Muhafazakâr kadının geri çekilişi (mi)?

Adalet ve Kalkınma Partisi’nin ittifakı genişletme çabası altında yaptığı hamleler, uzun bir mücadele sonucu partide kendine yer eden kadınları da tehdit eder durumda. HÜDAPAR ve Yeni Refah’ın, muhafazakâr ve “örtülü” de olsa kadınlarla aynı kamusal alanı paylaşmak isteyip istemeyeceği bile belli değil.
Cumhur İttifakı 'bileşenleriyle' kadın milletvekili adayı olmak:
Paylaş:

Yüksek Seçim Kurulu’nun aldığı kararla birlikte Cumhurbaşkanı seçiminin ve 28. Dönem Milletvekili Genel Seçimi’nin 14 Mayıs 2023 Pazar günü yapılacağı kesinleşmiş; Cumhurbaşkanı seçiminin ikinci tura kalması durumunda, ikinci oylamanın 28 Mayıs 2023 tarihinde yapılması hükme bağlanmıştır.[i] İçine girdiğimiz seçim süreci siyasi, akademik, toplumsal birçok kesimden kişinin gündeminde neredeyse sadece Cumhurbaşkanı seçimiyle yer alsa da seçim takvimiyle birlikte partilerde milletvekili adaylarının tespitine yönelik başlatılan çalışmalar, siyasetin gündemine bir hareketlilik daha katmıştır. Siyasi partilerin milletvekili aday listelerini 9 Nisan’a kadar YSK’ya bildirmesi gerekliliği, siyasi parti koridorlarını canlandırmış; aday adayları için heyecanlı bir dönemin startını vermiştir.

Parlamenter sistemin özgül ağırlığının kaybı bir yana, seçim sonrası yaşanma ihtimali sıklıkla dile getirilen “güçlendirilmiş parlamenter sistem” vurgusu, milletin vekilliğinin önemini yeniden öne çıkaracak bir ihtivaya sahiptir. Nihayetinde sistemsel bir değişim yaşansın ya da yaşanmasın, seçim sürecinde büyük bir rekabetin gerçekleşeceği belli olan milletvekilliği seçimlerinde belirlenecek adayların “kimler” olacağı sorusu, cevaplanması en elzem olan sorulardan birisi olarak belirmektedir.

Bu sorunun değişmez taraflarından birisi kuşkusuz kadınlardır. Eril bir geleneğe döndüğü üzere, bu seçim sürecinde de temel pazarlık maddelerinden birisi haline getirilen kadın bedeni, yaşamı, hayat tarzı, tartışmalarda üst sıralarda yer almaktadır. Aslında, kadınların aday listelerinde kendilerine ne kadar yer bulacakları biraz da “sonu belli” bir “muammadır.” Şüphesiz, aday listeleri ve aday adaylığı tartışmalarının en büyük taraflarından birisi, hâlihazırda ittifak ortakları (MHP ve BBP) ile birlikte meclis çoğunluğunu elinde bulunduran iktidar partisidir.

Parti için varlıkları tartışmasız bir şekilde elzem olan kadın üye, yönetici ve vekillerin, partinin kadınları kamusal hayattan dışlayan, onları tecrit eden fikirleri yakınsamasına karşı tepkileri nasıl olacak?

Ataerkil pazarlık uzlaşısı ve açığa çıkan sorular

İktidar cephesinde dini grupların istemlerine bağlı muhtemel ittifaklar ve vaatler, seçmenlerin reflekslerine göre şekillendirilmeye çalışılmaktadır. Esasen, dünyadaki benzer rejim örneklerine baktığımızda Adalet ve Kalkınma Partisi’nin politikalarında izlerini gördüğümüz, yer yer ağır tonlarda dile gelen ancak çoğu kez doğrudan sergilemediği “toplumsal cinsiyet karşıtı (anti-gender)” siyasalarını, Milliyetçi Hareket Partisi (MHP), Hür Deva Partisi (HÜDAPAR) ve Yeniden Refah Partisi (Yeniden Refah) aracılığıyla göstereceği, bugünlerde iyiden iyiye belirginleşmektedir.

Özellikle HÜDAPAR ve Yeniden Refah’ın kadın hakları aleyhine doğrudan savaş başlatan istemleri, çoğu insan tarafından ütopik olarak düşünülse de kulislerde dolaşan “İstanbul Sözleşmesi’nden ayrılmanın küçük dini grupların baskısıyla gerçekleştiği” tezi, bu partilerin “korkutucu” isteklerini de potansiyel bir tehdide çevirmektedir.

Fotoğraf: KCDP

Tam da bu noktada seçmenlere sunulanların yanı sıra Meclis’e girecek olanların önemi yeniden gündeme gelmektedir. Bu bağlamda, şimdiye kadar, ataerkil pazarlık uzlaşısının sağlandığı iktidar partisinde, kadınlar için çeşitli sorular kendiliğinden açığa çıkmaktadır:

  1. İktidar partisinin yönetiminin ilk yıllarında İslam’la arasına koymaya çalıştığı “muhafazakâr demokratik” sınırın giderek silikleşmesi, partili kadın adaylar için nasıl bir mevzilenme yaratacaktır?
  2. Parti için varlıkları tartışmasız bir şekilde elzem olan kadın üye, yönetici ve vekillerin, partinin kadınları kamusal hayattan dışlayan, onları tecrit eden fikirleri yakınsamasına karşı tepkileri nasıl olacaktır?
  3. Derya Yanık ve Özlem Zengin’in 6284 sayılı Kanun’a dair yaptıkları açıklamalar, parti için bir istisna mı yoksa partililerin hepsinin ortak kırmızı çizgisi mi?
  4. 6284 sayılı Kanun için söylediklerinden dolayı hedef haline getirildiğini ve yalnız bırakıldığını söyleyen Özlem Zengin’in ve dahi bu gibi örneklerin siyasetteki hududu, karalama ve yaftalama ile mi çizilecek yoksa söz konusu kadın olunca çok daha rahat dile gelen tepkisellikler, kadınlara dair söylemlere sahip olan adayları doğrudan saf dışı mı bırakacak?
  5. İstanbul Sözleşmesi’ndeki gibi partili kadınlar önce istemediklerini beyan etseler de sonrasında 6284’ün iptaline karşı rıza göstermek zorunda mı kalacak; rızası olmayan adaylar partiden istifa eder mi?  
  6. Resmi kota uygulaması yerine fiili kota uygulaması tercih eden partide aday gösterilecek kadınların grup aidiyetlerinde bir farklılaşma yaşanacak mı?
  7. “Başkanın Kadınlarının[ii]” yerini “Cemaatlerin Kadınları” mı alacak?
  8. Muhafazakâr kadın seçmen ve muhafazakâr kadın vekil adayları “Konca Kuriş”i yok sayan siyasi birlikteliklere ne diyecek?
  9. 4,5 milyonu aşkın üyesiyle Türkiye’nin en büyük kadın örgütü olma iddiasında bulunan Adalet ve Kalkınma Partisi Kadın Kolları üyeleri, daha ne kadar süre karar verici konum ve pozisyonlardan uzak durmayı kabul edecek?

Bu ve bunun gibi ortaya atılabilecek sorular, otoriter bir siyasallaşma ve radikal bir dindarlaşmanın ortak ekseninde yer alırken aday adaylık sürecinin “AK Partili” kadınlar için nasıl sonuçlanacağı; bugün artık sadece seküler kadınların değil, aynı zamanda muhafazakâr kadınların kamusal hayat serbestiyeti (ki başkanın kadınları dahi olsa böylesi bir özgürlükleri hiç olmadı demek kadınların iradelerini yok saymak ve tepeden bakmak olduğu için böyle değerlendirmenin doğru olmadığını düşünüyorum) için de büyük bir tehdittir.

Oy oranları düşük ancak sembolik anlamları güçlü olan HÜDAPAR ve Yeniden Refah’ın istekleri, sadece seküler kadınlar için değil, aynı zamanda ve hatta belki de daha fazla muhafazakâr kadınlar için risklidir.

Muhafazakâr kadın siyasetçiler için kritik eşik

Elbette siyasette eşit temsil, nicel çoğulluktan çok daha ötesi demektir. Bu bağlamda karar organlarında kendilerine yer bulan, kadın haklarını gündemine alan, kadın hakları savunuculuğu yapmış isimlerin temsilci olabilmesi eşitlik için vazgeçilmezdir. Ancak özellikle son günlerde yaşananlar, iktidar cephesinde yer alan kadınların da siyasi radikalleşme bağlamında adım adım geri çekilebileceğini işaret etmektedir. Bu sebeple iktidar cephesindeki kadın vekil adayların kimler olacağı ya da geçmişe nazaran parti içi temsil oranlarının değişip değişmeyeceği, Refah Partisi’nden bugüne bir şekilde “kendi mücadelesini” sürdüren muhafazakâr kadın siyasetçiler için aşılması gereken kritik bir eşiktir.

1994 yılında yerel seçimlerde Refah Partisi Hanımlar Komisyonu’nun sıradışı ve başarıya ulaşmış çalışmalarından Adalet ve Kalkınma Partisi’nde bakanlığa, genel başkan yardımcılığı, MKYK ve MYK üyeliği gibi önemli konumlara erişen kadın aktörlerin, kendileri için açtıkları alan, kadınlarca adım adım inşa edilmiştir. Türkiye’deki her hak kazanımı gibi iktidar partili kadınların da kendilerine yer açması, karar verici konumlarda bulunması hiç de kolay olmamış ve kadın siyaset yürütücüler, kendi parti içlerindeki eril engellemelerle de mücadele etmek zorunda kalmıştır.

Feminist siyaset açısından söz konusu kadınların “kim olduğu ve nasıl bir siyasa” izledikleri hususu vazgeçilmez bir öneme sahip olmakla birlikte, herhangi bir kriz anında ilk vazgeçilen “evladın” kadınlar olması, içine girdiğimiz süreçte yukardaki soruların yanında bazı vurgulamaları da açığa çıkarmaktadır. Muhafazakâr kadın siyasetçi kadrosunun büyük bir bölümünü bünyesinde barındıran iktidar partisinin, krize girdiği anlarda ilk olarak gözden çıkardığı kesim ne yazık ki kadınlar gibi durmaktadır.

Gerek parti içinden yükseltilen itirazlara gerekse de KADEM gibi hükümete yakınlığıyla bilinen sivil toplum kuruluşlarının İstanbul Sözleşmesi’nin “günah keçisi” ilan edilmesine dair karşı çıkışlarına rağmen sözleşmeden çekilme kararı, partinin partili kadınlara rağmen kadınlar aleyhine attığı ilk büyük hamleydi. Bugün, mayıs ayında yapılacak seçimlerde, ekonomik kriz, deprem ve sel felaketleri, pandemi ile başlayan ve post-pandemide devam eden eğitim anomalisi gibi büyük bunalımların karanlık gölgesi altında, müspet sonuçlar elde etmek isteyen Adalet ve Kalkınma Partisi’nin ittifak ortaklığını genişletme çabası altında yaptığı hamleler, uzun bir mücadele sonucu partide kendine yer eden kadınları da tehdit eder durumdadır.

Oy oranları düşük ancak sembolik anlamları güçlü olan HÜDAPAR ve Yeniden Refah’ın istekleri, sadece seküler kadınlar için değil, aynı zamanda ve hatta belki de daha fazla muhafazakâr kadınlar için risklidir. 6284 sayılı Kanun’un tartışmaya açılmasına dair yönelttiği eleştiriler sebebiyle tehditler aldığını ve “erkek bir siyasetçi olsaydı” benzer bir muameleye maruz kalmayacağını dile getiren[iii] Özlem Zengin, bunun belki de ilk örneğidir. Verilecek tavizler ve muhtemel meclis koltukları, öncelikle iktidar partili kadınların kesesinden olacaktır.

Söz konusu partilerin zihni dünyası da hesaba katıldığında bu partilerin, muhafazakâr ve “örtülü” de olsa kadınlarla aynı kamusal alanı paylaşmak isteyip istemeyeceği bile belli değildir. Böylesi bir durumun, “ihtimalin”, milletvekili aday adaylığı sürecinde kadın aday sayısını nasıl etkileyeceği ve kaç adayın seçilme ihtimali yüksek yerlerden aday gösterileceği, bu anlamda karanlık bir soru işareti olarak ortaya çıkmaktadır.

Öte yandan siyasal temsilde eşitliğin sağlanamadığı tek alan, iktidar partisi ve ittifak ortaklarının alanı değildir. İktidardan rahatsız olan, birbirine benzemez altı partinin ortaklığına dayanan “Millet İttifakı’nın” bileşenlerinin de her biri için ulusal ve yerel siyasette kadın temsilinin yetersizliği aşikâr; Saadet Partisi’nin İstanbul Sözleşmesi’ne dair sessizliği ürkütücüdür. Ancak bu başka bir yazının konusu olarak belirmektedir…


[i] 10 Mart 2023 tarihli ve 32128 sayılı Resmî Gazete, https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2023/03/20230310M2-2.pdf, son erişim tarihi: 15.03.2023. 

[ii] Sancar tarafından kullanılan kavram, “seçici erkek başkanlar tarafından seçilmiş” temel stratejisini başkana yakın ve onunla uyumlu olma üstüne kuran; bu bağlamda da ancak başkanın ve partinin izin verdiği siyasi içeriklerle ilgilenebilen; sadakati karşılığında eril iktidardan pay alan; kadın kimlik göstereni etrafında kenetlenmeyen dolayısıyla kadın haklarını gündemi yapmayan, bu yüzden de biyolojik görünürlüğünü nitel bir kadın hakları savunuculuğu ile desteklemeyen bir tipi ifade etmektedir.  Yalnızca iktidar partisi için değil aynı zamanda muhalefet partileri için de kullanılabilecek olan tanımlama, siyasi partilerin erkek egemen yapısının ve “yöneticilerin” kimliğine yapılan cinsiyet atfının bariz bir ifadesi olarak yorumlanabilir. Daha ayrıntılı bir tartışma için bknz: Sancar, S. (2023). Kadın Hakları Siyaseti: Siyasetin Eril Karakterini Değiştirmek, Mülkiye Dergisi, 447-466. https://mulkiyedergi.info/wp-content/uploads/2023/03/0-MD-2023-47-1-Baski-Feminist-Politika-Ozel-Sayisi.pdf

[iii] Zengin’in ilgili açıklaması için bakınız: https://www.gazeteduvar.com.tr/ak-partili-ozlem-zenginden-6284-aciklamasi-hedef-haline-getirildim-tehdit-mesajlari-aldim-yalnizliktan-yoruldum-haber-1608859

Manşet fotoğrafı: İHA

Paylaş:

Benzer İçerikler

Muğla’da, yerel seçimde yer alan iki kadın var. İkisinin de savaşları, kadın ve doğa için… Menteşe Belediye Başkan Adayı Nazmiye Kulaç diyor ki; “Belediye otobüslerindeki kadın yolcular gece durak dışı istedikleri yerde insin. 7-24 açık geçici barınma evleri açılsın.” Çiftçi Raziye Özdemir ise Deştin’in çevresine ve ormanına düşman çimento şirketine karşı yıllarca yürüttüğü mücadelesini TİP çatısı altında, Belediye Meclisi’nde sürdürmek istiyor. İki kadın da yaşamlarını ve seçim taleplerini anlattılar.
Biri boşanmış ve küçük çocuğu olduğu için sosyal yardım alıyor. İçlerinde yeni emekli olan da var, ücretli çalışmayı sürdüren de. Geçim sıkıntısından yakınıyorlar ama hükümet değiştiğinde, durumlarının düzeleceğine de inanmıyorlar. Bu seçimlerde de AKP’yi desteklemeye devam eden kadınlara kulak veriyoruz…
“İstanbul Sözleşmesi’ni geri kazanmak, 6284 sayılı yasayı değiştirmek isteyenlerin karşısında durmak, dişimizle tırnağımızla elde ettiğimiz haklarımıza sahip çıkmak artık en önemli mücadelemiz. Geri adım atmayacağız, bu karanlığa teslim olmayacağız!” diyen Adıbelli, tüm kadınları oy kullanmaya çağırıyor.
Milletvekili aday adayı olan kadınlar, 41 gün sonra yapılacak seçimlerin kadınlar ve LGBTİ+’lar için yaşamsal önemine dikkat çekiyor. Eşitsizliğe, kadın düşmanı politikalara, göz göre göre yaşanan katliamlara ve adaletsizliklere karşı kadınların söz ve karar sahibi olacağı yeni bir yaşamı kurmak için mücadele edeceklerini söylüyorlar.
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!