Eva fabrikanın zeminine düştüğünde tüm dünya karardı. Bayılmadan hemen önce, bacaklarından aşağıya yoğun şekilde kan aktığını hissetti; ılık ve acı vericiydi. Nihayet bilinci yerine geldiğinde, kendisini şirketin kliniğinde yatarken buldu. Neyse ki düşük yapmamıştı ama yine de dört gün dinlenmesi gerekiyordu.
Eva, iki Kansai dikiş makinesini çalıştırıyor, Endonezya’daki bir Adidas üreticisi için iki farklı iş yapıyordu. Gebelik onu yorduğu için daha önce işe ara vermek istemiş, bu talebini amirine iletmişti. Amiri bunu reddetti; çünkü onun tembel olduğunu ve çalışmamak için bahane aradığını düşünüyordu. Kanama geçirdikten sonra bile patronu onun eve gitmesine izin vermedi, şirket kliniğinde dinlenmesinde ısrar etti: “Eve gitmek için izin almana gerek yok, yakında iyileşeceksin.”
Eva, sözleşme süresinin üç aydan bir yıla uzatılması umuduyla kısa dönem sözleşmeli hazırgiyim işçisi olarak çalışıyordu. Bu fabrikada tutturması gereken üretim hedefi oldukça yüksekti -saatte 180 parça ya da dikiş modeli karmaşıksa 100 parça- ve bu en iyi zamanlarda bile yorucu ve yıpratıcı bir işti. Hedefi genellikle çalışma saatlerini uzatarak tutturabiliyordu; bu da onun prim ya da fazla mesai ücreti almasını sağlıyordu. Bu aynı zamanda, Cakarta’da 2021 yılında 4,5 milyon IDR (Endonezya Rupisi) ya da 315 ABD Doları olan eyalet asgari ücretinden daha fazla kazanabileceği anlamına geliyordu.
Ancak gebeliği sırasında Eva, sık sık mide bulantısı ve kusma yaşadı. Günde en az beş-yedi kez tuvalete gitmesi gerekiyordu. Bu nedenle hedefleri nadiren tutturabildi; bu da gelirini ve ev masraflarını yönetme becerisini etkiledi.
Eva, Endonezya’nın gelişen hazırgiyim sektöründe çalışan milyonlarca kadından yalnızca biri. Ve ne yazık ki onun hikâyesi münferit değil; aslında bu bir norm. Anneler ve annelik tüm dünyada kutlanırken, Eva gibi gebe işçiler toplumsal yeniden üretim görevlerini üstlendikleri için cezalandırılıyor.
Kadınlara toplumsal yeniden üretim için tazminat ödenmiyor
Kadınlar, toplumsal yeniden üretim makinesinin, yani bir toplumun kendisini yalnızca nesilden nesle değil, aynı zamanda nesiller içinde de yeniden üretmesini sağlayan mekanizmanın ayrılmaz bir parçası.
Toplumsal yeniden üretim, diğer pek çok unsurun yanı sıra yemek pişirme, temizlik, başkalarına bakma ve iyi bir yaşam kalitesi için önemli olan bir dizi ev işini içerir. Yaşamı destekleyen bu görevlerin sorumluluğu, öncelikle çocuk doğuran taraf oldukları için orantısız bir şekilde kadınlara düşüyor. Ne yazık ki toplumsal yeniden üretim, işçileri işgücüne hazırlasa da mevcut işgücünü yenilese de ve artık işgücüne dahil olamayanların bakımını üstlense de nadiren değerli ya da üretken olarak görülüyor.
Kadınların çocuk doğuran ve bakım veren kişiler olarak toplumsal yeniden üretime katkıları genellikle tanınmıyor, karşılıksız kalıyor, küçümseniyor. Buna ek olarak, düşük ve orta gelirli ülkelerdeki kadınlar, yüksek gelirli ülkelere oranla ücretsiz işlere daha fazla zaman harcıyor. Bu durum, aynı zamanda doğrudan ekonomik faaliyetlerde ücretli olarak çalışan Endonezyalı kadınlar için de geçerli. Aslında pek çok kadın işçi, ailelerinin reisi ve geçimini sağlayan kişiler; bu gerçekler devlet tarafından genellikle görmezden geliniyor.
Endonezya’nın 1974 tarihli Evlilik Yasası, erkekleri “eve ekmek getiren”, kadınları ise “ev kadını” olarak tanımlıyor ve bu arkaik kavramlar bugün ülkede hâlâ yaygın. Öyle ki bu durum, iki cinsiyetin ücretlerini de etkiliyor. Birçok özel sektör kuruluşunda erkekler, ‘evi geçindiren’ statüsünden yararlanmaya devam ediyor; böylece bakmakla yükümlü oldukları kişilerin gereksinimlerini dikkate alan bir maaş kalemine sahip olabiliyor. Öte yandan bu kalem, Endonezya’da özel sektörde çalışan kadınlara genellikle ödenmiyor.
Bunun yerine Endonezya hükümeti, ücretleri belirlerken kadın işçiyi tek bir birey olarak değerlendiriyor. Birçok kadın diğer aile üyelerinin geçiminden sorumlu; buna karşın hükümet, onların bakmakla yükümlü oldukları kişileri görmeyi reddediyor; toplumsal yeniden üretim işinin ve kadınların buna katkısının önemini kabul etmiyor.
Sözleşmeli istihdamın kötüye kullanılması
Eva’nın sözleşmeli statüsünde istihdam edilmesi de istisnai bir durum değil. Endonezya’daki birçok tedarikçi fabrika, işgücü maliyetlerini düşürmek, işçileri işe almayı ve işten çıkarmayı kolaylaştırmak için bu tür kayıtdışı ve güvencesiz istihdam düzenlemelerini kullanıyor. Sözleşmeli işçiler, birim başına daha az maliyetle çalıştırılıyor, genellikle daha düşük ücret alıyor, nadiren ücret dışı sosyal haklardan (ücretli izin ve sosyal güvenlik gibi) yararlanıyor ve markaların değişen gereksinimlerine göre işten çıkarılabiliyor.
Böylece sözleşmeli çalışma sistemi, fabrikaların asgari ücret yasalarını atlatmasına olanak sağlıyor. Söz konusu yasalara göre, bir yıllık istihdamın ardından işçilere eyalet asgari ücretinden daha fazla ödeme yapılabiliyor ve işçiler, şirketin yapısı ve ölçeğine bağlı olarak ek ücret almaya hak kazanıyor.
Sözleşmeler genellikle bir yıl veya daha kısa süreli oluyor ve süreleri dolduğunda işçilerin yeni çalışanlar olarak sözleşmelerini yenilemeleri gerekiyor. Sonuç olarak, sosyal güvenlik ağı olarak işlev görmesi gereken asgari ücret, aslında azami ücret.
Ve kadınların sözleşmeli veya geçici istihdam biçimleriyle işe alınma olasılığı daha yüksek. Covid-19 salgını sırasında, kısa süreli sözleşmelerin ve taşeron firma sözleşmelerinin yaygın kullanımı, Endonezya’daki kadın işçilere giderek daha fazla dayatıldı. Bu da onları güvencesizlik ile hak gasplarına karşı çok daha savunmasız duruma getirdi. Bu koşullar, kadınların uzun yıllar bu fabrikalarda daimi işçi olarak çalışmış olmalarına karşın devam etti.
Bu tür sözleşmelerle çalışan kadınlar, Endonezya iş yasalarının zorunlu kıldığı regl izni ve doğum izni gibi bazı temel haklardan bile mahrum bırakılıyor. Endonezyalı her kadın işçinin her ay iki gün regl izni hakkı var. Kadın işçilere ayrıca 13 haftalık doğum izni güvencesi veriliyor ve bu süre boyunca yüzde 100 ücret ödeniyor. Ancak pek çok hazırgiyim fabrikası, bu yasaları atlatmanın ve bu süreçte kadın işçilerini sömürmenin yollarını buluyor.
Örneğin birçok şirket, regl izninin “nakde çevrilebilir” olmasına izin veriyor, yani işçiler regl izni kullanmamaları durumunda bu iznin parasını alabiliyor. Şirketler bu düzenlemeyi işin kesintisiz devam etmesi için, kadınlar da (hasta olsalar bile) daha fazla para kazanabilmek için tercih ediyor.
Bazı şirketler de kadınları beşinci aya kadar gebeliklerini bildirmeye zorluyor ve daha sonra regl izni tazminatını ödemeyi kesiyor. Hatta Cakung Sanayi Bölgesi gibi bazı yerlerde, doğum yapmak üzere olan sözleşmeli kadın işçiler istifaya zorlanıyor.
Bazı şirketlerin şöyle bir politikası var: “Özellikle kadın çalışanlar için, iş sözleşmesi döneminin ilk yılında gebe kalmalarına izin verilmez. Kadın çalışan gebe kalırsa ondan istifa etmesi istenir ve ilk taraf herhangi bir tazminat ödemekle yükümlü değildir” (People’s Tribunal, 2014). Bu kadınların yalnızca doğum yaptıktan sonra işe dönmelerine izin veriliyor; ancak bu durumda yeni bir çalışan olarak yeniden başvurmaları gerekiyor.
Kadınların ücretlerinde cinsiyetçilik
Yukarıda belirtilen hususlar, asgari ücretten yaşam ücreti sistemine geçiş için güçlü bir gerekçe oluşturuyor.
Ücretler, çekirdek ailelerin ve çekirdek olmayan ailelerin yalnızca asgari gereksinimlerini değil, yaşam gereksinimlerini de karşılamalıdır. Asgari ücretin aksine yaşam ücreti, özellikle kadınlar söz konusu olduğunda, ücretli ve ücretsiz emeğin tanınmasıdır. Yaşam ücretiyle bir işçi kendisinin ve ailesinin barınma, gıda, eğitim ve sağlık gibi temel gereksinimlerini karşılayabilmelidir. Bir kadın aile gelirini denetlediğinde, bunu ailesine ve topluma geri döndürme olasılığı daha yüksektir; bu da yaşam kalitesini iyileştirmek için nesiller arası değişim yaratma konusunda gerçek bir potansiyele sahiptir.
Endonezya’da ücretler, genel olarak düşük ve -kadınların da dahil olduğu- özellikle kırılgan durumdaki işçiler için daha düşük olacak şekilde düzenlenmiştir. Ev işçileri örneğini ele alalım: Genellikle günde sekiz saatten fazla çalışırlar ama Cakarta’nın yasal asgari ücretinin yalnızca yüzde 40’ını alırlar. Ev işçilerinin ücretlerinin düşük olması, ev işinin çok az değerli görüldüğü cinsiyetçi görüşlerle ilişkilendirilebilir.
Kadın çalışanlara yönelik aynı tutum, diğer sektörlere de taşınarak, kadınların aynı işi yapan erkeklerden daha düşük ücret aldığı cinsiyetçi bir işbölümüne yol açıyor. Asya Taban Ücreti Birliği’nin (AFWA)* 2020’de yaptığı “Para Soygunu: Küresel Hazırgiyim Tedarik Zincirinde Covid-19 Ücret Hırsızlığı” başlıklı araştırmaya göre, Endonezya’da asgari ücretin düşük olduğu bölgelerdeki (asgari ücret eyaletlere göre değişiyor) hazırgiyim işçisi kadınlar, aylık ortalama 139 ABD Doları ücret aldıklarını bildirdi. Bu tutar, aylık ortalama 185 ABD Doları alan erkek işçilerden yüzde 25 daha düşüktü. Pandemi sonrasında bile kadınların gelirleri ısrarla düşük kalırken, erkek işçilerin gelirleri 2020’nin sonunda pandemi öncesi seviyelere yükseldi. Buna ek olarak, kadınlar “düşük vasıflı” olarak adlandırılan işlerle sınırlı kalma eğiliminde; bu da onları ücret hırsızlığına ve işten çıkarmalara karşı daha hassas hale getiriyor.
Yeni düzenlemeler kadınları görmezden gelmeye devam ediyor
Endonezya’da 2021 yılının başında yürürlüğe giren yeni İstihdam Yaratma Torba Yasası, beklenenin aksine işçi ücretlerindeki düşüşün kaynağı oldu. Ancak geçmişteki iş yasaları daha iyi değildi ve ücretleri belirlerken kadınların özel gereksinimlerine ilişkin özel bir ödenek ayırmıyordu. Daha önceki yasada devlet, işçilerin yaşam gereksinimlerini sınırlı bir “İnsana Yakışır Yaşam Gereksinimleri” listesi halinde sadeleştirmişti; ancak bunlar -üreme sağlığıyla ilgili gereksinimler gibi- kadınların özgün gereksinimlerini kapsamıyordu.
Geçmişteki ve günümüzdeki düzenlemeler, tazminattan ziyade yalnızca regl ya da doğum izni gibi konulara odaklanıyor; dolayısıyla kadının toplumsal yeniden üretimdeki rolünü tümüyle göz ardı ediyor.
Ayrıca Torba Yasa sözleşmeli işçileri korumuyor. Yasada ücretler, toplu olarak ya da birim zamana dayalı üretim hedeflerine göre hesaplanıyor. Ancak Eva gibi gebe işçiler, gebeliklerinin ilerleyen dönemlerinde sık sık yorgunluk, mide bulantısı ve kusma gibi sorunlar yaşadıkları için hedefi tutturmakta zorlanıyorlar. Bu da hedeflerin tutturulması durumunda alınan ikramiyelerden yararlanamayacakları anlamına geliyor. Bunun yerine ücretler, üretilen miktara (ya da parça başı ücrete) göre hesaplanırsa, gelir eyalet asgari ücretinin altına düşecektir.
Ve Torba Yasa kapsamındaki asgari ücret 2022’de çok fazla artmadı, yalnızca yüzde 1 oranında arttı. Torba Yasa’ya yönelik tepkiler üzerine, bu yasanın yerini İstihdam Yaratma Amaçlı Kanun Hükmünde Kararname aldı; ancak bu da öncekiyle aynı içeriğe sahipti ve işçileri korumadı ya da onlara yarar sağlamadı. Bunun yerine daha büyük bir belirsizliğe neden oldu.
Tüm bunlar, Endonezya toplumundaki toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin -ülke ekonomisine büyük katkı sağlamalarına karşın- kadınları ülkenin ekonomik haritasında nasıl marjinalleştirdiğini ortaya koyuyor. Bu nedenle işçilerin, artık cinsiyetçi olmaması için kadınların özel gereksinimlerini karşılayan, insana yakışır bir yaşamı sağlayabilecek bir ücretin belirlenmesini talep etmesi, hayati önem taşıyor.
Elbette, insana yakışır yaşam gereksinimlerinin belirlenmesi, tabandaki işçilerin, özellikle de kadınların dahil olduğu işçi ailelerinin tüketim anketine dayanmalı.
AFWA’nın yaşam ücreti formülasyonu kadın merkezli; karşılıksız ev ve bakım işlerini de kapsıyor. 2022 yılında Asya Taban Ücreti, aylık 1600 PPP$’a** (8.107.632 Endonezya Rupisi) eşdeğer olarak hesaplandı. (NOT: Yaşam ücretinin nasıl hesaplandığını anlamak için lütfen buradaki metodolojimize bakın.)
Bugün Asya Taban Ücreti, Asya’daki hazırgiyim işçileri için güvenilir ve meşru bir yaşam ücreti ölçütü olarak uluslararası alanda kabul görüyor. Kadın işçilerin ankete katılımı çok önemli; böylece önerilen ücretler, kadınların gereksinimlerini ve hane bütçesini yönetenler olarak bakış açılarını içerebiliyor. Ücretlerin belirlenmesi süreci, kadınların katılımı için, onların karar alıcılar olarak özgürlüğe sahip oldukları ve yaşam ücreti mücadelesinin gücü, öncüsü haline geldikleri bir alan. Endonezya gibi üretici ülkelerin, tüm işçilerinin temel gereksinimlerinin karşılanmasını sağlamak için asgari ücretten yaşam ücretine geçmeleri gerektiğine inanıyoruz.
Yazının orijinali için: https://asia.floorwage.org/how-gender-biased-minimum-wage-harms-women-workers-in-indonesia/
Fotoğraflar: ILO-BWI, Marsinah FM, FSBPI Sendikası
……………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………..
Editörden Notlar:
*Asya Taban Ücreti Birliği (AFWA), küresel hazırgiyim üretim ağlarında yoksulluk düzeyindeki ücretler, toplumsal cinsiyet ayrımcılığı ve örgütlenme özgürlüğü konularını ele almak üzere hazırgiyim üreticisi ülkeler (Bangladeş, Kamboçya, Hindistan, Endonezya, Pakistan, Myanmar ve Sri Lanka vb.) ve tüketici bölgeler (ABD ve Avrupa) arasında Asya emekçilerinin öncülüğünde küresel bir emek ittifakı olarak 2017’de kuruldu.
**Asya Taban Ücreti, insanların mal ve hizmet tüketimi üzerine inşa edilmiş hayali bir Dünya Bankası para birimi olan ve ülkeler arasında yaşam standardının ulusal para biriminden bağımsız olarak karşılaştırılmasına olanak tanıyan PPP$ (Satın Alma Gücü Paritesi $) cinsinden hesaplanıyor.