devletler arası barış, halklar arası dostluk, kadınlar arası mücadele birliği

şunun altını çizmek isterim: kadın barış hareketleri, dünyanın hemen her yerinde savaş karşıtı mücadeleyi kendi devletlerinin politikalarına karşı, mümkün olan her durumda savaşılan devletin kadınlarıyla el ele yürütüyor. devletlerarası ilişkiler de makro siyaset de feminizmin konusu.
Paylaş:
ayşe düzkan
ayşe düzkan
ayseduzkan@hotmail.com

codepink; abd’de, 17 kasım 2002’de, yüz küsur kadın tarafından, abd’nin ırak’ı işgal etmesini önleme hedefiyle kurulmuş olan bir kadın barış örgütü. ilk eylemleri, 4 ay boyunca beyaz saray’ın önünde, kesintisiz  nöbet tutmak olmuş. zamanla başka örgütler de nöbete katılmış, bunların da önemli bir kısmı kadın örgütü. 8 mart dünya kadınlar günü’nde son bulan nöbette on binin üzerinde insan yer almış; eylemi örgütleyen 25 kadın, beyaz saray’ın önünde gözaltına alınmış.

örgütün “pembe kod” anlamına gelen adı, bush yönetiminin renk kodlu -sarı, turuncu, kırmızı- güvenlik alarmı uyarılarına gönderme. codepink halen ırak’ta adalet ve savaş suçlarının yargılanması, guantanamo’daki işkence ve gözaltı merkezinin kapatılması için, silahlı ve casus insansız uçaklara, abd’nin israil’e ve başka gerici rejimlere verdiği desteğe karşı mücadele yürütüyor. 

1960’lar ve 1970’lerin başında, abd’lilerin vietnam savaşı, vietnamlıların da amerikan savaşı olarak tanımladığı vietnam işgaline karşı çıkanlar arasında, hiç bilmedikleri bir ülkede, bilmedikleri bir dava için savaşmayı reddeden genç erkekler ve çocuklarını bu işgalde kaybetmeye itiraz eden ebeveynler vardı. bu işgalin vietnam halkına[1] yönelik büyük bir haksızlık olması bir yana, abd halkını da mağdur ettiği daha sonra anlaşıldı. abd’li ölü sayısı 60 bine ancak ulaşmıştı, yaralılar 304 bini buluyordu, bunların ancak yarısı ciddi yaralanmalardı. ama bu erkekler ağır ruhsal hasarlarla evlerine dönmüştü; bu başkalarına ve kendilerine zarar vermelerine sebep oluyordu. daha sonra vietnam sendromunun abd’ye mahsus olmadığı görüldü.[2] bu hasar, abd toplumunun ortak hafızasında yer etti ve daha sonra kadınların barışa sahip çıkmasındaki -en önemli olmasa da- etmenlerden biri oldu.

avrupa’da ise kadın barış hareketleri birinci dünya savaşı sırasında ortaya çıkmıştı. women’s league for peace and freedom yani barış ve özgürlük için kadın birliği’ni, kısa adıyla wilpf’i kuranlar, o sırada hemen her ülkede örgütlü olan komünist partilerin üyesi veya bu partilerin etki alanındaki kadınlardı. ortak bir amaç, örneğin barış için, farklı toplumsal kategorileri özgül örgütlerle harekete geçirmek, sosyalistlerin de komünistlerin de başvurduğu bir örgütlenme modeliydi.

fotoğraf: wilpf

burada bir parantez açmak istiyorum. feminist politika protestodan ya da değişim mücadelesinden ibaret değil. aynı zamanda, mevcut durumun kadınlar açısından ortaya çıkarttığı sonuçları ve bunun oluşturduğu fırsatları da görür ve değerlendirir. birinci dünya savaşında ölen asker sayısı 10 milyonu, sivil sayısı ise 8 milyonu buluyordu. ikinci dünya savaşı sırasında ise 24 milyon asker, 50 milyonun üzerinde sivil ölmüştü. başta sscb ve almanya olmak üzere birçok ülke, erkeklerini kaybetmişti. bu, ücretli emek pazarında kadınlara yer açılması sonucunu doğurdu. savaş sırasında her cephede, kadınlara yönelik onlarca suç işlendiği yönünde kanıtlar var. ama aynı zamanda, iki dünya savaşı da kadınların kamusal alana katılma anlamında güçlendiği dönemler oldu.[3]

kadın barış hareketlerine devam edeyim. reel sosyalist sistemin çöküşünden sonra wilpf içinde feministler ağırlık kazandı. bu, aynı zamanda kadın barış hareketinin kendi ideolojik zeminini oluşturduğu dönem oldu. bu zeminin temel hatlarını şöyle özetleyebiliriz:

  • özellikle ikinci dünya savaşı sonrasında savaş endüstrisinin geldiği boyut savaşların biçimini değiştirdi. artık çatışmalar sadece askeri güçler arasında değil, askeri güçlerle sivil nüfus arasında cereyan ediyor. bu sivil nüfusun çoğunluğunu kadınlar ve onların bakmakla yükümlü oldukları çocuklar oluşturuyor.
  • kadınlar ordularda, komuta kademelerinde, savaş kararlarının alındığı kurullarda yer almıyor. ancak kadın barış mücadeleleri için önemli olan bu olgunun özellikle 20. yüzyılın sonlarında belirleyici biçimde değiştiğini görüyoruz. kadınlar savaş kararlarının alındığı kurumlarda yükseldi, halk ordularında ve profesyonel ordularda git gide daha fazla yer alıyorlar. çok az sayıda ülkede de olsa kadınlar için zorunlu askerlik hizmeti var. dünyanın en vahşi militarist güçlerinden israil’in kuruluşundan itibaren kadınlar da askerlik yapıyor. cinsiyet eşitliği konusunda ileri noktalarda olan norveç ve isveç’te askerlik hizmeti kadınlar için zorunlu, danimarka da benzer bir uygulamayı tartışıyor.  
  • ikinci dalga feminizmin yükselişiyle birlikte taciz ve tecavüz mağdurun utancı değil, bir suç olarak görülmeye ve böylece daha fazla dillendirilmeye başlandı. bu farkındalık, taciz ve tecavüzün bir savaş aracı olduğunu ve sadece kadınlara ve çocuklara karşı değil, erkeklere karşı da kullanıldığı gerçeğini açık hale getirdi. bu konu yugoslavya’yı bölen savaşlarla birlikte gündeme geldi, ışid vahşetiyle daha açık bir biçimde görüldü.  

kadınların barış mücadelesiyle ilişkisini toplumsal sistemle açıklayan feminist ideoloji gelişirken özcü yaklaşımlar da güçlü biçimde dillendirilir oldu. kadınların anne olduğuna, bundan kaynaklanan güdüleriyle barışçıl olmaya yatkın olduklarına dayanan bakış açısı maalesef hâlâ itibar görüyor.

bu iki yaklaşım yani kadınların bir toplumsal kategori olarak savaşı farklı deneyimlemeleriyle, fıtratlarından kaynaklanan sebeplerle barışa yatkın olduklarına dair fikirler, kadın barış hareketlerinde farklı dönem ve coğrafyalarda ağırlıkları değişerek bir arada var oldu.

feminist bir barış kampı

ingiltere’de, berkshire’da kurulu olan greenham common askeri kampına nato’nun nükleer füzeler yerleştirilmesi kararının ardından 5 eylül 1981’de, galli women for life on earth[4] adlı bir gruptan 36 kadının kendilerini üsse zincirlemesiyle başlayan direniş, bir kadın barış kampına dönüştü ve 1980’lerin en önemli feminist eylemlerinden biri oldu. bundan sonra üs kadınlar tarafından defalarca kuşatıldı, bu kuşatmalara binlerce kadın (aralık 1983’te 50 bin!) katılıyordu. greenham common aynı zamanda feminist bir hayatın, -cinsiyet anlamında- erkeksiz bir dünyanın nasıl olabileceğiyle ilgili bir fikir oluşturdu. binlerce kadının hayatının bir döneminde yaşadığı, çocuklarını getirdiği kadın barış kampı 2000 yılına kadar sürdü. kamptan geriye önemli deneyimler, üssü çevreleyen dikenli tellere çocuk bezlerinin, kadın iç çamaşırlarının asılı olduğu görüntüler kaldı. 

greenham common eylemlerinden bir kare (fotoğraf: pa)

yine geçen yüzyılda ortaya çıkan en önemli kadın barış hareketlerinden biri siyahlı kadınlar. dünyanın farklı yerlerinde bu başlık altında faaliyet yürütmüş kadın sayısının 10 bini geçtiği söyleniyor. siyahlı kadınlar’ın en çok başvurduğu eylem biçimi olan  nöbetler, bazen uzun bir zaman dilimi boyunca tekrar edilen gösteriler, yine yugoslavya savaşı sırasında sırbistan’ın başkenti belgrad’da çok etkili olmuştu.[5]

vicdani ret savaşı bitirmeye yeter mi?

vicdani ret yani savaşın insan kaynaklarını kurutmanın savaşlara da son vereceği görüşü, savaş karşıtı mücadele içinde bulunan ciddi bir kesimin benimsediği bir strateji. ama avrupa’nın en büyük militarist gücü olan almanya vicdani reddi bir hak olarak tanıdı!  dünyanın bir başka büyük militarist gücü amerika birleşik devletleri de dinsel sebeplerle askerlik yapmayı ve silah kullanmayı reddetme hakkını tanıyor ve zaten askeri gücü profesyonel orduya ve profesyonel askerlere dayanıyor. abd’de özellikle siyah veya göçmen yoksullar arasında, eğitim için para biriktirmek ya da sadece geçinmek için askere yazılmak yaygın. yani askerlik artık toplumun en zor durumdaki kesimlerinin para karşılığı yaptığı bir iş.

ya bugün?

şunun altını çizmek isterim: kadın barış hareketleri, dünyanın hemen her yerinde savaş karşıtı mücadeleyi kendi devletlerinin politikalarına karşı, mümkün olan her durumda savaşılan devletin kadınlarıyla el ele yürütüyor. ve militarizmden söz ettiklerinde eline silah alan herkesi değil, devletlerin konvansiyonel ordularını kastediyorlar. yani kadın barış hareketleri bu anlamda pasifistlerden ayrılıyor.

yeni yüzyılda, dünyanın pek çok yerinde “vekalet savaşları” sürerken barış hareketlerinde de bir gerileme göze çarpıyor. başta andığım codepink, bu vekalet savaşlarının en güçlü tarafı olan abd’de, abd devletinin politikalarına karşı çıktığı için çok önemli ve anlamlı.

barış anneleri (fotoğraf: ilke haber)

türkiye’de 1990’larla birlikte, savaşta evlatlarını kaybetmiş kürt kadınları bir araya getiren ve çok önemli bir ses oluşturan barış anneleri’nin yanı sıra feministlerin örgütlediği çeşitli kadın barış hareketleri de oldu. bunlar haklı olarak, kürt meselesinin demokratik araçlarla çözülmesine odaklandılar. ancak bugün kürt meselesi bir iç politika konusu olmaktan çıktı; osmanlı’ya özlem duyan iktidar suriye savaşının taraflarından biri, birçok ülkede askeri güç bulunduruyor, suriye’de idari bir yapı kurmaya çalışıyor. bütün bunlar barış talebinin kapsamını da genişletiyor. o yüzden devletlerarası ilişkiler de makro siyaset de artık feminizmin konusu.


[1] kuzey vietnam’ın sivil kayıplarının 30-i82 bin arasında olabileceği, askeri kayıpların 850 bine ulaştığı, kayıp askerlerin sayısının 300 bini bulduğu bildiriliyor.

[2] hal ashby’nin yönettiği 1978 yapımı eve dönüş, bu konuyu ele alan bir film.

[3] Benzer bir sürecin çeşitli devrimler ve mücadeleler sırasında da işlediğini biliyoruz.

[4] dünya üstünde hayattan yana olan kadınlar

[5] bunun bir benzerini arjantin’de kayıp çocuklarını ve torunlarını arayan plaza de mayo anneleri ve türkiye’deki cumartesi anneleri’nin oturma eylemlerinde görüyoruz. burada ısrarın ve tekrarın dikkat çekmesine ve ikna edici olmasına dayanan bir eylem biçimi görüyoruz.

manşet fotoğrafı: codepink-progressive international

Paylaş:

Benzer İçerikler

Gösterilecek içerik bulunamadı!
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!