Danıştay, 2’ye karşı 3 oyla Cumhurbaşkanı’nın İstanbul Sözleşmesi için hukuka aykırı şekilde verdiği fesih kararını onayladı.
Danıştay’ın bu kararı hukuki değil siyasidir. Bu siyasi kararla Danıştay, hukuktan yani var olduğu temel zeminden vazgeçip tek adam rejimini güçlendirmiştir.
Bu kararla Danıştay kendisini feshetmiş oldu. İstanbul Sözleşmesi’nden çıkmayı onaylayayım derken hukuktan vazgeçmiş oldu.
Ülkede hukuk mu var diye düşünebilirsiniz ki ben de böyle düşünenlerdenim, ama işte hukuksuzluk da böyle adım adım örüldü, örülüyor. Bir kez daha belirtmek isterim, Danıştay’ın verdiği bu karar ülkede yargı organının kaldırılmasının, görev ve yetkilerini tek adam rejimine devretmesinin kararıdır. Danıştay uluslararası bir sözleşmeye dair karar vermiş olmadı, hukuksuzluğu normalleştirip, tek adam rejiminin hukuk alanına çökmesini, onu ortadan kaldırmasını alenileştiren bir karara imza atmış oldu. Kamuoyundaki bu kararla uluslararası diğer sözleşmelerden de tek bir kişinin, cumhurbaşkanının imzası ile çıkılabileceği tartışmalarının nedeni bu.
Minareye kılıf uyduruldu
Danıştay verdiği siyasi kararla ilgili gerekçe de yazmış. Gerekçesinde çeşitli maddelerden bahsetmiş. Alınanı hukuki bir karar kabul edip buna gerekçe demek komik. Onun yerine minareye kılıf uydurmak demek daha uygun olabilir.
Danıştay bağımsızlığını koruyamayıp iktidardan yana saf tuttu ve siyasi bir karar verdi. Bu siyasi kararda tarafsızlık ilkesini çiğneyip, meseleyi hukuki kriterlerle ele almaktan imtina ederek cübbesinin önüne düğme takıp ilikledi.
İktidar İstanbul Sözleşmesi’nden çıkmayı düşündüğü andan itibaren bu karar hukuki değil, siyasi bir karardı.
Azıcık hukuk bilip bu kararı böyle okumayan tek bir kişi olamaz.
Siyaset yapanlar, hak mücadeleleri verenler arasında da bu kararı böyle okumayan tek bir kişi yok.
Peki, Erdoğan’ın yasalara aykırı şekilde aldığı “İstanbul Sözleşmesi’nden çıkıyoruz” kararı ile ne oldu?
Çok farklı kesimlerden kadınlar -ki bunlar arasında AKP tabanından ve kadrolarından kadınlar da var- Erdoğan’ın bu kararını kabul etmedi. Erdoğan, yekpare şeklinde feminist/kadın hareketini karşısına aldı.
Feminist/kadın mücadelesi, kazanımı olan İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmediği gibi mücadeleyi yükseltti. Etki alanını genişletti.
Yükselen feminist/kadın mücadelesi muhalefet partilerinin bu konuda taraf olmasına ve adım atmalarına neden oldu.
Saadet Partisi gibi iktidar blokuna muhalif olan ancak İstanbul Sözleşmesi konusunda cinsiyetçilikte ve muhafazakârlıkta ısrar eden parti ve çevreler dahi bu süreçte değişip dönüşmek zorunda kaldı. İktidara tavır alıp sözleşme yanlısı açıklama yaptı.
HDP ve altılı masanın tamamını oluşturan muhalefet partileri, en üst perdeden “İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmiyoruz” dediler.
AKP ve MHP içinde yer alan kadınların önemli bir kısmının da erkek ve devlet şiddetine karşı İstanbul Sözleşmesi’nden yana oldukları sır değil.
Kadınlar vazgeçmeyecek
Kadınlara kaybettirdiklerini sananlar, mücadelenin yükselerek sürdüğünün ve kadınların kazandığı bu devasa toplumsal gücün farkındalar. Hatta en çok onlar farkındalar. Çünkü bu haksızlığa karşı direnen, mücadele eden kadınlar güçlendikçe bu cinsiyetçi politikanın sahibi olan onların arkası boşaldı, kaybettiler.
Danıştay’ın bu siyasi kararı, toplumsal güçlerini daha da kaybetmelerine neden olabilir sadece. Çünkü yaşama hakkı gibi en temel haklarına sahip çıkan kadınlar vazgeçmiyor, direniyor.
Hukuka aykırı, tek adam yanlısı kararıyla Danıştay kendi kapısına kilit vurdu. Aynı şekilde istemese de tek adam iktidarının düşmesine sebep olacak çelmelerden birini taktı.
Kadınlar ise ısrarla ve arkalarındaki devasa toplumsal güçle İstanbul Sözleşmesi ve dahası için şimdiden oyun belirleyici olarak yerlerini aldılar.
Fotoğraf: Serra Akcan/csgorselarsiv.org