‘Deneyimi benden az ama daha çok ücret alıyor; çünkü o erkek!’

Bir şantiyede mimar olarak çalışan Merve, “Kadınlara erkeklere verilen ücretler ödenmiyor” diyor; “Benimle yaşıt hatta iş deneyimi benden az olan bir şantiye şefi var, aldığı ücret benden fazla, bunu biliyorum. Aynı şantiyede çalışıyoruz, ama o erkek!” Merve, taşeron sisteminin cinsiyet ayrımcılığını pekiştirdiğini de belirtiyor.
Paylaş:
Seval Öztürk
Seval Öztürk
sevalozturk18@gmail.com

“Şantiyede çalışıyorum, işçiyim. Mesleğim mimarlık” diye anlatmaya başladı Merve*, DİSK’e bağlı Dev Yapı-İş Sendikası’nın “Gençler Sendika ile Buluşuyor” isimli yaz kampında. “Sonunda” dedim içimden; “Kendini yapay beyaz-mavi yaka ayrımından sıyırmış bir işçi.” Hemen tanıştım Merve ile. “Şantiye gibi erkek yoğunluklu ve zor bir çalışma alanında kadın işçi olmak nasıl?” sorusunun peşine düştüm. 

Merve 26 yaşında. 2020 yılında Mimarlık Fakültesi’nden mezun olmuş ve şu an yüksek lisansını Şehir ve Bölge Planlama bölümünde yapıyor. İstanbul’da ailesiyle yaşayan Merve’nin iki kız kardeşi var. O, ailenin en büyük çocuğu. Üzerinde bunun, yani en büyük çocuk olmanın verdiği bir yük olduğunu söylüyor. “Hep örnek, prototip çocuk olmak zorundayım” diyor.

Mezun olur olmaz çalışmaya başlamış Merve. Önce bir kentsel dönüşüm ofisinde işe giriyor, ardından bir iç mimarlık ofisine geçiyor. İç mimarlık ofisinde bir iç mimar bir de Merve var. Patron haftada bir uğruyormuş. “Haftada bir geliyor ama sapık gibi bir şeydi. Baştan sona süzerdi bizi. ‘Bir şey mi söyleyeceksiniz?’ dediğimde ‘Yok bir şey’ derdi” diye anlatıyor Merve. “Ofisteki işimden kavga dövüş ayrıldım” diyor ve devam ediyor:

“Bir gün e-Devlet’te şunu fark ettim: Sigortam, aldığım maaşın üzerinden yatırılmıyor. Ben de bu durumu söyledim. ‘Bu durumu düzeltin, ben bu şekilde kabul edemem’ dedim. O zaman ‘Tamam yaparız, bir yanlışlık olmuş’ vs. dendi bana. Aradan bir ay geçti ama baktım, aynı problem devam ediyor. Yine aynı talebi yineledim. ‘Biz işe girişte böyle konuşmamıştık, herkes böyle çalışıyor, burası çok büyük bir ofis değil, bu yükün altından kalkamayız’ filan dediler bu kez. Ben de o zaman yasal yollarla haklarımı arayacağımı söyledim. ‘Sen bizi tehdit mi ediyorsun, ne yaptığını sanıyorsun?’ dediler.

Haklı fesih yaptım, ‘Sigortam aldığım maaş üzerinden yatırılmıyor’ diye SGK’ya da şikâyet ettim, dilekçe verdim. Şu an süreç devam ediyor. Müfettişe gittim, benden ifade aldılar hem telefonda hem yüz yüze, ne oldu ne bitti diye. Bütün dokümanlar incelenecek, büyük ihtimalle iyi bir ceza alacaklar. Ben birçok hakkımdan mahrum kalmış oldum onlar yüzünden. Esaslı bir ceza almaları içimi soğutur.”

‘Şantiye berbat, iş güvenliği yok’

Ofisteki işinden ayrılan Merve, bir süre sonra bir şantiyede çalışmaya başlıyor. Oradaki çalışma ortamını şu sözlerle anlatıyor:

“Şantiye berbat. Hız ve üretim baskısı… İş bitimine yaklaştık. Şantiye koşulları kötü ve işin daha üzücü yanı, bu kötü koşullara rağmen hâlâ üretim baskısı, mobbing, kötü muamele devam ediyor. Sorunlar asla çözülmüyor ve katlanarak devam ediyor.”

Şantiyeler, iş kazalarının en çok yaşandığı çalışma alanları. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği (İSİG) Meclisi’nin raporuna göre, yalnızca bu yılın ilk 9 ayında en az 261 inşaat işçisi yaşamını yitirdi. Bu yıl iş cinayetlerinde ölen her 5 işçiden 1’i inşaatta çalışıyordu. Bu ağır bilançoya karşın ne patronlar ve de devlet harekete geçiyor. Merve, çalıştığı şantiyede İSİG açısından sadece kişisel donanıma önem verildiğini söylüyor. Ardından işyerinde yaşanan bir iş kazasından söz ediyor:

“Geçende mesela bir iş kazası yaşadık. Normalde iskele kurmakla yükümlü olan bir firma var. İskeleyi onların kurması ve sökmesi gerekiyor, işin ehli onlar çünkü. Ama hak edişleriyle ilgili problem yaşamışlar, bu yüzden iskeleciler geri çekildi. Bu sefer şantiye şefi, ana firmanın düz işçilerine iskele kurma yetkisi verdi. Yeter ki işler ilerlesin mantığı; ama yani, iskele ciddi bir iş. İki katlı iskeleler kuruluyor, gerekçeleri de bu, ‘Çok yüksek bir yapı değil’ vs. diyorlar. İskelede çatıcı bir arkadaş düştü ahşap karkasları** takarken. Hastaneye kaldırıldı. Üç gün rapor vermişler, dördüncü gün geldi, işbaşı yaptı adam. Böyle sorunlar yaşıyoruz. Kesinlikle iş güvenliği namına bir şey yok. Sadece sabah akşam işçileri uyarıyorlar ‘Baretini, eldivenini tak, iş ayakkabını giy’ diye. Ama şantiyeye dair daha yapısal sorunlara çözüm üretilmiyor.

Mesela büyük menhol*** açıklıkları var. Kapatılması gerekiyor. Bunun için çelik menholler getirilmesi gerekti; ama bu da bir maliyet. Üç dört insan bu çukurlara düşünce artık ‘Tamam, biz getirtelim bunu’ dendi ve getirildi, yerine kondu. Yani insan canına bir şey olması gerekiyor müdahale edilebilmesi için.”

“Başka bir erkek olsa mesela… Hiç tanık olmadım başka biriyle bu şekilde konuştuğuna. Bir de el kol şakası yapıyor. Geliyor, kolumu sıkıyor ‘ah canım’ gibisinden; ama hiçbir erkeğe bunu yapmıyor.”

‘Genç kadın olarak kendini kabul ettirmek çok zor’

İşyerinde işin zorluğunun üzerine bir de erkek yoğunluklu bir alanda kadın olarak çalışmanın hatta genç kadın olmanın zorluğundan bahsediyor Merve. 200 küsür çalışan içerisinde sadece 4 kadın varmış. İşçi kaydı yapan bir kadın, temizlikten sorumlu bir kadın, ince işler şefi ve bir de Merve. “Genç kadın olarak kendini kabul ettirmek çok zor” diyor ve devam ediyor:

“Kadın olduğum için bana yönelik davranışları, birbirlerine davranışları gibi olmuyor; daha kibar, daha nahif davranıyorlar. Ama bazen laubalilik boyutuna varıyor. O mesela kötü, özellikle samimi olduğun insan tarafından yapılırsa… Seni tanıyor, biliyor ama hoşlanmadığın bir hareketi yapıyor. İş, biraz daha kırıcı sözlere varınca ‘Biz seninle dostuz, bunu da söyleme, bana ayıp ediyorsun’ diyor. Bence ben kadın olduğum için bunu bana yapabiliyor. Başka bir erkek olsa mesela… Hiç tanık olmadım başka biriyle bu şekilde konuştuğuna. Bir de el kol şakası yapıyor. Geliyor, kolumu sıkıyor ‘ah canım’ gibisinden; ama hiçbir erkeğe bunu yapmıyor.”

Ayrımcılık ve üsttencilikten yakınan Merve, ister taşeronda ister ana firmada çalışsın, ister şef ister düz işçi olsun, herkesin şantiyede işçi olduğunu vurguluyor:

“Hangi sektörde çalıştığın, hangi ücret diliminde yer aldığın, hangi işi yaptığın, eğitim düzeyin… Bunlar senin işçi olup olmadığını belirleyen başat aktörlerden değil. Peki nedir? Üretim biçimindeki rolündür esas olan. Sen emeği karşılığı geçinen ve belli bir ücret alan insansan işçisindir. Orada proje müdürü de işçi, şantiye şefi de işçi, mermerci de işçi. Hepimiz işçiyiz orada.”

Şantiyede taşeron firmaların olmasının ayrımcılığı daha da derinleştirdiğini söylüyor Merve. Taşeron sisteminin işçilerin örgütlenmesinin önünde büyük bir engel olduğunu, bunun yanında başka birçok sorunu da beraberinde getirdiğini belirtiyor. İşle ilgili bir şey olduğunda taşeron işçinin sözünün ciddiye alınmadığını, hele bir de bu işçi kadınsa kimsenin onu dinlemediğini ifade ediyor. Taşeronda kadın işçi olmanın çok daha zor olduğunun altını çiziyor.

‘Kadınlara erkeklere verilen ücretler ödenmiyor’

Şantiyeye nasıl ulaştığını ve giyiminde nelere dikkat ettiğini merak ediyoruz. Çünkü genelde toplutaşımaya pek yakın olmaz şantiye alanları, eğer metro yapımı vs değilse. O da villa evlerinin yapıldığı bir inşaatta çalışıyor. Toplutaşımanın belli bir yerden sonra olmadığını ama bunu işverenle baştan konuştuğunu, taksi ücreti konusunda anlaştığını söylüyor. Anlaşmış ama İstanbul’da taksi bulmak artık neredeyse imkânsız. Bu durum tabii ki Merve’yi de etkiliyor. En sonunda şöyle bir çözüm bulmuşlar; işyerindeki arkadaşlarıyla bir araçta toplaşıp gidiyorlarmış. Giyim konusunda ise elinden geldiğince bol kıyafetler giymeye dikkat ettiğini; genellikle kot-tişört şeklinde, “kadın olduğunu öne çıkarmayan kıyafetleri” tercih ettiğini söylüyor.

Merve’ye “Eşdeğerde işe eşit ücret alabiliyor musunuz, kadın-erkek arasında ücret farklılığı var mı?” diye soruyoruz; şu yanıtı veriyor:

“Kadınlara erkeklere verilen ücretler ödenmiyor. Bunun bir gerekçesi kadın olmak, bir gerekçesi de genç kadın olmak. Benimle yaşıt hatta iş deneyimi benden az olan bir şantiye şefi var, aldığı ücret benden fazla, bunu biliyorum. Aynı şantiyede çalışıyoruz, ama o erkek.”

Şantiyede kadın tuvaleti yok

İşten kaynaklı yaşadığı herhangi sağlık sorunu olup olmadığını konuşuyoruz son olarak. Şantiye alanında fiziksel yorgunluk, yazın güneş ve aşırı tozdan kaynaklı sorunlar yaşadığını anlatıyor. Hatta toza karşı alerjisi olduğunu şantiyede çalışmaya başlayınca fark etmiş. “Gece 3’te nefes alamadığım için uyanmaya başladım, öyle fark ettim” diyor.

Şantiyede kadınlar için ayrı bir tuvalet olmadığını da söylüyor. Bu nedenle tuvalet için öğle molasını beklemek zorunda kalıyor, molada kampa gidip tuvalete giriyor. Ama erkekler için tuvalet var elbette. Bu tuvalet sorunun ileride ciddi bir sağlık problemine yol açabileceğinden endişe ediyor.

Merve ile yaptığımız küçücük bir sohbet bile gösteriyor ki erkeklerin yoğun olarak çalıştığı işyerlerinde kadınların özgül ihtiyaçları bir yana, en temel ihtiyaçları dahi görmezden geliniyor. Bu ‘yok sayılmaya’ karşın kadınlar bu alanlarda inadına var olmaya, ‘Varız ve buradayız’ demeye devam ediyor.

*Gerçek adı değil.

**Karkas: Yapının iskelet sisteminin adıdır. Karkas yapı da taşıyıcılar olarak bildiğimiz kolon ve kirişlerden oluşan yapılardır.

***Menhol: Yer altına döşenen yüksek gerilim kablolarının kesişim yerlerinde kullanılan ve bu noktalardan kabloların düzenli bir şekilde dağılımını sağlayan bir ürün.

Fotoğraflar: Mas Industrias Magazine, AA (Temsilidir)

Paylaş:

Benzer İçerikler

Gösterilecek içerik bulunamadı!
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!