa çıkacağını uman yönetim bu niyetini yakın zamanda belli etmiş. Günden güne büyüyen sorunların çözümü için iş bırakma eylemi yapan işçilerden, kendi aralarında temsilci seçmelerini isteyen yöneticiler, seçilen temsilcilerle görüşüp dinlemiş ve “taleplerinizi en kısa zamanda yerine getireceğiz” sözünü vermişler. “Ancak talepleri ileten bir abimizi ertesi gün işten çıkardılar. Sorunlar çözülmediği gibi, öncüleri belirlemeye çalışmışlar yalnızca. Bütün bunlara rağmen yine de sendika çalışmamızı engelleyemiyorlar, engelleyemeyecekler.”

Amazon sendika düşmanlığı yapıyor

DGD-Sen Başkanı Neslihan Acar da Amazon’daki örgütlenme süreci ve kadın işçilerin çalışma koşullarını kısaca anlattı: “Ceva Lojistik işçileri ile ilk örgütlenmemiz değil bu süreç. 2014 yılında da Migros depoda taşeron işçiler Ceva bünyesindeydi. Sendikamıza üye olan işçiler işten atıldılar ve hem kapı önünde hem de Migros mağazaları önünde eylemler yapmıştık. Gebze genelinde yaygın olarak görülen Ceva Lojistik, kendi depolarında, iş kolu 16 No’luda olması gerekirken 15 No’lu taşımacılık iş kolunda işçileri tutuyordu. Nakliyat-İş Sendikası öncülüğünde başlayan örgütlenme fark edilince, iş kolu tekrar 16 No’luya alınarak, içeriye bir de PB adında taşeron şirket sokulmuş oldu. Böylelikle işçiler bölünerek örgütlenmenin önündeki yasal engellerin üzerine bir de yasa dışı fiili engeller getirilmiş oldu. Türkiye’de faaliyetini Ceva üzerinden gerçekleştiren Amazon işçileri sendikamızda örgütleniyor. Amazon yöneticileri de DGD-Sen’e üye olan işçileri tespit ederek işten atıyor. Amazon’un sendika düşmanlığını sadece Ceva 3 Tavşanlı deposundan değil, tüm dünyadaki milyonlarca Amazon depo işçisinin mücadelesinden biliyoruz. Türkiye’deki mücadele de bu küresel örgütlenmenin bir parçası durumundadır.

Amazon, şirket olarak, kadın haklarına saygı duyan ve çevreci bir şirket profili çiziyor ve müşteri profilinin genel yoğunluğunu aslında kadınlar oluşturuyor. Ama Amazon depolarında, bizler, örgütlenme sürecinde, kadınların nasıl en ağır baskı ve mobbing altında ağır şiddete uğradıklarını, eşit iş yapmalarına rağmen eşit ücret alamadığını, ağır çalışma koşulları nedeni ile kadın işçilerin bebeklerini düşürmelerinin çok yaygın olduğunu biliyoruz. Amazon’un birçok deposunda işçiler her an hırsızlık yapacağı şüphesi ile 2 X-Ray cihazından geçiriliyor ve şüphe edilen kadın işçilerin üstlerindeki polarların fermuarını indirmesi, yani çıplak arama dayatılıyor. Yine lojistik şirketlerinin içerisinde en yoğun kadın işçinin çalıştığı Amazon projesinde, kadınların terfileri yapılmazken, depolarda çok sık karşılaştığımız, kadınların yönetici olamayacağı şekilde iş organizasyonu düzenlenmiş bulunmaktadır.

Bizler tüm bu yalanları ve ikiyüzlü şirket politikalarını Migros’dan, Carrefoursa’dan vb büyük şirketlerin depolarından ve binlerce şirketin fiili uygulamalarından biliyoruz. Bunun karşısında sızlanmak yerine örgütleniyor ve direniyoruz. Depo önündeki direnişimiz bir haftayı devirdi. Amazon depo işçilerinin yaratıcı örgütlenme ve mücadele akıllarına güveniyor ve birlikte sürpriz eylem ve direnişler örgütlüyoruz.”

Paylaş:

Benzer İçerikler

Türk-İş dün 81 ilde “Zordayız, geçinemiyoruz” diyerek eylem çağrısı yaptı. Ancak işçiden habersiz, fabrika ve işyerlerinden uzak bir eylemden beklenileceği üzere zayıf görüntüler ortaya çıktı. İstanbul’daki eylem bunun en sarih örneği oldu.
Bizlerin bütçesine daha ‘uygun’ market raflarında sıkça gördüğümüz, işlenmiş et ürünleri markası olan Polonez, bir süredir işçi ve sendika düşmanlığıyla anılıyor. Fazla mesai dayatmasıyla ev yüzü görmeden çalışan kadın işçilerin sendikalaşma mücadelesini tanımayan Polonez’de kadınlar, düşük ücretlerle ağır işlerde hakarete maruz kalarak çalışıyor.
Bornova’da üretim yapan Kristal Yağ işçilerinin asgari ücrete tepkileri sert oldu. TİS masasından kalkan işçiler bir ayı aşkın süredir grevdeler. Emekçilerin market alışverişlerinde yaşadıkları adeta bir trajedi. Poşetleri neredeyse boş. Kristal Yağ Fabrikası işyeri temsilcisi Gülnaz’la görüştük.
Taban maaş hakkının Öğretmenlik Meslek Kanunu’na eklenmesini isteyen özel sektörde çalışan öğretmenler İl Milli Eğitim Müdürlükleri önünde Eğitim Nöbeti tutuyor. MEB’in taleplerini görmezden geldiği öğretmenler baskılara rağmen eylemlerine devam ediyor. Kreş, regl izni, servis, eşdeğerde işe eşit ücret talep eden kadın öğretmenler güvenceli çalışmak istiyor.
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!