“Devlet bizimle değil”

Elmas “Devletin bizimle olduğunu düşünmüyorum” diyor, ablası onaylıyor: "Bizimle değil zaten, devletimiz bizimle değil." Denetimcilerin “Desteklenirse oturulabilir” dediği evlerinin 20 Şubat depreminde yıkıldığını söylüyorlar. Kendileriyle dayanışan halka, sivil topluma yönelik baskılara da tepkililer: "Halkı niye engelliyorsun, böyle şey olur mu?"
Paylaş:
Bahar Gök
Bahar Gök
bihargok1982@gmail.com

Hatay Defne’ye bağlı Tavla Mahallesi’nde iki kadın, çadırın içindeler. Burada beş kadın, birinin genç oğlu ve oğlanın arkadaşıyla birlikte toplam yedi kişi kalıyorlar. Oğlan ve arkadaşı tüp bulmaya gitmiş. “Babamız burada değil, yurtdışında” diyor Elmas*, “Ablam da yanımıza geldi Antakya’dan, onların da evi yıkıldı.”

Ablası Meral ile ailesi, son anda çıkmışlar Aksaray Mahallesi’ndeki altı katlı apartmandan. Anneleri de oradaymış. Apartmanın yakınlarında çadır kurmuşlar, ailenin büyük bölümü orada. Kronik hastalığı olduğu için anneyi Tavla’ya getirmek istememişler.

“Orada bizimkilerin yanında sağlık ocağı kuruldu. Bir şey olduğunda hemen götürebiliyoruz. Burada kuytu yerdeyiz, aracımız da yok. Bunu düşünerek annemi orada bıraktık. Ama yalnız değil çok şükür, kalabalık aileyiz, 20-30 kişiyiz. Kardeşlerim, çocukları, yengeler, eniştem…”

‘Bir şeyi yok’ dedikleri ev yıkıldı

Defne’de 20 Şubat’ta meydana gelen 6,4 büyüklüğündeki depremde, “az hasarlı” raporu verilen bazı binalar da yıkıldı. Mustafa Kemal Üniversitesi lojmanları örneğin… Benzer bir durumu kendilerinin de yaşadığını belirtiyor Meral. İlk depremde yaşadıkları apartmanın duvarlarının çöktüğünü ama denetimcilerin gelip “Güçlendirirseniz burada oturabilirsiniz” dediğini anlatıyor:

“Geldi denetimciler, yalnızca dışarıdan baktılar. Sonra da ‘Sağlamlaştırıcı kolonlar koyarsanız, desteklerseniz şu an oturabilirsiniz’ dediler. Şöyle bir baktım bunu diyen adama, ‘Gerçekten oturabilir miyiz bunun içinde?’ dedim. ‘Evet’ dedi, ‘Bir şeyi yok bunun.’ Ben affedersiniz, ağzımı bozdum, ‘O g.t varsa sende sen çık, içinde otur’ dedim. Denetleyeceklerse düzgün denetlesinler, böyle iş mi olur! Yani neyine oturacağız, ev mi kalmış…”

Denetimcilerin “Bir şeyi yok bunun, desteklerseniz oturabilirsiniz” dediği ev, 20 Şubat depreminde arkaya doğru çöküyor, yıkılıyor. Fotoğrafını gösteriyor Meral, sesi birden yükseliyor: “Hangi yüzle, hangi cesaretle! İnsanları öldürmeye mi çalışıyorlar, anlamıyorum. İnsanları ölüme itiyorlar. ‘Diri diri gömeceğiz sizi’ diyorlar. Böyle devlet mi olur!”

Çadır için onay gelmemiş

Elmas öfkeyle araya giriyor, “Devletin bizimle olduğunu hiç düşünmüyorum” diyor. Ablası onaylıyor: “Bizimle değil zaten, devletimiz bizimle değil.

Kendilerine çadır bile verilmediğini, şans eseri tanıdık bir polisin yardımıyla bu çadırı bulabildiklerini söylüyor Elmas:

“Çadır soruyorum, ‘Dışarıda kalıyoruz, evimiz barkımız yok, nereye gideceğiz?’ diyorum; ‘Valla hanım, onay gelmedi’ diyorlar. Neyin onayı yahu, kimden onay gelecek? Sonra bir polis memuru çıktı oradan, tanıdık, komşunun oğlu. Yanıma geldi. Ona söyledim; ‘Görüyorsunuz halimizi, çoluk çocuk sokaktayız, 8 aylık bebeğimiz var, berbat oldular, mahvoldular’ dedim.

Sağ olsun bu polis ayarladı çadırı, depremden 12 gün sonra. İki tane; biri bizde, biri Antakya’da… Bütün aile orada tek bir çadırda… Polis bize yardım etmemiş olsaydı, bu çadır da bize gelmeyecekti. Ne AFAD ne Kızılay… Kimse bizim yanımızda olmadı. Sadece ülkenin dört bir yanından gelen millet, halk bizi destekledi.”

Bari bizden aldığın vergileri iade et

Meral “Ben anlamıyorum yani, o kadar yardım geldi bu devlete” diyerek devam ediyor kardeşinin bıraktığı yerden:

“Kaç defa aradık çadır için, hem de kaç defa. Hiçbir şey vermediler. Halk birbirini kalkındırıyor, devlet değil. Biz devleti yanımızda göremedik. Yıllarca bizden aldın aldın, ihtiyacımız olduğunda yoksun. Bari bizden aldığın vergileri iade et. Biz dilenci değiliz. Düne kadar çok şükür işimiz vardı, kimseye ihtiyacımız yoktu. Malımız, mülkümüz vardı.”

Depremden önce ne iş yaptıklarını soruyoruz; “Emlakçıydım” yanıtını veriyor Meral; “Öyle kalkınıyordum. Ablamızın tuhafiye dükkânı vardı. Bir kız kardeşimiz var, o da bir iletişim şirketinin fatura merkezinde çalışıyordu. Yani kimseye ihtiyacımız yoktu çok şükür. Kendi emeğimizle…”

“Memleketimizi, yurdumuzu terk edip asla gitmeyiz bir yere. Bizim doğup büyüdüğümüz yerler, bizim çocukluğumuz, bizim hayalimiz… Bizim her şeyimiz Antakya. Kaybettiklerimiz…”

Peki, şimdi ne yapmayı düşünüyorlar? Kent yıkılmış, emlakçılık nasıl olacak? Nasıl gelir elde edecekler, başka yere mi göçecekler?

“Asla” diyor Elmas, “Memleketimizi, yurdumuzu terk edip asla gitmeyiz bir yere. Bizim doğup büyüdüğümüz yerler, bizim çocukluğumuz, bizim hayalimiz… Bizim her şeyimiz Antakya. Kaybettiklerimiz…”

Meral de şu an işi düşünmediklerini, tek dertlerinin hayatta kalmak olduğunu dile getiriyor. Tek başlarına değil, hep birlikte dayanışarak bir çözüm bulacaklarını düşünüyor:

“İnşallah bu depremler bittikten sonra burada mücadelemizi yapacağız. Halk olarak omuz omuza verip Hatay’ı eski haline getireceğiz. O zaman iş de buluruz, yaşam da kurarız. Burada hepimiz kardeşiz. Bak kilise var şurada, yanında cami, hiç ayrı gayrımız yoktur şükür. Ve olmayacak inşallah. Bölünmeyeceğiz. Halk olarak bölünmeyeceğiz.”

Yardımları niye engelliyorsun?

Kadınları öfkelendiren bir diğer konu da halkın, sivil toplumun yardımlarının engellenmesi. “Devlet yardım edeceği yerde birbirine yardım eden halkı engellemeye çalışıyor. Öyle şey olur mu?” diye soruyor Elmas.

AHBAB’a yönelik baskılara tepkili; “Dava açıyorlarmış Haluk Levent’e, halkın yanında olduğu için. Rahat bıraksalar millet birbirini daha iyi kalkındıracak” diye konuşuyor.

10 bin lira yardım meselesi de sinirlerini bozmuş Elmas’ın, “O devlete o kadar yardım geldi ki… 10 bin lira verecekmiş. Neye yetecek 10 bin lira? Biz onlara verelim o parayı, yemek parası yapsınlar kendilerine…” ifadelerini kullanıyor.

Meral ise geçen gün e-devletine baktığını ve depremzede olmasına, doğru dürüst hiçbir yardım alamamasına rağmen “Kızılay’a, AFAD’a şu kadar lira destekte bulunun” mesajıyla karşılaştığını söylüyor.

Psikolojimiz öldü

Bu çadırda kadınlar, genelde iş yaparak ve karşılıklı susarak geçiriyorlar günlerini. Yaşananlar üzerine pek konuşmuyorlar. Artçı deprem olduğunda birbirlerini “dindirmeye” çalışıyorlar.

Antakya’da olanların aklı burada, buradakilerin aklı Antakya’da kalmış. “İyi misiniz?” sorusunun artık pek bir anlamı yok. “Bunu soranlara iyiyiz diyoruz da… İyi miyiz gerçekten… Hayır değiliz” diyor Meral. Elmas, onu başıyla onaylıyor:

“Bedenen iyiyiz ama ruhen değiliz. Psikolojik olarak çöktük, çökmedik değil. Psikolojimiz öldü.”

*Talepleri üzerine kadınların isimlerini değiştirdik. Fotoğraflar da temsili.

Fotoğraflar: Bahar Gök

Paylaş:

Benzer İçerikler

Hatay’ın Defne ilçesinin Ballıöz köyünde yol yapacağız gerekçesiyle zeytinlerin kesilmesine tek başına direnen; “Hem yüzlerce zeytin ağacımızın kesilmesi hem de arsaları sahibinden habersiz kamulaştırıp el koymalar çok korkunç bir durum. Bizlere ‘gidin bu köyden’ demek istiyorlar. Toprağımı terk etmeyeceğim, ölürüm ama gitmem” diye düşüncelerini ifade eden Çiğdem Aslan, dayanışmaya çağırıyor.
Üç yıldır yayın hayatını sürdüren kadınların ücretli, ücretsiz emek deneyim, talep ve direnişlerini dile getirmek için hak haberciliği yapan sitemiz Kadınİşçi, Metin Göktepe Jüri Özel Ödülü’ne layık görüldü. Yolumuzu aydınlatan ve halkın, sınıfın gerçeklerini aktarırken yaşamını yitiren Metin Göktepe’yi saygıyla anıyoruz.
Yoksulluğa, erkek şiddetine, savaşa, emek sömürüsüne karşı sokakları terk etmeyeceklerini vurgulayan kadınlar, “Haklarımız, hayatlarımız için mücadelemizi büyüteceğiz” dedi.
6 Şubat depreminin birinci yılındayız. Bu büyük felakette 11 ilde binlerce insan yaşamından olurken, devlet geride kalanların hayatını kolaylaştıracak hiçbir şey yapmadı. İnsanlar çoğu zaman dayanışma ile ayakta kaldı. Depremin her türlü yükünü çekmek zorunda kalan kadınların sorunlarına kulak verenler ise yine kadınlardı. Bölgede çalışma yürüten Kadın Savunma Ağı,  Afet İçin Feminist Dayanışma, Mor Dayanışma, Kadın İşçi’den arkadaşlarımızla kadınların dertlerini, deneyimlerini konuştuk.
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!