Gülay Fırat
Ücretsiz izin, patronların sevmedikleri işçileri işten çıkarma yollarından biri artık. Yılbaşında Kocaeli’ndeki Migros Şekerpınar Deposu’nda ücretsiz izne çıkarılan işçiler, üç haftadır direnişte. Eylemciler arasında kadınlar da var. DGD-SEN üyesi Fatma Yiğit ve Gülhan Albayrak uğradıkları haksızlık giderilene kadar eylemlerinin süreceklerini söylüyor.
Çok değil birkaç hafta önce takvimler 31 Aralık 2020’i gösterirken dünyanın dört bir yanında insanlar, 2021’de daha sağlıklı, daha mutlu bir hayat hayali kuruyordu. Aynı gün Kocaeli Şekerpınar’daki Migros deposunda çalışmakta olan işçiler de yeni yıla saatler kala mesailerini tamamladığında, aileleriyle birlikte evlerinde benzer dileklerle ve umutla yeni yıla gireceklerini düşünüyordu. Ama öyle olmadı! İşveren sendika üyesi işçileri önceden belirtmeksizin ücretsiz izne çıkardı. O anı ömrü boyunca unutamayacağını söyleyen Fatma Yiğit, “Amirimiz aylar sonra ilk kez 31 Aralık 2020’de saat 17.30’da paydos edeceğimizi söyledi. Çok mutlu olmuştum, eve erken gidebilmek yeni yıl hediyesi gibi gelmişti. Ama daha evime bile varmadan 18.20’de işten gelen bir telefonla ücretsiz izne çıkarıldığımı öğrendim! Dünya başıma yıkıldı!”
Ekonomik krizle büsbütün zorlaşan hayat şartları karşısında ücretsiz izin aylığı ile ayakta kalmaya çalışan onlarca Migros işçisi, üç haftadır işlerine geri dönebilmek için DGD-SEN ile birlikte eylem yapıyor. Herhangi bir kusurları olmadığı halde ücretsiz izne çıkarıldıklarının altını çizen işçiler, uğradıkları hak gaspına karşı kendilerine destek verilmesini bekliyor.
Türkiye’nin ünlü süper market zincirlerinden biri olan Migros, 1954’den bugüne gittikçe büyüyerek, binlerce şubesi ve on binlerce çalışanıyla perakende sektörünün parlak markalarından biri. Şekerpınar’daki Migros deposunda olan bitenler ise pandemi döneminde işçilerin yaşadığı sıkıntılara, hak kayıplarına, örnek teşkil eder nitelikte. Ücretsiz izne çıkarılan Migros işçileri işe dönene kadar eylemlerini sürdürmeye kararlı görünüyor.
700 işçiye iki tuvalet
Migros Şekerpınar depoda şarj elemanı olarak 2018’den beri çalışan üç çocuk annesi Fatma Yiğit (47) işbaşı yaptığı ilk günden itibaren özveriyle çalıştığını belirtiyor. Yiğit şöyle anlatıyor, “İşe başladığım yıl kış ortasında depomuzun çatısı çöktüğü için depo suyun içinde kalmıştı. Biz de o buz gibi suyun içinde bozuk transpaletlerle ucuz ve yırtık ayakkabılarla ayaklarımıza naylon streç sararak çalışmak zorunda kaldık. Kedi, fare pislikleri ve suyun vermiş olduğu zararla bozulan depo zemini üstünde güçlükle de olsa çalıştık, işimizi yaptık. Yeri geldi bozuk transpaletler yüzünden tonlarca malzemeyi hamal gibi taşıdık.”
Dünyayı saran pandemi sürecinde ücretsiz izne çıkarılana dek Migros Şekerpınar Depo’sunda çalışan 650-700 işçinin bahçedeki iki portatif tuvaleti kullanmak zorunda bırakıldığını belirten Yiğit, “Bahçedeki çay ocağına yakın iki seyyar tuvaleti kullanıyorduk. Biri kadın, diğeri erkekler içindi. Çok kötü kokuyorlardı, fareler çoğalmıştı. Korkudan tuvalete iki üç kişiyle birlikte gidiyorduk. Her yerde kedi büyüklüğünde lağım fareleri vardı. Bir tanesi klozetin içinde düşmüş, ölmüş şişmişti, korkunçtu” diye anlatıyor.
Günde 14 saat mesai
Covid 19 döneminde iş yükünün iyice arttığını belirten Yiğit, bu yüzden ailesiyle ilgilenemediğini, amirlerinin kendisine yardımcı olmadığı için yaşadığı stresi şöyle anlatıyor, “Gün içinde 08.30-22.30 saatleri arasında çalışıyordum. Aynı dönem eşim trafik kazası geçirince, fazla mesaiye gönüllü kalmaya başladım. Fakat bu sefer de ailemden kimsenin yüzünü göremez oldum. İki kızım, bir oğlum var. Kızlarımdan biri Sakarya’da Tıp, diğeri Ankara’da Bilgisayar Mühendisliği okuyor. Oğlumsa lisede. Kızlarım yazın evin tüm işini hallediyordu, iş dönüşü dinlenebiliyordum. Fakat evde online eğitim başlayınca, derslerine yoğunlaştılar. Ev işine bir katkıları olamadı. Eşim evi topluyordu, alışverişi hallediyordu ama o da yemek pişirmekten falan anlamıyordu. Kızların da yemek yapmaya zamanları olmadığından kahvaltı yaparak geçiştiriyorlardı. Benim vicdanım sızlamaya başladı. Hem işin yükü, stresi hem de evde yaşadıklarım. Psikolojim bozuldu.”
Eşin seni çalıştırmasın o zaman
Ailesinden büsbütün koptuğunu düşünerek çok mutsuz olduğunu vurgulayan Yiğit, çocuklarının “Anne seninle sadece telefonda mı görüşeceğiz?” diye sorduğunu belirterek, “İşte bitmeyen bir mesaim vardı. Çocuklarım artık, ‘Anne senin yüzünü bile göremiyoruz, bizim yüzümüzden çok çalışıyorsun’ demeye başlamıştı. Eşim de ‘Biz bir aileyiz Fatma, sen neredeyse hiç eve gelmiyorsun’ diye sitem eder olmuştu. Çok üzülüyordum. Amirlerime durumu anlatıp ailemle vakit geçirebilmek için yasal hakkım olan Pazar günleri izin yapmak istediğimi söyledim. Bana, ‘İşler yoğun’, ‘Çalışmaya mecbursun!’, ‘Sürekli bu tür taleplerle bize gelme’ dediler. Eşimin pazarları çalışmamı istemediğini söylediğimde ise, ‘Evdeki nasıl işinse, burası da iş. Madem öyle, eşin seni niye çalıştırıyor? O zaman hiç çalıştırmasın’ dediler. Yasal hakkımı bile elimden aldılar.”
Gece vardiyalarında soğuk depoda, tadı tuzu olmayan yemekleri de yiyemedikleri için aç kaldıklarını söyleyen Yiğit, “Tüm bu sorunlar bizi kendi çözümümüzü aramaya sevk etti. Biz de sendikaya üye olduk. İşveren bunu duyunca 200 yeni eleman alıp bizden bu işçilere işi öğretmemizi istedi. Sonra da hakkımızda tutanak tutturup performansımız düşük diyerek, yılbaşı gecesi telefonla ücretsiz izne çıkarıldığımızı söyledi. Ben haftanın yedi günü çalışan ve mesai yapan bir insanım. Hakkımı istiyorum. Sesimizi duysunlar. Bu insanları mağdur etmeye kimsenin hakkı yok.”
Ücretsiz izne çıkarılan tüm emekçi arkadaşları gibi kendisinin de sadece, insani şartlarda çalışmak istediğini belirttikten sonra şöyle devam etti “Üç çocuk okutuyorum. Şubatta okullar açılacak. Şu an aldığım 1168 lira para, asgari ücrete yapılan zamla yeni 1400 lira oldu. Eşim yeni iş başı yaptı ama bir sürü borcum var. Online eğitim gördükleri için çocukların ikisine laptop almak zorunda kaldım. Ben ne yapacağım? Bu yaştan sonra nerede iş bulacağım? İşbaşında herhangi bir kusurum olmadı, yeri geldi 24 saat kesintisiz çalıştım. Sesimizi duysunlar. Bizleri mağdur etmeye kimsenin hakkı yok.” Yiğit, yetkililerden bu işe bir yasal bir çözüm bulmasını istiyor. Biran önce işe dönmek zorunda olduğunun da altını çizdikten sonra bu iş çözüme ulaşana kadar yılmadan devam edeceklerini ve gerektiğinde işe iade davası açacaklarını da sözlerine ekliyor.
İş yoğunluğu ile birlikte artan mobbing
Migros Şekerpınar’da şarj elamanı olarak yaklaşık üç yıldır çalışan Gülhan Albayrak (21) da depoda sürekli sıkıntı yaşadığını vurguluyor. Depo içinde tonlarca malzemeyi taşımak için kullanılan transpalet ve RF gibi araçların bozuk veya eksik olması yüzünden iş yükünün arttığını anlatan Albayrak, “Depo zemini düzgün değildi, çukurlar vardı. Mağaza siparişlerini yüklediğimiz transpaletler o çukurlar yüzünden sarsılıp yıkılıyordu. Zemin yüzünden transpaleti çekmekte de zorluk çekiyorduk. RF bozuk olduğunda ya ürün toplama yapmayan birinden değiştiriyor ya da saatte bir RF pili değiştirmek zorunda kalıyorduk. Bu da hem iş yükünü arttırıp hem de işimizi aksatıyordu.”
Pandemiyle birlikte iş yoğunluğunun yanı sıra mobbingin de artığını belirten Albayrak, “Pandemi sürecinde ‘sağlık önlemleri, önlem miydi?’ bence bu da tartışılmalı. Bunu çok dile getirdik. İşe giriş ve çıkışlarda göz okutma, ateş ölçme sıraları çok kalabalıktı. İnsanlar birbirine yapışık ve hiçbir önlem yoktu. Yemek molasında yemeğini yiyen ateş ölçtürüyordu ama 40 – 50 kişi yemekhanede iç içe ateş sırası bekliyordu, hiçbir tedbir yoktu! 700 kişilik bir iş yerinde kadınlara ait bir erkeklere ait bir lavabo mevcuttu ve bu sayı pandemide değişmedi, hijyenik de değildi” diye konuşuyor.
Üye olmak yasal hakkım
Depo, Liman, Tersane ve Deniz İşçileri Sendikası’na (DGD-SEN) üye olduktan yaklaşık bir ay sonra ücretsiz izne çıkarıldığının altını çizen Albayrak, “Yönetim içeride sendikalaşmanın olduğunu duyup durdurmaya çalıştı. Bizi bu şekilde bir nevi cezalandırdıklarını düşünüyorlar. Sendikalaşma duyulduktan sonra yönetim ve amirler dâhil sendikayı kötüleme peşindelerdi. Yönetim tek tek gözüne çarpan çalışanlarına ‘Sen sendikalı mısın?’ diye sorarak insanları sıkıştırmaya başladı. Ben sendikamız DGD-SEN’e üye olduğumu gizlemedim ve yasal hakkım olduğunu, herkesin daha iyi şartlarda çalışması gerektiğini ifade ettim.”
Migros’un diğer iki üç deposunu da görme fırsatı bulduğunu belirten Albayrak, “Onlar biraz daha yeni olduğu için en azından zemin sıkıntıları yoktu. Ben üç yıldır Şekerpınar’daki depodayım ve üç yıldır yerlerin yapılacağını söylüyorlar. Biz her şeyin farkındayız ve hakkımızı alana kadar ve iş başı yapana kadar eylemimize devam edeceğiz” diye konuşuyor ve ekliyor, “Üç yıldır çalışıyorum bir tane bile işini kötü yaptığıma dair bir tutanağım yok. Sırf sendikaya üye olduğumuz için bizi bu zorlu duruma sürüklediler. Aldığım1400 Tl. Bu paraya bir kişilik ev bile geçinemez. Zorluklarla karşı karşıyayız, maddi sıkıntı içerisindeyiz.”