leipzig, almanya’nın bölünmesinden önce demokratik alman cumhuriyeti’nde –daha yaygın adıyla doğu almanya’da- yer alan bir şehir. o dönemin etkileri, mimarinin yanı sıra toplumsal hayatta da görülüyor. angela merkel’in de üniversite eğitimini almış olduğu bu şehrin, dönemin etkisini, geçmişte demokratik alman cumhuriyeti’nde yer almış olan başka şehirlerden daha fazla taşıdığı söyleniyor. bunların başında, çıplaklığın olağan görülmesi ve giyim konusunda sadelik geliyor.
orada geçirdiğim ilk günlerde dikkatimi başka bir şey çekti. türkiye’de, sokakta, merkeze uzak bir mahalleye giden otobüste, markette rast geldiğim, ya rengi ya kesimi, zaman zaman fönü ya da hepsi birden kuaför elinden çıkmış başlara rastlanmıyordu orada. sokakta, toplu taşımada, kafelerde gördüğüm kadın ve erkeklerin saçları kendiliğinden uzamış veya sıklıkla tıraş makinesiyle genellikle evde düzeltilmiş gibi görünüyordu. zamanla, başın bir kısmının kazındığı saç kesimlerine böyle ulaşıldığını düşünür oldum.
kuaför dükkânlarının fiyatlarına bakınca bunun sebebini anladım; türkiye’de -en azından yakın zamana kadar- çoğu kadın, mahallesindeki kuaförde saçını kestirmeye, boyatmaya bütçe ayırabiliyordu. özel günlerde kuaförde fön çektirenler, manikürünü-pedikürünü kuaförde yaptıranlar da az değildir. leipzig’de bu işlemler birer servete mal oluyor.
her kadına hak ettiği ücret
türkiye’de bu türden hizmetlerin daha ucuz olmasının temel sebebi, emeğin ucuz olması. kuaförlük alanında erkeklere hizmet veren kadınlar haberlere konu olacak kadar nadir[1]; kadın kuaförleri ağırlıklı olarak erkek. buna karşılık manikür, pedikür gibi işlemleri genellikle kadınlar yapıyor ve düşük ücretlerle çalışıyor; kayıtdışı çalışmaya son derece uygun bir sektör olduğu için göçmenlerin istihdam edildiği alanlardan biri! abd’de ve avrupa’da göçmen kadınlar, evlere gelerek bu hizmetleri salonlardan daha ucuza veriyor. benzer bir şey türkiye’de de var ama biraz daha pahalı, özel bir hizmet olarak. kuaförde verilen manikür, pedikür, saç kesme gibi hizmetlerin müşterinin evinde verilmesi, özellikle pandemi döneminde yaygınlaştı.
belirlenmiş bir asgari ücretin olmadığı yani işverenin işçiye istediği parayı verebildiği dubai’de iyi bir kuaförün ortalama bir hayat sürdürecek parayı kazandığı söyleniyor. suriye’deyse deneyim ve çalışılan muhite göre ücretlerin çok büyük farklılık gösterdiği bilgisi var. almanya’da, bu mesleklerde asgari ücretin biraz üstünde bir miktar almak mümkün.
özellikle kuaförlük ve her türden epilasyon çok uzun saatler ayakta kalmayı gerektiren, yorucu bir iş. ve dünyanın her yerinde, düzenli olarak ne idüğü belirsiz kimyasallara maruz kalmayı gerektiriyor. türkiye’de, birçok kuaför salonunda göçmen kadınların çalıştığı biliniyor; pazarlık gücü düşük olan bu kadınlar daha da kötü koşullarda çalışıyor. bunun türkiye’ye mahsus bir durum olmadığı ama mücadeleyle değişebileceğine dair çok yararlı bir metin geçtiğimiz aylarda kadınişçi’de, sevgim denizaltı’nın çevirisiyle yayımlandı.[2]
“alternatif” süslemeler
dövme, rasta, kalıcı örgüler, piercing, kınayla yapılan desenler gibi sömürgeleştirilmiş halklardan ödünçlenen süslemeler bugün bütün dünyada yaygın. özellikle avrupa’da, bunları yaptırmayı bir tür kültürel yağmacılık sayan politik akımlar var. diğer yandan bu türden süslere yüklenmiş epeyce sosyal anlam da var. bankada, tapu müdürlüğünde dövme ya da piercing görmüyorsunuz. bu işlemler yüksek fiyatlara yaptırılıyor; yapanlar maharetlerine, çalıştıkları mekâna göre kötü olmayan ücretler alıyor. özellikle mahir dövme sanatçıları, haklı olarak yüksek miktarlar kazanabiliyor.
her kadına talep ettiği hizmet
örtülü kadınlar için farklı kuaförler olduğunu biliyoruz. sadece kadınların çalıştığı bu kuaförlerde baş bağı[3] da yapılıyor ve maalesef genellikle diğer kuaförlerden daha yüksek fiyatlar ödeniyor.
trans kadınlarla ilgili küçük bir parantez açmak istiyorum: istanbul’da, 1990’lı yıllarda trans kadınların müdavimi olduğu kuaförler hatta onların özel ihtiyaçlarına yönelik ürünlerin bulunduğu[4] parfümeri [5]dükkânları vardı. bu kuaförlerde ayrımcılıkla karşılaşmadan hizmet alabilirlerdi. 2010’lu yıllarla birlikte istanbul’da kadıköy, şişli gibi semtlerde, parfümerilerde trans kadınların çalıştığını ya da bunların sahibi olduklarını gördüm. hizmet almaktan hizmet veren konumuna geçmişlerdi. lgbti+ hareketin güçlenmesiyle birlikte trans kadınlar, artık her kuaförden her hizmeti alma hakkını talep ediyor.
kendimize ne yapıyoruz, neden yapıyoruz?
özbakım kavramı kelime dağarcığımıza gireli uzun zaman olmadı. sağlıktan “well-being”e[6] uzanan bir skalayı tarif ediyor özbakım. ben bu yazıda, bedenle ilgili olup sağlıkla ilgili olmayan kısmını ele almaya çalışacağım. dişler de dahil beden temizliği, ter kokusuna karşı alınan önlemler, tıraş da dahil epilasyon işlemleri ilk aklıma gelenler. bu konuda kadınlarla erkekler arasında aynı sınıf ve toplumsal kesimler içinde de büyük farklar var. zaten bu işlemleri yerine getiren erkeklere isim[7] verildiği dönem çok uzak değil. özbakım, özellikle ofis hayatının koşullarından biri olmaya başlasa da erkekler hâlâ özbakımlarını, başkalarını rahatsız edecek kadar ihmal etme hakkını kullanıyor.
güzellik endüstrisini biraz farklı tanımlayabiliriz. kozmetik, estetik cerrahi, dermatoloji, birçok spor dalı, diyet uzmanlığı, masaj, bakım hizmetleri bu sektörün parçası. yani kozmetikten tıbba uzanan geniş bir skalayla karşı karşıyayız; petrokimya, perakende ve hizmet emekçileri çalışıyor bu alanda. daha 2009’da kozmetik sektörünün dünya çapında 200 milyar dolarlık, türkiye’de ise 1,5 milyar avroluk bir hacmi olduğu iddia ediliyordu. bu, rossmann ve gratis’in türkiye’de kurulduğu yıl. watsons çok daha önce gelmişti. buralarda genellikle kadınlar, 8,5-12 saat arasında değişen sürelerde, haftada bir gün izinle ve asgari ücret civarında ücret karşılığında çalışıyor. bazıları yabancı dil biliyor, mağazalardaki binlerce ürün hakkında bilgileri var ve sektörün içinde “transferler” oluyor. yani bu mağazalar ve emekçileri, perakende sektörünün önemli bir parçası.
feminizmin etkisi
feminizmin eleştirileri, güzellik konusunda birçok kadının düşüncelerini ve duygularını değiştirdi. bu sadece kendisini feminist olarak tanımlayan kadınlarla sınırlı bir etki değil. git gide daha fazla kadın, zayıflık, gençlik gibi dayatmaları dikkate almamaya başladı.[8]
ama tek etki bu değil bence. erkeklerin özbakımı gündemlerine almaları, zaman zaman güzellik endüstrisinin sunduğu ürün ve hizmetlerden yararlanmaya başlamaları da bu etkinin parçası.
eşitliği, sadece yasalarda ve haklarda aramayan bir feminist olarak bunun da eşitliğin genişlemesi anlamına geldiğini düşünüyorum.
[1] örneğin: https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/fatmagul-kadin-kuaforlugunu-birakip-erkek-berberi-oldu-1804819
[2] https://www.kadinisci.org/uluslararasi/new-yorkta-guneydogu-asyalilar-manikur-salonlarindaki-kosullarin-iyilestirilmesi-icin-mucadele-ediyor/
[3] özel günler için sıradan örtünme yöntemlerinden farklı, şık, özel bağlamalar yapılıyor.
[4] örneğin, lazer epilasyonun uygulanmadığı yıllardı; diğer epilasyon yöntemleri zor, pahalı ve acılıydı. o yüzden kimi kadınlar sakal gölgesini örtecek daha kalın fondötenlere ihtiyaç duyardı. özellikle hortum süleyman gibi polislerin kestirdiği saçlara çare olarak peruk kullanmak gerekiyordu.
[5] watsons gibi uluslararası perakendecilerin henüz türkiye’ye gelmediği o yıllarda her mahallede, o mahallenin ekonomik yapısına göre kozmetik vb. satan parfümeri adı verilen dükkânlar olurdu. artık bunlara git gide daha az rastlanıyor.
[6] “iyi olmak” insanın kendini iyi hissetmesini sağlayan işlemleri kastetmek için kullanıyor.
[7] metroseksüel
[8] güzellik konusunda daha önce 5harfliler’de yazmıştım. https://www.5harfliler.com/cirkinlik-hakki-ve-diger-seyler/
Fotoğraf: Freepik