‘Dağımızı, suyumuzu vermicez gari’

Bölgenin en önemli dağı olan Murat Dağı'na maden şirketinin saldırısı halkın hayatını etkiliyor. Ağaçlar kesiliyor, su kaynakları zehirleniyor, tarım ve hayvancılık yapılamaz hale geliyor. Kütahya ve Uşak'ın gündemi, bu doğa tahribatı... Köylü kadınlar bu katliama sessiz kalmıyor. İki farklı köyden Emine ve Zeliha tepkilerini paylaştı.
Kadınlar altın arayıcılarına öfkeli:
Paylaş:
Ayla Önder
Ayla Önder
onderayla@gmail.com

Altın madeni arama çalışmalarında, toprağa inen her kazma aynı zamanda yüzlerce köylünün göğsüne de saplanıyor! Anadolu’da doğa harikası en güzel bölgeler, altın hırsından dolayı mahvedildi. Binlerce ağaç kesildi. Şirketlerin gözünü kamaştıran bu parlak element, birçok acıya neden oluyor. Dağları yok ederek açtıkları o devasa altın kraterleri korkunç! Bu durum altın arama bölgesine yakın köy sakinlerinin hayatlarını altüst ediyor. Biz sadece Kütahya ve Uşak’taki kırsal bölgede yaşayan kadınların sorunlarını dile getiriyoruz. Yaşamını topraktan kazanan küçük çiftçiler ve köylü kadınlar, bölgelerinde altın madeni arayan şirketleri istemiyor. Çünkü şirketin kullandığı siyanür, su kaynaklarını zehirliyor! Gelir kapısı olan tarlalarının zarar görmesinden endişe ediyorlar.

Bin 500 kişi siyanürlü sulardan zehirlendi!

Aslında Uşak’ta birçok yerde uzun bir süre altın arandı. Eşme ilçesinde yıllardır faaliyet gösteren altın madencileri, Kışladağ isimli dağı ve çevresini yok etti. 750 hektar alan tahrip edildi. Verimli tarım arazilerini, su havzalarını hızla kirlettiler. Büyük tepkilere rağmen siyanürle altın aramaya devam ediyordu şirket. Köylerde kuzular ya anomoliyle ya da ölü olarak doğdu. Bu süreç ve sonrasında, 2006 yılında yaklaşık bin 500 kişi siyanür zehirlenmesine maruz kaldı.

Köylüler, içlerinde yara olan bu saldırıyı unutmadılar. Başka bir saldırıya ihtimal vermiyorlardı. Ne var ki 2019’da yeni bir maden arama girişimiyle karşı karşıya kaldılar. Bu kez yer Murat Dağı idi. Eşme’deki o korkunç yıkıma tanık olan halkta büyük bir tepki oluştu dört yıl önce. Yüzlerce insan protesto etti.

Dava da açtılar. Kütahya İdare Mahkemesi 2019 yılı sonunda, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın Murat Dağı’nda altın arama çalışması için Anadolu Export Maden AŞ firmasına verdiği ‘Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) olumlu raporu’nu iptal etti. Danıştay 6’ncı Dairesi de Temmuz 2020’de yerel mahkemenin kararını onadı. Böylece köylüler mahkeme kararıyla açılmadan kapattırdılar madeni.

Şirket yine altının peşinde

Şimdi her şey sil baştan yeniden yaşanıyor. Etekleri hem Kütahya’ya hem de Uşak’a uzanan Murat Dağı’na aynı maden şirketi tekrar musallat oldu. Proje için gerekli ÇED olumlu raporunu devletten geçen ay aldı! 212 bin ağacı keseceklerini de ilân ettiler.

Ardından doğa, yaşam dostu herkes, başta kadınlar olmak üzere harekete geçti. Halk yine yasal yollara başvurdu. Kadınlar ellerinde dilekçe, mahkeme mahkeme dolaştılar. Köylüler madenciliğin insan sağlığı üzerindeki olumsuz etkileri noktasında çok endişeli. Çünkü başta çocuklar olmak üzere birçok kişi maden aramadan kaynaklanan kirlilik nedeniyle solunum yolu hastalıklarından mustarip.

Tarımı tahrip ettiler

Murat Dağı çevresinde yaşayan kadınlar, özellikle ekim ve hasat mevsimlerinde tarımsal işlerde çalışıyorlar. Madencilik faaliyetlerinin zararından önceleri haberleri yoktu. Koyunlar sakat doğduğunda, küçük çocuklar hastalandığında, sular kül rengi akmaya başladığında gerçeği öğrendiler. Bilmeyen bölge sakinlerine de konunun vahametini anlattılar. Madenin etrafındaki çevre çok fazla zarar görüyordu. Siyanürlü maden kuyuları açık bırakılıyor, dinamitle patlatma sonucu tepeler yerle bir oluyordu. Ayrıca dinamit patladığında evlerin etrafına taşlar saçılıyor, tehlike büyüyordu. Tepkiler ve protestolar, çevrede birçok sebzenin artık yetişmemesinden, ağaçların kurumasından dolayı daha da alevlendi.

Kadınlar dokuma boyası yapıyordu

Banaz ilçesindeki köylerde yaşayan insanlar da madenciliğin asla refah getirmediğine tanık oldu. Diğer köylerde olduğu gibi burada da bir yıkım söz konusuydu. Geçim kaynakları yok oluyordu. Tarım arazilerini bitiren madencilik, geçimini tatlı su balıkçılığı ile sağlayanları da vurdu. Derelerde balıklar da ölüyordu!

Kadınlar ormanları bitkisel ilaç, doğal gıda ve dokuma boyası kaynağı olarak da kullanıyordu. Yaşamlarının doğaya daha yakın olması nedeniyle öfkeleri daha büyüktü. ‘Murat Dağı Yok Olmasın Platformu’na üye olup örgütlü hareket etmeye başladılar. Görüştüğümüz köylü kadınlar, altın madenciliği endüstrisinin “vahşi” yönünden söz ediyorlar.

‘Madencilikten değil, çiftçilikten geçiniyoruz’

Emine Özdemir, Murat Dağı’nın eteğindeki Fırdan köyünde, madenden sadece birkaç kilometre uzakta yaşıyor. Siyanürün etkisiyle bazı semptomlar çıkmış çocuklarda; “Çocuklar çok zayıf, iskelet gibiler, zehirlenip ölen evlatlarımız var” diye anlatıyor. “Biz madencilikten değil, çiftçilikten geçiniyoruz” diyor.

Fırdan köyünde de siyanürle altın aramaya karşı çığlıkları ilk duyulanlar kadınlardı.  Doğa talanıyla mücadele eden her kadın komşusunu, arkadaşını bilgilendirdi. Köy halkının çoğunluğu geçimini tarımdan sağlıyor. Altın çıkarıldığında, insanlara delik deşik boş arazilerden ve çürümüş ağaçlardan başka bir şey kalmayacağını söyleyen Emine, sık sık “madenci zulmüne” vurgu yapıyor.

‘Dağımızı sakın bizden almayın diyeceğim’

Kadınların sesleri daha fazla çıkıyor. Maden çevresindeki her kadın, altının yok ettiği yeşil alanları gördükçe şok yaşıyor. Günlük faaliyetlerinde, ekinin büyümesinde suya sürekli ihtiyaç duyuyorlar. Ne var ki o sulara siyanür bulaşmış durumda! “Anam da babam da ninem de hatta ninemin ninesi de buralı” sözleriyle, bölgenin gerçek sahibi olduklarının altını çiziyor 65 yaşındaki Emine. Murat Dağı onun için yaşam demek. Hayvanların bazı yavrularının sakat doğduğu bilgisini paylaşırken çok kaygılı:

“Bunlar altın arayacak diye koyunlar, kuzular yok olacak, ağaçtaki meyvem zarar görecek. Benim yaşım kıymetli değil. En çok çocuklarımı düşünüyorum. Onlara nasıl bir gelecek bırakacağım? Tayyip Erdoğan’ın eşi Emine, ben de Emine’yim. Gideceğim, varacağım kapısına. ‘Dağımızı sakın bizden almayın’ diyeceğim.”

“Biz kızmayalım da kim kızsın, deliriyor köylü. Şimdi hiç başkaca lafımız yok. Gararımız kesin; dağımızı, suyumuzu vermicez gari. Hepimiz sırt sırta verdik mi elimizden alamazlar.”

Emine Özdemir

‘Hepimiz sırt sırta vereceğiz’

Fırdan’da kadınların dertlerini konuştukları yer, eve su taşıdıkları çeşmenin başı. Önceden berrak akan kaynak suyu, şimdi kovalara “kül renginde” doluyor. Buna o kadar öfkeliler ki. Çeşme başı muhabbetinde tek gündemleri var: “İçme suyumuza ne yaptı bu adamlar? Bu altın, sularımızı zehirliyor. Çocuklarımız iskelet gibi, torunlarımız mahvolacak.”

Peki, komşuları olaylar karşısında neler söylüyor? Emine’nin kendine özgü yöresel şivesiyle verdiği yanıt akıldan çıkacak gibi değil:

“Neler neler söylüyorlar. ‘Biz gayri tomatis ekiveremiyecek miyiz’ diyorlar. ‘Suları içince zehirleneceğiz, peki ne içeceğiz?’ diye soruyorlar. ‘İskelet gibi mi olcez’ deyip dizlerini dövüyorlar. Biz kızmayalım da kim kızsın, deliriyor köylü. Şimdi hiç başkaca lafımız yok. Gararımız kesin; dağımızı, suyumuzu vermicez gari. Hepimiz sırt sırta verdik mi elimizden alamazlar.”

Çocukluk, ‘el kaşık tutana kadar’

Emine’nin yaşadığı köyde erkekler zurnacılık yaparmış. Ekme biçme işiyle ilgilenmezlermiş. Bütün gün kahvede oturur, çalgı işi çıkınca giderlermiş düğüne, derneğe. Tarla ve hayvan bakımı tamamen kadınlara kalırmış.

Çocukluğunu hiç yaşamamış. “Bizim orada çocukluk ‘el kaşık tutana kadar.’ Oyun falan bilmeyiz” diyor. 13 yaşında akrabasıyla evlendirmişler. Yaşamından bu kesiti aktarmasının ardından şunu ekliyor: “Ama ne dayak yedim ne de çomak. Üç kız bir oğlan kardeştik. Elimiz kaşığı tutuverdiğinde, babamız tarlaya götürüp ‘hadi çalışın’ dedi. Annem ve kardeşlerimle haşhaş, pancar ektik, kendir soyduk. Ne kadar ekme biçme işi varsa yapıverdik.”

‘Eylemlere katılıyoruz’

Doğaya siyanürle verilecek zarar tüm halkı etkiler kuşkusuz; ama 230 tane arı kovanı olan Zeliha Akça için bu, bütün emeklerin yok olması demek. Murat Dağı’ndaki doğa katliamına söz geldiğinde, “Ah” diyor 70 yaşındaki Zeliha; “Derdimiz büyük, anlatırken zaman yetmez. Bu tahribat sürerse bal üretmem de artık mümkün olmaz.”

Zeliha Akça, Gediz’in Çukurören köyünde, emekli öğretmen olan eşiyle yaşıyor. İki kızının yüksekokulda okuduğunu, banka memuru olduklarını söylüyor. Doğa katliamıyla ilgili düşüncelerini şöyle aktarıyor:

“49 senedir Gediz’e bağlı Çukurören köyünde yaşıyoruz. Murat Dağı o kadar önemli ki… Sadece Kütahya ve Uşak’ın değil, Ege bölgesindeki su kaynaklarının başlangıç noktası bu dağ. Hayatın en temel besini olan suyu korumak için 2019 yılından bu yana bu halk, altın şirketine karşı mücadele veriyor. Biz de içindeyiz. Havaya, suya sahip çıkan insanların sayısı giderek artıyor burada. Eylem olunca eşimle birlikte oraya gitmek için elimizden geleni yapıyoruz. Maddi ya da manevi… Bal üretimini doğrudan etkileyen bir alan. Bu doğa katledilirse artık bu işi yapmamız mümkün olmayacak. Çünkü arıların polen taşıdığı ağaçlar yok olacak!”

“Topraklar, yeşil örtü yok edilecek. Dolayısıyla biz, çorak ve suların tamamen kirlendiği bir yerde yaşayacağız. Hem çocuklarımız hem de torunlarımız için geleceğe dair hiçbir umut kalmayacak!”

Zeliha Akça

Bal yapımındaki o emek

Murat Dağı’nın kendisi için bir de manevi önemi varmış. Eşiyle bu dağda tanışmışlar. Arıcılık işini de dağda devam ettiriyorlar. 200’ü aşkın kovanı yerleştirdikleri bir alan var bölgede. Arıcılık, bal yapımı çok emek istiyor anlattığına göre. Kolay değil, sabahları alacakaranlıkta kalkıp petekleri kontrol  etmek. Kovanlardaki birçok işlemi çok erken saatlerde gerçekleştiriyor. Hafta sonları da semt pazarında eşiyle birlikte tezgâh açıyorlarmış. Polen, bal ve arısütü gibi ürünleri her cumartesi burada satıyorlar.

Maden firması eğer siyanürle ve “altına hücum” hırsıyla çalışmaya devam ederse, o eşsiz ve özel dağ koca bir çukura dönüşecek. Diyor ki Zeliha; “Topraklar, yeşil örtü yok edilecek. Dolayısıyla biz, çorak ve suların tamamen kirlendiği bir yerde yaşayacağız. Hem çocuklarımız hem de torunlarımız için geleceğe dair hiçbir umut kalmayacak!”

Çevre hareketinin başında kadın var

Murat Dağı’na sahip çıkan halk hareketinin başında Uşaklı aktivist Funda Öz Akçura bulunuyor. “Mücadeleye ilk başladığımız gün ne demişsek bugün de geçerli. Menderes, Gediz, Sakarya, Salihli, Porsuk ve Banaz Ovaları varlığını Murat Dağı’na borçlu! Murat Dağı, madencilere kurban edilirse eğer, Kütahya ve Uşak başta olmak üzere birçok şehir haritadan silinecek! Gediz, Menderes, Sakarya Nehri ve Porsuk Çayı da mahvolacak” diyor.

Şirket bu sefer, geniş kitlelerin protestosunu engellemek için “Siyanür ile ayrıştırma yapmayacağım” demiş. Funda Öz Akçura, madene geçit verildiğinde bölgedeki ovaların arsenikten cıvaya kadar he türlü zehre bulanacağının altını çiziyor. Ve kendilerine söylenen yalanı da teşhir ediyor: “2019’da da ‘ İki bin ağaç keseceğiz’ dediler ama tam 190 bin ağacı yok ettiler.” Sözlerini şöyle tamamlıyor:

“Murat Dağı mücadelesi, su ve hayat mücadelesidir. Hayatımızdan da dağımızdan da asla vazgeçmeyeceğiz!”

Fotoğraflar: BirGün, Murat Dağı Yok Olmasın Platformu, Yenigediz

Paylaş:

Benzer İçerikler

Gösterilecek içerik bulunamadı!
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!